MEDYA GÖZLEM VERİTABANI
ENGLISH
BİA MEDYA GÖZLEM / EKİM-KASIM-ARALIK 2021
Düzenlemeler, Tepkiler, Dayanışma, İşsizlik
2021 4. Çeyrek Medya Gözlem Raporu - Düzenlemeler, Tepkiler, Dayanışma, İşsizlik
Erol Önderoğlu - Bia Haber Merkezi 10/01/2022

Ekim – Kasım – Aralık 2021 rapor döneminde Danıştay 10. Dairesi gazetecilik meslek örgütlerinin ve hak kuruluşlarının yargıya taşıdıkları anti-demokratik basın kartı prosedürü ve toplumsal olaylar sırasında ses ve görüntü kaydı alınmasını yasaklayan 27 Nisan 2021 tarihli Emniyet Genel Müdürlüğü Genelgesi ile ilgili özgürlüklere işaret eden olumlu kararlar aldı.

BİA MEDYA GÖZLEM/EKİM-KASIM-ARALIK

TIKLAYIN- Gazeteci haklarında kazanım da var, endişe de!

TIKLAYIN- Gün gün üç aylık medya/ifade özgürlüğü ihlalleri

TIKLAYIN- Düzenlemeler, tepkiler, dayanışma, işsizlik

TIKLAYIN- BİA Medya Gözlem Raporları

Türkiye’de medyaya yönelik ihlaller sürerken son üç ayda özellikle CHP ve HDP milletvekilleri iktidarın ezici çoğunluğunu tatminkar şekilde yanıtlamadığı veya hiç karşılık vermediği soru önergeleri yoluyla medya özgürlüğü sorununu Meclis Başkanlığı’na taşımayı sürdürdü: Son üç ayda gündeme getirilen konular arasında Basın İlan Kurumu (BİK), yurttaş gazetecilerin gözaltına alınması veya tutuklanması ile sansür yer aldı.

Türkiye’de bir türlü önüne geçilemeyen ve genellikle güvenlik güçleri, yerel makamlar veya sokaktaki yurttaşın gazetecilere yönelik şiddette fail olmasına, son dönemde bir gazeteci fail olarak eklendi: Ciner Medya Grubu Ankara Temsilcisi Muharrem Sarıkaya’nın, Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin’le söyleşisi sırasında ses sorununu çözmeye çalışan İHA muhabiri Ahmet Demir’e tokat atması gazetecilik meslek örgütlerinin yoğun tepkisine neden oldu.

Gazetecilik ve ifade özgürlüğü örgütlerinin medya temsilcilerinin gözaltına alınması, tehdit edilmesi veya şiddet görmesine yoğun tepki gösterdikleri son üç aylık dönemde, Cemal Kaşıkçı ve Musa Anter cinayetleri davalarıyla ilgili olarak, adaletten uzaklaşılması veya zamanaşımına düşülmesi bakımından kamuoyuyla endişeler paylaşıldı. Danıştay’ın, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün polislerin görüntülerinin alınmasını yasaklayan 27 Nisan 2021 tarihli genelgesini Anayasaya aykırı bulması ise memnuniyet konusuydu.

Ekim – Kasım – Aralık 2021 döneminde, özellikle Cumhuriyet, Gazete Duvar, Halk TV ve Haber Global’de yönetimlerle yaşanan krizlerin ardından, en az 58 gazeteci, köşe yazarı ve medya çalışanının ya işine son verildi ya da bu kişiler işinden ayrılmaya itildi.

Düzenlemeler

Söz konusu rapor döneminde Danıştay 10. Daire, gazetecilik meslek örgütlerinin  ve hak kuruluşlarının yargıya taşıdıkları anti-demokratik basın kartı prosedürü ve toplumsal olaylar sırasında ses ve görüntü kaydı alınmasını yasaklayan 27 Nisan 2021 tarihli Emniyet Genel Müdürlüğü Genelgesi ile ilgili özgürlüklere işaret eden olumlu kararlar aldı.

Danıştay “basın kartı” için dur dedi: Danıştay 10. Daire, Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) ve Türkiye Foto Muhabirleri Derneği’nin (FMD) gazetecilerin turkuaz basın kartı almasını zorlaştıran hükümlerin iptali için açtığı davada, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın tek yetkili kılındığı Basın Kartı Yönetmeliği’nin yürütmesini oy çokluğuyla durdurdu. Kararın gerekçesinde, “İletişim Başkanlığı’na basın kartı ile ilgili olarak sadece basın-yayın kuruluşu mensuplarına basın kartı düzenleme yetkisi verildiği, basın kartının kimlere verileceğinin ve hangi hallerde basın kartının iptali gerekeceğinin belirlenmesi konusunda bir yetkiye yer verilmediği görülmektedir” denildi. Daire Başkanı Yılmaz Akçil ve üye Hamdi Şenler ise diğer üç üyeye karşı çıkarken İletişim Başkanlığının yetkisi olduğunu ileri sürdü (17 Aralık).

Danıştay “Görüntü” genelgesini durdurdu: Danıştay 10. Daire, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 27 Nisan 2021’de yayımladığı, toplumsal olaylar sırasında ses ve görüntü kaydı alınmasını yasaklayan genelgeye karşı Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nin (MLSA) açtığı davada, genelgenin yürütmesinin durdurulmasına karar verdi. 15 Aralık’ta MLSA Hukuk Birimi’ne tebliğ edilen kararda Danıştay 10. Daire, gazeteci Barış Altıntaş adına açılan davayı ve karşı savunmaları değerlendirdikten sonra, genelgenin haberleşme ve basın özgürlüğüne sınırlama getirdiğini tespit etti. Bu haklara yönelik sınırlamaların ancak yasa ile öngörülen durumlarda yapılabileceğinin hatırlatıldığı kararda, temel hak ve özgürlüklere getirilecek sınırlamaların ancak yasama organının tasarrufunda olabileceği vurgulanarak, genelgenin Anayasanın 13. ve 7. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle yürütmesinin durdurulmasına karar verildi (15 Aralık).

Danıştay’tan Emniyet genelgesine dur: Danıştay 10. Dairesi, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün polislerin görüntülerinin alınmasını yasaklayan 27 Nisan 2021 tarihli genelgesini oybirliğiyle Anayasa’ya aykırı buldu. Antalya Barosu’nun dava ettiği söz konusu genelgenin haberleşme ve basın hürriyetini kısıtladığı vurgulanarak, temel hak ve hürriyetlerin sadece kanunla sınırlandırılabileceği belirtildi. 1 Mayıs İşçi Bayramı etkinlikleri dahil, genelgenin yayınlanmasının ardından düzenlenen birçok eylemde polis çekim yapan gazetecilere müdahale etmişti. Danıştay kararında, “Söz konusu genelge ile getirilen düzenlemelerin temel hak ve hürriyetlerden olan haberleşme hürriyeti ile basın hürriyetine yönelik kural ve sınırlamalar getirildiği anlaşılmıştır. Bu haliyle yasa organının tasarrufu niteliğindeki kanun yerine yürütme organına dahil Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından genelge niteliğinde bir düzenleme ile temel hak ve hürriyetlere sınırlama getirilmesinde Anayasa’ya uyarlılık bulunmamaktadır” denildi. Danıştay 10. Dairesi, genelgenin iptal istemini ise daha sonra karara bağlayacak (11 Kasım).

Soru ve araştırma önergeleri

CHP milletvekili Levent Gök, sokak röportajları yaptıkları için gözaltına alınan Youtuber’ler Arif Kocabıyık, Hasan Köksoy ve Turan Kural hakkında ev hapsi ve yurtdışı çıkış yasağı verilmesini İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’na bir soru önergesi aracılığıyla sordu. Basın İlan Kurumu’nun (BİK) gazetelere uyguladığı ilan ve reklam kesme yaptırımlarının keyfi bir uygulamaya dönüştüğünü bildiren CHP Aydın milletvekili Bülent Tezcan, hazırladığı bir yasa teklifi ile BİK’in resmi ilan ve reklam kesme yetkisinin ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilen 2018’den bu yana verilen tüm cezaların da sonuçlarıyla birlikte kaldırılmasını istedi. CHP milletvekili Mahmut Tanal da, pandemi sürecinde ve ekonomik kriz ortamında zor günler geçiren, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan yazılı basını maddi açıdan rahatlatmayı amaçlayan bir kanun teklifini TBMM Başkanlığı’na sundu.

Meclis Başkanvekili Süreyya Sadi Bilgiç, HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş’ın Yeni Yaşam gazetesinin 27 Ağustos’ta Meclis Kurumsal İnternet Sitesi’nde çıkarılmasına dair 18 Kasım’da sunduğu soru önergesine Meclis Başkanı Mustafa Şentop adına verdiği yanıtta gerekçe açıklamadı.

Yeni Yaşam önergesine gerekçesiz yanıt: Meclis Kurumsal İnternet Sitesi’nde 27 Ağustos’ta Yeni Yaşam gazetesinin çıkarılmasına dair HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş’ın 18 Kasım’da sunduğu soru önergesine verilen yanıtta gerekçe açıklanmadı. Meclis Başkanı Mustafa Şentop’a yönelik önergeyi yanıtlayan Meclis Başkanvekili Süreyya Sadi Bilgiç, verdiği cevapta, Türkiye Büyük Millet Meclisi Mobil Uygulaması ve TBMM Kurumsal İnternet Sitesi’nde yer alan linkte (https://intranet2.tbnn.gov.tr/gazete) yayımlanan gazeteleri belirlemeye TBMM Başkanlığı Kütüphane Arşiv Yönetmeliği gereğince görev yapan Kütüphane ve Arşiv Kurulu yetkili olduğu belirtildi (20 Aralık).

CHP, Soylu’ya “Youtuber’leri sordu: CHP Ankara milletvekili Levent Gök, sokak röportajları yaptıkları için gözaltına alınan Youtuber’ler Arif Kocabıyık, Hasan Köksoy ve Turan Kural hakkında ev hapsi ve yurt dışı çıkış yasağı verilmesine ilişkin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’na bir soru önergesi yöneltti. Gök, soru önergesinde “AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sosyal medyayı demokrasiye bir tehdit olarak tanımladığı konuşmasının ertesi günü youtuberların gözaltına alınmış olması bir tesadüf müdür?” diye sordu. Sorulardan bazıları, “AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sosyal medyayı demokrasiye bir tehdit olarak tanımladığı konuşmasının ertesi günü youtuberların gözaltına alınmış olması bir tesadüf müdür?” ve  “2010 – 2021 döneminde sanal platformlardaki paylaşımları sebebiyle gözaltına alınan sosyal medya kullanıcılarının sayısını işledikleri suçlara göre yıllık temelde açıklar mısınız?” oldu (13 Aralık).

Tanal’dan “darboğazdaki medya” için kanun teklifi: CHP İstanbul milletvekili avukat Mahmut Tanal, pandemi sürecinde ve ekonomik kriz ortamında zor günler geçiren, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan yazılı basını maddi açıdan rahatlatmayı amaçlayan bir kanun teklifini TBMM Başkanlığı’na sundu. Tanal, Basın İlan Kurumunun (BİK) gazete ve dergilerde yayımlanmasına aracı olduğu ilan ve reklamlar ile diğer ilan ve reklamlardan aldığı komisyon ücretinin düşürülmesini istedi. Teklifte, Basın İlan Kurumunun gazete ve dergilerden yayınlanmasına aracılık ettiği ilan ve reklamlardan alınan yüzde 15’lik komisyon ücretinin yüzde 1’e, diğer ilan ve reklamlardan alınan azami yüzde 10’luk komisyon ücretinin de yüzde 1’e indirilmesi öngörülüyor (3 Kasım).

CHP’den BİK’in yasa teklifi: CHP Aydın milletvekili Bülent Tezcan, hazırladığı bir yasa teklifi ile Basın İlan Kurumu’nun (BİK) gazetelere uyguladığı ilan ve reklam kesme yaptırımlarının keyfi bir uygulamaya dönüştüğünü bildirdi; kurumun ceza yetkisinin kaldırılmasını istedi. Tezcan, BİK’in resmi ilan ve reklam kesme yetkisinin ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilen 2018 yılından bu yana verilen tüm cezaların da sonuçlarıyla birlikte kaldırılmasını istedi. Yasa teklifinin gerekçesinde, resmi ilanların adaletli dağıtımını sağlamak için kurulmuş olan BİK’in, iktidarı eleştiren haberler yapan gazeteleri ağır ekonomik yaptırımla baskı altına almaya çalışan bir kurum haline getirildiği ifade edildi (13 Ekim).

Cumhurbaşkanlığı ve bakanlıklardan

İktidar çevreleri, Ekim – Kasım – Aralık 2021 döneminde sosyal medyayı hedef alan açıklama ve demeçlerini sürdürdü: Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunda “dijital faşizm” görürken Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, “İnternet ve sosyal ağ mecralarında vatandaşlarımızın hukukunu korumak için kanuni düzenlemeler dahil olmak üzere çeşitli adımlar atıyoruz” diyerek yeni bir düzenlemenin habercisi oldu. AKP MKYK Üyesi Mücahit Birinci, sosyal medya mecralarına olan rahatsızlığını, “TC kimlik numarası ile girilsin” teklifini getirmeye kadar vardırdı. Ayrıca Fahrettin Altun, yabancı ülkelerden fon alan medya kuruluşlarının “etki ajanlığı amacıyla faaliyette” bulunduğunu savunarak, “bu medya kuruluşlarıyla ilgili tüm tedbirleri almak zorunda olduklarını” söyledi.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “siz yıkın, yargı kararı peşinizden gelsin” çıkışını eleştiren Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ise, yargıya yönelik müdahale girişimlerinden doğan rahatsızlığını “Kimse Adalet Bakanı’na cübbe giydiremez. Ben yürüyen hiçbir davayla ilgili yorum yapamam” sözleriyle dile getirdi. Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, “bir kısım medya”yı eleştirdiği bir konuşmasında, “Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda özellikle bir kısım medyada koparılan fırtınaların doğru olmadığını ifade etmek istiyorum” dedi.

Altun’un hedefi “sosyal medya”: “İnternet ve sosyal ağ mecralarında vatandaşlarımızın hukukunu korumak için kanuni düzenlemeler dahil olmak üzere çeşitli adımlar atıyoruz. Bu vesileyle bu mecraların ruhuna uygun özgürlükçü tutumu devam ettirirken, vatandaşlarımızın hukukunun çiğnenmesine ve kamu düzenin bozulmasına müsaade etmeme kararlılığımızı bir kez daha vurgulamak istiyorum. Bu anlayışla biz dijital evreni siber vatan olarak tanımlıyoruz. Siber dünyada da bir egemenlik mücadelesi vermemiz gerektiğini düşünüyorum. Son dönemde yaşanan gelişmelerle gördük ki siber alanda yaşanan güvenlik ihlalleri gündelik hayatı, uluslararası politikayı, iç politikayı, özel hayatın gizliliğini ihlal edebilmekte. Ana vatanda, mavi vatanda, gök vatanda olduğu gibi, siber vatanda da vatandaşımızın hukukunu, kamu düzenini, kamu faydasını korumak için atılması gereken her adımı atmakta kararlıyız” (Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Sosyal Ağ Haritası Lansman Toplantısı’nda konuştu; 25 Aralık).

AKP’li Birinci’den “TC’li sosyal medya” önerisi: “Terör örgütlerinin tamamının sosyal medyada da bir koalisyon halinde olduğunu görüyoruz. Öyle ki, bu koalisyona, bazen bazı siyasetçilerin, bir kısım sözde sanatçının, bazı sözde aydınların, sözde akademisyenlerin dahil olduğunu görüyoruz. Sosyal medya mecralarına, TC kimlik numarası ile girilmesi zorunluluğu düşünülmelidir. Maalesef ülkemiz, sosyal medyadaki kirlenmede ön sıralardadır. Bunun yanı sıra size, bizlere, milletimizin mukaddes değerlerine hayasızca saldıran ekşimiş mecraların faaliyeti durdurulmalıdır” (AKP MKYK Üyesi Mücahit Birinci, sosyal medya mecralarına, TC kimlik numarası ile girilmesi önerisini dile getirdi; 17 Aralık).

Erdoğan’dan “Dijital faşizm” çıkışı: “İlk ortaya çıktığında özgürlüğün sembolü olarak nitelenen sosyal medya, günümüz demokrasisi için ana tehdit kaynaklarından birine dönüşmüştür. Yükselen dijital faşizm ve yalan haber furyası karşısında bizim gibi dünyanın gelişmiş demokrasileri de teyakkuz halindedir… Sosyal medya mecralarının yaygınlaşmasıyla birlikte yalanın, üretilmiş haberlerin, dezenformasyonun hızla yayıldığını görüyoruz. Etkili bir denetim mekanizmasının olmadığı bu mecralardan yayılan bu tarz haberler sebebiyle milyonlarca insanın hayatı kararmaktadır. Gelinen aşamada dezenformasyon sadece bir milli güvenlik meselesi olmanın ötesine geçerek, küresel bir güvenlik sorunu halini almıştır… Hakikatin algı operasyonlarıyla değersizleştirilmesine, gerçeklerin üstünün yalanlarla örtülmesine kesinlikle izin vermeyeceğiz. Bu hedef doğrultusunda şimdiye kadar tarihi önemde birçok adım attık. Ulusal Kamu Diplomasisi Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nı yayımlayarak, ilgili kurumlarımızın yol haritasını oluşturduk. Halen hazırlıkları süren Stratejik İletişim Politika Belgesi’yle inşallah bu çabalarımızı bir üst seviyeye taşıyacağız. İlk kez düzenlenen Uluslararası Stratejik İletişim Zirvesi’ni de bu yönde atılmış bir diğer önemli adım olarak görüyorum” (Cumhurbaşkanı Erdoğan, İletişim Başkanlığı’nın Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen Uluslararası Stratejik İletişim Zirvesi’ne bir video mesaj gönderdi; 11 Aralık).

Gül “cüppe istemiyor”: “Kimse Adalet Bakanı’na cübbe giydiremez. Ben yürüyen hiçbir davayla ilgili yorum yapamam… Yürütme mensubu olarak Bakandan dosyalarla ilgili savcının, mahkemenin vermesi gereken kararlara ‘Neden dava açmıyorsunuz’ sorularıyla muhatap olduk. Biz yürütmenin parçasıyız ve yürütme içinde kalmaya devam edeceğiz. Burada kimse Adalet Bakanı’na cübbe giydiremez. Hakimler, savcılar kendi kararlarını kendileri verecektir. Ben hiçbir davayla ilgili yorum yapamam. Var mı görüşüm elbette var. Ama ne zaman görevim biter avukatlık yaparım o zaman konuşurum” dedi (Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yargılama süreçleri ile ilgili eleştirilere ilişkin konuştu; 25 Kasım).

Çelik Hollandalı gazeteciye sahip çıktı: “Dünya ve Avrupa susuyor. Yunan güçlerinin sığınmacılara zulmü vahim boyutlara ulaştı. Cumhurbaşkanımız bu zulme karşı çıkarak, Yunanistan’ın yalanlarını her defasında çürüttü. Yunanistan sığınmacıların botlarını şişleyerek ölüme sürüklüyor ve insanlık suçu işliyor. Hollandalı gazeteci Ingeborg Beugel, Yunanistan Başbakanı Miçotakis’e basın toplantısında, ‘Sığınmacıların geri itilmesi konusunda neden yalan söylüyorsunuz?’ diye sordu. Gazeteci bu olaydan sonra defalarca tehdit aldı. Yunanistan’ı terk etmek zorunda kaldı. Tüm bunlar bir AB ülkesinde oldu. AB kurumları sığınmacılara dönük zulme de, gazetecilerin tehdit edilmesine de sessiz kalıyor” dedi (AKP Sözcüsü Ömer Çelik, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’i Twitter üzerinden eleştirdi; 18 Kasım).

Adalet Bakanı yargıya “adaleti” hatırlattı: “Hiç şüphesiz adliyelerin içinden devletin koruyan, gözeten elini çekerseniz, geriye sadece ve sadece soğuk bir bina kalır. Bir binayı adliye yapan şey, üzerindeki asılı olan tabela değildir. Bir binayı adliye yapan şey o binanın içinde adalet duygusunun en temiz, en kesin, en hızlı ve adil bir şekilde karşılık bulmasıdır… Dışarıda rüzgar hangi yönden eserse essin hakim dosyasının yönüne bakar, dosyasındaki delillere bakar, ona göre karar verir. Mağdurun sesini duyan, haklıyı haksızı titizlikle gören, yalnızca anayasa ve kanunlara bakan bir duruş işte o kişiyi gerçek anlamda hakim ve savcı yapar. İşte o zaman vatandaş bu binaya ‘adliye’ der… Bir taraf tutuklansın, diğer taraf tutuklanmasın diye tezahürat yaparken adaleti gerçekten isteyen birisinin yapması gereken yargı kararı sürecini saygıyla ve sükunetle beklemektir. Hukuk, sesi daha çok çıkanın değil, haklı olanın yanındadır. Öyle olması gerekmektedir. Hukukun üstünlüğü, hakkın ve haklı olanın üstünlüğüdür. Adalet, sessiz kitlelerin sesidir… Hukuk devleti bir grubun, imtiyazlı bir sınıfın değil, ülkedeki bütün vatandaşların kendisini emin ve güvende hissettiği bir devlettir ve hukuk devleti bir grup siyasetçinin, ideolojinin, bir grup idarecinin, bir kurumun değil, bizatihi milletin kararı ve tercihidir” (Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Aydın’daki Adnan Menderes Üniversitesi Atatürk Kongre Merkezi’ndeki Mağdur Odaklı Adalet Buluşmaları Toplantısı’nda konuştu; 1 Kasım).

Yargıtay başkanı eleştirileri “fırtına” yaptı: “Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda özellikle bir kısım medyada koparılan fırtınaların doğru olmadığını ifade etmek istiyorum. Önce algı oluşturuluyor, oluşan algının üstünden olgularla hareket edilmeye çalışılıyor. Elbette 14 bin civarında mesleğe yeni giren ve 5 yılın altında kıdeme sahip hakim ve Cumhuriyet savcımız var. İstinaf sistemimiz, 20 Temmuz 2016’da yürürlüğe girdi ve faaliyete geçirildi. Bir FETÖ badiresiyle karşı karşıya kaldık, hain bir darbe girişimiydi. Bundan tabii ki yargımız ve bütün kurumlarımız etkilendi. Bununla birlikte yargı gerçekten de çok güçlü, olumlu ve gerçekten de yerinde bir sınav verdi. Bağımsızlığını ve tarafsızlığını hiçbir zaman yitirmedi yargı. Milletimizin yine de yargıya güven duyduğunu ve güvenmesi gerektiğini biliyoruz. Başka bir yargı burada bulmak mümkün olmadığına göre, herkesin konuşmalarında, söz ve eylemlerinde son derece dikkatli olması gerekir…. Türkiye’de hak arama yolu sonuna kadar açıktır. Bunun mücadelesini de yargı vermektedir. Yargı üzerine düşen görevi eksiksiz yerine getirme çabası ve gayreti içindedir.” (Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, Yargıtay İsmail Rüştü Cirit Konferans Salonu’nda yaptığı konuşmada “bir kısım medya”yı eleştirdi; 22 Ekim).

Erdoğan’dan “sosyal medya” için “Türk Dünyası” referansı: “Hiçbir denetimin olmadığı sosyal medya mecraları hem demokrasiyi hem toplumsal barışı hem de devletlerin milli güvenliğini tehdit eder konuma gelmiştir… Oryantalist bakış açısıyla sürekli bizlere insan hakları, demokrasi ve özgürlük dersi verenlerin, vicdan ve meslek ahlakına güvenemeyiz. Diğer stratejik meselelerde olduğu gibi medya ve iletişim konusunda da kendi göbeğimizi kendimiz kesmeliyiz. Türk dünyası olarak bu hususta inisiyatif almalı, tecrübe paylaşımına gitmeli, güç birliği yapmalı ve elimizdeki imkanları en etkili şekilde değerlendirmenin yollarını aramalıyız…Günümüzde sosyal medyanın da yaygınlaşmasıyla birlikte tüm insanlıkla beraber biz de sık sık dezenformasyon kampanyalarına maruz kalıyoruz. Yalan ve çarpıtılmış haberler sebebiyle dünyada milyonlarca savunmasız insanın hayatı kararmakta, ciddi travmalar ve dramlar yaşanmaktadır. Hiçbir denetimin veya otokontrolün olmadığı sosyal medya mecraları, bugün hem demokrasiyi hem toplumsal barışı hem de devletlerin milli güvenliğini tehdit eder konuma gelmiştir…”. (AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Köklü Geçmiş, Güçlü Gelecek’ temasıyla İstanbul’da düzenlenen “Türk Konseyi Medya Forumu”na video mesaj gönderdi; sosyal medya mecralarını hedef aldı; 22 Ekim).

Altun’dan “Yalan endüstrisi” ve “etki ajanlığı”: “Yalan endüstrisi, dünyanın farklı bölgelerinde ‘sahte haberler’ veya ‘kurgulanmış içerikler’ üzerinden toplumları, biz ve onlar ikiliğine sıkıştırmaya, mahkum etmeye çalışıyor. Burada özellikle bazı yabancı devletlerin fonladığı kuruluşları ve bunların ülkelerimizdeki uzantılarını işaret ediyorum. Bu modern Truva atlarına karşı teyakkuzda olmak, elbirliğiyle bunların zararlı faaliyetlerini durdurmak zorundayız… Dijital faşizm ve siber emperyalizm olarak da adlandırabileceğimiz bu durum, bu sosyopolitik gerçeklik artık sadece devletler düzleminde karşımıza çıkan bir olgu da değil. Bilakis büyük uluslararası şirketler de kamuoyu algılarını arzu ettikleri gibi şekillendirmenin ve tartışma sınırlarını belirlemenin hesabını yapıyorlar” (Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, ‘Türk Konseyi Medya Forumu’nda konuştu; “Yalana ve dezenformasyona karşı gerçeğin tarafında olmayı, ahlakımızın bir gereği, düsturu olarak görüyoruz” ifadelerini kullandı. Altun, yabancı ülkelerden fon alan medya kuruluşlarının ‘etki ajanlığı amacıyla faaliyette’ bulunduğunu savunarak, ‘bu medya kuruluşlarıyla ilgili tüm tedbirleri almak zorunda olduklarını’ söyledi; 22 Ekim).

Tepkiler

Türkiye’de bir türlü önüne geçilemeyen ve genellikle güvenlik güçleri, yerel makamlar veya sokaktaki yurttaşın gazetecilere yönelik şiddette fail olmasına son dönemde bir gazeteci fail olarak eklendi: Ciner Medya Grubu Ankara Temsilcisi Muharrem Sarıkaya’nın, Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin’le söyleşisi sırasında ses sorununu çözmeye çalışan İHA muhabiri Ahmet Demir’e tokat atması gazetecilik meslek örgütlerinin yoğun tepkisine neden oldu.

RSF Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu ve İfade Özgürlüğü Derneği kurucularından Prof. Dr. Yaman Akdeniz, geçmişte Ordu Trollerinden bir şikayeti olmayan iktidar çevrelerinin gelinen aşamada bu mecrayı demokrasiye tehdit olarak göstermesini “yeni kısıtlayıcı bir düzenlemenin habercisi” olarak görüyor. Son dönemde, pazar, meydan, park ve bahçeler gibi alanlarda gazetecilere “güvenlik” gerekçesiyle çekim için bilgilendirme zorunluluğu getirilmesi ise yeni bir sorun alanına dönüştü.

Gazetecilik ve ifade özgürlüğü örgütlerinin medya temsilcilerinin gözaltına alınması, tehdit edilmesi veya şiddet görmesine yoğun tepki gösterdikleri son üç aylık dönemde, Cemal Kaşıkçı ve Musa Anter cinayetleri davalarıyla ilgili olarak, adaletten uzaklaşılması veya zamanaşımına düşülmesi bakımından kamuoyuyla endişeler paylaşıldı. Danıştay’ın, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün polislerin görüntülerinin alınmasını yasaklayan 27 Nisan 2021 tarihli genelgesini Anayasaya aykırı bulması ise memnuniyet konusuydu.

TGC’den medya için “kriz” uyarısı: TGC, Türkiye’de yaşanan ekonomik krizin medya ve çalışanlarını da ağır bir biçimde etkilediğini bildirdi. Cemiyetten yapılan yazılı açıklamada, “Siyasi ve ekonomik baskıyla kapatılan yüzlerce yayın organında, 12 bine yakın gazetecinin işsiz kaldığı bir ortamda çalışan gazeteciler de yoksulluk seviyesindeki maaşlarıyla ayakta kalmaya çalışmaktadır. Halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkı için görev yapan gazetecilerin Basın İş Kanunu kapsamındaki sözleşmeyle çalıştırılmaması en önemli sorunlardan biridir. Çünkü beraberinde ciddi hak kayıplarını getirmektedir” denildi (28 Aralık).

Tuncel’de gazeteciye “soru sordurma”ya tepki: Tunceli Gazeteciler Derneği Başkanı Ferit Demir, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün Tunceli ziyareti sırasında, medya temsilcilerinden 5 Ocak 2020’den beridir kendisinden haber alınamayan Gülistan Doku ile ilgili bakana soru sormamalarının istenmesine tepki gösterdi. Demir, Dersim’de gazetecilik yapan bir gazetecinin valilik özel kalem müdür tarafından arandığını gazetecinin ‘Soracağım’ dedikten sonra Bakan’ın programının basına kapatıldığını söyledi (22 Aralık).

Sarıkaya’ya yoğun tepki; Demir’e destek: Ciner Medya Grubu Ankara Temsilcisi Muharrem Sarıkaya’nın, Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin’le söyleşisi sırasında ses sorununu çözmeye çalışan İHA muhabiri Ahmet Demir’e tokat atması gazetecilik meslek örgütlerinin yoğun tepkisine neden oldu. TGC, TGS, DİSK Basın İş, Basın Konseyi, Gazeteciler Cemiyeti, RSF, şiddeti kınadı, Demir’e destek bildirdi.  DİSK/Basın-İş “Basın emekçisine atılan tokada sessiz kalmıyoruz” diyerek eylem çağrısı yaptı. RSF’den Erol Önderoğlu, “Zalimane tavrı nedeniyle Muharrem Sarıkaya’yı kınıyoruz; hiçbir şey olmamış gibi davranmayı sürdüren Sayın Fatma Şahin’e de teessüflerimizi bildiriyoruz. İsmine bakılmadan hakkında işlem yapılmalı ki sektör içi gazeteci ezme girişimleri için ders olsun” dedi. TGC de, “Bu kabul edilemez davranış nedeniyle Gazeteciler Cemiyeti Onur Kurulu gerekli süreci işletecektir” şeklinde açıklama yaptı. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) da Demir’in, Sarıkaya hakkında hukukî süreç başlatacağını duyurdu; “Bu davada sonuna kadar destekçisiyiz. Habertürk yönetiminden de gereğini yapmasını istiyoruz” dedi (19 Aralık).

RSF ve İFÖD Erdoğan’ın “sosyal medya” mesajından endişeli: RSF Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu, “Sayın Cumhurbaşkanı’nın sesinin gazeteci ve aydınlar Troll ordularınca tehdit edildiğinde çıkmayıp sosyal medyayı bugün demokrasiye tehdit olarak nitelemesi enteresan. Kamuoyuna zararı işte bu çifte standartlı yaklaşım verdi” dedi. Önderoğlu, mesajın, sosyal medyaya yönelik yaygın müdahalenin ayak sesleri olabileceğini bildirdi. İfade Özgürlüğü Derneği kurucularından Prof. Dr. Yaman Akdeniz de, “Amaç, hükümete zarar veren açıklama ve bilgi akışını kontrol etmeye çalışmak, kontrol edilemese dahi daha fazla kişinin soruşturulması ve yargılanmasını sağlamak ve sosyal medya platformlarını dezenformasyon olarak tanımladıkları içerikleri kaldırmaya zorlamak olacaktır. Eğer böyle bir düzenleme yoluna gidilirse, sansür daha da artacak, ifade ve basın özgürlüğü ve halkın haber ve bilgi edinme hakkı kısıtlanacak, hatta otosansür artacaktır” dedi (11 Aralık).

TGS’den gözaltıya tepki: TGS, bir üniversite öğrencisinin bir aşçı tarafından öldürülmesi sonrası haber takibi için bu sabah Antalya’ya giden Halk TV muhabiri Hazar Dost’un Antalya havalimanında gözaltına alınmasını kınadı. TGS, Twitter hesabından yaptığı açıklamada “Halkın haber alma hakkı için çalışan gazetecilerin, ifadeye çağırma usûlü uygulanmaksızın gözaltına alınmasına son verin” dedi (8 Aralık).

Cumhuriyet’teki işten çıkarmalara tepki: Cumhuriyet gazetesinden sekiz çalışanın işine son verilmesini TGS çağrısıyla protesto eden gazeteciler, “ekonomik gerekçeler” savını kabul etmediklerini belirtti, “Cumhuriyet’i yönetme yetisine ve ilkelerine sahip olmayan Alev Coşkun, Işık Kansu, Adnan Arslan ve Osman Özer’i derhal İstifaya davet ediyoruz” dedi. Yapılacak açıklama öncesi ise gazete yönetimi binaya polis çağırdı. Açıklamaya grevdeki Bakırköy Belediye işçileri, İstanbul Tabip Odası yöneticileri ve çok sayıda gazeteci katıldı (30 Kasım).

RSF’den Kaşıkçı ve Anter için çağrı: RSF, Suudi Arabistanlı köşe yazarı Cemal Kaşıkçı ve Kürt aydın Musa Anter’in öldürülmelerine ilişkin sırasıyla 23 Kasım ve 24 Kasım’da görülecek davalar öncesi bir açıklama yaptı. RSF, Türkiyeli yetkilileri, cinayetlere fail, planlayıcı veya azmettirici sıfatıyla karışan herkesi adalete teslim etmeye ve bir an önce cezasızlığa son verecek adımlar atmaya çağırdı. Anter dosyasının zamanaşımına terk edilemeyeceğini bildiren RSF, Kaşıkçı dosyası için de, “Savcılık ve mahkemenin cinayeti Suudi Veliaht Prensi ile ilişkilendiren olası izleri henüz takip etmemiş olması, adaletin tecelli etmesi açısından endişe verici ve Türkiye yargısının siyasi etkiden uzak biçimde adaleti gerçekten sağlayıp sağlayamayacağı sorusunu gündeme getiriyor” şeklinde açıklama yaptı (22 Kasım).

Acar’ın gözaltısına kampanyalı tepki: DİSK Basın İş ve MLSA, Dicle Fırat Gazeteciler (DFG) Derneği’nin, Mezopotamya Ajansı (MA) Muhabiri Emrullah Acar’ın gözaltına alınmasına ilişkin “#EmrullahAcarıSerbestBırakın” etiketiyle başlattığı sosyal medya kampanyasına destek verdi. Acar, Malatya Başsavcılığı’nın “örgüt üyeliği” gerekçesiyle yürüttüğü bir soruşturma çerçevesinde Urfa’dan gözaltına alındı (21 Kasım).

TGC’den Ocak’ın tehdit edilmesine tepki: TGC, Balotaj Kurulu Üyesi gazeteci Serkan Ocak’ın, sosyal medya hesabından Ordu Gürgentepe ilçesinin köy yolunun yıllardır yapılmadığını belirten bir sosyal medya paylaşımının ardından tehdit edilmesini kınadı. “Kamu yararına aykırı faaliyetlerinin haberleştirilmesinden hoşnut olmayan siyasetçilerin ve taraftarlarının gazetecileri hedef gösterme alışkanlıklarına bir yenisi daha eklendi. Yerel bir sorunu gündeme getiren meslektaşımızın tehdit edilmesi kabul edilemez. Kamuoyunda iki kadın işçiyi, makam odasında hakaret ederek sendikadan istifaya zorlayan görüntüleriyle gündeme gelen AKP’li Gürgentepe Belediye Başkanı Yaşar Şahin’i destekleyen bazı gruplar, üyemiz Serkan Ocak’ı tehdit eden paylaşımlar yaptı” dedi (16 Kasım).

TGS Adana’dan tehdide tepki: TGS Adana Şubesi, şube başkan yardımcıları Murat Yıldız’ın telefonda tanımadığı bir kişi tarafından “Soner Başkanı yazıyormuşsun. İleri geri yazı yazıyormuşsun. İleri geri laf yazma. Bir daha aramam” sözleriyle tehdit edilmesini kınadı. Yıldız’ın, Çukurova Belediye Başkanı Soner Çetin’in adı verilerek tehdit edildiğini belirten TGS, tehdit karşısında savcıların etkin soruşturma yaparak suçluyu yakalamasını istedi. “Meslektaşımıza yapılan tehdit girişimini reddediyor, gazetecilik mesleğine karşı tehditlere boyun eğmeyeceğimizi bildiriyoruz” dedi (12 Kasım).

TGC Perinçek’i kınadı: TGC Yönetim Kurulu, Flash TV’de gazeteci Orhan Uğuroğlu’nun programına katılan Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in tutumunu kınadı. Açıklamada, “Siyasetçilerin tüm faaliyetleri kamu denetimine açıktır. Gazetecilerin siyasetçilerin çalışmalarıyla ilgili soru sorması, bu konuda haber yapması kamu yararının bir parçasıdır. Siyasetçiler ve kamusal yetki kullanan görevliler, işlevleri nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumundadır. Ancak Türkiye’de birçok siyasetçi, gazetecinin soru sormasına bile tahammül gösterememekte, yanıt vermek yerine gazetecilere hakaret etmektedir” dedi (12 Kasım).

RSF Danıştay kararından memnun: RSF Temsilcisi Erol Önderoğlu, Danıştay’ın, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün polislerin görüntülerinin alınmasını yasaklayan 27 Nisan 2021 tarihli genelgesini oybirliğiyle Anayasa’ya aykırı bulmasının, halka haber verme sorumluluğu taşıyanlar için önemli olduğunu bildirdi. Önderoğlu, “Kolluk kuvvetleri artık keyfi müdahalelere son vermelidir” dedi (11 Kasım).

RSF uyardı: Göndermeyin!: RSF Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu, Türkiyeliler ile Suriyeliler arasında yaşanan “muz” polemiğini mizahi bir tarzda gündeme getirdikten sonra gözaltına alınarak Gaziantep Geri Gönderme Merkezi’ne konan Suriyeli gazeteci Majed Shamaa’nın Suriye’ye iade edilmemesini talep etti. RSF, Göç İdaresi yetkililerine, uluslararası hukuka göre kişilerin ölüm tehlikesi bulunan ülkelerine gönderilmesinin yasak olduğunu hatırlattı (4 Kasım).

RSF’den 299 mahkumiyetine tepki: RSF Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu, Yalova 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin sosyal medya paylaşımı nedeniyle şair, yazar ve gazeteci Yılmaz Odabaşı’nı “Cumhurbaşkanı’na hakaret” iddiasıyla ertelemesiz hapisle cezalandırmasına tepki gösterdi. Önderoğlu, açıklamasında AİHM’in Türkiye’yi mahkum eden Vedat Şorli kararından sonra gelen cezalandırmayı “antidemokratik tutumda ısrar” olarak nitelendirdi (4 Kasım).

Türfent için 54 örgütten çağrı: Uluslararası basın ve ifade özgürlüğü kuruluşu, Van Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde 2 bin gündür tutuklu bulunan Dicle Haber Ajansı (DİHA, KHK ile kapatıldı) muhabiri Nedim Türfent için ortak tahliye çağrısı yaptı. 54 imzacı kuruluşun bulunduğu çağrı metninde, Türfent’in derhal ve koşulsuz bir şekilde tahliye edilmesi ve hakkındaki mahkumiyet kararını bozulması istendi. PEN International Mahpus Yazarlar Komitesi Başkanı Ma Thida, “Bugün, Nedim Türfent’in maruz kaldığı büyük adaletsizliğin bir diğer önemli ve acı verici kilometre taşı. Sadece mesleğini yaptığı için parmaklıklar arkasında 2000 gün geçirmiş olması inanılır gibi değil. Bu adaletsizliği düzeltmek için Türkiyeli yetkililer Nedim’i derhal ve koşulsuz olarak tahliye etmeli ve hakkında verilen mahkumiyet kararını bozmalıdır” derken; IPI Türkiye Program Koordinatörü Renan Akyavaş, Türfent’e dair Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvurunun işleme alınması çağrısı yaptı: “Eleştirel sesleri susturmak için bir silah haline getirilmiş yargı tarafından yüzlerce gazeteci aynı şekilde hedef alındı. Anayasa Mahkemesine bu büyük adaletsizliği sonlandırmak için Nedim’in başvurusuna öncelik vermesi gerektiğini iki kez ilettik. Bu sefer harekete geçeceklerine inanıyoruz” dedi (3 Kasım).

RSF, tazminat reddinden memnun: RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, AKP Ankara milletvekili Asuman Erdoğan’ın eşi Fatih Erdoğan ve Pasifik Gayrimenkul Yatırım İnşaat AŞ’nin Cumhuriyet gazetesine açtığı 2 milyon TL’lik tazminat davasının reddedilmesinden memnuniyet duyulduğunu bildirdi. RSF’nin Twitter hesabından açıklama yayımlayan Önderoğlu, “Bu girişimler eleştirel medyayı ekonomik olarak çökertmeyi hedefler. Dileriz ki, medya özgürlüğüne vurgu yapan böylesi kararlar finansal haberciliğe alerjisini astronomik tazminat davalarıyla gösterenlere biraz olsun şeffaflık ve haber verme hakkı konusunda fikir verir” dedi (3 Kasım).

Anıtkabir’deki “akreditasyon” ayrımcılığına tepki: TGC, TGS, ÇGD, RSF, DİSK Basın-İş ve Basın Konseyi gibi pek çok gazetecilik meslek örgütü, bazı basın ve yayın kuruluşlarının, Cumhuriyet Bayramı nedeniyle Anıtkabir’de yapılan resmî töreni izleyememelerini kınadı. Akreditasyon ayrımcılığından ANKA Haber Ajansı, Fox TV ve Cumhuriyet gazetesinde görevli muhabir, kameraman ve foto muhabirleri etkilendi (29 Ekim).

Pazarda çekim engeline tepki: İstanbul Büyükşehir Belediyesi, pazar, meydan, park ve bahçeler gibi yetkili olduğu alanlarda gazeteciler için getirdiği ve bugüne kadar geçerli olan bilgilendirme zorunluluğu medya temsilcileri bakımından soruna dönüştü. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yetkilisi Ceren Akdağ, “güvenlik” gerekçesiyle izinlerin alındığını ifade ederken DİSK Basın-İş Başkanı Faruk Eren uygulamanın derhal kaldırılması gerektiğini belirtti. RSF Temsilcisi Erol Önderoğlu da, “Pazarlar, kamuya açık alanlar olarak, kronik sorun doğurmadıkça, gazetecilerin görev yapmak için izin almaları gereken bir alan olarak görülemez” dedi (22 Ekim).

RSF’den 299 cezasına tepki: RSF Temsilcisi Erol Önderoğlu, İleri Haber sitesi genel yayın yönetmeni Doğan Ergün’ün ertelemeli 11 ay 20 gün hapse mahkum edilmesine zemin oluşturan “Cumhurbaşkanı’na hakaret” düzenlemesini eleştirdi. RSF Twitter hesabından, “Çağdaş hukukta yeri olmayan bu düzenleme antidemokratiktir. Gerekçeli kararda zerre kadar gerekçe ve hukuk yorumunun da olmaması trajik!” şeklinde açıklama yapıldı (16 Ekim).

RSF’den yargıya “şiddetle mücadele” puanı: RSF Türkiye Temsilcisi ve bianet Medya Özgürlüğü Raportörü Erol Önderoğlu, Yeniçağ gazetesi köşe yazarı Yavuz Selim Demirağ’a yönelik beyzbol sopalı saldırıdan iki buçuk yıl sonra altı kişinin yargı önüne çıkarılıp dosyanın Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesini ve gazeteci Beyza Kural’ın elleri arkadan kelepçelenerek gözaltına alınmaya çalışıldığı olayla ilgili Anayasa Mahkemesi kararı sonrası, 5 yıl aradan sonra üç polisin yargılanmaya başlamasını olumlu karşıladıklarını bildirdi. Önderoğlu “Son dönemde gazetecilere yönelik saldırılarla mücadele konusunda, vahim gecikmelerle de olsa, mahkemelerin daha bir irade göstermeye başladıklarını gözlemliyoruz… Medya temsilcilerine dair sistemli saldırılar, ancak karşısında kararlı ve istikrarlı bir yargı olursa son bulabilir. Gazetecilerle birlikte toplumu sindirmeye çalışan bu şiddet durdurulmalıdır” dedi (15 Ekim).

EFJ’den “dezenformasyon” yasa hazırlığına tepki: Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ), 8-9 Ekim tarihlerinde Hırvatistan’ın başkenti Zagreb’de “Gazetecileri Daha İyi Korumak” başlıklı yıllık olağan kurultayında Türkiye’de “dezenformasyonla mücadele yasası” hazırlıklarına tepki gösteren acil önergeyi oybirliğiyle kabul etti. Önergede, hükümetin sürece gazetecilik örgütlerine danışmadan girişmesi eleştirildi (12 Ekim).

Polis’in “kabadayılığı”na tepki: RSF Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu, 10 Ekim Ankara Katliamı’nın yıldönümünde Ankara Gar önünde yapılmak istenen anmayı takip eden ANKA muhabiri Tamer Arda Erşin’e yönelik bir polisin sarf ettiği “Seni dörde bölerim” şeklindeki sözleri kabadayılık olarak nitelendirdi. Önderoğlu, “Bunu diyen polis bir kamu görevlisi olamaz, kendisini olsa olsa kabadayı olarak görebilir. İşte otoriterliğin yol verdiği cezasızlığın vardığı nokta! Kınıyoruz!” dedi (11 Ekim).

“Basın özgürlüğü krizi artan dijital sansürle birleşti”: IPI öncülüğünde ve IPI Türkiye Ulusal Komitesi desteğiyle Türkiye’de üç günlük çalışma ziyareti düzenleyen 12 gazetecilik ve ifade özgürlüğü kuruluş temsilcileri, ziyaretlerin son gününde TGS Akademi’de bir basın toplantısı düzenledi. Heyet, Ankara’da Anayasa Mahkemesi, TBMM İnsan Hakları ve Dijital Mecralar Komisyonları üyeleri, AB Delegasyonu, AB ülke diplomatları, bir RTÜK üyesiyle görüştü. Toplantıda, Türkiye’nin basın özgürlüğü krizinin artan dijital sansürle birleştiği vurgulandı. Açıklamada hükümetin, planladığı sosyal medya yasası “dezenformasyon yasası” olarak tanımlanırken, yasanın “ifade özgürlüğünün ve çevrimiçi bağımsız gazeteciliğin daha fazla suç haline gelmesine neden olacağına” dikkat çekildi (8 Ekim).

TGC’den polis müdahalelerine tepki: TGC, polisin sokakta gazetecilere müdahale etmesi, sokak röportajı için basın kartı zorunluluğu olduğunu iddia etmesi, defalarca kimlik kontrolü yapıp soruları not etmesi, gazetecilerin fotoğraflarını çekmesine tepki gösterdi. TGC açıklamasında, “Son günlerde sokakta röportaj yapan muhabirlere, foto muhabirlerine ve kameramanlara da polisin müdahale etmesi, soruları not etmesi, basın kartı zorunluluğu olduğunu ileri sürmesi gibi olaylarının sıklaştığına tanıklık ediyoruz. Gazetecilerin sokak röportajı yapmasının önünde hiçbir hukuksal engel bulunmamaktadır. Gazetecilerin yapmış olduğu sokak röportajları asla yasaklanamaz, içeriği de denetlenemez” dedi (7 Ekim).

RSF’den bir memnuniyet, bir şikayet: RSF Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu, gazeteciler Canan Coşkun, Can Uğur ve Ali Açar’ın Gezi sürecinde polisçe öldürülen Berkin Elvan’ın Berkin Elvan haberi nedeniyle “terörle mücadelede görev almış kişileri hedef göstermek” suçlamasıyla yargılandıkları davadan beraat etmelerinin önemli olduğunu bildirdi ve ekledi: “Gazeteciler beraat etse de yargılama TMK mevzuatının dava boyunca haberciliği ne denli taciz ettiğini da gösterdi. Beraat kararı kadar bu baskıların son bulması da önemlidir” (7 Ekim).

Dayanışma

12 gazetecilik ve ifade özgürlüğü kuruluşu temsilcisi, IPI öncülünde ve IPI Türkiye Ulusal Komitesi desteğiyle düzenlenen üç günlük bir çalışma ziyareti çerçevesinde Ankara’da Anayasa Mahkemesi, TBMM İnsan Hakları ve Dijital Mecralar Komisyonları üyeleri, AB Delegasyonu, AB ülke diplomatları, bir RTÜK üyesiyle görüştü. Bu kuruluşlardan IPI, 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde, Türkiye’nin bağımsız medyasının karşı karşıya olduğu büyük zorlukları ve tehditleri vurgulamak için Türkiye’de bir reklam kampanyasıyla kutladı.

TGC Kadın Gazeteciler Komisyonu Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü nedeniyle TGC Basın Müzesi’nde bir toplantı düzenledi.

Ekim – Kasım – Aralık döneminde, RSF, TGS, IPI, CPJ, DİSK Basın İş, ÇGD ve çok sayıda gazetecilik örgütü temsilcisi yanı sıra CHP, HDP, TİP milletvekilleri, İstanbul, Ankara ve Diyarbakır gibi kentlerde gazetecilerin yargılandıkları davaları izleyerek dayanışma gösterdi. Örneğin, CHP İstanbul milletvekili Sezgin Tanrıkulu, gazeteciler Canan Coşkun, Can Uğur ve Ali Açar’ın Berkin Elvan soruşturmasıyla ilgili haberler nedeniyle yargılandıkları davayı dayanışma için izleyenler arasındaydı.

IPI’dan “Türkiye’de sansür” kampanyası: Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde, Türkiye’nin bağımsız medyasının karşı karşıya olduğu büyük zorlukları ve tehditleri vurgulamak için Türkiye’de ülke çapında bir reklam kampanyası düzenledi. IPI, son yıllarda Türk hükümetinin, adli taciz, orantısız yasalar, çevrimiçi saldırılar ve karalama kampanyaları, düzenleyici para cezaları, reklam ve yayın yasakları gibi çeşitli yöntemlerle medya üzerindeki baskıyı sistematik olarak artırdığını belirterek “Hükümet, dostça sahiplik ağları aracılığıyla ana akım basının çoğunluğunu da ele geçirdi” dedi. IPI Türkiye Program Koordinatörü Renan Akyavaş, “Bu kampanya, hükümetin bağımsız medyayı olası tüm cephelerde sansürleme çabalarının ciddi seviyesini vurguluyor. Ancak sansür ne kadar büyük olursa olsun, baskı ne kadar güçlü olursa olsun, Türkiye gazetecilerinin eleştirel, olgusal ve bağımsız habercilik konusundaki özverileri sayesinde gerçeğin her zaman bir çıkış yolu bulacağına da dikkat çekiyor” dedi (10 Aralık).

RSF Saymaz ve RedHack davalarındaydı: RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, Kayseri’de bir savcının hastane basmasını haberleştirdiği için Niğde’de dokuz yıl hapisle yargılanan gazeteci İsmail Saymaz’ın SEGBİS ile ifade verdiği İstanbul’daki duruşmasına katıldı. Önderoğlu, RedHack’in sabote ettiği eski Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın e-mail hesabından haber yaptıkları için yargılanan gazetecilerin de davasını izledi (9 Aralık).

TGC’den “Kadına şiddet ve habercilik” toplantısı: TGC Kadın Gazeteciler Komisyonu, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü nedeniyle bir toplantı düzenledi. Medyada Kadına Yönelik Şiddet Haberleri ve Sorunlar Toplantısı, TGC Basın Müzesi’nde gerçekleşti. TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş’in sunduğu toplantıda, Kadın Gazeteciler Komisyonu’nun medyadaki dilin, cinsiyet eşitlikçi bir dile dönüşmesi için toplantılar düzenlediğini söyledi. Türkiye’nin 20 Mart 2021 tarihinde İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin etki ve sonuçlarına da vurgu yapılan toplantıda yetkililere “şiddet haberlerini değil şiddeti engellemeliyiz” mesajı gönderildi. Etkinliğe, Milliyet Gazetesi Okur Temsilcisi Belma Akçura, İstanbul Barosu Başkan Yardımcısı İKKB Koordinatörü  Av. Nazan Moroğlu, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, TGC Kadın Gazeteciler Komisyonu Koordinatörü Göksel Göksu ve TGC Kadın Gazeteciler Komisyonu Başkanı Ayşegül Aydoğan Atakan da katıldı (25 Kasım).

Tarancı anıldı: Hizbullah örgütünün 20 Kasım 1992’de öldürdüğü Gerçek Gazetesi Diyarbakır temsilcisi şair Namık Tarancı, katledilişinin 29. yılında anıldı. Anmaya Namık Tarancı’nın eşi Derman Tarancı, oğlu Özgün Tarancı, Emek Partisi (EMEP) Diyarbakır İl Örgütü, EMEP Genel Başkan Yardımcısı Umut Yeğin, Tarancı’nın arkadaşı Sait Karakuş’un oğlu Yavuz Karakuş ve Evrensel gazetesi Diyarbakır muhabirleri katıldı (20 Kasım).

Uluslararası 12 örgütten Türkiye ziyaretleri: 12 gazetecilik ve ifade özgürlüğü kuruluşu temsilcileri, IPI öncülüğünde ve IPI Türkiye Ulusal Komitesi desteğiyle düzenlenen üç günlük bir çalışma ziyareti çerçevesinde Ankara’da Anayasa Mahkemesi, TBMM İnsan Hakları ve Dijital Mecralar Komisyonları üyeleri, AB Delegasyonu, AB ülke diplomatları, bir RTÜK üyesiyle görüştü. 6-8 Ekim günlerinde düzenlenen misyonda, görev başında türlü baskılar geçiren araştırmacı gazeteciler, Evrensel gazetesi ile Fox TV kanalı da dayanışma olarak ziyaret edildi. Bulgularını İstanbul’da TGS Akademi’de düzenlenen bir basın toplantısıyla paylaşan heyette; Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), Article 19, Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), PEN Britanya, Avrupa Basın ve Medya Özgürlüğü Merkezi (ECPMF), İnsan Hakları İzleme Örgütü’nden (HRW), PEN Norveç, Osservatorio Balcani e Caucaso Transeuropa (OBCT), PEN International, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) ve Güney Doğu Avrupa Medya Örgütü (SEEMO) da vardı (6-8 Ekim).

Tanrıkulu gazetecilerin davasındaydı: Gazeteciler Canan Coşkun, Can Uğur ve Ali Açar’ın Gezi sürecinde polisçe öldürülen Berkin Elvan’a dair soruşturmasıyla ilgili haberler nedeniyle “terörle mücadelede görev almış kişileri hedef göstermek” suçlamasıyla yargılandığı davayı CHP İstanbul milletvekili Sezgin Tanrıkulu da izledi (7 Ekim).

Raporlar

RSF Dünya Bilançosu’na göre, 2021’de 488 gazeteci ve medya çalışanı meslekleri nedeniyle tutuklandı, 46’sı görev başında öldürüldü. Rapora göre, Türkiye’de 10 gazeteci mesleğiyle sınırlı faaliyetlerden hapiste tutuluyor. Bursa’da radyocu Hazım Özsu’nun 9 Mart’ta bir dinleyicisince öldürülmesi bilançoya Türkiye ile ilgili yansıyan tek cinayet oldu.

Gazetecilikte Kadın Koalisyonu (CFWIJ), 10 Aralık İnsan Hakları Haftası kapsamında yayımladığı rapora göre, dünyada 810 kadın gazeteci şiddete ve tehditlere maruz kaldı, sadece 2021’de 11 kadın gazeteci öldürüldü. CFWIJ, 2020’ye kıyasla Türkiye’de kadın gazetecilerin uğradığı hak ihlallerinde yüzde 244,11’lik bir artış gözlemlendiğini bildirdi.

Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) de, 2021 Raporu’nda dünyada tutuklanan gazeteci sayısının 2021’de rekor kırarak 293’a ulaştığını açıkladı. CPJ, geçen yılın raporunda ikinci sırada olan Türkiye’nin altıncı sıraya gerilediğini bildirdi. Raporda aynı zamanda Türkiye’nin bu yıl 20 gazeteciyi cezaevinden çıkardığı, 18 gazetecinin hala cezaevinde olduğu açıklandı. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) Medya Özgürlüğü Temsilciliği de, “Medyaya Karşı Hukuki Taciz ve Yargı Sisteminin Suistimali” başlığıyla yayımladığı raporunda, Avrupa’da yasaların kötüye kullanılmasının gazeteciler için tehdit oluşturduğunun altı çizildi.

RSF bilançosunda dünya ve Türkiye: 2021 dünya bilançosunu açıklayan RSF, geçen yıla göre yüzde 20’lik bir artışla, 2021’de 488 gazeteci ve medya çalışanının meslekleri nedeniyle tutuklandığını, halen tutuklu olanların 60’ının kadın gazetecilerden oluştuğunu, bunun da yüzde 33’lük bir artışa işaret ettiğini bildirdi. RSF verilerine göre Türkiye’de 10 gazeteci mesleğiyle sınırlı faaliyetlerden hapiste tutuluyor. RSF’nin 46 gazetecinin öldürüldüğüne işaret ettiği bilanço, Bursa’da 9 Mart’ta öldürülen radyocu Hazım Özsu’nun bir dinleyicisince öldürülmesini de kapsıyor (16 Aralık).

Türkiye’de kadın gazeteciye karşı ihlal “yüzde 244 arttı”: Gazetecilikte Kadın Koalisyonu (CFWIJ), 10 Aralık İnsan Hakları Haftası kapsamında dünyada gazeteci kadınlara dönük hak ihlallerine ilişkin yayımladığı raporunda, 810 kadın gazetecinin şiddete ve tehditlere maruz kaldığını, sadece 2021’de 11 kadın gazetecinin öldürüldüğünü duyurdu. Türkiye’de kadın gazetecilerin risk haritasının rutin olarak kırmızıya boyandığına dikkat çekilen raporunda CFWIJ, 2020’ye kıyasla Türkiye’de kadın gazetecilerin uğradığı hak ihlallerinde yüzde 244,11’lik bir artış gözlemlendiğini bildirdi (11 Aralık).

Hukukçulardan “Cumhurbaşkanı” dava raporu: Adalet İçin Hukukçular, 10 Aralık İnsan Hakları Günü için bir “Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı Döneminde Türkiye’de İfade Özgürlüğü Değerlendirme Raporu” yayımladı. Raporda, 2014-2020 yılları arasında toplamda 160.165 soruşturma ve 35 bin 507 kamu davası açılmış olup, bu davalarda 38.608 kişi yargılanmıştır. Cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla bugüne kadar yüzlerce insan tutuklanmış, cezaevlerinde diğer suç tiplerinden ayrı Cumhurbaşkanına hakaret koğuşları açılmıştır. 2020’ye kadar sayısal verilerde katlanarak artış gözlenmiş olup sadece 2020’da bir önceki yıl verilerinden bir miktar eksilme yaşanmıştır. Bunun nedeni ise ifade özgürlüğü alanının genişlemesi değil aksine yurttaşlarda gözaltına alınma ve tutuklanma korkusunun yaygınlaşmış olması, Cumhurbaşkanıyla ilgili konuşma, paylaşım ve benzeri şekillerde ifadelerden sakınma ve hatta oto sansürün gelişmesinin etkisi olduğu gözlemlenmektedir” denildi (10 Aralık).

CPJ raporunda Türkiye: Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) yayımladığı yeni raporunda dünyada hapiste olan gazeteci sayısının 2021’de rekor kırarak 293’a ulaştığını açıkladı. CPJ, geçen yılın raporunda ikinci sırada olan Türkiye’nin altıncı sıraya gerilediğini bildirdi. Raporda aynı zamanda Türkiye’nin bu yıl 20 gazeteciyi cezaevinden çıkardığı, 18 gazetecinin hala cezaevinde olduğu açıklandı (9 Aralık).

AGİT’ten “taciz davaları” raporu: Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) Avrupa Medya Özgürlüğü Temsilciliği Ofisi (RFOM), “Medyaya Karşı Hukuki Taciz ve Yargı Sisteminin Suistimali” başlıklı bir rapor yayımladı. Raporda Avrupa’da yasaların kötüye kullanılmasının gazeteciler için tehdit oluşturduğunun altı çizildi. Raporda, aşırılıkçılık ve terörizm, karalama hukuku ve özel hukukun kötüye kullanılması en endişe verici konular arasında sayılıyor. Raporda, gazeteciler de dahil olmak üzere medya çalışanlarının işlerini yapmalarını engellemek için veya “istenmeyen soruşturmalar veya haberler için bir misilleme aracı” olarak yasanın kötüye kullanıldığı vakaların örnekleri paylaşılıyor (26 Kasım).

CFWIJ’den kadın gazeteciler raporu: Gazetecilikte Kadın Koalisyonu (CFWIJ), Birleşmiş Milletlerin (BM) Kadına Yönelik Şiddete Karşı yürütmüş olduğu 16 günlük aktivizm kampanyası kapsamında kadın gazetecilere uygulanan her türlü şiddete son verilmesini talep ediyor. Raporda, Türkiye 93 dava, 46 şiddet olayıyla, yıl başından beri en çok ihlalin kaydedildiği ülkeler arasında ilk sırada yer aldı. 226 ayrı şiddet vakası kaydeden CFWIJ, Türkiye’de kadın gazetecilerin en çok yasal yolla taciz edildiğini gözlemledi (26 Kasım).

CHP raporunda “basına engelleme” vurgusu: Ekim ayı Basın Özgürlüğü Raporu’nu açıklayan CHP’li milletvekili Utku Çakırözer, “Halkın haber alma hakkı ve basın özgürlüğüne yönelik kısıtlamalara her ay bir yenisi engelleniyor. Artık gazetecilerin Anıtkabir’e girmesi bile engelleniyor, görevini yapan gazeteciler ölümle tehdit ediliyor. Halkın haber almasını ve gazetecilerin mesleklerini yapmasını engelleyen bu uygulamalar artık son bulmalı” dedi. Gazetecilere yönelik engellemelerin damga vurduğu raporda, Anıtkabir’deki 29 Ekim kutlamalarını takip eden gazeteciler ‘akreditasyon’ gerekçesiyle, sokakta röportaj yapan muhabirler de basın kartı gerekçesiyle ve Boğaziçi Üniversitesi’ndeki protestoları takip eden gazetecilerin de polis kalkanları ile engellenmesi örnek olarak verildi (8 Kasım).

ÇGD’den “sosyal medya hedef olacak” raporu: Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD), “Gazeteci, soru sorandır; gazetecilik, soru sorma mesleğidir” başlıklı Eylül ayı Medya İzleme Raporu’nda, dikkat çeken en büyük tartışmanın Meclis’e gelmesi beklenen “sosyal medya yasası” olduğunu bildirdi. ÇGD, iktidarın dilinden düşürmediği internet ve sosyal medyaya ilişkin düzenlemesinin, düşünce ve ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğünü hedef alacağının kesin olduğunu vurguladı (11 Ekim).

Kadın haberciyi hedef almada Türkiye ilk üçte: Gazetecilikte Kadın Koalisyonu (CFWIJ), Eylül ayı basın özgürlüğü raporunu yayımladı. Rapora göre Eylül’de 61 kadın gazeteci şiddete, tehdide veya tacize maruz kaldı. Dünya genelinde 20 kadın gazeteci yaptıkları haberler ve sanal medya paylaşımları sebebiyle organize çevrimiçi karalama kampanyalarının hedefi oldu. En çok vaka kaydedilen üç ülke Kanada, Türkiye ve Pakistan oldu (1 Ekim).

İşten çıkarmalar / ayrılmalar

Ekim – Kasım – Aralık 2021 döneminde, özellikle Cumhuriyet, Gazete Duvar, Halk TV ve Haber Global’de yönetimlerle yaşanan krizlerin ardından, en az 58 gazeteci, köşe yazarı ve medya çalışanının ya işine son verildi ya da bu kişiler işinden ayrılmaya itildi.

Cumhuriyet’ten ayrılan ve 10’u gazete için 20 yıldan fazla bir süre ter döken 24 gazeteci, “Neden ayrıldık” başlıklı bir açıklamayla Cumhuriyet yönetimini ağır şekilde eleştirdi: “Tek adam yönetimine, ben yaptım oldu anlayışına karşı çıkarken evimizde, Cumhuriyet’te aynı anlayışla yüz yüze geldik”.

Geçen yılın aynı döneminde 187 medya çalışanın işsiz kalmasında Olay TV’nin 25 günlük yayın sonrası kapanmasıyla 180 çalışanına ait sözleşmelerin feshedilmesi temel nedendi.

24 Cumhuriyet çalışanından “Neden gittik?” açıklaması: Cumhuriyet Vakfı yönetiminin yönetim anlayışına tepki göstererek Cumhuriyet gazetesinden istifa eden 24 gazeteci, “Biz neden ayrıldık” başlıklı bir açıklama yayımladı. Uzun süredir Cumhuriyet’e emek veren gazeteciler, “Tek adam yönetimine, ben yaptım oldu anlayışına karşı çıkarken evimizde, Cumhuriyet’te aynı anlayışla yüz yüze geldik” dedi. İstifa eden gazeteciler Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya (28 yıl), yazar Mustafa Kemal Erdemol (24 yıl), sorumlu müdürü Hakan Akarsu (32 yıl), Görsel Yönetmen Münevver Oskay (29 yıl), Birinci Sayfa Editörü Murat Ataş (26 yıl), Gece Yazı İşleri Müdürü Ayça Bilgin Demir (24 yıl), Yayın Koordinatörü Serkan Ozan (23 yıl), Yazı İşleri Müdürü Olcay Büyüktaş Akça (21 yıl), Yazı İşleri Editörü Elif Tokbay (21 yıl), Pazar Dergi Yayın Koordinatörü Hilal Köse (20 yıl), Spor Müdürü Sami Gürel (19 yıl), Yazı İşleri Editörü Cafer Kurt (18 yıl), Yazı İşleri Editörü Alper İzbul (18 yıl), Sağlık Editörü Sibel Bahçetepe (18 yıl), Haber Merkezi Müdürü Murat Hantaş (17 yıl), İnternet Sorumlu Haber Müdürü Ozan Yurtoğlu (15yıl), İç Politika Müdürü Ali Açar (15 yıl), Kent ve Çevre Muhabiri Hazal Ocak (11 yıl), Haber Merkezi Editörü Kayhan Ayhan (10 yıl), Yargı Muhabiri Seyhan Avşar (6 yıl), Yazı İşleri Editörü Burak Yurttaş (6 yıl), muhabir-Editör Ece Piroğlu (4 yıl), İnternet Haber Editörü Bilal Çelik (3 yıl) ve Zonguldak Muhabiri Ali Ayaroğlu oldu (31 Aralık).

Cumhuriyet’te yedi yeni “zorunlu istifa”: Cumhuriyet’te Cumhuriyet gazetesinde genel yayın yönetmeni Aykut Küçükkaya’nın işine son verilmesiyle başlayan süreç, yargı muhabiri Seyhan Avşar’ın istifasıyla devam etti. Avşar, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Aykut Küçükkaya ve ayrılan diğer arkadaşlarım olmadan yoluma devam etmem mümkün değil. Gazetem adına ise gerçekten üzgünüm. Cumhuriyetin editoriyal bağımsızlığı bir vakıf başkanının iki dudağının arasında olmamalı. Şimdiye kadar muhabiri olarak bu duruma karşı boyun eğmedim, bundan sonra da bir okuru olarak yanlış bulduklarımı söylemeye devam edeceğim” ifadelerini kullandı. Daha önce de, gazetenin Anadolu muhabirlerinden, Zonguldak’tan Ali Ayaroğlu, Mersin’den Abidin Yağmur, Amasya’dan Mehmet Menekşe, Yalova’dan Faruk Kırtay, Tokat’tan Savaş Kalkan ve Çorum’dan Seyfettin Mete, Cumhuriyet’te yaşananları üzüntüyle izlediklerini belirterek gazeteyle yollarını ayırmıştı (24 Aralık).

Hürriyet çalışanları kazandı, Demirören kaybetti: Demirören Medya Grubu bünyesindeki Hürriyet gazetesinde ‘yönetim kurulunun işletimsel kararı’ denilerek 2019’da işten çıkartılan TGS üyesi 45 gazetecinin Bakırköy İş Mahkemesi’nde açtığı ve ikiye bölünen iki yıllık davanın bir kısmında karar çıktı. Mahkeme gazetecilerin sendikal sebeplerle işten atıldığına hükmetti. Kararla beraber hem işe iade davasının diğer kısmında hem de yetki davasında sendika lehine olumlu karar çıkması bekleniyor. 45 gazeteci bunun üzerine hemen hem işe iade davası hem de yetki davası açmıştı (23 Aralık).

Cumhuriyet’te bir görevden alma, yedi istifa: Cumhuriyet gazetesinde Aykut Küçükkaya’nın görevden alınmasının ardından başlayan istifalar devam etti. Yazı işleri editörü Münevver Oskay, portal sorumlu haber müdürü Ozan Alper Yurtoğlu ve editör Bilal Çelik gazeten ayrıldıklarını açıkladı. Küçükkaya’nın görevden alınmasının ardından Yayın Koordinatörü Serkan Ozan, yazı işleri editörü Cafer Kurt, Cumhuriyet yazarı Mustafa Kemal Erdemol, muhabir Hazal Ocak gazeteden ayrıldıklarını duyurmuştu. Yazar Orhan Bursalı da yayın kurulundan çekildi (18 Aralık).

Küçükkaya’nın yayın yönetmenliği sonlandırıldı: Cumhuriyet Gazetesi’nin TGS ile yaptığı toplu sözleşmenin ardından işten çıkarılan sekiz sendika üyesi gazeteciye destek veren Aykut Küçükkaya’nın genel yayın yönetmenliği görevine son verildi. Gazete haberinde, Cumhuriyet Vakfı toplantısında Küçükkaya’nın görevden alınarak yayın baş danışmanlığına atanmasına karar verdiği açıklanmıştı (2 Aralık).

Cumhuriyet bir atıyor, bir geri alıyor: Cumhuriyet gazetesi yönetimi, sekiz çalışanının işine son verdi. İşine son verilen gazeteciler arasında, yazı işleri müdürü Olcay Büyüktaş, spor müdürü Sami Gürel, foto-muhabiri Vedat Arık, Pazar Dergi koordinatörü Hilal Köse, düzeltme servisi şefi Rüya Özkalkan, muhabir Ece Piroğlu, muhabir Tuğba Özer ve arşiv sorumlusu bir çalışan yer alıyordu. Ancak yönetim, daha sonra yaptığı açıklamada işten çıkarma kararlarının geri alındığını duyurdu. İşten çıkarılmaların gazeteyle TGS arasında yapılan toplu sözleşmenin ardından gelmesi dikkat çekmişti. Kısa bir süre önce gazete yönetimi işten çıkarma yapmak istediğinde Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya istifa etmiş, görüşmelerin ardından ise görevine geri dönmüştü (29 Kasım).

İşten çıkarılan Ertürk hakkını arayacak: Halk TV yönetimi, Ankara Haber Merkezi çalışanlarını işten çıkartma ve Ankara bürosunu kapatma kararıyla birlikte Günün Raporu programının sunucusu Fatih Ertürk’ün de işine son verdi. Ertürk, Twitter hesabından haklarının verilmediğini duyurarak, “8 yıl önce Gezi Parkı direnişiyle başlayan Halk TV yolculuğum Ankara bürosunun kapatılmasının ardından bugün sona erdi. Haklı mücadelemi sürdürmek için yeniden birlikte olacağız. Alamadığım yasal hakları alabilmek için sonuna kadar hukuki mücadelemi sürdüreceğim. Bilmenizi istedim” dedi (19 Kasım).

“Uyuşmazlık” Feyzan’ı KRT TV’den ayırdı: KRT TV’de Fikrini Söyle adlı programın moderatörlüğünü yürüten Bahar Feyzan, KRT TV ile yolları ayırdığını açıkladı. Feyzan sosyal medya hesabından paylaştığı açıklamada, “KRT TV ile fikir uyuşmazlığımız sebebiyle yollarımızı ayırdık. Daha önce de belirttiğim gibi; sonuna eklenen CI ekinden başka hiçbir kurum, haberciyi daha haberci yapmaz. Hiçbir zaman kör muhalifliği ve müptezel yandaşlığı seçmedim. Ben rövanşist değil haberciyim. Memleket sorunu olan, ideali işinden büyük insanlar doğuran bu dönem, umarım siyaset değişince kendine dönüşmez. Ben her zaman haberci kimliğimle vardım, olmaya da devam edeceğim. Bunun yeri ve zamanını önümüzdeki günler belirleyecek. Herkese çok teşekkürler” ifadelerini kullandı (15 Kasım).

Karadağ Halk TV’den ayrıldı, döndü: Halk TV’de Açıkça programını sunan Gökmen Karadağ, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, kurumdan ayrıldığını açıkladı. Karadağ, “Hoşça kalın dostlarım. Katkınız için, desteğiniz için umudunuz için çok teşekkürler. Hiçbiri boşa gitmedi merak etmeyin. Gerçek eninde sonunda kazanacak bu ülkede ama o zafer döneme göre kalıba girenlerin zaferi olmayacak” dedi. Açıklamanın ardından yeni bir açıklama yapan Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş, “İş yaşamı bu. Yanlışlar yapabiliyoruz. Gökmen Karadağ ile konuştuk. O Halk TV’nin temel direklerinden biridir. Kırmışız. Düzelttik. Bir yere gidemez. Meraklanan çok oldu. Birlikteyiz yine. Bu akşam 20.00’de bekleriz” ifadelerini kullandı (30 Ekim).

Halk TV’de 15 işten çıkarma: Halk TV kanalı Ankara Bürosu’nda görev yapan 15 çalışana işten çıkarılacaklarına dair tebligat gönderildi. Ancak çalışanlara “İstanbul’a gelmek isteyen olursa bize bir hafta içinde bildirin” bildirimi yapıldığı ifade edildi (28 Ekim).

Haber Global’de dört zorunlu istifa: Haber Global TV’de hafta sonu bültenlerini sunan Serap Belovacıklı ve cumartesi günleri yayınlanan Başka Şeyler programının sunucusu Ekin Olcayto ve kanalda muhabir olarak görev yapan Ozan Caymaz kurumdan ayrıldı. Kanal yönetimi iki gün önce Serap Belovacıklı’dan gece bültenlerini sunmasını istedi, Belovacıklı bunu kabul etmedi. Deneyimli sunucunun, kendisine program verilip gerekçesiz geri alınması, çalışma saatlerinin sürekli değişmesi, yer değişikliği ve baskılar nedeniyle istifa kararı aldığı iddia edildi. Olcayto ise, her cumartesi akşamı sunuculuğunu yaptığı Başka Şeyler programının yayından kaldırılıp kendisinden haber bülteni sunması istenmesi üzerine kurumdan ayrıldı. Gündüz bültenlerini sunan İrem Sansak da kendisinden gece haber bültenlerini sunması istenmesi üzerine istifa etmişti (28 Ekim).

Topuz ayrıldı, birçok meslektaşı ve yazar da gitti: Gazeteci Ali Duran Topuz, Twitter hesabından yaptığı paylaşımla Gazete Duvar ile yollarının ayrıldığını duyurdu. Topuz’un ardından Duvarenglish şef editörü Cansu Çamlıbel, gazeteci Bahadır Özgür, sinema yazarı Şenay Aydemir ve gazeteci Hakkı Özdal da kurumdan ayrıldığını duyurdu. Topuz, paylaşımında “Her şeyin bir başı vardır bir de sonu. Gazete Duvar ile bir bağım kalmamıştır. Mesai arkadaşlarıma, yazarlara, okurlara binlerce teşekkürler. Eleştiren, kızan, öven herkese de şükran. Hakkınızı helal edin. Bir kişiye hakkım helal değil. O kendisini gösterecek zaten” dedi. Topuz’un ardından Fehim Taştekin, Aydın Selcen, Hale Gönültaş, Özgür Topuz, Ayşe Çavdar, Azmi Karaveli, Kemal Can ve Ali Rıza Taşkale gibi isimler de artık gazeteye yazmayacaklarını duyurdu. Ali Duran Topuz, ayrılığın nedeninin editoryal bağımsızlık tartışması olduğunu açıkladı. Topuz daha sonra yaptığı açıklamada, “Ayrılığımın sebebi, editoryal bağımsızlık denilen şeyin anlamı konusunda Vedat Zencir ile uyuşmamamızdır… Ömer Araz’ın editoryal bağımsızlık eksenli tartışma neticesinde istifa ettiğini öğrendikten sonra kalamazdım” dedi (13 Ekim).
Sayfa Başı