MEDYA GÖZLEM VERİTABANI
ENGLISH
BİA MEDYA GÖZLEM / NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2021
Düzenlemeler, Tepkiler, Dayanışma, İşsizlik
2021 2. Çeyrek Medya Gözlem Raporu - Düzenlemeler, Tepkiler, Hak Aramalar
Erol Önderoğlu - Bia Haber Merkezi 13/07/2021

Nisan – Mayıs – Haziran 2021 döneminde, gazetecilik meslek ve sendika örgütleri, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun bazı maddelerini iptal ettiği ancak Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın sorunlu şekilde değiştirdiği Basın Kartı Yönetmeliği’ni bir kez daha yargıya taşıdı.

Yurttaşlara toplumsal eylemler sırasında polisin müdahalesiyle ilgili görüntü çekme yasağı getiren 27 Nisan tarihli Emniyet Genel Müdürlüğü’nün “Ses ve Görüntü Kaydı Alınması” başlıklı genelgesi, 1 Mayıs eylemleri sırasında birçok medya temsilcisinin polis müdahalesiyle karşılaşmasına yol açtı. Genelgede görüntü alacağından şüphelenilen kişilere dahi müdahale edilmesi istendi.

Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Ömer Fatih Sayan, “Yurtdışı kaynaklı sosyal ağ sağlayıcılardan temsilci atayacağını bildirmeyen kalmadı” dedi.

Düzenlemeler

İkinci “basın kartı” yönetmeliğine de dava: Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) ve DİSK Basın-İş, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın, Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararının ardından yürürlüğe koyduğu yeni Basın Kartı Yönetmeliği değişiklikleri için de yeniden dava açtı. Yürütmeyi durdurma ve iptal istenen davada, yönetmeliğin değiştirilen maddelerinin de iptal edilen hükümlerle aynı içerikte ve hukuka aykırı olduğu belirtildi. Dilekçede “Gazeteci, kamu adına denetçilik yapmakla birlikte herhangi bir kamu kurumunun memuru ya da idare hukuku anlamında ‘idarenin ajanı’ değildir. Esasen basın kartı da idare tarafından gazetecilere sübjektif değerlendirmelerle verilecek veya benzer yöntemlerle iptal edilebilecek bir ‘temiz kâğıdı’ olmaması gerekir. Nitekim gelişmiş demokrasilerde basın kartları ülkedeki gazetecilik meslek örgütleri tarafından, tüm dünyada geçerli ve itibarlı olan uluslararası basın kartları da bu meslek örgütlerinin üyesi olduğu bölgesel veya uluslararası üst örgütler tarafından verilmektedir” denildi (24 Haziran).

Basın Kartı Yönetmeliği “kart vermemek” için: Cumhurbaşkanlık İletişim Başkanlığı, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 4 Kasım 2020 tarihli kararıyla bazı maddelerinin iptal ettiği Basın Kartı Yönetmeliği’ni yine sorunlu bir şekilde değiştirdi. Gazetecilik meslek örgütlerinin tepkisini çeken değişikliğe göre, bir gazeteci bir ayı aşkın süreyle işsiz kalırsa basın kartı elinden alınabilecek (21 Mayıs).

Polis görüntülerine genelgeli yasak: Emniyet Genel Müdürlüğü, yayımladığı “Ses ve Görüntü Kaydı Alınması” başlıklı bir genelgeyle toplumsal ve adli olaylarda görüntü ve ses kaydının alınmasını yasakladı. 1 Mayıs öncesi yayımlanan genelgede görüntü alacağından şüphelenilen kişilere dahi müdahale edilmesi istendi. Emniyet Genel Müdürü Mehmet Aktaş imzasıyla yayımlanan genelgede herhangi bir işlem yapılırken çekilen görüntülerin “gerçeği tam yansıtmadığı” öne sürülerek “özel hayatın gizliliğinin ve kişisel verilerin ihlal edildiği” iddia edildi. Teknoloji ile birlikte görüntü ve ses kaydı alınması ve paylaşılmasının kolaylaştığının belirtildiği genelgede “Özel hayatın gizliliğinin ihlali ve kişisel verilerin hukuka aykırı olarak işlenmesi ve paylaşılması anlamına geleceği hususunda şüphe bulunmaktadır” denildi (27 Nisan).

Pinterest de temsilci atayacak: Türkiye’de günlük erişimi 1 milyondan fazla olan yurtdışı kaynaklı son sosyal ağ sağlayıcısı Pinterest de, 7253 sayılı Kanun gereği Türkiye’de bir yasal temsilci atayacağını bildirdi. Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Ömer Fatih Sayan, “Böylelikle yurt dışı kaynaklı sosyal ağ sağlayıcılardan temsilci atayacağını bildirmeyen kalmadı” dedi (9 Nisan).

Danışyay’dan basın kartı keyfiyetine “dur”: Danıştay, Basın Kartı Yönetmeliği’ndeki değişikliklerin basın özgürlüğüne aykırı olduğuna ve gazetecilerin basın kartlarının muğlak ifadelerle ve keyfi gerekçelerle iptal edilemeyeceğine hükmetti. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, “milli güvenlik ya da kamu düzenine aykırılık veya bunları alışkanlık edinme'”, “gazetecilik meslek onurunu zedeleyecek işler yapılması” gibi muğlak ve keyfi gerekçelerle basın kartlarının iptal edilemeyeceğine karar verdi. Kararda, mevcut yönetmeliğin gazetecileri baskı ve endişe altında tutacağına dikkat çekilirken basın kartının verileceği kişilerde aranacak şartları içeren temel ilkelerin, bu hakka keyfi bir şekilde müdahale edilmesini önleyecek şekilde düzenlenmesi gerektiği uyarısı yapıldı (2 Nisan).

Danıştay ÇGD’ye hak verdi: ÇGD, Danıştay 10. Dairesi hakları teslim etmeyince başvurduğu Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun basın kartlarının muğlak ifadelerle ve keyfi gerekçelerle iptal edilemeyeceğine hükmetmesine dair bir açıklama yaptı. Açıklamada, “Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, yani ülkenin en yüksek idari yargı mercii, kararında basın özgürlüğü tarifi yaptı, mevcut yasalar ve Anayasa uyarınca idareyi, hukuka uymaya çağırdı. Bir kez daha ortaya çıkmıştır ki İletişim Başkanlığı hukuk dışı eyleme imza atmıştır. Bu yönetmelik hükümlerine göre verilen ve hukuk dışı olduğu ortaya çıkan tüm kararlar iptal edilmelidir” dedi. Basın kartlarını meslek örgütlerinin sağlamasının önemine vurgu yapan ÇGD Genel Başkanı Can Güleryüzlü de, “Tüm üyeleri İletişim Başkanlığı tarafından belirlenen bir komisyon. Bu bile komisyonun göstermelik olduğunun kanıtı. Basın kartları basın meslek örgütleri dışlanarak verilemez. Bizim sendikalarımız var, cemiyetlerimiz, derneklerimiz var. Yurt çapında örgütlü gazetecileriz ama kimin gazeteci olduğuna hayatında bir gün bile gazetecilik yapmamış memurlar karar veriyor” diye konuştu (2 Nisan).

Soru ve araştırma önergeleri

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, 31 Aralık 2020 itibarıyla Türkiye’de 15 bin 148 basın kartı sahibi bulunduğunu, basın mensuplarından yüzde 25’inin kadın, yüzde 75’inin erkek olduğunu bildirdi. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca da, Danıştay’ın basın kartı için “makbul gazeteci” düzenlemesini iptal etmesinin ardından Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne (CİMER) basın kartı iptal edilen, kartları yenilenmeyen, başvuruları reddedilen ya da bekletilen gazetecileri sordu.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Habip Eksik, Basın İlan Kurumu’nun (BİK) Evrensel gazetesine verdiği cezaları Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) gündemine taşıdı. Eksik, Fuat Oktay’a, “Evrensel gazetesine son beş yıl içinde uygulanan ceza sayısı kaçtır?” sorusunu yöneltti. CHP’nin gazeteci kökenli Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, bianet Medya Gözlem Raporları’nın beş yılda işaret ettiği 139 gazeteci saldırısını TBMM gündemine taşıyarak Meclis araştırması istedi.

Basın kartlıların sadece yüzde 25’i kadın: CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun soru önergesini yanıtlayan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, “31 Aralık 2020 itibarıyla 15 bin 148 basın kartı sahibi basın mensubu bulunmaktadır. Bu basın kartı sahiplerinden yüzde 25’i kadın, yüzde 75’i erkektir” dedi. Türkiye’de 31 Aralık 2020 itibariyle 15 bin 148 basın kartı sahibinden yalnızca yüzde 25’i kadın gazeteci. Basın kartı sahibi olan yüzde 75’lik kesim ise erkek gazetecilerden oluşuyor (4 Mayıs).

HDP BİK’i Meclise taşıdı: HDP Milletvekili Habip Eksik, Basın İlan Kurumu’nun (BİK) Evrensel gazetesine verdiği cezaları TBMM gündemine taşıdı. Eksik, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın yanıtlaması talebiyle verdiği soru önergesinde “Evrensel gazetesine son beş yıl içinde uygulanan ceza sayısı kaçtır? Uygulanan cezaların gerekçesi nedir? Bu cezalarla sonuçlanan soruşturmaların kaçı resen, kaçı şikayet üzerine başlatılmıştır? Cezalar sebebiyle ortaya çıkan ekonomik sorunların çözümlenmesi adına bir eylem planınız mevcut mudur? Olacak mıdır?” diye sordu (8 Nisan).

CHP “gazeteciye şiddet” için araştırma önergesi istedi: CHP’nin gazeteci kökenli Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, bianet Medya Gözlem Raporları’nın beş yılda işaret ettiği 139 gazeteci saldırısını TBMM gündemine taşıyarak, bu konuda süregiden cezasızlığa son verilmesi ve saldırıların önüne geçilmesi için Meclis araştırması istedi. Çakırözer, “Kolluk güçlerinin failler ve onların arkasındaki güçlerin üzerine etkin bir biçimde gitmemesi bu saldırıların önünü açtı. Saldırılar sonrasında failler hakkında iddianame bile düzenlenmiyor. Türkiye’de bir gazetecinin canına kastetmenin bedeli 2 bin lira, onu da yirmi ayda ödeyecek. Hani caydırıcılık, hani etkin cezalandırma? Meclis basına yönelik saldırıları araştırmalı” dedi (7 Nisan).

Basın kartlarının 1238’i iptal edildi, 220’si beklemede: CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca, Danıştay’ın basın kartı için “makbul gazeteci” düzenlemesini iptal etmesinin ardından Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne (CİMER) basın kartı iptal edilen, kartları yenilenmeyen, başvuruları reddedilen ya da bekletilen gazetecileri sordu. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na (TİB) bağlı Basın ve Yayın Dairesi Başkanlığı Biçer Karaca’nın soruları üzerine basın kartlarının yenilenmesi sürecinde 10 bin 486 başvuru yapıldığını ve 9 bin 115 gazetecinin basın kartının yenilendiğini açıkladı. TİB yanıtına göre 1371 gazetecinin başvurmasına rağmen basın kartlarını yenilemediği ortaya çıktı. İletişim Başkanlığı yenileme kapsamında yapılan başvurulardan değerlendirme süreci devam eden başvuru sayısını ise 220 olarak verdi. Son iki senede iptal edilen basın kartı sayısını da 1238 olarak açıkladı (5 Nisan).

Cumhurbaşkanlığı ve Bakanlıklardan

İktidar ve devlet yetkilileri, medya özgürlüğü konusundaki gelişmelere çifte standart yorumlarına neden olabilecek tarzda yaklaşıyor: Birçok gazeteciye yönelik fiziki saldırılara sessiz kalmayı tercih eden yetkililerden Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, bu kez, İYİ Partili Lütfü Türkkan’ın Dilovası’ndaki çiftliğindeki yıkımı izlemek isteyen İHA muhabiri Mustafa Uslu’nun saldırıya uğramasını kınadı. Buna karşın, İçişleri Bakan Yardımcısı İsmail Çataklı’ya göre, İstanbul Taksim’de foto muhabiri Bülent Kılıç’ın görev başında boğazına sıkılarak gözaltına alınması “zorbalık” olmuyor.

İktidara yakın televizyon kanallarında birçok programa çıkan yetkililerden İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, organize suç örgütü liderliğinden aranan Sedat Peker’in iddia ve suçlamalarına yanıt vermek için katıldığı HaberTürk TV yayınında, BBC Türkçe’yi “dezenformasyon kanalı” olarak itham etti.

Birçok gazeteci tarafından yargıya taşınan Basın Kartı Yönetmeliği’nin bazı maddeleriyle ilgili Danıştay’ın verdiği yürütmeyi durdurma kararı üzerine Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Twitter üzerinden, “Görevde olduğumuz müddetçe ‘gazetecilik’ adı altında ‘terörizm propagandası’ yapanlarla mücadele edeceğiz. Terör seviciler boşuna sevinmesinler” dedi.

Bakan yardımcısı şiddeti savundu: “Asıl biz vatandaşın huzur ve güvenliği için çalışan polisimize ‘zorba’ diyen zihniyeti şiddetle kınıyoruz. İzinsiz gösteri sırasında polise direnenleri gözaltına almak zorbalık değildir. Esas zorbalık, toplumda iktidara tepki uyandırmak adına, hiçbir sınır tanımadan kurumlarımıza fütursuzca, her türlü yalana sarılarak saldırıp sonrasında özür dileyecek erdemi gösterememektir (İçişleri Bakan Yardımcısı İsmail Çataklı, gazeteci Bülent Kılıç’ın İstanbul Taksim’de boğazına basılarak gözaltına alınmasına “Türkiye bu zorbalığı hak etmiyor” sözüyle eleştiren CHP’ye Twitter üzerinden cevap verdi; 27 Haziran).

İktidar saldırıyı bu kez “gördü”: İktidarı eleştiren gazeteci ve medya temsilcilerinin şiddete uğradığı durumlara pek tepki göstermeyen Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, İYİ Partili Lütfü Türkkan’ın Dilovası’ndaki çiftliğindeki yıkımı izlemek isteyen İHA muhabiri Mustafa Uslu’nun saldırıya uğramasını kınadı; “Görevi başında saldırıya uğrayan ve ağır şekilde darp edilen İHA muhabiri Mustafa Uslu’ya şifalar diliyorum. Bu barbarlığı kınıyoruz” dedi. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanı Ebubekir Şahin de, saldırıya tepki göstermek için mesaj yayınladı. Çelik, saldırıyı “barbarca”, Şahin de, “menfur olay” olarak niteledi (22 Haziran).

Soylu sorulardan kaçtı, BBC’ye saldırdı: İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, organize suç örgütü liderliğinden aranan Sedat Peker’in iddia ve suçlamalarına yanıt vermek için çıktığı HaberTürk TV yayını, Bakan’ın program konuğu gazeteciler Merdan Yanardağ, İsmail Saymaz, Veysi Ateş ve Mehmet Akif Ersoy’un sorduğu sorulardan kaçmasıyla tepki çekti. Yayına ilişkin yorumda bulunan Merdan Yanardağ, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda “Habertürk’ten çıktık. Programın yönetimi ve kurgusu kötüydü. Sorularımı imkan dahilinde ısrarla sordum, sorduk. Ancak, Soylu genellikle yanıt vermedi. Başka alanlara kaydı. Sorularımız bakidir. Böyle yapacağı imkan dahilindeydi. Göze aldık” dedi. Soylu’ya Peker’in iddialarının gündeme geldiği süreçte Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) tarafından yalnız bırakıldığına dair yorumlar sorulunca “Kim diyor?” diye tepki veren Soylu, kendisine BBC Türkçe’de yayımlanan “Sedat Peker’in iddiaları hakkında hükümette neler konuşuluyor?” haberi hatırlatıldığında “Sürdürülebilir dezenformasyon var. BBC Türkçe dezenformasyon kanalıdır, hem ekonomik hem siyasi dezenformasyon kanalıdır. Ben Çalışma Bakanlığı yaptım, oradan beri takip ediyorum. Bunun için dostum olan İngiltere İçişleri Bakanı’nı defalarca aramış bir kişiyim” dedi ve Türkiye’ye operasyon yapıldığını söyledi (24 Mayıs).

Erdoğan’dan medyaya talimat: “Bu işin merkezinde CHP var, yakında medyada göreceksiniz” (AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hükümetin Montrö Antlaşması’ndan çekilmesinin sakıncalarını ortak bildiri dile getiren 104 emekli amirali CHP’ye başladı; medyaya talimat verdi; 5 Nisan).

Altun, Danıştay kararına kızdı: Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, basın kartı yönetmeliğinin bazı maddelerinin Danıştay tarafından iptaline ilişkin Twitter’dan açıklama yaptı. Daha iyisini yapmak için derhal çalışmaya başladıklarını vurgulayan Altun, “Görevde olduğumuz müddetçe ‘gazetecilik’ adı altında ‘terörizm propagandası’ yapanlarla mücadele edeceğiz. Terör seviciler boşuna sevinmesinler” ifadelerini kullandı (2 Nisan).

Tepkiler

15 Temmuz darbe girişiminden beri OHAL düzeninden dolayı sorunlarını eylemlerle duyuramayan gazetecilik kuruluşları, AFP foto-muhabiri Bülent Kılıç’ın 26 Haziran’da boğazına basılarak gözaltına alınmasından sonra polis şiddeti ve cezasızlığa tepki için sokağa çıktı.

Uluslararası 16 hak ve basın özgürlüğü örgütü, Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel ve Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’e gönderdikleri ortak mektupta, Avrupa Konseyi’nin ifade ve basın özgürlüğüne ilişkin ihlallerini eleştirdikleri Türkiye’ye yönelik taleplerinde kararlılık göstermesini istedi.

Nisan – Mayıs – Haziran 2021 döneminde birçok yerel ve uluslararası gazetecilik kuruluşu, organize suç örgütü liderliğinden aranan Sedat Peker’in gazeteciler Uğur Mumcu ve Kutlu Adalı cinayetlerine dair açıklamalarının adli makamlarca soruşturulmasını talep etti ve İstanbul, Kocaeli, Samsun, Gaziantep gibi kentlerde saldırıların hedefi olan haberciler için adalet çağrısı yaptı. Yoğun tepki çeken durumlardan biri de, polislerin, görüntü alınmasını yasaklayan Emniyet Genel Müdürü Mehmet Aktaş’ın imzasını taşıyan Emniyet genelgesi oldu.

Polis şiddeti ve cezasızlığa karşı kitlesel eylemler: AFP foto-muhabiri Bülent Kılıç’ın 26 Haziran’da boğazına basılarak gözaltına alınması birçok gazetecilik örgütü ve meslektaşlarının Ankara, İzmir ve İstanbul Valilikleri önünde polis şiddeti ve cezasızlığı protesto etmesine neden oldu. Eylemlere ilişkin bildiriye Avrupa Gazeteciler Birliği (AEJ) Türkiye Temsilciliği, Basın Konseyi, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği, Diplomasi Muhabirleri Derneği, DİSK Basın İş, Ekonomi Muhabirleri Derneği, Gazeteciler Cemiyeti, Haber-Sen, İzmir Gazeteciler Cemiyeti, Parlamento Muhabirleri Derneği, Samsun Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Foto Muhabirleri Derneği, Türkiye Gazeteciler Sendikası, Türkiye Haber Kameramanları Derneği imza atarken RSF (Sınır Tanımayan Gazeteciler) de dayanışma bildirdi (29 Haziran).

Uluslararası kuruluşlardan Kılıç için tepki: AFP foto muhabiri Bülent Kılıç’ın şiddet kullanılarak gözaltına alınması ve diğer gazetecileri de müdahale edilmesi, Article 19, Avrupa Konseyi Gazeteciliği ve Gazetecilerin Güvenliğini Koruma Platformu, IPI (Uluslararası Basın Enstitüsü), RSF, CPJ (Gazetecileri Koruma Komitesi) gibi uluslararası basın ve ifade özgürlüğü kuruluşlarının tepkisine neden oldu (29 Haziran).

AGİT’te “polis şiddeti” endişesi: AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) Medya Özgürlüğü Temsilcisi Teresa Ribeiro, Türkiye’de gazetecilere yönelik saldırıların artış göstermesinden endişe duyduğunu bildirdi. Ribeiro, özellikle yerel medya temsilcilerinin adına yer verdiği açıklamasında Mustafa Uslu, İbrahim Akkuş, Ahmet Atmaca ve Hanifi Güzel’in adlarına atıf yaptı. AGİT, tüm saldırı sorumlularının tespiti için kapsamlı ve hızlı soruşturma yürütülmesi talebinde bulundu (28 Haziran).

CFWIJ’den polis şiddetine kınama: Gazetecilikte Kadın Koalisyonu CFWIJ, İstanbul Taksim’deki Onur Yürüyüşü’nü izleyen en az beş kadın gazetecinin görüntü alırken polis şiddetine veya engellemelerine maruz kaldığını bildirdi. CFZIJ, “Gazetecilerin en temel hakkı kitlesel hareketleri ve gelişmeleri sahada takip ederek kamuoyuna aktarmaktır. Güvenlik güçleri gazetecilerin özgür ve güvenli bir şekilde mesleklerini yapacak ortamları sağlamaktan sorumludur. Gazeteciler engellenemez” dedi (28 Haziran).

Kılıç’a darplı gözaltıya yaygın tepki: Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), RSF, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), DİSK Basın İş, ÇGD, Uluslararası Yazarlar ve Gazeteciler Derneği (UYGAD) gibi pek çok gazetecilik örgütü, İstanbul Taksim’de 19. Onur Yürüyüşü’nü izlemek isteyen AFP foto muhabiri Bülent Kılıç’ın, sırtına ve boğazına basılarak gözaltına alınmasına tepki gösterdi. TGC, “Meslektaşımıza ‘geçmiş olsun’ diyoruz. Bülent Kılıç’ı darp eden, fotoğraf makinesini kıran güvenlik görevlileri hakkında soruşturma açılmasını ve gerekli cezalandırmanın yapılmasını bekliyoruz. Gazetecilik suç değildir” dedi. TGS de gözaltı yaşanır yaşanmaz “Üyemizin derhâl serbest bırakılmasını ve sorumlu polisler hakkında işlem yapılmasını talep ediyoruz” şeklinde bir çağrı yaptı. RSF temsilcisi Erol Önderoğlu da, Twitter üzerinden “Bu cezasızlıktır ki Anayasa Mahkemesi’nin Erdal İmrek ve Beyza Kural başvurularında devletin mahkumiyetine neden oldu. Süleyman Soylu’nun İçişleri Bakanlığı dönemi, sadece habercilere yönelik polis şiddetinde cezasızlığın kol gezdiği değil, medya temsilcilerine yönelik güvenlik kuvvetleri kaynaklı müdahalelerde de tam bir cezasızlık güvencesi içerisinde hareket edildiği izlenimini güçlendiren bir dönem oldu” şeklinde tepki gösterdi (26 Haziran).

IPI Kaplanoğlu’na cezayı kınadı: IPI, 2018 yılında sivil toplum örgütlerinin Afrin’e yönelik askeri operasyonları kınadıkları etkinliği haberleştiren Bursa Muhalif sitesi yetkilisi Ozan Kaplanoğlu’na verilen hapis cezasına tepki gösterdi. IPI, Kaplanoğlu’na yönelik suçlamaların düşürülmesi gerektiğini bildirdi (25 Haziran).

16 örgütten Avrupa Konseyi’ne Türkiye uyarısı: Uluslararası basın meslek örgütleri ve insan hakları örgütlerinden oluşan 16 hak grubu, Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel ve Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’e gönderdikleri ortak mektupta, Avrupa Konseyi’ni, insan hakları ve ifade özgürlüğündeki gerilemeye son vermesi için Türkiye’de temel hakların iyileştirilmesi için taleplerinde kararlılık göstermesini istedi. Örgütler Mart Konseyi toplantısı ve Nisan’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yapılan toplantıdan bu yana, insan haklarında gerilemenin sürdüğünü bildirdi. Mektupta, Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), Uluslararası İnsan Hakları Gözlemevi (IOHR), Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ), ARTICLE 19, İnsan Hakları İzleme Örgütü, Güney Doğu Avrupa Medya Organizasyonu (SEEMO), Uluslararası Af Örgütü, PEN Uluslararası, Barış için Akademisyenler-Almanya, KulturForum TürkeiDeutschland e.V., Avrupa Basın ve Medya Özgürlüğü Merkezi (ECPMF), Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF), Bağımsız Gazetecilik Platformu (P24), English PEN, IFEX, Uluslararası Karikatürcü Hakları Ağı’nın (CRNI) imzası vardı (23 Haziran).

Meslek örgütlerinden Peker’in açıklamalarına “kamu yararı” çağrısı: 12 basın meslek örgütünü, Sedat Peker’in yayınladığı videolarla birlikte ortaya çıkmaya başlayan gazetecilerin siyaset-mafya-iş insanı ilişkilerine dair bir açıklama yaptı. Meslek örgütleri kamuoyuna çağrıda bulunarak “Kamu yararı için gazetecilik mücadelesini hep birlikte verelim. Gazeteciliği ve gazeteleri yeri gelince kalkan, yeri gelince silah gibi kullanmalarına hep birlikte engel olalım” dedi (23 Haziran)

Kural’ın davasında RSF vardı: RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, bianet sitesi eski muhabiri Beyza Kural’a şiddet uygulayan üç güvenlik şube polisinin yargılandığı davayı izledi ve mahkemenin soruşturmayı tehdit suçlamasıyla genişletmemesini eleştirdi. Önderoğlu, “Şiddet, gazeteciye yönelik yasadışı müdahale ve onur kırıcı muamele bu kadar barizken bu yönde görüntüleri duruşmada izlemiş mahkemenin Beyza Kural’a yönelik darp ve tehdidi yargılama dışı bırakması Anayasa Mahkemesi kararının inkarıdır. Bu durum yargının polis ve hâkim gibi kamu görevi ifa eden gazetecilerin haklarını savunmada sorumluluktan kaçtığının da göstergesidir” dedi (23 Haziran).

Uslu’ya saldırıya kınamalar: TGC, RSF, Türkiye Foto Muhabirleri Derneği, Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD) Başkanı Celal Toprak, Türkiye Haber Kameramanları Derneğinden (THKD), Türkiye Gazeteciler Konfederasyonu (TGK) Genel Başkanı Nuri Kolaylı, Dilovası’nda İYİ Parti Grup Başkan Vekili Lütfü Türkkan’ın kaçak olduğu iddia edilen çiftliğinde yıkım çalışmalarını takip eden İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabiri Mustafa Uslu’nun saldırıya uğramasını kınadı. THKD açıklamasında, “Sorumluların cezalandırılacağı süreçte meslektaşımızın yanında olarak olayın takipçisi olacağız” denilirken TGC de, tepkisini “Gazetecilerin sürekli hedef gösterildiği ve son örnekte olduğu gibi şiddete uğradığı bir ortamda toplumsal barışın da sağlanamayacağını bir kez daha kamuoyu ile paylaşıyoruz” sözleriyle gösterdi (22 Haziran).

Samsun Gazeteciler Cemiyeti ve RSF saldırıyı kınadı: Samsun Gazeteciler Cemiyeti başkanı Mehmet Yazıcı ve RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, Samsun’un 19 Mayıs ilçesinde nde inşa edilen devlet hastanesindeki eksik ve imalat hatalarını gündeme getiren Yeniçağ gazetesi muhabiri İbrahim Akkuş’un, firma çalışanlarınca darp edilmesini kınadı. Yazıcı, “Bu saldırının kamuya ait bir belediye binası içinde yapılması ayrıca düşündürücüdür. Olayın faillerinin serbest bırakılması, yani cezasızlık hali, bundan sonra gazetecilere yapılacak saldırıları teşvik etmek, onaylamak anlamına gelir. Saldırganların tutuklanarak hak ettikleri cezanın verilmesini bekliyoruz” derken Önderoğlu da, Twitter üzerinden, “Yerel habercilere yönelik şiddet salgını böyle durmaz” sözleriyle tepki gösterdi (21 Haziran).

18 örgüt Mumcu ve Adalı için soruşturma istedi: Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) ve 17 uluslararası basın ve ifade özgürlüğü örgütü, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ve siyasi parti liderlerine 1993 ve 1996’da öldürülen ve mafya lideri Sedat Peker’in beyanlarında da atıf yapılan gazeteciler Uğur Mumcu ve Kutlu Adalı cinayetleri hakkında öne sürülen iddiaların araştırılması için açık mektup gönderdi (16 Haziran).

RSF’den “TMK tacizi”ne 12 örnek: RSF, Türkiye’nin “Terörle Mücadele Yasası (TMK)” kapsamında yargıladığı 12 gazetecinin (Alican Uludağ, Olcay Büyükbaş Akça, Duygu Güvenç, Canan Coşkun, Ali Açar ve Can Uğur, Abdurrahman Gök, Hazal Ocak, İpek Özbey, Vedat Arık ve Can Dündar) dosyasını inceledi. İktidarın yargı sistemini manipüle ettiğini belirten örgüt, “Türkiye’de kamu yararına haberler yapan gazeteciler giderek daha çok hapis cezası alma riskini alıyor” dedi (16 Haziran).

Uluslararası Forum’da Türkiye: Almanya Başbakanı Angela Merkel’in açış konuşmasını yaptığı Deutsche Welle Global Medya Forumu’nun panellerinden biri de Türkiye ve İran’da medya özgürlüğünün durumuna ayrıldı. Panelde, BM İfade özgürlüğünden sorumlu özel raportör İrene Khan, sürgündeki İranlı gazeteci Masih Alinejad ve RSF temsilcisi Erol Önderoğlu yer aldı. Khan, “Uluslararası toplum ifade özgürlüğünün güçlendirilmesi için daha fazla çaba göstermeli” derken Önderoğlu da, “Türkiye’de medyaya yönelik ihlaller Can Dündar ve Deniz Yücel gibi vakalar nedeniyle bir süredir uluslararası plana taşındı” diye konuştu (14 Haziran).

“Saldırı furyası”na RSF tepkisi: RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, Gaziantep’te Ahmet Atmaca’dan bir gün sonra İHA ve NRT muhabiri Hanifi Güzel’in saldırıya uğramasını kınayıp “Bu saldırı furyası aynı zamanda gazetecilere saldırılarda bir Türkiye fotoğrafıdır. Murat Güreş’i bıçaklayanların altı yıldır bulunup cezalandırılmamasından kim cesaret almaz ki?” dedi (13 Haziran).

ÇGD’den Kaplanoğlu’na destek: Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD), Afrin operasyonuna barış adına karşı çıkıldığı bir basın toplantısını haberleştirdiği için gazeteci Ozan Kaplanoğlu’nun “örgüt propagandası” iddiasıyla hapse mahkum edilmesini kınadı. Açıklamada “Hem gazeteciliğinin hem Derneğimizin ilkeleri çerçevesinde, çatışma ve savaşlara karşı emekçilerin örgütlü mücadelesinin tek çıkış yolu olduğu bilinciyle barışı savunan Bursa Şube yöneticimiz Ozan Kaplanoğlu’na verilen hapis cezasının hiçbir hukuki dayanağı yoktur” denildi (12 Haziran).

GGC ve RSF saldırıyı kınadı: Gaziantep Gazeteciler Cemiyeti ve RSF, bir cinayet olayını haberleştirmek isterken Demirören Haber Ajansı (DHA) muhabiri Ahmet Atmaca’nın saldırıya uğramasını kınadı. GGC Başkanı İbrahim Ay, “Zor şartlar altında görevini yerine getirmeye çalışan gazetecilere yönelik bu tür saldırıların son bulmasını istiyoruz. Saldırganlarla ilgili gerekli adli ve yasal işlemlerin bir an önce başlatılmasını istiyoruz” derken RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, “RSF olarak tüm sorumlularla ilgili en sert işlemin yapılmasını bekliyoruz!” şeklinde açıklama yaptı (10 Haziran).

BM’den “TMK” uyarısı: Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Savunucuların Durumuna dair Özel Raportör Mary Lawlor, Türkiye’de Terörle Mücadele Kanunu’nun insan hakları savunucularını susturmak için yaygın şekilde kullanıldığını bildirdi. Bir yazılı açıklama yapan Lawlor, “Türkiye, insan hakları savunucularını özgürlüklerinden mahrum ederek ifade ve örgütlenme özgürlüğü ile kişinin kendi mesleğini yasal olarak icra etme hakkının ihlal ediyor” dedi. Bildiride, tutuklu sivil toplum destekçisi Osman Kavala, RSF temsilcisi Erol Önderoğlu ve TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın da durumuna işaret edildi. Bildiriye BM İşkence ve kötü muameleye dair Özel Raportörü Nils Melzer, Yargıçların ve Avukatların Bağımsızlığına dair Özel Raportör Diego García-Sayán, Fiziksel ve Ruh Sağlığı Hakkı Özel Raportörü Tlaleng Mofokeng, Barışçıl toplanma ve örgütlenme özgürlüğü haklarına ilişkin Özel Raportör Clément Nyaletsossi Voule de destek verdi (9 Haziran).

BİK cezaları panelde konuşuldu: Expression İnterrupted girişimi, Zoom üzerinden “Medyaya Mali Kıskaç ve Basın İlan Kurumu Cezaları” başlıklı bir panel düzenledi. Gazeteci Meltem Akyol’un kolaylaştırıcısı olduğu etkinliğe CHP milletvekili Utku Çakırözer, Evrensel gazetesi avukatı Devrim Avcı ve RSF temsilcisi Erol Önderoğlu katıldı Basın İlan Kurumunun geçen yıl resmi ilanların yüzde 78’ini iktidar destekçisi basına, ilan kesme cezalarının ise yüzde 97’sini muhalif gazetelere vermesine meslek örgütleri tepki gösterdi (4 Haziran).

RSF’den “haber kaynakları” uyarısı: RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, T24 sitesi yazarı Tolga Şardan’ın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya dair yazdığı bir yazıdan sonra telefon trafiğinin incelemeye alındığını duymasından sonra “33 yıllık gazeteci Şardan’ın haber kaynaklarının gizliliğine saygı ve hukuk tanımazlığa son verilmesini istiyoruz” diye açıklama yaptı (4 Haziran).

RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, polisin Kemal Kurkut’u vurmasını görüntülemiş foto muhabiri Abdurrahman Gök’e, “gizli tanık” beyanı üzerinden “örgüt üyeliği” iddiasıyla dava yürütülmesini eleştirdi. Önderoğlu, kurumun Twitter hesabı üzerine, “Hukuk adına itibarsızlaşmış gizli tanık mekanizması üzerinden delilsiz olarak kimse 20 yıl hapisle yargılanamaz” şeklinde bir açıklama yaptı (2 Haziran).

IPI Mumcu ve Adalı cinayetleri için soruşturma istedi: Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), 1990’larda suikast sonucu öldürülen Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs’ın önde gelen araştırmacı gazetecileri Uğur Mumcu ve Kutlu Adalı ile ilgili Sedat Peker’in ortaya attığı iddiaların araştırılmasını talep etti. IPI, “İddiaların ardından şu ana kadar resmi bir açıklama yapılmadı veya soruşturma açılmadı. “Öldürüldüğü sırada Kuzey Kıbrıs’ta Yenidüzen gazetesinde çalışan Adalı, tarihi eser kaçakçılığı ve müdürlüğün olaya karıştığı iddialarını yazıyordu” dedi (31 Mayıs).

Peker’in sözleri soruşturulmalı!”: TGS, RSF ve DİSK Basın İş gibi gazetecilik örgütleri, organize suç örgütü liderliğinden aranan Sedat Peker’in gazeteciler Uğur Mumcu ve Kutlu Adalı cinayetlerine dair açıklamalarının adli makamlarca soruşturulmasını talep etti. TGS, Twitter’dan yaptığı açıklamada “Şüphelilerin yargılanmasını talep ediyoruz. Savcıları göreve çağırıyoruz. Tuğla çekilsin, duvar yıkılsın” derken DİSK Basın-İş de “Biz bu cinayetlerin faillerini hep söyledik. Hep katile katil dedik. İpekçi’nin, Mumcu’nun, Göktepe’nin, Adalı’nın, Dink’in, Anter’in katilleri aynı. Şimdi içeriden itiraf geliyor. Artık susan herkes suç ortağıdır” şeklinde açıklama yaptı. RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu da “90’lı yılların sümenaltı edilen veya azmettiricileri 30 yıldır görmezden gelinen Uğur Mumcu ve Kutlu Adalı cinayetlerine dair Sedat Peker’in yaptığı açıklamalar soruşturulmalıdır. Peker’in meşruiyeti veya konumu sessizliği gerektirmez” ifadelerini kullandı (24 Mayıs).

“Basın kartı vermeme” yönetmeliği: TGC, TGS ve DİSK Basın İş gibi gazetecilik meslek örgütleri, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu kararından sonra Cumhurbaşkanlık İletişim Başkanlığı’nın Basın Kartları Yönetmeliği’nde yaptığı değişikliğe tepki gösterdi. TGC, “İktidar gazetecilik mesleğini basın kartıyla denetleyemez. Basın kartı gazetecilik mesleğinin ruhsatı değildir. Bugün birçok çok basın kartı taşıyan gazetecinin, gazetecilik mesleğinin özüne ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nde yer alan ilkelere aykırı hareket ettiği de bir gerçektir. Yönetmelikteki özellikle 25. Madde değişikliği ile Sürekli Basın Kartı taşıyan meslektaşlarımızın basın kartlarının iptali tek taraflı bir komisyon incelemesi ile mümkün hale gelecektir. Bugüne kadar iktidarın kamu yararına olmayan faaliyetlerini haberleştirdiği için yüzlerce gazetecinin kartı iptal edilmiş, yine yüzlerce gazetecinin kartı ‘incelemede’ diyerek sahiplerine verilmemiştir” dedi. TGS de, “Gazetecinin bir ayı geçkin işsiz kalması halinde basın kartı elinden alınacak! İşsiz kalan gazeteciye iş bulabilmesi için sadece 1 ay süre verilmiştir” şeklinde uyarı yaptı. DİSK Basın İş’ten yapılan açıklamada yönetmenlikteki muğlak tanımlar ve iktidar ölçütlerinin uygulanmasıyla hakların kısıtlandığına vurgu yapıldı; çözümün gazeteci meslek örgütlerinin basın kartının kendilerinin vermesi için çalışma başlatmaları olduğunu bildirdi. Açıklamada, “Basın kartı sorununun çözümü için elimizi taşın altına koymaya ve inisiyatif almaya hazırız. Bu sorun giderilene kadar gazetecilik faaliyetinde bulunan kurumların verdiği tanıtım kartları basın kartı yerine geçmeli” denildi (21 Mayıs).

AP “Türkiye ile müzakereleri askıya alma”yı kabul etti: Avrupa Parlamentosu (AP), Avrupa Birliği’nin (AB) Türkiye ile tam üyelik müzakerelerini “daha gerçekçi ve uygun bir düzlem için” askıya almaya çağrıldığı raporu kabul etti. İspanyol raportör Nacho Sanchez Amor’un hazırladığı Türkiye raporu geçen ay AP Dış İlişkiler Komitesi’nde yumuşak bulunup ağırlaştırılarak ezici çoğunlukla kabul edilmişti. Rapor, “Türkiye’nin AB değerleri ve standartlarıyla arasına mesafe koyması ilişkilerde tarihi bir dibin görülmesine neden oldu. Öyle ki bu durum her iki tarafın da var olan ilişki çerçevesini gözden geçirmesini gerektiriyor. Türkiye’nin reform konusundaki isteksizliği daha derinlikli bir ilişki biçiminin önünde engel olmuş ve ilişkiler daha ziyade gündelik ve dönemsel gelişmeler üzerinden pazarlıkla yürütülen bir hale gelmiştir” denildi. Belgede, “İlişkilerin geleceği ne olursa olsun Türkiye’deki tüm bağımsız sivil toplum kuruluşlarına destek vereceğiz. Her şeye rağmen katılım süreci Türk hükümeti üzerinde kalan en ideal baskı aracı; aynı zamanda demokratik ve AB içinde olma arzusu taşıyan Türk toplumu için de en iyi çerçeve” tespiti de yer aldı (19 Mayıs).

Karel Valansi’ye CFWIJ desteği: Gazetecilikte Kadın Koalisyonu CFWIJ, İsrail’in Filistin’e düzenlediği saldırıların ardından gazeteci Karel Valansi’ye karşı sosyal medyada düzenlenen hedef gösterme ve ırkçı linç girişimlerini kınadı. Açıklamada “Karel Valansi’nin yanındayız” denildi (19 Mayıs).

RSF’den AİHM yargıcına eleştiri: RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, gazeteciler Tunca Öğreten ve Mahir Kanaat gibi keyfi gazeteci tutukluluk dosyalarında Türkiye’nin AİHM’de mahkum olduğu kararlara Türkiye yargıcının sistemli şekilde muhalefet şerhi koymasını eleştirdi. Önderoğlu, “AİHM’de Türkiye yargıcının bir veto makinesi gibi çalıştığı, keyfi davalarla taciz edilip, bu kez adli kontrol ile hizaya getirilmeye çalışıldığı bir dönemde medya özgürlüğünde nasıl gelişme olur? İnsan Hakları Eylem Planı bu nedenle güven vermiyor” dedi (18 Mayıs).

AGİT “medya çoğulculuğunda çözülme” gördü: AGİT Medya Özgürlüğü Temsilcisi Teresa Riberio, AGİT Daimi Konseye sunduğu ilk raporunda 57 üyeli AGİT Bölgesi’ne dair kaygı bildirdi. Riberio, “Medya özgürlüğünün temel toplumsal işlevini sekteye uğratan ve medya çoğulculuğunda çözülme yaratan olaylarda endişe verici bir artış gözlemledim” dedi (13 Mayıs).

TGC, DİSK Basın-İş, Basın Konseyi ve RSF Baki’ye hakareti kınadı: TGC, “Gazetecileri hedef gösteren, fiziksel saldırıya uğramalarına yol açan siyasi anlayış şimdi de ‘haber sunarken gülümsedi’ iddiasıyla meslektaşlarımızın can ve iş güvenliğini hedefe koymuştur” diyerek Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Ulvi Yönter’in Twitter üzerinden Habertürk TV ekonomi müdürü Ebru Baki’ye sözlü saldırısını kınadı. DİSK Basın-İş de, MHP yönetiminden Habertürk Ankara Temsilcisi Bülent Aydemir’in özür dileme çağrısına karşılık vermesini istedi. Basın Konseyi de, “Gazeteci Ebru Baki ve ekibine, MHP Genel Başkan Yardımcısının sözlü saldırısı, basına karşı yeni bir ‘hiza verme’ gayretkeşliğidir” şeklinde bir tepki gösterdi. RSF temsilcisi Erol Önderoğlu da, “Bazı parti çevrelerinin siyasi çıkmazlarından, gazetecilere saldırıya zemin hazırladığını, prim verdiğini açıkça gözlemliyoruz. Bu kabul edilemez” dedi (5 Mayıs).

Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde yoğun tepki: TGC, iktidarı cezaevindeki gazetecileri özgür bırakmaya, gazetecilik faaliyetini engellemekten, gazetecileri hedef gösteren, fiziksel saldırıya yol açan nefret söyleminden vazgeçmeye çağırdı. TGC, “Medya kuruluşlarının yüzde 90’ının iktidarın denetimi altında olduğu, 12 bin gazetecinin işsiz bırakıldığı, yazdıkları ve düşünceleri nedeniyle haklarında binlerce dava açıldığı, 43 gazetecinin hapishanede olduğu Türkiye’de özgür bir basından söz edemiyoruz. İktidar ile ortaklarının kamu yararına olmayan faaliyetlerini haberleştiren gazeteciler, hedef gösterilmekte, evlerinin, iş yerlerinin önünde saldırıya uğramakta, saldırganlar cezasızlıkla ödüllendirilmektedir. Bakanlar sosyal medya hesaplarından gazeteleri, gazetecileri tehdit etmeyi sürdürmektedir” dedi. ÇGD, DİSK Basın-İş ve Avrupa Gazeteciler Birliği (AEJ) Türkiye Temsilciliği, ortak açıklamayla “Basın özgürlüğü, evrensel ve yerel hukukun güvencesi altındadır ve aykırı her türlü uygulama suçtur” diyerek basın özgürlüğüne yönelik her türlü baskıya karşı ortak tutum alınması için çağrı yaptı. TGS, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü dolayısıyla “Basın Belada” başlıklı bir kampanya başlattı; “Türkiye’de medya özgür değil. Gazeteciler sansürleniyor, kovuluyor, hapse atılıyor. Böylece toplum haber alma hakkını, ülkemiz demokrasisini kaybediyor. Çünkü basın beladaysa, demokrasi askıda. Basın beladaysa, herkesin başı belada” dedi. RSF ise kamu otoritesini, evrensel ve yerel hukukun güvencesinde olan basın özgürlüğüne aykırı her türlü uygulamadan vazgeçmeye çağırdı. Basın Konseyi, 180 ülkeli RSF 2021 Endeksi’nde Türkiye’nin, 153. sırada bulunmasının utanç verici olduğunu belirtti. Emniyet Genel Müdürlüğünün polislerin görüntülerinin alınmasını yasaklayan genelgesinin hukuka aykırı olduğunu vurgulanan açıklamada “Bu talimatların hiçbir geçerliliği yoktur” denildi. İzmir Gazeteciler Cemiyeti de “Haberciliğin özgür olmadığı, meslektaşlarımızın tutsak edildiği, her gününü işsiz kalma endişesi ile yaşadığı, basın kuruluşlarının hem ifade özgürlüğü hem de ekonomik kaygılarla ayakta kalma mücadelesi verdiği dönemde sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Mesleğimiz ve meslektaşlarımız ayrımcılığa, baskıya maruz kalıyor” şeklinde açıklama yaptı (3 Mayıs).

Polis engellemelerine kınama: DİSK Basın-İş, polisin, İstanbul Taksim’de görüntü alınmasını yasaklayan genelgesine değinerek 1 Mayıs’ta gazeteci Sultan Eylem Keleş’i engellemesine tepki gösterdi. Sendika, açıklamasında “Tekrar ediyoruz, Emniyetin genelgesiyle gazetecilik faaliyeti engellenemez!” dedi. Gazeteci Özge Uyanık’ın da polis müdahalesi görmesini kınayan sendika “Bugün yaşananlar bir kez daha göstermiştir ki Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yayınladığı genelge, suçu ve suçluyu gizleme çabasıdır. Gazeteci Özge Uyanık’a geçmiş olsun diliyoruz” diye açıklama yaptı (1 Mayıs).

Polis görüntülerini yasaklayan genelgeye tepki: DİSK Basın-İş, TGS, RSF, TİHV ve Çağdaş Hukukçular Derneği, polislerin, görüntü alınmasını yasaklayan Emniyet Genel Müdürü Mehmet Aktaş’ın imzasını taşıyan Emniyet genelgesinin hukuka aykırı olduğunu ve “suçlu kamu görevlilerini koruma” amacına hizmet edebileceğini bildirdi. TGS Genel Başkanı Gökhan Durmuş, geçen yıl toplumsal eylemlerde 18 gazetecinin polis müdahalesi ile karşılaştığını hatırlatarak, genelgenin haber alma hakkına müdahale anlamı taşıdığının altını çizdi. DİSK Basın-İş sosyal medyada hesabından yaptığı paylaşımda “Emniyet’in genelgesiyle gazetecilik faaliyeti engellenemez!” derken RSF’den Erol Önderoğlu da, “Yüzlerce haberci basın kartından mahrumken, alanlarda polis müdahalelerini görüntüleme yasağıyla karşı karşıya. Gazeteci, “kamu yararı” ve “suç olduğu müddetçe her şeyi görüntüler. Bu antidemokratik genelge geri çekilmelidir” dedi. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) da, “Anayasa’da güvence altına alınan barışçıl toplantı ve gösteri yapma özgürlüğüne yönelik kolluk güçlerinin keyfi ve yasa/hukuk dışı müdahaleleri sırasında başta işkence ve kötü muamele olmak üzere işlenen suçların üstünün örtülmesine ve görünmez kılınmasına yol açacaktır” şeklinde bir uyarı yaptı (1 Mayıs).

Avrupa Konseyi’nde RTÜK endişesi: Avrupa Konseyi bünyesindeki Gazeteciliğin Korunması ve Geliştirilmesi Platformu “Aranıyor! Avrupa’da medya özgürlüğü için gerçek eylem” başlıklı raporunda Türkiye’ye geniş yer ayırdı. Türkiye’de ana akım medyanın büyük bir kısmının hükümet kontrolünde olduğu ifade edilen raporda medya düzenleme kurumlarının bağımsız medya üzerine baskı oluşturmak için “araçsallaştırıldığı” anlatıldı. Raporda, bağımsız olması gereken Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) iktidarca kontrol edildiği ve bağımsız yayıncılara yönelik tehditlerini son dönemde artırdığı ifade edildi (28 Nisan).

AGİT bilgi istedi: AGİT Medya Özgürlüğü Temsilcisi Teresa Riberio, Adalet Bakanlığı’na gönderdiği mektupta Türkiye’de yargılanan veya soruşturmaya uğrayan 24 gazetecinin durumuyla ilgili bilgi istedi. Mektupta hakkında bilgi istenenler arasında, helikopterden atılan köylüleri haberleştirdiği için altı ay cezaevinde kalan Adnan Bilen, Cemil Uğur, Jinnews sitesi muhabiri Şeriban Abi ve Nazan Sala ile 2015 Newroz’un çektiği fotoğraf nedeniyle yargılanan Melis Alphan, ağır hapse mahkum edilen Can Dündar da var. Hrant Dink cinayeti davasına ilişkin 26 Mart 2021 tarihli mahkumiyet kararını talep eden Riberio, Levent Gültekin’in saldırıya uğramasına dair soruşturma ile ilgili de bilgi istedi. Mektupta, Bursa’da radyocu Hazım Özsu’nun öldürülmesi soruşturmasıyla ilgili de bilgi talep edildi. AGİT, gönderdiği mektuba cevabın en geç 20 Nisan’a kadar verilmesini istedi (18 Nisan).

AYM kararı “geç ancak olumlu”: RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) OHAL döneminde çok sayıda medya kurulunun KHK ile kapatılmasına ilişkin hükmü iptal etmesini “olumlu ancak geç bir karar” olarak nitelendirdi. Önderoğlu, “AYM bu kararıyla, yürütmenin, OHAL gerekçesine dayanarak hukuk devletini hiçe sayacak, öngörülebilirlik ve orantılılıktan uzak, medya kuruluşlarına gelecek tanımayacak ağırlıkta bir uygulamaya girişemeyeceğini tescil ediyor. Çok önemli bir karardır ancak çok geç de alınmış bir karardır. Aradan geçen dört yılda birçok medya kuruluşunun yayın lisansları ve malları satıldı. Örneğin, AYM kararında belirtildiği gibi “Bakanlıkça kurulmuş bir komisyon teklifi ve Bakan onayıyla” kapatılan, darbe girişimiyle alakası bulunmayan Hayatın Sesi TV yeniden nasıl yayına geçebilecek?” dedi (8 Nisan).

Temel haklar Avrupa için “elzem”: Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve AB Konseyi Başkanı Charles Michel, Ankara’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Gümrük Birliği ve temel hakların yanı sıra Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesini de görüştü. Ziyaret sırasında düzenlenen basın toplantısında Leyen, “Türkiye’yle Gümrük Birliği’nin uygulanmasına ilişkin mevcut zorlukları ele alarak güncelleme için çalışacağız. Türkiye’nin sığınmacı anlaşmasına uyması büyük bir iyi niyet gösterisi olacaktır. Türkiye’ye sığınmacılar için fon akışının devam etmesine bağlıyız. Komisyon, Türkiye’deki sığınmacılara desteği yansıtan önerileri kısa süre içinde sunacak. Temel haklar ve hukukun üstünlüğü AB için elzemdir. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeden son derece endişeliyiz. (HDP’nin kapatılması talebi, hapisteki iş insanı ve hak savunucusu Osman Kavala ile siyasi Selahattin Demirtaş’ın durumu hatırlatılarak ‘Doğu Akdeniz insan haklarından daha mı önemli’ sorusu üzerine) İnsan hakları müzakere edilebilir değildir. AİHM kararları Kavala ve Demirtaş’la ilgili nettir. Türkiye’nin AİHM kararlarına uyması önemlidir” dedi. Michel de, konuşmasına başlarken “Cumhurbaşkanı Erdoğan’la AB-Türkiye ilişkilerinin geleceği hakkında samimi bir görüşme yaptık” diye konuştu (6 Nisan).

RSF TMK’yı eleştirdi: RSF, gazeteci Melis Alphan’ın “örgüt propagandası” suçlamasıyla mahkeme önüne çıkmasından önce yayımladığı bildiride, Türkiye’nin Terörle Mücadele Kanunu’nu (TMK) gazetecileri yıpratmak için araçsallaştırdığını savundu. Bildiride vakalarına yer verilenler arasında, Sibel Hürtaş, Abdurrahman Gök, Canan Coşkun, Ali Açar ve Cansever Uğur ve RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu da bulunuyor. RSF, Murat Çelikkan ve Ayşe Düzkan’ın hapis yatmalarına da neden olan TMK’nın hükümetçe Kürt meselesinde devlet çizgisine çizgiye girmeyen gazetecileri susturmak ve medyayı yıldırmak için kullanıldığına yer verildi (5 Nisan).

TGC’den şiddet ve cinayet uyarısı: TGC, 6 Nisan Öldürülen Gazeteciler Günü nedeniyle yaptığı basın açıklamasında, “Günümüzde iktidarın demokratik olduğunu söylediği bir ülkede de gazeteciler işsizlik, sözlü ve fiziksel saldırı, gözaltı ve tutuklama baskısı altında halkı bilgilendirmeye çalışıyor. Basın ve düşünceyi ifade özgürlüğüne tahammül edilemediği için yine çok sayıda meslektaşımız cezaevinde tutuluyor. Devlet kurumları ve ekonomik araçları medya kuruluşlarını susturmak için kullanılıyor. Otosansür ve sansür yaygınlaşıyor. Yaygın ve yerel medyadaki bağımsız gazetecilere yönelik sözlü ve fiziki saldırılar sürüyor ve sorumluları ortaya çıkarılmıyor. Gazetecilere saldıranlar ‘cezasızlık’ uygulamasıyla korunduğu için yeni bir gazeteci cinayeti olması an meselesi” dedi (5 Nisan).

Tutuklu gazetecilere Fransa’dan destek: Fransa’da gazeteci sendikaları Fransa Sendikal Dayanışma Birliği (Solidaire) ve Fransa Ulusal Gazeteciler Sendikası (SNJ) ve 150 ülkede yaklaşık 600 bin üyesi bulunan dünyanın önde gelen gazeteciler örgütü Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ), ortak bir açıklama yayımlayarak “Türkiye’de gazetecilere yapılan baskılara hayır” dedi. Açıklamada, Mezopotamya Ajansı (MA) muhabirleri Adnan Bilen ve Cemil Uğur, Jinnews Muhabiri Şehriban Abi ve gazeteci Nazan Sala’nın altı aydır Van’da tutuklu olmalarına tepki gösterildi ve tutuksuz MA muhabiri Zeynep Durgut ile birlikte “örgüt üyeliği” suçlamasıyla yargılanmasına tepki gösterildi (2 Nisan).

21 kuruluştan AB-Türkiye zirvesi öncesi uyarı: Aralarında IPI, RSF, IFEX ve IFJ’nin de olduğu dünyanın önde gelen 21 gazeteci ve ifade özgürlüğü örgütü, 6 Nisan’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yapacakları görüşme öncesinde AB Konseyi Başkanı Charles Michel ile Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’e medya özgürlüğü ve ifade özgürlüğü gibi temel haklar konusunda görüşmede kararlı mesaj vermelerini talep etti. Mektupta, ihlallerin yanı sıra yargı bağımsızlığını yok eden gelişmelerde duyulan endişeler de dile getirildi (2 Nisan).

Dayanışma

Nisan-Mayıs-Haziran 2021 döneminde Özgür Gündem gazetesi muhabiri iken 8 Haziran 1992 tarihinde Diyarbakır’da öldürülen Hafız Akdemir anıldı. Gazeteci Melis Alphan’ın “terör propagandası” iddiasıyla yargılandığı davayı RSF temsilcisi Erol Önderoğlu ve birçok meslektaşı izledi.

Hafız Akdemir anıldı: Özgür Gündem gazetesi muhabiri iken 8 Haziran 1992 tarihinde Diyarbakır’da öldürülen Hafız Akdemir, katledildiği sokakta anıldı. Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG), anmayı, gazeteci Akdemir’in öldürüldüğü ve daha sonra ismi verilen sokakta yaptı (8 Haziran).

Melis Alphan ile dayanışma: Gazeteci Melis Alphan’ın Instagram hesabından Diyarbakır Newroz’undan 2015’te paylaştığı fotoğraf nedeniyle “terör propagandası” iddiasıyla yargılandığı davayı RSF temsilcisi Erol Önderoğlu ve meslektaşları Fatih Polat, Mehveş Evin ve Aslı Aydıntaşbaş da dayanışma için izledi (6 Nisan).

Raporlar

RSF, 2021 Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye’yi 180 ülke içerisinde 153. sırada gösterdi. CFWIJ de, Ocak – Nisan 2021 döneminde geçen yılın aynı dönemine göre dünyadaki kadın gazetecilere yönelik şiddette yüzde 130,34’lük artış yaşandığını bildirdi; “kadın gazetecilere şiddetin en fazla olduğu ülke Türkiye” dedi.

Kadın gazetecilere en yüksek şiddet Türkiye’de: Gazetecilikte Kadın Koalisyonu (CFWIJ), 2020 ile bu yılı karşılaştırdığımızda, 2021 Ocak-Nisan ayları arasında dünyadaki kadın gazetecilere yönelik vakalarda yüzde 130,34 oranında bir artış gözlemledik” dedi. Koalisyon’dan yapılan açıklamada, kadın gazetecilere en fazla şiddetin Türkiye’de olduğu belirtildi (5 Mayıs).

RSF 2021 Endeksi’nde Türkiye 153.: RSF, 2021 Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye’yi 180 ülke içerisinde 153. sırada gösterdi. “Gazetecilik, Dezenformasyonun Aşısı” başlıklı bir bildiriyle yeni Endeksi’ni duyuran RSF, gazeteciliğin dünyanın yüzde 73’ünde yani 130 ülkesinde kısmi veya ağır kısıtlamalar altında yapılabildiğini bildirdi. Geçen yıl 154. sırada gösterilen Türkiye, medya özgürlüğünde gelişme yaşandığından değil, Belarus’ta gazetecilerin görülmemiş baskılarla karşılaşması nedeniyle geçen yıla göre bir basamak yükseldi. RSF Genel Sekreteri Christophe Deloire, “Gazetecilik dezenformasyona karşı en etkili aşı olsa da, haber üretimi ve iletimi ne yazık ki çoğu kez politik, ekonomik, teknolojik ve bazen de kültürel aktörlerce engelleniyor” dedi (20 Nisan).

İşten çıkarmalar/ayrılmalar

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin açıkladığı Anayasa taslağının konuşulduğu yayın sonrası MHP’nin hedef aldığı Habertürk TV Ankara temsilcisi Bülent Aydemir’in işine son verildi, genel yayın yönetmeni Kürşad Oğuz da istifa etti. Katledilen gazeteci-yazar Uğur Mumcu’nun kızı Özge Mumcu Aybars ve köşe yazarı ve iktisatçı Erinç Yeldan da, Cumhuriyet gazetesinin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun suçlamaları karşısında “Can Dündar’ın yayın yönetmenliğini” kendine kalkan yapmasına tepki olarak köşe yazılarına son verdiklerini açıkladı.

Mumcu Aybars ve Yeldan Cumhuriyet’ten ayrıldı: Katledilen gazeteci-yazar Uğur Mumcu’nun kızı Özge Mumcu Aybars ve köşe yazarı ve iktisatçı Erinç Yeldan, Cumhuriyet gazetesinin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya verdiği yanıta tepki göstererek köşe yazılarına son verdiklerini açıkladı. Yeldan “Cumhuriyet’te dün yer alan ‘açıklama’ yazısının içeriği ne gazetenin ilkeleriyle ne de demokrasi mücadelesinin gerekleriyle bağdaşmaktadır” dedi. Aybars da “Cumhuriyet Gazetesi’ne duyduğum ‘manevi bağlılık’ nedeniyle başladığım ve bir yılı aşkın süredir yazdığım Pazar Eki’ndeki yazılarıma son verme kararı aldım. Cumhuriyet’in tüm emekçilerine derin saygılarımla” sözleriyle gazete yazarlığına veda etti. Gazete, Soylu’nun suçlamalarına “Verdiğiniz örneklerin çoğunluğu, Can Dündar’ın başında bulunduğu İkinci Cumhuriyetçi bir ekibin Cumhuriyet gazetesini yönettiği döneme denk gelmektedir” ifadeleriyle kendini savunmaya çalışmıştı (22 Mayıs).

MHP saldırdı; bir habercinin işine son verildi, diğeri ayrılmak zorunda kaldı: Devlet Bahçeli’nin açıkladığı Anayasa taslağının konuşulduğu yayın sonrası MHP’nin hedef aldığı Habertürk TV Ankara temsilcisi Bülent Aydemir’in işine son verildi, genel yayın yönetmeni Kürşad Oğuz da istifa etti (5 Mayıs).

Sayfa Başı