Temmuz – Ağustos – Eylül döneminde ulusal ve uluslararası ifade özgürlüğü kuruluşları, sosyal medya platformlarına Türkiye’de bir temsilci atama zorunluluğu getiren kanun teklifine, gazetecilere yönelik şiddete, medya temsilcilerinin gözaltına alınması, tutuklanması veya hapis istemiyle yargılanmasına ve kadın gazetecilere yönelik ihlallere tepki gösterdi.
BİA Medya Gözlem Raporu’nun bu bölümü, yeni çıkan düzenlemelere, milletvekillerin sunduğu soru ve araştırma önergelerine; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, bakanların ve iktidar yetkililerinin ifade özgürlüğüne dair mesajlarına; hak hareketinin ihlallere karşı gösterdiği tepki ve dayanışmaya; ifade özgürlüğüne ilişkin çıkmış raporlara ve medya sektöründe işten çıkarmalara / ayrılmalara dair haberlere ayrılıyor.
Bu dönemde TBMM’ye CHP ve HDP’nin sunduğu soru önergelerinin konuları arasında Türkiye’nin ifade özgürlüğü karnesi, basın kartları, RTÜK’ün yavaşlığı ve gazeteciye ajanlık teklifi de vardı.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ise birçok medya temsilcisi “Cumhurbaşkanı’na hakaret” iddiasıyla ve 4 yıl 8 ay hapis istemiyle yargılanırken, 2020-2021 Adli Yıl Açılış Töreni’nde, “İfade hürriyetinin bir parçası olan eleştiri ve haber verme hakkının mevzuatta daha güçlü bir temele sahip olmasını sağladık” dedi, diğer bir konuşmasında ise Yargı Reformu Strateji Belgesi’ni methetti.
Sosyal medya platformlarına (Twitter, Facebook, Instagram, Tiktok, YouTube vs) mali ve hukuki sorumlulukları adına Türkiye’de bir temsilci atamalarının öngören kanun değişikliği 31 Temmuz’da yürürlüğe girdi. İnternet haberciliğinin erişim yasaklarıyla yaygın şekilde kısıtlandığı bir ortamda hak örgütleri ve gazeteciler, söz konusu düzenlemeyi endişeyle karşılıyor. Sosyal ağ sağlayıcılarına Türkiye’de temsilci bulundurmaları için 1 Ekim’e kadar süre tanındı. Kişilerin içeriğin yayından çıkarılması, engellenmesi başvurusuna ilişkin Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na (BTK) ilk sunulacak raporun tarihi de Ocak 2021’den Haziran 2021’e ertelendi.
Hükümet, bu dönemde Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı bünyesinde, dış propaganda ile mücadele için olduğu ileri sürülen bir Stratejik İletişim ve Kriz Yönetimi Dairesi Başkanlığı kuruldu. Bu dönemin nadir iyi haberlerinden biri de Danıştay’ın, “İşçi pozisyonundaki gazetecilere kendi yükümlülükleri olmayan sigorta primlerinin ödenmemesi durumundan dolayı basın kartı verilmeyerek mesleklerini icra etmeleri engellenir” demesi oldu.
“Propaganda” için Başkanlık kuruldu: Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı bünyesinde Stratejik İletişim ve Kriz Yönetimi Dairesi Başkanlığı kuruldu. Karar, Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlandı. Başkanlığın görevleri arasında, “Türkiye’ye karşı yürütülen psikolojik harekât, propaganda ve algı operasyonu faaliyetlerini belirleyerek her türlü manipülasyon ve dezenformasyona karşı faaliyetler yürütmek”, “devletin stratejik amaç ve hedefleri ile devletin ve milletin menfaatleri doğrultusunda gerektiğinde ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaparak ulusal ve uluslararası alanda yürütülecek faaliyetlerde uygulanacak stratejik iletişim politikalarını belirlemek” de sayıldı (18 Eylül).
Basın Kartı için “prim” şartına dur: Danıştay 10. Dairesi, Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin (ÇGD) Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından hazırlanan Basın Kartı Yönetmeliği’ne karşı açtığı davada, “basın kartı verilecek kişilerde aranan şartlar”daki sigorta primi ödeme hükmünün yürütmesini durdurdu. Danıştay, “İşçi pozisyonundaki gazetecilere kendi yükümlülükleri olmayan sigorta primlerinin ödenmemesi durumundan dolayı basın kartı verilmeyerek mesleklerini icra etmelerinin engelleneceğini” belirtti (14 Ağustos).
Sosyal medya düzenlenmesi yasalaştı: Sosyal medya platformlarına (Twitter, Facebook, Instagram, Tiktok, YouTube, vs) mali ve hukuki sorumluluklarını yerine getirmesi için Türkiye’de bir temsilci atamayı öngören dokuz maddelik “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. TBMM Genel Kurulu’nda AKP ve MHP oylarıyla kabul edilen yasanın sosyal ağ sağlayıcıların temsilcilik bulundurma zorunluluğu ve buna bağlı olan yaptırımların yürürlük tarihi 1 Ekim’e ertelenirken, kişilerin içeriğin yayından çıkarılması, engellenmesi başvurusuna ilişkin Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na (BTK) ilk sunacakları rapor tarihi Ocak 2021 yerine Haziran 2021’ye ertelendi. Düzenlemeye göre, idari para cezaları, muhatabın yurt dışında bulunması halinde Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) tarafından doğrudan doğruya muhataba, internet sayfalarındaki iletişim araçları, alan adı, IP adresi ve benzeri kaynaklarla elde edilen bilgiler üzerinden elektronik posta veya diğer iletişim araçlarıyla da bildirilebilecek. Yükümlülüğünü yerine getirmeyen yer sağlayıcılarına, caydırıcılığın sağlanması için verilecek idari para cezası artırılacak. Bu kapsamda yer sağlayıcılık bildiriminde bulunmayan veya yükümlülüklerini yerine getirmeyen yer sağlayıcı hakkında, 10 bin liradan 100 bin liraya kadar verilebilen idari para cezası, 100 bin liradan 1 milyon liraya kadar artırılacak. Düzenlemeyle, suç oluşturan kısmi içeriğin çıkarılmasının mümkün olduğu durumlarda, erişimin engellenmesi kararı yerine içeriğin çıkarılması kararının verilmesi imkanı sağlanarak, aynı internet sitesinde yer alan ve suç oluşturmayan içerikler yönünden ifade ve haber alma özgürlüğü daha da güvenceli hale getirilecek. İçeriğin çıkarılması kararları içerik ve yer sağlayıcılarına bildirilerek gereğinin yerine getirilmesi istenecek. İlgili içerik ve yer sağlayıcılar ile erişim sağlayıcıları, Erişim Sağlayıcıları Birliği’nın gönderdiği içeriğin çıkarılması veya erişimin engellenmesi kararını en geç 4 saat içinde yerine getirecek. İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik hakları ihlal edilenlerin talep etmesi durumunda hakim, başvuranın adının, ihlale konu internet adresleriyle ilişkilendirilmemesine karar verebilecek. Kararda, Erişim Sağlayıcıları Birliği’nin hangi arama motorlarına bildirim yapacağı da yer alacak (31 Temmuz).
Temmuz-Ağustos-Eylül döneminde CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, Sözcü TV kanalının logo ve lisans değişikliği için RTÜK’e yaptığı başvurunun altı aydır sonuçlanmamasını soru önergesi yoluyla Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’a sordu.
HDP Şırnak milletvekili Hüseyin Kaçmaz, Evrensel gazetesi Diyarbakır muhabiri Cengiz Anıl Bölükbaş’a kendisini polis olarak tanıtan kişilerce “ajanlık” teklif edilmesini İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yanıtlaması talebiyle bir soru önergesi sundu. CHP Adana Milletvekili Ayhan Barut, basın kartlarında yenilenme şartı da getiren Basın Kartı Yönetmeliği’nde yapılan değişikliğe dair mağduriyetleri Meclis’e taşıdı.
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun Türkiye’nin ifade özgürlüğü sıralamasındaki yerini içeren soruyu da kapsayan önergeyi Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın dikkatine sundu. CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, TRT’deki hükümet yanlısı sanatçı kayırmacılığını Meclis gündemine taşıdı.
Sözcü TV için CHP önergesi: CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, Sözcü gazetesinin televizyon kanalının logo ve lisans değişikliği için RTÜK’e yaptığı başvurunun altı aydır değerlendirmeye alınmamasını Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’a sordu. Soru önergesinde “Sözcü gazetesinin televizyon kurma girişiminin hiçbir dayanak gösterilmeden aylardır bekletilmesi, başvurunun işleme dahi konulmaması kabul edilemez. Bu hem halkın haber alma hakkının, hem de iş ortamı ve girişim özgürlüğünün engellenmesidir” ifadeleri yer aldı. Sorulardan biri de “Başvurunun RTÜK tarafından sonuçlanmamasının gerekçesi nedir? Yayıncı kuruluşa bekletme gerekçeleri hakkında bilgi verildi mi? Verilmesi düşünülüyor mu” oldu (28 Ağustos).
HDP’li Kaçmaz’dan “ajanlık teklifi” önergesi: HDP Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz, Evrensel gazetesi Diyarbakır muhabiri Cengiz Anıl Bölükbaş’a kendisini polis olarak tanıtanlarca “ajanlık” teklif edilmesini İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yanıtlaması talebiyle sunduğu bir soru önergesiyle Meclis gündemine taşıdı. Kaçmaz, “AKP hükümetleriyle birlikte Türkiye’de artık gazetecilerin haber yazamaz hale geldiği gazetecilere yapılan baskılarla ortadadır. 18 yıldır baskı ve yasaklar artarak devam ederken ‘Bir yandan AKP’ye biat etmeyen binlerce gazeteci işten atılıyor diğer yandan çalışmaya çalışan gazeteciler de haklarındaki soruşturmalar, davalar, gözaltı-tutuklamalarla, yayın yasakları ve ajanlık dayatmaları ile karşı karşıya kalmaktadırlar” dedi. Kaçmaz, önergesinde “Cengiz Anıl Bölükbaş’a ajanlık dayatmasında bulunan ve kendilerini istihbaratçı olarak tanıtan kişiler kimdir?” sorusuna da yer verdi (26 Ağustos).
CHP’li Barut’tan “basın kartları” önergesi: CHP Adana Milletvekili Ayhan Barut, basın kartlarında yenilenme şartı da getiren Basın Kartı Yönetmeliği’nin yürürlüğe girmesinden iki yıl sonra hâlâ birçok gazetecinin basın kartı mağduriyetinin bitmediğini belirterek, konuyu Meclis gündemine taşındı. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay tarafından yanıtlanması istemiyle hazırladığı soru önergesini Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığına sunan Barut, “Basın Kartı Yönetmeliği’nde yapılan değişiklik ve yenilenme süreci, birçok gazetecinin mağduriyet yaşamasına yol açmıştır. Bazı gazetecilerin kartlarının iptal edilmesi, bazılarının ise iki yıla yakın zaman geçmesine rağmen kartlarının verilmemesine bir anlam verilemediği gibi süreç hakkında kamuoyuna herhangi bir açıklama da yapılmamaktadır” dedi. Önergeyle, “Son ‘Basın Kartı Yönetmeliği’nin Resmi Gazete’de yayımlandığı 14 Aralık 2018 tarihinden bu yana Türkiye’de kaç basın mensubuna basın kartı verilmiştir?” ve “Sarı basın kartının turkuaz renkle değiştirilme sürecinin devam ettiği bilinmektedir. Son iki yılda turkuaz basın kartı almak için başvuran basın mensubu sayısı kaçtır? Basın kartı iptal edilen var mı?” soruları da gündeme getirildi (24 Ağustos).
Çavuşoğlu “Türkiye verilerini”ni görmedi: CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın yanıtlaması talebiyle sorduğu ve “Türkiye’nin ifade özgürlüğü sıralamasında dünyadaki yeri nedir?” sorusunu da içeren soru önergesine Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu “Ülkemizin üyesi olduğu uluslararası örgütlerde bu yönde bir sıralama/liste yapılmamaktadır” yanıtını verdi. Oysa Türkiye’nin RSF’nin açıkladığı son Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke içerisinde 154. sırada olduğu biliniyor. Endekse Türkiye’de, 2019 yılında en az 586 haberin internette “sansürlendiğine” de dikkat çekiliyor. ABD merkezli “Pew Research Center” tarafından düzenlenen ve farklı bölgelerden 34 ülkeyi kapsayan araştırmada, düşünce ve basın özgürlüğü talebinin son beş yılda en fazla arttığı ülkelerin başında Türkiye’nin geldiği belirtildi (15 Ağustos).
TRT’de “sanatçı kayırmacılığı” CHP önergesinde: CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, TRT’deki yandaş sanatçı kayırmacılığını Meclis gündemine taşıdı. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın yanıtlaması talebiyle Meclis Başkanlığı’na soru önergesi veren Tanal, kamu yayıncılığı yapması için halkın vergileriyle desteklendiği halde TRT’nin tarafsızlığını yitirdiğini bildirdi. Tanal, “sadece AKP’ye yakınlığıyla bilinen, iktidara yönelik övgü dolu sözler sarf eden sanatçıların TRT ekranlarında kendilerine yer bulabildiği, TRT’de program yapabildiği eleştirileri dile getirilmektedir” dedi (26 Temmuz).
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, birçok medya temsilcisi “Cumhurbaşkanı’na hakaret” iddiasıyla ve 4 yıl 8 ay hapis istemiyle yargılanırken, 2020-2021 Adli Yıl Açılış Töreni’nde “İfade hürriyetinin bir parçası olan eleştiri ve haber verme hakkının mevzuatta daha güçlü bir temele sahip olmasını sağladık” dedi.
Bu dönemde Erdoğan, Yargı Reformu Strateji Belgesi’ni de “Tutukluluktan ifade özgürlüğüne, savunma hakkından adalete erişime kadar birçok alandaki reform vizyonumuzu, bu belgeyle ortaya koyduk. ‘Güven veren ve erişilebilir bir adalet’ anlayışıyla oluşturduğumuz Yargı Reformu Strateji belgemizin, hukuk camiasında ve kamuoyunda memnuniyetle karşılandığını görüyoruz” sözleriyle övdü.
Türkiye’de ezici çoğunluğu cezasız bırakılan gazetecilere yönelik suçlar ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın habercilere yönelik sert söylemleri konusunda suskun kalan Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Le Figaro gazetesi muhabiri Georges Malbrunot’yu azarlamasından endişeli! Altun, şahsi Twitter hesabından “Sayın Macron kendisinin eleştirilmediği, gerçeklerden kopuk bir dünya hayal ediyor; gazetecilerin, kendisinin keyfini kaçıran haberler yapmadığı bir düzen istiyor; sırf kendisi çok arzuladığı için Libya’da bir savaş suçlusunun galip gelmesine tamah ediyor” dedi.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, AKP Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, sosyal medya düzenlemesini savundu.
Altun’dan Fransa’ya “basın özgürlüğü dersi”: “Fransız polisinin geçtiğimiz aylarda sokak gösterileri sırasında gazetecilere yönelik şiddetiyle birlikte düşünüldüğünde, Fransa’nın gazeteciler için giderek daha tehlikeli bir yer hâline geldiği ortadadır. Sayın Macron kendisinin eleştirilmediği, gerçeklerden kopuk bir dünya hayal ediyor; gazetecilerin, kendisinin keyfini kaçıran haberler yapmadığı bir düzen istiyor; sırf kendisi çok arzuladığı için Libya’da bir savaş suçlusunun galip gelmesine tamah ediyor.” (Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, şahsi Twitter hesabından yaptığı İngilizce paylaşımda, Le Figaro gazetesi muhabiri Georges Malbrunot’yu azarlayan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u eleştirdi, 3 Eylül).
Dışişleri’nden Die Welt’e tepki: “Bugün Die Welt gazetesinde Doğu Akdeniz konusunda ülkemize atfen yayınlanan haber tamamen hayal mahsulüdür. Yunanistan Hükümet Sözcüsü’nün bu hayal ürünü habere dayanarak ülkemize yönelik ithamlarda bulunması da bu ülkenin Doğu Akdeniz’de gerçeklikten kopuk, uluslararası teamül ve hukukla bağdaşmayan, provokatif politikasının yeni bir tezahürüdür. Yunan makamları bu gibi asılsız haberlerle uğraşacaklarına, bölgede gerginliği artırıcı adımlara son vermelidir.” (Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Kimsenin zarar görmeyeceğinden emin olun’ diyerek Yunanistan gemisinin batırılmasını istediği, Türk generallerin bu talebi kabul etmediği iddiasına yer veren Die Welt yayın kuruluşuna tepki gösterdi, 2 Eylül).
Erdoğan döneminde ifade özgürlüğü güçlendirilmiş: “İfade hürriyetinin bir parçası olan eleştiri ve haber verme hakkının mevzuatta daha güçlü bir temele sahip olmasını sağladık” diyen Erdoğan, beklentilerinin yargılamalarının çok daha kısa sürece sonuçlanması olduğunu söyledi. (Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2020-2021 Adli Yıl Açılış Töreni’nde yaptığı konuşmada, iktidarlarında Türkiye’de ‘ifade özgürlüğünün’ daha ileriye gittiğini savundu, 1 Eylül).
Erdoğan’dan “vizyon”: “Tutukluluktan ifade özgürlüğüne, savunma hakkından adalete erişime kadar birçok alandaki reform vizyonumuzu, bu belgeyle ortaya koyduk. ‘Güven veren ve erişilebilir bir adalet’ anlayışıyla oluşturduğumuz Yargı Reformu Strateji belgemizin, hukuk camiasında ve kamuoyunda memnuniyetle karşılandığını görüyoruz. Bunun için mevzuat değişiklikleri ve idari düzenlemeler kadar zihniyet değişimine de önem veriyoruz. Vatandaşlarımızın adalet sistemine duydukları güveni ancak bu şekilde arzu ettiğimiz seviyeye getirebileceğimize inanıyoruz. Avrupa Birliği organları her ne kadar ülkemize karşı açıkça ayrımcı bir tutum içindeyse de biz bu reform belgesiyle aynı zamanda tam üyelik yükümlülüklerimize olan bağlılığımızı da göstermiş oluyoruz. Yargı süreçlerini sadeleştirerek, uyuşmazlıklar için alternatif çözüm yolları geliştirerek, önleyici hukuk uygulamalarını sistemimize kazandırarak bu reformu kısa sürede hayata geçirmekte kararlıyız.” (Cumhurbaşkanı Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen 2019-2020 Adli Yıl Açılış Töreni’nde konuştu; Yargı Reformu Strateji Belgesi’ni övdü, 1 Eylül).
Yargıtay Başkanı’ndan “Avrupacı etki grupları”na mesaj: “Yazılı ve görsel medyanın yanı sıra sosyal medyadan gelen baskılar, kamuoyu tepkisi, resmi veya gayri resmi sivil toplum örgütlenmeleri hakimlerin bağımsızlığını etkileme potansiyeli taşımaktadır… Davalar veya soruşturmalar hakkındaki yanlı ve yanlış haberler halkın yargıya güvenini sarsmakta ve yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı ve dürüstlüğü konusunda da kuşkuya neden olmaktadır… Bağımsızlığı zedeleyen bir diğer faktörse, üstün hukukun sözcüsü gibi takdim edilen yabancı, çoğunlukla da Avrupa menşeli oluşumlar ve onların uzantılarıdır. Avrupacı etki gruplarına tavsiyemiz, Türkiye’de yargı bağımsızlığına gölge düşürecek söylemlerden, patronize edici üsluptan sakınmalarıdır. Hukuk sistemimizi toplumsal dinamiklere göre şekillendirmekte özgür ve bağımsız bir ülkeyiz. Hukuk bağımsızlığımıza saygı duymayanlardan yargı bağımsızlığı dersi almamız mümkün değildir.” (Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen 2020-2021 Adli Yıl Açılış Töreni’nde konuştu, 1 Eylül).
Erdoğan “manşetleri” unutmuyor: “Ne özel sektörümüz ne de kamu kuruluşlarımız yatırımlarına ara vermedi, vermiyor… Gazete manşetleriyle, siyaseti dizayn eden medya ile mücadele ettik. Çapulcularla mücadele ettik. Devletin namuslarına emanet ettiği topu tankı millete karşı kullanan FETÖ’cü hainlerle mücadele ettik. Attığımız her adımı yargı yoluyla engellemeye çalışan çapsız muhalefetle mücadele ettik.” (Cumhurbaşkanı Erdoğan, Teknoloji ve Sanayi Hamlesi: MESS Teknoloji Hamlesi ve 40 fabrika açılış törenine katıldı, 29 Ağustos).
Erdoğan Dilipak’a yüklendi: “AK Parti’nin papatyaları gibi yakıştırmalarla, yeşil sermaye gibi yaklaşımlarla ben ağzıma almaktan edep ediyorum, küfri bir ifadeyi kullanmak suretiyle bu tür yakıştırmaların içine giren köşe yazarlarını, tüm AK Parti kadın kolları adına ve tüm kadınlar adına kınıyorum.” (Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP 19. kuruluş yıl dönümü programında isim vermeden, ‘AKP’nin Papatyaları’ başlıklı yazısında ‘fahişe’ sözcüğüne başvurduğu için kadınların 81 ilde hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını açıkladıkları Yeni Akit Gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak’a yüklendi, 13 Ağustos).
Altun’dan gazetecilere demokrasi dersi: Medyaya çağrıda bulunan Altun, “Basınımızda dışarıdan fonlanan, Türkiye’nin kalkınmasına, adaletsiz dünya sistemine karşı iddialı duruşuna ve sayın Cumhurbaşkanımızın millet tarafından desteklenmesine karşı manipülatif bilgi üreten bir kesim de vardır. Ne yazık ki bu kesimin ellerindeki medya gücünü bir silah olarak devlete ve millete doğrultuklarına müşahede ediyoruz. Medyada marjinal bir şekilde de kendisine yer bulan bu kesimlere bir çağrıda bulunmak istiyorum. Demokrasi düşmanlığı yapmayın, demokrasimize hizmet edin” dedi. (Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun Ankara’da düzenlenen “Basın Mensuplarının Haklarının İyileştirilmesi Çalıştayı 22 Temmuz)
Sözcü Kalın’dan “sosyal medya” açıklaması: “Sosyal medyanın kapatılması diye bir plan yok ama düzenlenmesi gerektiği konusunda artık bir konsensüs oluştu. Burası ‘Gerçek hayatta suç olan sanal hayatta da suçtur’ ilkesiyle hareket edilmesi gereken bir alandır… Hayır böyle bir şey değil. Yani gerçek hayatta da muhalif sesler var, muhalefet çıkıyor muhalefetini yapıyor. Sanal dünyada da olabilir ama bunu yalana başvurmadan, iftiraya başvurmadan, terör propagandası yapmadan gerçekleştirmek esastır. Dolayısıyla burada bu düzenlemenin iki önemli ayağı var, sosyal medyanın diyeyim iki tane önemli ayağı var. Bir tanesi içeriklerle ilgili konu. Şimdi birisi işte bir yalan, iftira veya benzeri bir şey ortaya attığında içerikle ilgili bir sorun ortaya çıkıyor. Sizin kişisel, kişi haklarınıza bir saldırı var, siz bunu kaldırılmasını istiyorsunuz… Mahkemeye gidiyorsunuz, mahkemeden karar alıyorsunuz, bu içeriğin kaldırılmasını talep ediyorsunuz. O dahi herhangi bir muhatap olmayınca uygulanması mümkün olmayan bir karar olarak kalıyor. Sonra mağdur olan yüz binlerce insan var. Bir muhatap bulamıyorlar. Dolayısıyla o şirketlerin mutlaka faaliyet gösterdikleri ülkelerde bir ofis açması, yani bir muhatap olması gerekiyor. Şu ana kadar bu şirketler, bir, iki tanesi hariç ofis açmayı reddettiler Türkiye’de. Bu da bizi meselenin ikinci boyutuna getiriyor. O da ticari kısmı… Para kazanıyorlar ama vergi ödemiyorlar” (Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, sosyal medya düzenlemesine ilişkin değerlendirmede bulundu, 9 Temmuz).
AKP yetkilisi Ünal’dan “dezenformasyon” uyarısı: “Karşılıklı olarak dezenformasyon, küfür, hakaret görünür hale geldi. İnsanlar bunu tartışmaya başladılar. Zaten bizim istediğimiz buydu. Bu tartışılmaya başlandı öyle bir hassasiyet oluştu ki küfür ve hakaret karşısında insanlar ortak tepki göstermeye başladı. Bu kıymetli bir şeydi… Bu konuda düzenleme yapmayan ülkelerde sosyal ağlar adeta bir operasyon aparatına dönüşmüş durumda. Buralarda hukuksuz bir şekilde her önüne gelen, klavyenin arkasına saklanan ve istediği şekilde hareket ediyor. Bunun sonuçlarında da ortaya dezenformasyonun insan zihnini, insan ilişkilerini zehirlediği bir süreç ortaya çıkıyor” dedi. (AKP Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal, sosyal medya düzenlemesinin dezenformasyona çare olacağını savundu, 7 Temmuz).
Altun’dan sosyal medya için “düzeltme”: “Söz konusu sosyal medya platformları cinsel istismar, müstehcenlik, kumar, dolandırıcılık, suça teşvik, terör propagandası, hakaret gibi kanunlarımızın suç saydığı konularda vatandaşlarımızın haklarının korunmasına yönelik hiçbir katkı sunmamakta, aksine tüm uyarılarımıza rağmen bu suçların işlenmesine zemin teşkil etmektedir. Ayıca bu platformlar ülkemizde kontrolsüz şekilde kazanç elde etmekte, hiçbir vergi yükümlülüğüne tabi olmaksızın faaliyet göstermektedir.” (İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sosyal medya düzenlemesiyle ilgili sözlerinin çarpıtıldığını savundu, 1 Temmuz).
Temmuz-Eylül döneminde ulusal ve uluslararası ifade özgürlüğü kuruluşları (TGC, TGS, DİSK Basın İş, ÇGD, RSF, IPI, Haberin Var Mı girişimi, Women in Journalism, İzmir Gazeteciler Cemiyeti, TGF vs) sosyal medya platformlarına Türkiye’de bir temsilci atama zorunluluğu getiren kanun teklifine, gazetecilere yönelik şiddete, medya temsilcilerinin gözaltına alınması (Oktay Candemir), tutuklanması (Müyesser Yıldız) veya hapis istemiyle yargılanmasına (Çiğdem Toker, Can Dündar, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Murat Ağırel, Hülya Kılınç, Deniz Yücel vs) ve kadın gazetecilere (Sibel Hürtaş) yönelik ihlallere tepki gösterdi. Örneğin, Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti (GGC), RSF ve Küresel Gazeteciler Konseyi (KGK), Diyarbakır’da yangın ihbarı aldıkları yere giden iki habercinin bıçaklanmasını kınadı.
Türkiye’yi ziyaret eden AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) Başkanı Robert Spano’nun İstanbul Üniversitesi’nden fahri doktora unvanı alması, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Adalet Akademisi’ne kadar bir dizi resmi ziyaret gerçekleştirirken sivil toplum örgütlerini gözden çıkarması yoğun tepkiler doğurdu.
Aralarında gazeteci, akademisyen ve yazarların da olduğu 509 yurttaş, sürgünde yaşayan gazeteci Can Dündar hakkında mahkemenin verdiği “Mahkemeye gelmemesi halinde kaçak sayılarak tüm mallarına el konulması” kararını ortak bildiriyle kınadı.
Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Genel Başkanı Çağdaş Güleryüzlü, İletişim Başkanlığı’nın kurulan yeni Stratejik İletişim ve Kriz Yönetimi Dairesi Başkanlığı’nın zamanla “propaganda aygıtına” dönüşme riskini vurguladı. İfade Özgürlüğü Derneği’nden Prof. Dr. Yaman Akdeniz, Sendika.org sitesi üzerindeki Sulh Ceza Hakimliklerinin Anayasa Mahkemesi (AYM) kararına rağmen erişim engelleme kararlarını kaldırmamak için direnmelerini eleştirdi.
Yeni Yaşam sitesine sansüre tepki: RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, Yeni Yaşam gazetesine ait sitesine Hatay 1. Sulh Ceza Hakimliği kararıyla gerekçe belirtilmeden erişim engeli getirilmesini eleştirip “’Artık siteye değil sadece içeriğe erişim engeli gelecek’ diyerek düzenlemeyi ballandıra ballandıra müjdeleyen yetkililere soruyoruz: Siteyi neden ve hangi mantıkla sansürlediniz? Sulh Ceza Hakimleri yoksa yasanın üzerinde mi?” dedi (26 Eylül)
Toker davasını RSF de izledi: Sözcü gazetesinde çıkan “İBB’den Vakıflara Hizmet Raporu” yazısından T3 Vakfı’nın gazeteci Çiğdem Toker ve gazetesine İstanbul Küçükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açtığı 80 bin TL’lik tazminat davasını RSF temsilcisi Erol Önderoğlu da dayanışma için izledi (24 Eylül).
Dündar’ın “mülklerine el koyma”ya tepkiler: 509 yurttaş, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin sürgünde yaşayan gazeteci Can Dündar hakkında verdiği “Mahkemeye gelmemesi halinde kaçak sayılarak tüm mallarına el konulması”na yönelik kararı ortak bildiriye imza vererek kınadı. Metinde,“Türkiye’de iktidarın muhalif mülklerine el koyması, Osmanlı’dan miras kalmış ve 12 Eylül askeri darbesiyle kurumlaşmış bir cezalandırma yöntemidir. Öç almaya yönelik bir hukuksuzluktur… AKP iktidarının yeni gasplara hazırlandığı izlenimini açıkça veren bu hukuksuz el koyma kararını protesto ediyor, bir hukuk devletinde böyle bir uygulamaya asla yer olamayacağını duyuruyoruz” deniyor. RSF temsilcisi Erol Önderoğlu da Twitter üzerinden yaptığı açıklamada kararı, “öç almaya yönelik bir hukuksuzluk” olarak nitelendirildi. Açıklamada, “Mahkemenin Can Dündar’ın mülk ve banka mevduatına el koymasını, demokratik yargı değerlerine aykırı, tüm bir aileye ait gelirleri hedef aldığından da adaletsiz, acımasız ve intikamcı bir hamle olarak görüyoruz” denildi (23 Eylül).
ÇGD’den “Propaganda aygıtı”na tepki: ÇGD Genel Başkanı Çağdaş Güleryüzlü, İletişim Başkanlığının kurulan yeni Stratejik İletişim ve Kriz Yönetimi Dairesi Başkanlığı üzerinden edindiği yetkilerle tam bir “propaganda aygıtına” dönüştürüldüğünü savundu. Güleryüzlü, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının gazetecilere yönelik uygulama ve açıklamalarıyla basın özgürlüğü karşıtlığıyla ön plana çıkan bir kurum olduğunu, şimdi de yeni düzenlemeyle çok tartışmalı yetkilerle donatıldığını söyledi (20 Eylül).
Mallara “el koyma” koymaya RSF tepkisi: RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, MİT TIR’ları davasında İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gazeteci Can Dündar’ın mülk ve banka mevduatlarına el koyma sürecini başlatmasını eleştirdi. Önderoğlu, Twitter mesajında, “El koyma, demokratik yargı değerlerine aykırı, tüm bir aileye ait gelir ve emeği hedef aldığından da adaletsiz, acımasız ve intikamcı bir hamle olarak görüyoruz” dedi (19 Eylül).
Akdeniz’den “uyulmayan AYM kararlarına” dair: Sendika.org sitesi üzerindeki erişim engellemeleri kararlarını AYM’ye taşıyan İfade Özgürlüğü Derneği’nden Prof. Dr. Yaman Akdeniz, yetkililerin AYM’nin ihlal kararına rağmen siteleri yeniden erişime açmamalarına dair sorunun sendika.org’la sınırlı olmadığını söyledi ve siyasihaber.org’un da AYM’nin “ihlal” kararına rağmen 10 ayı aşkın süredir açıklamadığı hatırlattı (18 Eylül).
Dink davası “Koca bir hayal kırıklığı”: RSF Temsilcisi Erol Önderoğlu, Hrant Dink cinayeti davasında soruşturmanın genişletilmesi ve MİT ajanları dahil tanıkların dinlenmesi gibi taleplerin alelacele reddedilip dosyanın esas hakkında mütalaa için savcılığa sunulmasına tepki gösterdi. Dosyada adaletin bu şekilde gelmeyeceğini savunan Önderoğlu, Diken sitesine yaptığı açıklamada, “Cinayet işlendikten sonra sorumlu kamu görevlilerinin hemen belirlenmediği, Dink ailesi avukatlarının soruşturmanın genişletilmesi taleplerinin ısrarla geri çevrildiği, Dink’in öldürülmesine imkan sağlayanların davaya dahil edilmediği gibi onca faktör Türkiye’de barışçıl bir gelecek için mücadele vermiş Dink’e adalet borcunun ödenmeyeceğini az çok göstermişti. Bugünkü karar ise gazeteci ve aydınların ortadan kaldırılmasına ilişkin cezasızlıkla mücadele iradesinin olmadığını gözler önüne serdi. 13 yıl sonra ortaya çıkan koca bir hayal kırıklığı” dedi (16 Eylül).
DİSK Basın İş ve RSF Adliyede: Türkiye’den Suriye’deki cihatçı gruplara kimyasal silah ham maddesi sevkiyatı yapıldığı iddiasını haberleştiren gazeteciler Erk Acarer ve Hakan Dirik’in eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a “iftira”dan İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılandıkları dava için DİSK Basın-İş ve RSF temsilcileri de İstanbul Çağlayan Adliyesi’ndeydi (15 Eylül).
Women in Journalism Girişimi’nden tepki: Gazetecilikte Kadın (Women in Journalism) Uluslararası Girişimi, Savunma Bakanı Hulusi Akar’a 27 Nisan 2018 tarihli “Darbe Davalarının En Kritik Gizli Tanığı: ‘Hulusi Akar Cemaat Mensubudur, Kripto FETÖ’cüdür” başlıklı haberi nedeniyle 20 bin TL manevi tazminat ödemeye mahkum edilen Odatv sitesi Ankara haber müdürü Müyesser Yıldız’a destek veren bir açıklama yaptı. Açıklamada, kararın medya özgürlüğünü ihlal ettiği ifade edildi. Girişim, son dönemde Pelin Ünker, Hülya Kılınç, Semin Sezerer ve Eren Keskin’in yargılandığı davalara ilişkin de açıklamalar yapmıştı (11 Eylül).
Saldırıyı GGC, RSF ve KGK kınadı: Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti (GGC), RSF ve Küresel Gazeteciler Konseyi (KGK), İhlas Haber Ajansı (İHA) Muhabiri Murat Başal ile Demirören Haber Ajansı (DHA) muhabiri Emrah Kızıl’ın Diyarbakır’da yangın ihbarı aldıkları yere gidip haber çekimi yaptıkları sırada bir grubun bıçaklı saldırısına uğramalarını kınadı. GGC açıklamasında, “Elinde bıçaklarla gazetecilere hunharca saldıran faillerin serbest bırakılmasının, bu kişileri bundan sonra da cesaretlendireceğinden derin bir endişe duyuyor, bu endişemizi de cumhuriyet savcısının dikkatlerine sunuyoruz” denildi. RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, saldırıya uğrayan gazetecilere geçmiş olsun dilediği Twitter açıklamasında, saldırganların en sert şekilde cezalandırılmasını istedi. KGK Başkanı Mehmet Ali Dim, Covid-19 virüsü ile mücadeleye destek veren, toplumun bilinçlenmesi için her türlü fedakârlığı yapan hatta bu uğurda canını riske atan gazetecilere yönelik linç girişiminin kabul edilemez olduğunu söyledi (10 Eylül).
MİT haberinden tutuklu/sanık gazetecilere destek: Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Genel Sekreteri Sibel Güneş, DİSK Basın İş Genel Başkanı Faruk Eren, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Başkanı Gökhan Durmuş ve RSF (Sınır Tanımayan Gazeteciler) Temsilcisi Erol Önderoğlu, Libya’da ölen MİT çalışanının cenazesini haber yaptıkları gerekçesiyle yargılanan yedi gazeteciye destek için İstanbul Çağlayan Adliyesi’ndeydi. “Gazetecilik faaliyeti casusluk faaliyeti değildir” diyen Güneş, “İktidar haberin yayımlanmasını engellemek için meslektaşlarımızı hedef gösteriyor, saldırıya uğramalarına neden oluyor. Saldırılanlar cezası kalıyor. Şu ana kadar 75 gazeteci meslektaşımız cezaevinde bugün burada yargılanan üç meslektaşımızın da haksız yere altı aydır cezaevinde tutulduğunu düşünüyoruz; gazeteci arkadaşlarımız haksız yere yargılandığını düşünüyoruz. Meslektaşlarımızın özgür bırakılmasını talep ediyoruz” diye konuştu. DİSK Basın-İş’ten Eren de “Derhal tahliye edilmesini istiyoruz. Basın ve ifade özgürlüğü ayaklar altında. Buna tahammül etmeyeceğiz. Bu ülkede demokrasi ve basın özgürlüğünü sağlayan kadar mücadele edeceğiz. Gazetecilik suç değildir” dedi. Dışarıdaki Gazeteciler adına basın açıklamasını okuyan Barış Terkoğlu ise “Barış Pehlivan, Murat Ağırel ve Hülya Kılınç altı aydır Silivri Cezaevi’nde. Sebebi onların ellerini kollarını bağlamak için bahane edilmiş bir haber. Öyle bir haber ki Cumhurbaşkanı milyonlarca insana açıkladığı halde ‘devlet sırrı’ oldu!” diye belirtti (9 Eylül).
Gözaltıya tepkiler: Medya ve İfade Özgürlüğü için Avrupa Merkezi (ECPMF) ve RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, Van’da gazeteci Oktay Candemir’in, “Diriliş Ertuğrul” dizisine ilişkin ironik sosyal medya paylaşımından gözaltına alınmasını eleştirdi. Önderoğlu “Sinemada muhafazakâr kültürün yeniden üretilmesini ironiyle eleştiren bir gazetecinin, herkesin sevip-sevmeyeceği ‘tarihsel kişiliklere atıf yaptığı’ için hakaretle suçlanmasına anlam veremiyoruz. Gazetecinin bir tweetinden gözaltına alınmasını, keyfi ve tutarsız bulduğumuz gibi, bir süredir de medya temsilcileri üzerinden toplumu gerginleştiren fırsatçı yargısal bir yaklaşım gözlemliyoruz” diye konuştu. ECPMF de Candemir hakkındaki suçlamanın düşürülmesini istedi (8 Eylül).
Pehlivan, Ağırel ve Kılınç için çağrı: Haberin Var Mı İnisiyatifi, altı aydır tutuklu gazeteciler Barış Pehlivan, Murat Ağırel ve Hülya Kılınç’ın ikinci duruşmasının görüleceği 9 Eylül günü öncesi tüm yurttaşları Çağlayan Adliyesi önüne çağırdı. İnisiyatif, sosyal medya kampanyasında, “MİT ajansı cenazesi” haberi gerekçe yapılarak verilen tutuklama kararlarının gazetecileri susturmayı amaçladığını savundu (5 Eylül).
İnternet sansürüne RSF tepkisi: RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, seyyar mısır satıcısı Yavuz Polat’ın kendini yakmasıyla ilgili Cumhuriyet, Birgün gibi birçok internet haber mecrasında çıkan ölüm ve cenaze haberlerine erişim engeli getirilmesini kötü niyetli olarak nitelendirdi. Önderoğlu, “Karar, medya ve kamuoyunun bilgiye ilişkin hakları bakımından da aşağılayıcıdır. Sulh Ceza Hakimliği politiktir” dedi (4 Eylül).
Tartışmalı AİHM ziyaretine tepkiler: Gazeteci ve yazar Mehmet Altan, İnsan Hakları Derneği (İHD), gazeteci-siyasetçi Ertuğrul Kürkçü, Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor, RSF temsilcisi Erol Önderoğlu gibi pek çok çevreden yetkili, AİHM Başkanı Robert Spano’nun İstanbul Üniversitesi’nden fahri doktora unvanı alacak olmasını eleştirdi. Amor, Spano’ya hitaben “AİHM Başkanı Spano, Strasbourg’da Türkiye ile ilgili biriken dosyalardan haberdar mısınız?” diye sordu; “zaman kaybettirecek ziyaretlerden sakınması”nı istedi. Akademisyen Mehmet Altan da ziyareti öncesi Spano’ya yönelik kaleme aldığı mektupta “Kesinleşmiş beraat, Anayasa Mahkemesi’nin ve AİHM’nin hak ihlalleri kararlarına karşın, ben sizin fahri doktora alacağınız üniversiteme dönebilmiş değilim” dedi. Avukat Figen Albuga Çalıkuşu da darbe girişiminden sorumlu tutulan müvekkili gazeteci ve yazar Ahmet Altan’ın hapiste dört yıldır AİHM’den karar beklediğini hatırlatıp “AİHM Başkanı Sayın Robert Spano’yu Silivri Cezaevi’ne davet ediyorum” diye yazdı. Türkiye ziyaretinde tepkilere rağmen İstanbul Üniversitesi’nde fahri doktora unvanı alan Spano ise, Ankara’da Cumhurbaşkanı Erdoğan, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, Adalet Akademisi, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay yetkilileriyle görüştü ve hukuk devleti ve yargı bağımsızlığına saygıya vurgu yaptı; “iktidar yargıyı kontrol edemez” mesajı verdi. Yargının Cumhurbaşkanlık Hükümet Sistemi altında iktidar denetimine geçtiği Türkiye, adil yargılanma ve ifade özgürlüğü konularında AİHM’de en çok şikayet taşınan ülkeler arasında yer alıyor (2-4 Eylül).
RTÜK’e gazeteci örgütlerinden kınama: IPI,DİSK Basın-İş Genel Başkanı Faruk Eren, TGS Genel Örgütlenme Sekreteri Mustafa Kuleli ve Basın Konseyi; Tele1 kanalının RTÜK kararıyla beş gün süreyle karartılmasını kınadı, ifade özgürlüğünün demokrasilerin olmazsa olmazı olduğunu ifade etti. IPI tepkisinde “RTÜK’ün eleştirel medyaya yönelik ceza ayrımcılığı, medyayı yayıncılıktan doğan haklarından etmeyi amaçlayan kasıtlı bir girişimdir” denildi. Basın Konseyi de “Karartılan ekran, halkın haber alma hakkı, ifade ve basın özgürlüğü açısından ülkenin geldiği son durumu gösteren utanç tablosudur” şeklinde tepki gösterdi. RSF Temsilcisi Erol Önderoğlu da “RTÜK, tek ideolojiden beslenen tek tip gazeteciliği makbul görürken ‘öz denetim’ ile iştigalmiş gibi yapıyor. Oysaki, tüm bu yıllarda belli başlı eleştirel medya kuruluşlarını güçsüzleştirmeye dönük siyasi projeyi yerine getirirken tamamen antidemokratik müdahaleciliğin savunucularından oldu. Meslektaşlarımıza dikkatli olun demekten başka çare kalmadı galiba” dedi. DİSK Basın-İş Genel Başkanı Faruk Eren ise “Basın özgürlüğünün kendisi demokrasi için çok önemli. Basın özgürlüğü yoksa demokrasi de yok” dedi (3 Eylül).
Tehdide RSF kınaması: RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, T24 sitesi yazarı ve programcısı Şirin Payzın’ı babasının vefat ilanını paylaşarak tehdit eden MHP MYK Üyesi Selami Şişman’ı kınadı. Önderoğlu, Twitter mesajında, “Eleştiriyi bastırmak için insani değerlerle alay etmek çaresizlik kadar ayıp ve suçtur” dedi (1 Eylül).
RSF Cumhurbaşkanı ile farklı düşünüyor: RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın paylaştığı “İfade hürriyetinin bir parçası olan eleştiri ve haber verme hakkının mevzuatında daha güçlü bir temele sahip olmasını sağladık” şeklindeki sözlerini eleştirdi. Twitter mesajında verilen tepkide, “Sayın Cumhurbaşkanı ile aynı görüşte olamıyoruz. Görev sürecinde 61 gazeteci kendilerini eleştirdiği için mahkum oldu, yüzlercesi yargılandı. Türkiye, gazetecilerin en sık tutuklandığı ülkelerden oldu; araştırmacı gazetecilik kriminalize edildi” dedi (1 Eylül).
İzmir’deki saldırılara kınamalar: TGS İzmir Şubesi Başkanı Halil İbrahim Hüner, İzmir Bornova Aşık Veysel Rekreasyon Alanı’nda gerçekleştirilen CHP İzmir İl Gençlik Kolları Kongresinde çıkan kavgayı görüntülemek isterken gazeteciler Oktay Güçtekin ve Tenzile Aşçi’nın saldırıya uğramalarını kınadı. Hüner, “CHP İzmir İl Gençlik Kongresi’nde bir gazetecinin görüntü almasının engellenmesi için elinden telefonunun alınması, bir başka gazetecinin de darp edilmesi hem cezai suçtur hem de basının özgür çalışma ortamını engellemek ve basın özgürlüğünü kısıtlamaktır. Olaya karışanların, faillerin bir an önce yakalanıp gerekli cezayı almasını talep ediyoruz” ifadelerini kullandı. CHP İzmir Milletvekili Atila Sertel ile İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Misket Dikmen de gazetecilerin şikayetçi olmak için başvurdukları polis merkezinin önüne gelerek gazetecilerle görüştü ve olay hakkında bilgi aldı. Dikmen, yazılı açıklamayla da saldırıyı kınadı. “İzmir Gazeteciler Cemiyeti olarak, geçtiğimiz hafta sonu CHP İzmir İl Gençlik Kolları Kongresi’nde basın mensuplarına yapılan saldırıyı şiddetle kınıyoruz. Bu saldırı aynı zamanda halkın haber alma özgürlüğüne, basın özgürlüğüne bir saldırıdır” dedi (31 Ağustos).
Tele 1’e cezaya IPI ve TGS tepkisi: IPI İcra Direktörü Barbara Trionfi, RTÜK’ün Tele1 televizyonunun yayınladığı Evrensel gazetesine ait reklamı nedeniyle verdiği para cezasını kınadı. IPI, 7 Haziran’daki 25. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla hazırlanan reklamda eşit işçi hakları, cinsiyet eşitliği, sanatsal çeşitlilik, barış ve basın özgürlüğü çağrısı yapıldığı hatırlatıldı. Trionfi, mali cezaların eleştirel medyayı tamamen keyfi para cezalarıyla susturmayı amaçlayan bir yıldırma eylemi olduğunu söyledi. TGS açıklamasında da “Kontrol edemediği medya kuruluşlarını ceza sopasıyla hizaya getirmek, bunu beceremezse toptan fişini çekmekten başka yol bulamayan ve demokrasiden çoktan vazgeçmiş bu hükûmetin Türkiye medyasını çöle çevirmesine elbette izin vermeyeceğiz” denildi (28 Ağustos).
Ataklı’ya davaya RSF tepkisi: RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, Tele1 kanalında toplanan deprem vergilerinin nereye harcandığını soran gazeteci Can Ataklı hakkında, “Cumhurbaşkanı’na hakaret” iddiasıyla dava açılmasını kınadı. Önderoğlu, “RSF olarak, hapis cezası öngördüğü için ve hoşgörüsüzlüğün sembolü olduğu için TCK’nın 299. Maddesine kategorik olarak karşıyız, yürürlükten kaldırılmasını talep ediyoruz” dedi (26 Ağustos).
Cemiyete saldırıya kınama: Türkiye Gazeteciler Federasyonu (TGF) Genel Sekreteri ve Nevşehir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Bayram Ekici, gece saatlerinde aracı kundaklanan Nevşehir Gazeteciler Cemiyeti’ne yönelik saldırıyı “Nevşehir’deki gazetecileri yıldırmak adına yapılan bu alçak saldırı bize yaptığımız çalışmalardan geri adım attıramayacak. Bu şehrin menfaatleri doğrultusunda çalışmalarımızı sürdüreceğiz” ifadeleriyle kınadı (25 Ağustos).
Cezasızlığa karşı çağrı: RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, Ordu’da Haber Ünye online gazetesinin sahibi Samet Girmeç’in, Ordu Belediye Başkanı Hilmi Güler’e dair yazdığı gerekçesiyle iki kişinin saldırısına uğradığı ve konuyla ilgili şikayetçi olduğu haberi üzerine “Şikayetin ciddi şekilde soruşturulmasını, sorunların caydırıcı işlem görmesini istiyoruz” dedi (25 Ağustos).
“Basmakalıp gerekçeyle” tutukluluk uzadı: RSF Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu, Libya’da öldürülen MİT mensubunu ifşa ettikleri gerekçesiyle yargılanan Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, gazeteci Hülya Kılınç ve Yeniçağ gazetesi yazarı Murat Ağırel için yapılan tahliye başvurusunun bir kez daha reddedilmesini eleştirdi. Önderoğlu, “Basmakalıp ‘gerekçe’lerle gazetecilerin mahpusluğu gibi bir skandal, adalet bakanlığını endişelendirmeli! Düşman hukuku bitmeli” dedi. Kararın fotoğrafını paylaşan gazetecilerin avukatlarından Hüseyin Ersöz, Anayasa Mahkemesi’ne çağrıda bulunarak, başvuruların bir an önce incelenmesini istedi. Ersöz, “kaçma ihtimalinden” bahsedilmesinin ciddiye alınacak bir yanı olmadığını belirterek “Tüm tanıklar dinlendi. Tanıkların hiçbirisi aleyhlerine bir beyanda bulunmadı. Kararda yazan ‘delil karartma ihtimali’ de soyut bir varsayımdan ibaret!” dedi (24 Ağustos).
“Unutulma hakkı” pratiğine tepki: İfade Özgürlüğü Derneği kurucularından ve hukukçu Prof. Dr. Yaman Akdeniz, Antalya’da G.C. adlı kadına cinsel saldırıda bulunma suçundan 2012 yılında 23 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılan ulusal takım güreşçisi Recep Çakır’a ilişkin haberlere “kişilik hakları”na dayanılarak Korkuteli Sulh Ceza Hâkimliği kararıyla erişim engeli getirilmesini eleştirdi. Akdeniz, “Korunması gereken değerler ifade ve basın özgürlüğü ile birlikte kamunun haber alma hakkıdır. Hakim talep edenin halen hükümlü olarak cezaevinde bulunduğunu ‘unutmuş’. Hakim bu çok önemli iki hususu dikkate alsaydı, hem haberlerin güncelliğini koruduğunu, hem kamuoyunu yakından ilgilendirdiğini, cinsel saldırı suçundan ceza almış ve eski milli güreşçi olan Recep Çakır’ın unutulma hakkının olmadığına kanaat getirmesi gerekirdi” dedi (20 Ağustos).
Önen’e saldırıya yerel ve RSF tepkisi: Bursa Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nuri Kolaylı, Karacabey Yörem Gazetesi İmtiyaz Sahibi Şaban Önen’e yönelik saldırıyı kınadı. Kolaylı, yazılı açıklamayla, “Bu tür çirkin saldırılar bizleri yıldırmadı, yıldırmayacaktır. Beklentimiz saldırganların yakalanarak gereken cezanın verilmesidir” dedi. RSF temsilcisi Erol Önderoğlu da saldırıyı kınadığı Twitter mesajında, “Bu tür saldırıların yaygınlaşmamasının tel yolu yetkililerin şiddete daha fazla seyirci kalmamasından geçer” dedi. Anadolu Gazeteciler Birliği Genel Başkanı Orhan Efe de “Hiçbir saldırı, özgür Anadolu basınını susturamaz. Adli ve idari olarak yapılacak işlemlerin sonuna kadar takipçisi olacağız” sözleriyle saldırıyı kınadı (19-20 Ağustos).
Yıldız için AYM önünde “sessiz” eylem: Sincan Cezaevi’nde tutuklu bulunan Odatv sitesi Ankara haber müdürü Müyesser Yıldız’ın arkadaşları, Anayasa Mahkemesi karşısında “15 dakika boyunca sessizlik” eylemi yaptı. Yıldız’ın oğlu İlim Uğur, hukuksuzluğun bir an önce sona erdirilmesini talep etti (15 Ağustos).
TGC saldırıyı kınadı: TGC, Kanal D televizyonu muhabiri İbrahim Konar ile kameraman Volkan Kamber’in, 13 Ağustos ‘ta İstanbul’un Şişli ilçesine bağlı Okmeydanı’ndaki İstanbul Bilişim Şirketi’yle ilgili haber yaparken bazı şirket çalışanlarının saldırısına uğramasını kınadı. TGC açıklamasında, “Türkiye’de basının demokrasinin vazgeçilmez bir parçası olduğunu anlayamayan kişi ve kurumlar, halkın haber alma hakkını engellemek için gazetecilere yönelik sözlü ve fiziksel şiddeti tetiklemektedir. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nü ve İstanbul Valiliği’ni şehir zorbaları tarafından mağdur durumda bırakılan tüketicilerin şikayetini haberleştiren meslektaşlarımızın uğradığı saldırının sorumlularını bulmaya davet ediyor, meslektaşlarımıza geçmiş olsun diyoruz” denildi (14 Ağustos).
ÇGD’den “Basın Kartı” açıklaması: ÇGD, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nca hazırlanan ancak dava ettikleri Basın Kartı Yönetmeliği’ne ilişkin “basın kartı verilecek kişilerde aranan şartlar”daki sigorta primi ödeme hükmünün Danıştay 10. Dairesi tarafından yürütmesinin durdurulmasını memnuniyetle karşıladı. ÇGD, basın kartının, gazetecilerin haber üretim süreçlerinin yanı sıra özlük haklarına yönelik çeşitli imkânlar da sağladığını vurguladı. Bunlardan birinin de mesleğin zorluğu gözetilerek yıpranma payı olarak sigortalılıklarına ek yılda 90 gün bilinen fiili hizmet süresi zammı hakkı olduğu belirtilen açıklamada, “Bu haktan yararlanmanın tek şartı ise basın kartı sahibi olmaktır. İşverenin sigorta primlerini ödememesi nedeniyle basın emekçilerinin işçilik hakkından yoksun bırakılması, bu kararla son bulmuştur” denildi. ÇGD, diğer yandan, diğer maddelere ilişkin yürütmeyi durdurma yönünde olumlu bir karar verilmediğini de duyurdu (14 Ağustos).
“Unutulma hakkı, siyasilere hak değil”: Prof. Dr. Yaman Akdeniz, sosyal medya platformlarının kontrol altına alınmasına ilişkin TBMM’de kabul edilen “İnternet Kanun” değişikliğindeki “unutulma hakkı” ilkesinin geçmişe dair haberlerin silinmesine neden olabileceğini bildirdi: “Bir erişim engelleme kararı geldiğinde zorunlu olacak kaldırılacak. Beğenilmeyen tüm haberlerinizle ilgili erişim engelleme kararı gelebilecek. Bunun unutulma hakkıyla ilgisi yok. Unutulma hakkı siyasiler için bir hak değil. Sade vatandaşların geçmişlerinde yaptıkları bazı işler için düşünülmüş. Unutulma hakkı da yanlış yorumlanıyor zaten. Normalde haberin kaynağını kaldırmak değil, arama motorlarından kaldırılmasıdır. Ancak bizimkiler kaynak, arşiv yok etme modelini sunuyor” (30 Temmuz).
Sosyal medya teklifine tepki: RSF, IPI, İfade Özgürlüğü Derneği, Uluslararası Af Örgütü (UAÖ), İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) gibi pek çok ulusal ve uluslararası hak çevresi ile BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, sosyal medya platformlarına Türkiye’de bir temsilci atamayı ve yargı kararlarını uygulamayı zorunlu hale getiren kanun teklifinin, ifade özgürlüğüne ağır bir darbe indireceğini bildirerek düzenlemenin reddedilmesini istedi. UAÖ Türkiye Şubesi Kampanyalar ve İletişim Direktörü Tarık Beyhan, değişikliklerin, internet ortamında eleştirel ve muhalif görüşlerini ifade eden kişilere yönelik riskleri ağırlaştırdığı uyarısında bulunup “Türkiye yetkililerinin internetteki içerikleri sansürlemek için hâlihazırda kullandığı yöntemler göz önünde bulundurulduğunda, bu zorunluluk, şirketlerin yasal temsilcilerinin yüksek miktarda para cezalarıyla, hatta cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalabileceği anlamına geliyor. Öngörülen değişiklikler, aynı zamanda, sosyal medya şirketlerinin kullanıcı verilerini Türkiye’de depolamasını gerektiriyor” dedi. HRW, “Sosyal medya şirketleri, Türkiye’den bu yasayı geri çekmesini yüksek sesle ve hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde talep etmeli, Avrupa Birliği (AB) de kararlılıkla bu talebin arkasında durmalı” açıklaması yaptı. Ancak düzenlemeye bu çevrelerin tepkisi sınırlı oldu. Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Sözcüsü Liz Throssell de yaptığı açıklamada “Türkiye’deki yetkililerin, devlete medya ortamı üzerinde daha fazla kontrol sağlamak için güçlü araçlar sağlayacak yeni bir sosyal medya tasarısı getirme hareketlerinden endişe duyuyoruz” dedi (22 – 28 Temmuz).
CPJ’den sosyal medya düzenlemesine tepki: Gazetecileri Koruma Komitesi bağımsız medyanın ciddi bir tehdit altında olduğu Türkiye’de yeni sosyal medya düzenlemesinin online medyada ifade özgürlüğünü kısıtlayacağına dair kaygıları dile getirdi (21-29 Temmuz).
RTÜK’e RSF tepkisi: RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, Zeynel Lüle’nin sunduğu Gün Ortası programında, idari yargıyı RTÜK’ün Tele1 kanalına verdiği yayın karartma cezasına ilişkin yürütmeyi durdurmaya çağırdı. Önderoğlu, “RTÜK, eleştirel ve muhalif kanallarına dönük tasfiye politikalarından vazgeçmelidir” dedi (17 Temmuz).
Yücel’e cezaya Almanya’dan kınama: Die Welt gazetesi, Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Yeşiller partili Claudia Roth ve Cem Özdemir, gazeteci Deniz Yücel’e Türkiye’de “PKK propagandası” iddiasıyla verilen hapis cezasını kınadı. Die Welt haberinde “İstanbul’da verilen karar bir skandal ama bu bekleniyordu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yönetimindeki hükümet geçtiğimiz yıllarda basın özgürlüğünü adım adım yok etti” denildi. Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, yazılı açıklamasında “Bugün Deniz Yücel’e verilen ceza tamamen yanlış sinyal veriyor. Soruşturmanın devam edeceği ilanı benim açımdan tamamen anlaşılmaz bir şey. Bu, basın özgürlüğünü ve ifade özgürlüğünü koruma konusunda hâlâ önemli farklılıklara sahip olduğumuzu gösteriyor. Ayrıca bu gelişme, Türkiye’de hukukun üstünlüğü uygulamasına yönelik güvenin oluşturulmasına yardımcı olmuyor” dedi (16 Temmuz).
Yücel’e cezaya RSF ve IPI tepkisi: RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kamuoyu önünde hedef gösterdiği gazeteci Deniz Yücel’e bir de “PKK propagandası” iddiasıyla hapis cezası verilmesinin yargının politik kararlar verdiğini gösterdiğini açıkladı. Karar duruşmasını da izleyen Önderoğlu “Karar, Türkiye yargısının Avrupa standartlarıyla bir alakasının kalmadığını gösteriyor” dedi. IPI (Uluslararası Basın Enstitüsü) da Viyana’dan yaptığı açıklamada, ceza için “Yücel’in en temel Anayasal haklarını hiçe sayan bu karar, eleştirel gazeteciliği cezalandırmaktan başka bir şey değil” ifadelerini kullandı (16 Temmuz).
ÇGD istifa istedi: Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Ankara, Bursa ve Antalya şubelerinin çalışmalarıyla hazırlanan 2020 yılının Haziran ayı raporunda “İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin ve BİK Genel Müdürü Duran istifa etmelidir” dedi. ÇGD, Soylu’nun, sosyal medya hesabından tehditler savurduğu, suçlamada bulunduğu gazeteci Müyesser Yıldız’ın tutuklandığını; Bakanın, Sözcü gazetesi yazarı Saygı Öztürk’ü de “namussuz” ifadesiyle hedef gösterdiğini hatırlattı (7 Temmuz).
Hürtaş için TGS ve RSF açıklamaları: TGS, Ankara Şube yöneticileri ve Artı TV Ankara Temsilcisi Sibel Hürtaş gözaltındayken serbest bırakılmasını talep etti. Gözaltıya bir tepki de RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, açıklamasıyla gösterdi (3 Temmuz).
Gazetecilik örgütlerinden “kıdem tazminatı” açıklaması: Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), İzmir Gazeteciler Cemiyeti (İGC), Çukurova Gazeteciler Cemiyeti (ÇGC) ve Türkiye Gazeteciler Federasyonu (TGF) güvencesiz çalışma şartlarına değinerek kıdem tazminatı ile ilgili taleplerini dile getirdikleri “Kalemi de kıdemi de vermeyiz” başlıklı ortak bir açıklama yaptı (2 Temmuz).
IPI’den Tele1 ve Halk TV’ye verilen cezalara tepki: Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), RTÜK tarafından açıklanan eleştirel televizyon kanalları Tele 1 ve Halk TV’ye uygulanacak 5 günlük ekran karartma kararını kınadı (1 Temmuz).
2020’nin üçüncü çeyrek medya gözlem raporu döneminde Tele1, RTÜK’ten beş günlük ekran karartma cezası alan Halk TV’yle dayanışmak için ekranını bir dakikalığına karartı. Öldürülen gazeteciler Musa Anter ve Ferhat Tepe için anma etkinlikleri düzenlendi. Üç aydır tutuklu bulunan Odatv Ankara haber müdürü Müyesser Yıldız’ı CHP İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca cezaevinde ziyaret etti. RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, haber sitesi Diken’le dayanışmak için kurucu Harun Simavi, yayın yönetmeni Erdal Güven ve eski sorumlu müdürü Semin Sezerer’in “FETÖ’ye yardım” duruşmasını izledi.
Haberin Var Mı İnisiyatifi, Libya’da öldürülen MİT mensubunu ifşa ettikleri gerekçesiyle yargılanan Barış Pehlivan, gazeteci Hülya Kılınç ve Murat Ağırel’e yönelik kumpas davasını anlatan bir gazete hazırladı. TGC Basın Özgürlüğü Ödülleri, Evrensel gazetesi genel yayın yönetmeni Fatih Polat’a verildi.
Tele1 “dayanışma” için kararttı: Tele1, gazeteci Ayşenur Arslan’ın sözleri gerekçe gösterilerek beş gün ekranı karartılan Halk TV’ye dayanışma göstermek için saat 21:00’de ekranlarını bir dakikalığına kararttı (25 Eylül).
Anter unutulmadı: Diyarbakır’ın Seyrantepe Semtine bağlı Cumhuriyet Mahallesi’nde 20 Eylül 1992’de öldürülen Kürt aydın, gazeteci ve yazar Musa Anter vurulduğu yerde anıldı. Anmaya Musa Anter’in oğlu Dicle Anter, HDP milletvekilleri Remziye Tosun, İmam Taşçıer, Semra Güzel ile HDP Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) yöneticileri, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG), sivil toplum örgütleri, basın meslek örgütü temsilcileri ve gazeteciler katıldı. Susurluk Raporu’nda devletin üstlendiği eylemler arasında yer alan cinayet, “Kürt açılımı” kapsamında son anda zaman aşımından kurtarılarak yargılamaya dönüşmüştü. Ancak JİTEM’in suçlandığı cinayete ilişkin dava, halen “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım dahil dört sanığın yakalanmasını bekliyor (20 Eylül).
Yıldız’a CHP ziyareti: CHP İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Denizli milletvekili Gülizar Biçer Karaca, üç aydır Sincan Cezaevi’nde tutuklu bulunan Odatv Ankara haber müdürü Müyesser Yıldız’ı ziyaret etti. Ziyaretin ardından Sincan Cezaevi önünde açıklama yapan Karaca, 8 Haziran’da gözaltına alınıp tutuklanan Yıldız’ın dosyası üzerindeki kısıtlılığın halen devam ettiğini belirtti. Biçer Karaca, “Vicdanlarımızı rahatsız eden ve bu iddianameyi hazırlamakla görevli savcıların da adalet adına vicdanlarını titretmesi gereken nokta, Müyesser Yıldız’ın tutuklanmasına neden olan 3 yazısının hâlâ yayımlanmaya devam etmesidir. Madem bunlar devletin önemli bilgilerini ifşa eden yazılardı, Müyesser Yıldız da bu yüzden tutuklandı, bu yazılar hâlâ neden yayımlanmaya devam ediyor?” diye sordu (19 Eylül).
Diken ile dayanışma: Diken.com.tr haber sitesi kurucusu Harun Simavi, yayın yönetmeni Erdal Güven ve eski sorumlu müdürü Semin Sezerer’in “FETÖ’ye yardım” iddiasıyla İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandıkları duruşmayı RSF temsilcisi Erol Önderoğlu da dayanışma için izledi (3 Eylül).
Keyfi internet sansürüne karşı spontane kampanya: Sosyal medyada birçok gazeteci ve ifade özgürlüğü savunucusu, İnternet üzerinden yayımlanan haberlerin Sulh Ceza Hakimlikleri’nce erişime kapatılmasını gündeme getiren haberlerin sansür edilmesine karşı spontane bir şekilde bir kampanya düzenledi. Kampanya ile, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın imam hatip lisesinden arkadaşına 280 milyon TL’lik inşaat ihalesi verilmesi veya Uşşaki Tarikatı lideri Fatih Nurullah çocuğa tacizden tutuklanması gibi erişime kapatılan haberler yeniden üretilerek hukuka aykırı erişim engellerinin işlevsiz bırakılması amaçlandı (5 Eylül).
Haberin Var Mı İnisiyatifi “kumpası” teşhir etti: Tutuklu gazeteciler için bir araya gelen Haberin Var Mı İnisiyatifi, Libya’da öldürülen MİT mensubunu ifşa ettikleri gerekçesiyle yargılanan Odatv sitesi genel yayın yönetmeni Barış Pehlivan, gazeteci Hülya Kılınç ve Yeniçağ gazetesi yazarı Murat Ağırel’e yönelik kumpas davasını anlatan bir gazete hazırladı. İnisiyatiften yapılan açıklamada, “Kumpas davasının neden ve nasıl açıldığını, suçlamaların ardındaki gerçekleri anlatmak için bir gazete hazırladık. Siz de gazetecilere özgürlük için okuyun, okutun” denildi (24 Ağustos).
Ferhat Tepe unutulmadı: Özgür Gündem gazetesi Bitlis muhabiri Ferhat Tepe’nin 28 Temmuz 1993 tarihinde sivil giyimli ve telsizli kişilerce kaçırılıp ölü bulunmasının üzerinden 27 yıl geçti. İHD İzmir Şubesi, dernek yetkilisi Ahmet Çiçek’in okuduğu basın açıklamasıyla, 8 Ağustos 1993 tarihinde Tepe’nin cansız bedeni kaçırıldığı yerden yüzlerce kilometre uzaklıktaki Elazığ Sivrice’de Hazar Gölü kıyısında balıkçılarca bulunan Tepe’yi andı (8 Ağustos).
TGC Ödülleri Polat ve işsiz gazetecilere: TGC Basın Özgürlüğü Ödülleri, Türkiye’de gazetecilere dayatılan zor koşullara rağmen mesleğin evrensel kurallarından ödün vermeden halkın haber alma hakkına sahip çıkarak demokrasi ve özgürlüğe ulaşılması için verdiği mücadelesinden ötürü Evrensel gazetesi yayın yönetmeni Fatih Polat’a verildi. “Türkiye’de halkın haber alma hakkının engellenmesi ve toplumsal belleği zedelemek için egemenler eliyle gazetecilik mesleğinden uzaklaştırılan gazetecilerle dayanışma” amacıyla da işsiz gazetecilerin ödüllendirilmesine karar verildi (16 Temmuz).
Press in Arrest’in 2020 yılının ilk yedi ayını kapsayan basın özgürlüğü raporuna göre toplam sekiz gazetecinin mahkum edildi. Hükümete yakın medya kuruluşlarının habercilik etiğini ihlal etmesi, Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin Temmuz ayı medya raporuna taşındı.
Press In Arrest Raporu: Press In Arrest girişimi, yılın ilk yedi ayını kapsayan Basın Özgürlüğü Raporu’nda bu süre içerisinde toplam sekiz gazetecinin mahkum edildiğini bildirdi. Rapora göre ifade özgürlüğü konusunda Türkiye’nin gündemini yedi ayda “çoklu baro yasası”, “sosyal medya yasası” ve MHP’nin gündeme getirdiği “af yasası” meşgul etti (10 Ağustos).
ÇGD Raporunda “etik” endişesi: ÇGD Medya İzleme Komisyonu, Temmuz ayına ilişkin medya raporunda iktidara yakın medya kuruluşlarında habercilik etiğinin ihlal edilmesini eleştirdi. Haber Global yayınlanan “Jülide Ateş ile 40” programına Bahçelievler Katliamı’nın faillerinden Haluk Kırcı’nın çıkarıldığının hatırlatıldığı raporda, televizyon kanalı özür dilemeye çağrıldı. Raporda bir başka etik dışı davranış olarak Ayasofya’da kılınan ilk cuma namazı öncesinde Sabah gazetesinin, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nu ve Muharrem İnce’yi hedef alması gösterildi. Bu durum, “Gazeteciliğin, ‘etik dışı’ demenin bile kifayetsiz kaldığı, ahlaksızca niyetlerle kullanıldığı bir olay da Sabah gazetesinde yaşandı. İktidarın propaganda aracı haline dönüşmüş bu gazete, yalan ve uydurmaya dayalı ve toplumu din üzerinden kutuplaştırmayı hedefleyen bir yayın yaptı” sözleriyle eleştirildi. Raporda, “Gazetecilikten etik değerleri çıkardığınızda koca bir hiç kalır” denildi (4 Ağustos).
2020 yılının üçüncü çeyrek medya gözlem raporu döneminde, işten çıkarılan sendikalı 45 Hürriyet çalışanının 23’ünün açtığı işe iade davası için tarih 8 Ekim olarak belirlendi. Olay TV ve Olay FM gibi 1 Kasım 2019’da yayın hayatına son vermiş kuruluşlarda işten çıkarılan 35 gazeteci haklarını aramak için yargıya başvurdu. NTV’de toplam yedi medya çalışanın işine son verildi. Hakkında geçmişte “FETÖ üyeliği” şüphesiyle soruşturma yürütülen, şimdiyse “ekonominin itibarını bozmak” iddiasıyla yargılanan FOX TV haber sunucusu Fatih Portakal görevini bıraktığını açıkladı. 21 yıldır Demirören Haber Ajansı’nda çalışan Ferit Demir de bu dönemde işlerini bırakmak zorunda bırakılanlar arasında. İşine son verilen TRT eski çalışanı Mustafa Aşçı ise işe iade davasını kazandı.
Geçen yılın aynı döneminde Demirören Grubu’ndan Türk Medya Grubu’na, Yeni Şafak’tan Cumhuriyet ve Artı Gerçek’e kadar birçok farklı editoryal çizgiden yayın kuruluşu, toplam 31 köşe yazarı, yazı işleri personeli veya çalışanıyla iş akdini feshetti.
Demir 21 yıl sonra DHA’dan ayrıldı: Demirören Haber Ajansı muhabiri Ferit Demir, ajansla yollarını ayırdığını açıkladı. Demir, Twitter üzerinden yaptığı açıklamada, “Doğan Haber Ajansı, Demirören Haber Ajansı olduktan sonra haber anlayışı tamamen değişti. Ben ısrarla gazetecilik yapmak istedim onlar önüme hep kalın bir set çektiler. Gazetecilik yapma şansım kalmamıştı ve 21 yıldır çalıştığım DHA ile bugün yollarımızı ayırdık” dedi (30 Eylül).
Hürriyet çalışanlarının sendika davası: Hürriyet gazetesinde sendikalı oldukları için işten çıkarılan 45 basın çalışanından 23’ünün Bakırköy 6. İş Mahkemesi’nde açtığı işe iade davası 8 Ekim’de görülecek (11 Eylül).
35 gazeteci hakkını yargıda arıyor: Bursaspor Kulübü Başkanı, Nergis Holding’in patronu eski Devlet Bakanı Cavit Çağlar’ın sahibi olduğu Olay TV ve Olay FM gibi 1 Kasım 2019 tarihinde yayın hayatına son vermiş kuruluşlarda işten çıkarılan 35 gazeteci haklarını mahkemede arıyor. İşsiz bırakılırken tazminatları eksik ödendiği gerekçesiyle dava açan gazetecilerin birçoğunun iş tanımında “büro memuru” yazdığı ortaya çıktı. Gazeteci İsmet Berkan’a açıklamalarda bulunan Çağlar, televizyon kanalını satmadığını söyledi. Berkan’a “Ben sana sattım dedim ama satmadım. Olay TV bende, ben yapıyorum yatırımı. Çok iyi bir ekip kuruluyor” şeklinde açıklama yaptı (11 Eylül).
NTV’de üç işten çıkarma: Doğuş Medya Grubu’na bağlı NTV televizyonu, kameramanlar Tuncay Altun ve Davut Dede ile kamera servisi şefi Oktay Uçar’ın işine son verdi (8 Eylül).
Portakal FOX TV’den ayrıldı: Uzun yıllar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hedefinde olan ve çeşitli soruşturma ve davalarla yıpratılan, RTÜK’ün keyfi şekilde kanalı Fox TV’yi cezalandırdığı gazeteci ve haber sunucusu Fatih Portakal görevini bıraktı. Kanaldan yapılan açıklamada, Portakal’ın görevi bırakmak ve emekli olmak istediği belirtildi. Fatih Portakal sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada Fox TV’den kendi tercihiyle ayrılma kararı aldığını ifade ederek “Sadece, ‘Ne yapmak istiyorum?’ sorusunun cevabını aradım. İçsel devrime ihtiyacım vardı. Bu yıl ve belki sonrasında toprağın sakin ritminde yaşayıp ruhumu ve bedenimi dengeleyeceğim. Tabiatla olabildiğince bütünleşip kıymetini bilerek yaşam süreceğim” dedi (24 Ağustos).
NTV’de dört medya çalışanının işine son: Doğuş Medya Grubu’na ait NTV televizyon kalanının Ankara Haber Merkezi’nde çalışan üç haberci ve bir ulaştırma görevlisinin işine son verildi. İşten çıkarılan gazetecilerin; apling sorumlusu Hakan Turgut, canlı yayın ekibinden Tahir Çetinkaya ve kameraman Beyzer Denizhan’ın olduğu belirtildi (10 Ağustos).
TRT’den Aşçı “işe iade” davasını kazandı: Yolsuzluğu belgeledikten sonra işine son verildiğini bildiren TRT eski çalışanı Mustafa Aşçı mahkeme kararıyla işe iade edildi. Mahkeme kararında, “Davacı ile çalışma ilişkisini devam ettirmeme yönündeki davalı idaresinin sebep unsurunun ortaya konulamadığı sonucuna varıldı” denildi (3 Temmuz).