MEDYA GÖZLEM VERİTABANI
ENGLISH
BİA MEDYA GÖZLEM / OCAK-ŞUBAT-MART 2009
Gün Gün Üç Aylık Medya/İfade Özgürlüğü İhlalleri -Tam Metin
2009 1. Çeyrek Medya Gözlem Raporu - Tam Metin
Erol Önderoğlu - Bia Haber Merkezi 01/05/2009

BİA Medya Gözlem Masası’nın yayımladığı 2008 yılının ilk üç aylık raporuna göre, 60’ı gazeteci toplam 110 kişi 70 davada, düşünceyi ifade özgürlüğü kapsamında yargılandı.
Toplam 295 kişinin yargılama ve mücadelesine yer veren rapor, ifade özgürlüğüne yönelik ihlalleri “saldırı ve tehdit”, “gözaltı ve tutuklamalar”, “dava ve girişimler”, “düzenleme ve hak aramalar”, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi”, “Sansüre tepkiler” ve “RTÜK uygulamaları” başlıklarıyla sunuyor.
Rapor eksiksiz olmayıp, basın ve ifade özgürlüğünü hedef alan uygulamalar konusunda çeşitlilik ve yoğunluk açısından fikir vermeyi amaçlıyor.
Saldırı ve Tehditler
Giresun’dan yayın yapan Tempo televizyonunun muhabiri Fırat Akyol, 29 Mart’ta belediye başkanlığı seçimini kaybeden AKP’nin il binası önünde partili oldukları iddia edilen bir grubun saldırısına uğradı. Parti teşkilatlarını gezerek seçim ortamını telefonla çalıştığı Tempo TV’ye aktarmaya çalışan Akyol, başına ve yüzüne darbeler aldıktan sonra Giresun Prof. Dr. İlhan Özdemir Devlet Hastanesi’nde tedavi altına aldı. Sağlık durumu iyi olan Akyol, “AKP il binasından çıkarken kalabalık bir grubun saldırısına uğradım. Saldırıdan önce AKP’li Başkan Hurşit Yüksel’in makam şoförlüğünü yapan Alpaslan’ın ‘durun yapmayın’ dediğini duydum. Polis ve bazı AKP’lilerin beni kurtarmak için çaba sarf ettiklerini gördüm. Gözümü de hastanede açtım, AKP’lilerden böyle tavır beklemiyordum” dedi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 25 Mart’ta kabul ettiği ikinci “Ergenekon” İddianamesi’nde, şüpheli Yüksel Dilsiz’den elde edildiği ifade edilen siyah renkli ajandan söz ediliyor. Ajandanın 167. sayfada el yazısıyla “Doğan Güreş, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hrant Dink, B…. G Aydın Doğan, Eski Hava Kuvvetleri Komutanı, Veli Küçük, K ve =R.” notlarının yazıldığı, notları Dilsiz’ in “Örgütün Eylemlerine yönelik yaptığı çalışmalar içerisinde” yazdığı, ajandada, “Genelkurmay Başkanlığı yapanlar, Öldürülen Gazeteci, Kuvvet Komutanları, İşadamları ve Ergenekon Silahlı Terör Örgütü üyelerinin isimleriyle birlikte not edildiği”ne yer verildi. Sanık Levent Temiz ile ilgili bölümde, Temiz’in 21 Eylül 2006’da Beyoğlu Adliyesi’nde Büyük Hukukçular Birliği’nin “Küresel BOB Projesi çerçevesinde askeri işgal ve parçalanma tehlikesi ile karşı karşıyadır” konulu protesto eyleminde de yer aldığı, bu eylemde Dink’in de aralarında bulunduğu yazarların tehdit edildiğine yer verildi. Halil Behiç Gürcihan ait hard diskte yapılan incelemede, Temiz’in, Dink ile ilgili basın açıklaması yapması sonrasında hakkında dava açılmasıyla destek talebiyle bilgi@acikistihbarat.com’a bir e-mail gönderdiğinin tespit edildiği kaydedildi. Eski İstanbul Ülkü Ocakları İl Başkanı Levent Temiz, 26 Şubat 2004’te Agos gazetesi önünde yapılan eylemde, “Hrant Dink, bundan sonra bütün öfkemizin ve nefretimizin hedefidir” sloganları atmıştı. Bunun ardından Şişli Savcığı Temiz hakkında, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’ndan dava açılmıştı. Davanın ne şekilde sonuçlandığı bilinmiyor. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 29 Haziran 2008’de Teknik Takip kararıyla ATO’da alınan ve Sinan Aygün’e ait olduğu iddia edilen dokümanda, “Bölüm 5 Suikastlar (Danıştay-Hrant Dink) Çeteter- Hedefleri- Bundan Sonraki Stratejileri” başlıklı bölüme de yer verildi. Dosyada “Hrant Dink” başlıklı bölüm içeriğinde; yıllar öncesinden Veli Küçük’ün hedefi olduğunu, hedefin kendini büyüttüğünü, önemli ve ses getirecek bir zat olduğunu ve öldürüldüğünü, düğmeye yine aynı parmağın bastığını, bu konu da uzunca yazmaya gerek olmadığını ve her şeyin belli olduğu savunuluyor. Tutuklanan yazar Neriman Aydın’ın 24 Ocak 2007’de noyan.selda@gmail.com isimli şahsa gönderdiği e postada; “Harbiyeli, bir Ermeni’nin (Hrant Dink) hangi emeller için neden ve kimlerce vurulduğunu elbette tahmin edecek ferasettedir Türk Milletinin evlatları… Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan Ermeninin ermenistan ile kuracağı asil damarında mevcuttur” ifadelerine yer verildiği iddia ediliyor. 22 Ocak 2008’de X Şahıs (Necmi Ç.) ile Emin Gürses’in görüşmesinde özetle; X Şahsın “Bi kısmını Hırant DİNK meselesinden gözaltına almışlar” dediği, Emin’in “Tamam Hrant Dink meselesi olursa onu anlarım.” “… Erol Mütercimler beni aradı. Böyle bişey var dedi. Ben aradım tabi Veli Paşayı aradım cevap vermedi telefonu.”
Türkiye Belediyeler ve Genel Hizmetler İşçileri Sendikası’nın (Belediye-İş) bir toplantını izlemek isteyen Kanal D muhabiri İbrahim Gündüz ile Star TV muhabiri Özden Erkuş, 25 Mart’ta Atatürk Spor Salonu’nda saldırıya uğradı. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı ve AKP’nin Büyükşehir Belediyesi adayı Melih Gökçek’e bağlı kişilerce hedef alındıklarını savunan gazeteciler, Solmaz Kılıktepe Karakolu’nda şikayetçi oldu. Gündüz, kendilerine “çıkın dışarı” diyerek çıkışan bir kişiyi ikna ederken bir grubun saldırısına uğradıklarını aktardı: “Salon doluydu ve beş bin kişi vardı. Başkan gelmeden önce bir kişi gelerek ‘çıkın dışarı’ dedi. Biz de, ‘Neden çıkalım, kameralarımız dışarıda, sizler izin verdiniz’ dedik. O sırada 15-20 kişilik bir grup doğrudan üzerimize atladı ve saldırı eşliğinde dışarı atıldık…”
Muğla’nın Bodrum İlçesi´nde bazı kişiler, Gümüşlük Çevre ve Eğitim Vakfı’nın düzenlediği panelde soru yönelten yazar Latife Tekin’in üzerine yürüdü.”Gümüşlük’ün ortak çevre sorunları ve Myndos kazıları” konulu panelde Myndos kazılarında gelinen son durumu masaya yatıran uzmanlara, arazilerin kamulaştırılmasıyla ilgili soru yöneltmek isteyen yazar Tekin, panelden atılmak istendi. 24 Mart’ta Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) Dönem Sözcüsü Berrin Esin Kaya, olaydan iş insanı Mehmet Durmaz’a bağlı kişilerin sorumlu olduğunu savundu. Kaya, “Latife Tekin’in suçu, antik Myndos kentine yani kültürel mirasımıza sahip çıkmak. Tıpkı Allianoi’ye, Hasankeyf’e sahip çıkanlar gibi Latife Tekin de rantçıların hedefi olmuştur” dedi.
23 Mart’ta TGC, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in Sincan’daki konuşmasında sarf ettiği “Seçimden sonra, ben Melih Gökçek isem, Mehmet Ali Birand ve Uğur Dündar’a bu Türkiye dar gelmezse, bana yazıklar olsun” sözlerini kınadı. Yayın organlarıyla gazetecilere yönelik suçlamaların son günlerde tehdit niteliğindeki bir yaklaşıma dönüşmesinin endişe yarattığını açıklayan TGC, Gökçek’in konuşmasının “tehdit ve hedef gösterme niteliğinde” olduğunu bildirdi. ÇGD Genel Başkanı Ahmet Abakay, “adi bir suç” olarak nitelendirdiği Gökçek’in sözlerine karşı savcıları kendilerinden harekete geçmeye çağırmıştı. AKP’nin Sincan mitinginde Gökçek, “Seçimden sonra, ben Melih Gökçek isem, Mehmet Ali Birand ve Uğur Dündar’a bu Türkiye dar gelmezse, bana yazıklar olsun” dediği; “Seçimlerden sonra bunları da tarih yapmak bize nasip olur” demişti. Gökçen’i şikayet eden Star Haber Grup Başkanı Uğur Dündar, Gökçek’in Sincan konuşmasıyla kendisini açıkça tehdit ettiğini savundu: “Başımıza bir şey gelirse, sorumlusu Melih Gökçek’tir.”
DTP’nin Adana Dağlıoğlu Mahallesi’nde 7 Mart’ta gerçekleştirdiği eylemi görüntülemek isterken Show TV muhabirleri Ediz Alıç ve Rengin Gültekin ile kameraman Kadir Puslu, bir grubun saldırısına uğradı. Kameraları kırılan Alıç, Gültekin ve Puslu, hastanedeki tedavilerinin ardından Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alıp Dağlıoğlu Polis Merkezi’ne giderek saldırganlardan şikayetçi oldu. Saldırıyı kınayan Çukurova Gazeteciler Cemiyeti (ÇGC), “Saldırganların belirlenmesi ve gerekli hukuki sürecin başlatılması noktasında DTP’nin parti yöneticilerinin de emniyet güçlerine yardımcı olmasını bekliyoruz” dedi. Açıklamada, “DTP’nin Genel Merkez ve Adana İl Örgütü’ne mensup parti yöneticilerinin de onaylamayacaklarını umduğumuz bu çirkin saldırıyı bir kez daha kınadığımızı belirterek, meslektaşlarımıza geçmiş olsun diyoruz” denildi.
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Mersin Milletvekili Prof. Dr. Akif Akkuş’un, Tarsus Gazeteciler Cemiyeti Başkanı ve Tarsus Merhaba gazetesi Yazı işleri müdürü Cemal Dolaşmaz’ı telefonla arayarak tehdit ettiği öne sürüldü. İddiaya göre Akkuş, Cemal Dolaşmaz’ın 23 Şubat 2009 tarihinde Merhaba gazetesinde yayımlanan köşe yazısına istinaden Dolaşmaz’ı telefonla arayarak “Senin soyadın Dolaşmaz, ben seni Tarsus’ta dolaştırmam” şeklinde sözler sarf ettiği öğrenildi. Akkuş’un bu sözleri üzereni Dolaşmaz Tarsus Cumhuriyet Savcılığına giderek şikayette bulundu.
Agos gazetesi Yayın yönetmeni Hrant Dink, 19 Ocak 2007 tarihinde İstanbul’un Şişli İlçesi’nde bulunan gazete bürosunun önünde öldürülmüştü. Cinayetle ilgili 5’i tutuklu toplam 20 kişi, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor. 26 Ocak’ta görülen davanın 8. duruşmada, tutuklu sanıklardan Tuncay Uzundal, Mustafa Öztürk ve Zeynel Abidin Yavuz tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edilmişti. Yargılamaya 20 Nisan’da devam edilecek.
17 Şubat’ta Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Hrant Dink’in yaşamının tehlikede olduğu yönündeki uyarılara rağmen tedbir almadıkları gerekçesiyle dönemin Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Öz ve beş görevlinin Ağır Ceza Mahkemesi’nde değil Sulh Ceza Mahkemesi’nde yargılanmalarına karar verdi. 18 Şubat’ta gündeme gelen karara göre, Öz ve diğer görevliler, Trabzon Sulh Ceza Mahkemesi’nde “görevi kötüye kullanmak”tan değil “görevi ihmal”den yargılanacaklar. Trabzon 2.Sulh Ceza Mahkemesi Hakimi Şevki Uluçam’ın daha ağır bir suçu tespit ederek dosyayı gönderdiği 3. Sulh Ceza Mahkemesi bu istemi reddetmiş, dosya itiraz üzerine Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin önüne gelmişti. Albay Ali Öz ile istihbarat şubesi görevlileri Yüzbaşı Metin Yıldız, Astsubaylar Gazi Günay ve Hüseyin Yılmaz ile Uzman Çavuşlar Hacı Ömer Ünalır ve Önder Araz da Jandarma Başçavuş Okan Şimşek ve Jandarma Uzman Çavuş Veysel Şahin ile aynı mahkemede yargılanmaları bekleniyor. Dosyaların 6 Mayıs’ta birleştirilmeleri bekleniyor.
Şubat ortasında, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın yakalanıp Türkiye’ye getirilişinin yıldönümünde Diyarbakır’da gerçekleştirilen eylemlerde Anadolu Ajansı (AA) muhabiri Meral Özdemir, NTV muhabiri Mahmut Bozarslan ve Habertürk kameramanı Mehmet Emek saldırıya uğradı.
Siirt’te yayımlanan Birlik gazetesinin sahibi Diya Yarayan, 17 Şubat gecesi Bahçelievler Mahallesi’ndeki evinin önünde eli sopalı ve kar maskeli dört kişinin saldırısına uğrayarak ağır yaralandı. 23 yıldır gazetecilik yapan Yarayan’ın hangi nedenle saldırıya uğramış olabileceği yönündeki soruya eşi, “Gazetecilik yapması sizce yeterli bir neden değil mi?” karşılığını verdi. Eşi, “Ben evdeydim ancak bir şey duymadım. Komşularımız, yerde yatan ve eliyle başını tutan bir kişiyi görmüşler ve bu kişiye bir aracın çarptığını sanmışlar. Öldürülesiye vurmuşlar, sonra da orada bırak bir araçla kaçmışlar. Eşim şimdi Siirt Devlet Hastanesi’nde yoğun bakımda tutuluyor ve beni görüştürmüyorlar. Kimseye zararı olmayan eşimden ne istediler?” dedi. Gazeteci, saldırıdan Siirt Belediye Başkanı Mervan Gül’ü sorumlu tuttu: “Tekrar aday gösterilmeyince öcünü bu şekilde aldığını düşünüyorum. Destek bekliyorum. Biz, iktidardan değil yurttaştan yana gazetecilik yapıyoruz, bağımsız bir çizgimiz var. Ne valinin ne de belediye başkanının borazanıyız”. İddialarla ilgili Gül’ün basın danışmanı Diyaddin Temiz, “Bizler de saldırıyı kınıyoruz. Sayın Mervan Gül’ün 4,5 yılı aşkın görev süresinde basınla ilgili herhangi bir problemi olmadı. Aleyhimizde haberler çıktı, eleştiri dozajı yüksek yayınlar oldu ama her zaman basına ihtiyaç duyduk. Şiddet, hiçbir zaman için uygun göreceğimiz bir anlayış değil. Korkunç derecede üzüldük” diye konuştu.
1978’deki Maraş Katliamı’nda adı geçen Ökkeş Şendiller’e Hrant Dink’i “Maraş katliamının sorumlusu” olarak göstermesine olanak verdiği için TRT 1 televizyonu ve yapımcı şirket 11 Şubat’ta şikayet edildi. İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi’ne sunulan şikayet dilekçesinde, 24 Aralık 2008’de yayımlanan “Şahların Labirenti” Belgeseli’nde Hrant Dink’e haksız suçlamalar yoluyla hakaret edildiği ve iftirada bulunulduğuna yer verildi. Tazminat talepli dava, TRT Genel Müdürlüğü, belgeseli hazırlayan yapımcı şirketi ve “Maraş Katliamı” davasının sanığı Şendillere hakkında açıldı. Avukatlar, “iftira” ve “hakaret”ile TCK’nın “halkın bir kısmını diğerine karşı tehlikeli şekilde kin ve düşmanlığa tahrik etmek” ile ilgili 216. maddesinden de ceza davası açtılar. Şendiller’in, “Alevi-Sünni çatışması yoktu. İşin içinde Hrant Dink ve arkadaşlarının kurduğu sol örgütler vardı. Hrant Dink ve arkadaşlarının örgütleri bu işleri yaptı. Zaten olaylarda ölenlerin arasında yer alan 6-7 tane sünnetsiz cesedin Alevilerle, Sünnilerle ne alâkası var?” sözlerini Haber-Sen de kınamıştı. Sendika TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’den özür dilemesini talep etmişti.
11 Şubat’ta İçişleri Bakanlığı’nın, Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun (BTK) raporu doğrultusunda, Hrant Dink’e koruma sağlamakta ve suikastı önlemekte ihmal gösterdikleri gerekçesiyle dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek ile dönemin İstihbarat Dairesi’nde şube müdürü Ali Fuat Yılmazer hakkında yeniden inceleme başlattığı öğrenildi. Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ramazan ve Yılmazer ile ilgili başlatılan inceleme çerçevesinde, Trabzon il emniyetinin bütün faaliyetleri incelemeye alındı. İdarenin işlemlerinden haberdar edilmedikleri, olup bitenlerden bakanlığa sunduklarına dilekçelere yanıt aldıkça haberdar olduklarını açıklayan müdahil avukatlarından Deniz Tuna, “Süreç müfettişlerin yeniden ifade almasıyla başlayacak. Bu kez sürece müdahil avukatlar olarak dahil edilmezsek sonuç değişmez” dedi.
Bizim Kocaeli gazetesinin bulunduğu büroya gelen yaklaşık 15 kişilik bir grup, “Suadiye’de silahlı çatışma” haberine tepki olarak büro girişindeki eşyaları dağıttıktan sonra işyerinden ayrıldı. Gazetenin girişindeki oturma grubunu dağıtan, sandalyeleri etrafa fırlatan, camları ve kapıları kıran saldırganlar, geldikleri hızla ortadan kayboldu. Olaydan sonra soruşturma başlatan polis, bina girişindeki güvenlik kamerasının incelenmesiyle saldırganları tespit etti. Emniyet güçlerince yakalanan saldırganların 2 Şubat’ta adli makamlara sevk edildiğini açıklayan editör İlker Akşit, saldırganların savcı talimatıyla serbest bırakıldığını söyledi: “Muhalif yayın yaptığımızdan bazen bu türden saldırılarla karşılaşıyoruz. Şikayetlerimizi de yapıyoruz. Ancak son saldırıda yakalananların savcılıktan serbest bırakıldığını öğrendik.”
Başbakan Erdoğan’ın İstanbul Beyoğlu’nda 30 Ocak’ta yaptığı Metro hatları açılış töreni sırasında gazeteciler, AKP’ye bağlı bazı seçmenlerin saldırısına uğradı. Başbakanın medyaya yönelik eleştirileri üzerine “Vur de, vuralım. Öl de ölelim!” şeklinde sloganlar atan kalabalıktan bazı kişiler görev yapan gazetecileri yumrukladı; bazıları ellerindeki bayrak sopalarını gazetecilere attı. Başbakanı izlemeye çalışırken hakaretlere uğrayan 70 kadar gazeteci, saldırıdan kendilerini korumaya çalıştı. Basın Konseyi Başkanı ve Hürriyet gazetesi başyazarı Oktay Ekşi, metro açılış töreninde gazetecilere yapılan saldırıyla ilgili, “Meslektaşlarımızın özgürce görev yapmasını engelleyen her saldırının sorumluluğunun Başbakan Erdoğan’a ait olduğunu kamuoyu önünde tekrar haykırıyoruz. Başbakanın istisnasız herkese dönük kızgınlık mesajları, nihayet fiili sonuçlarını ortaya koymaya başladı” dedi. Gaziantep’te Başbakanın AKP’nin yerel seçim adaylarını tanıttığı açılışta üç kurban kesilmesi ve “kentin en işlek caddesinin kan gölüne çevrilmesi” ile ilgili Radikal gazetesinin “Durmak Yok, Kesmeye Devam” başlıklı haberi de Başbakan Erdoğan’ı kızdırdı. Başbakan, habere gazetede tam sayfa ve fotoğraflı olarak ve durum da “kan gölü” olarak nitelendirilerek verilmesini eleştirdi: “…atılan başlık ve tam sayfa bunu oraya vermek çok çirkin. Biz, durmak yok hizmete devam diyoruz. Size ve onlara rağmen diyoruz bunu. Onların bu yalanı, bizi durdurmayacak. Onlar da diyor ki ‘Durmak yok yalana devam.'”
Başbakan Erdoğan’ın bazı medya kuruluşlarının boykot edilmesine dönük olarak yaptığı çağrıları kınayan gazeteci örgütlerinin ortak platformu G-9, “Gazeteleri, gazetecileri, okurlarıyla birlikte hedef haline getirebilecek bu tutum asla kabul edilemez. Asıl olan ifade özgürlüğüdür. Halkın gerçekleri öğrenme hakkı herkes tarafından her koşulda korunmalıdır” açıklaması yaptı: “Yürütme organı, haber, düşünce ve kanaatlerin serbestçe yayımlanmasını engelleyici veya zorlaştırıcı siyasal, ekonomik, mali ve teknik şartlar dayatamaz ve bu yönde kanun dahi yapamaz, basın-yayın organlarını işletmekten alıkoyamaz.” Erdoğan, 27 Ocak’ta, “Yaşanan başka, bunların yazdıkları, söyledikleri başka. Aynı şeyi bizim için Brüksel’de yapılan toplantılarda söylüyorlar. Bakın orada da söylediler: ‘Siz basına yasaklar getiriyorsunuz!’ Hayır ben basına yasak getirmiyorum, böyle bir şeyi asla söylemedim. Ama ben burada ‘gelin sivil inisiyatif kullanalım’ diyorum. Nedir o? ‘Yalan yanlış haber yapan medyaya karşı gelin almama kampanyası yapalım’ diyorum. Söylediğim benim bu. Boşuna paranızı niye veriyorsunuz, zaten yalan yanlış haber” demişti.
26 Ocak’ta İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Hrant Dink cinayetine katılmaktan yargıladığı sanıklar Tuncay Uzundal, Mustafa Öztürk ve Zeynel Abidin Yavuz’un tutuksuz yargılanmasına karar verdi. Mahkeme, müdahil avukatlara hakaret, gazetecilere dağıttığı Dink’e hakaret eden ve adalet talebini dillendiren aydınları tehdit eden, ırkçı ifadelerle dolu bir metin dağıtan sanık avukatlarından Fuat Turgut’un, Ergenekon davasında sanık olarak yargılanması nedeniyle sanıklarla ilgili olarak müdafilik ve vekilliğinin üstlenmesinden yasaklanmasına hükmetti. Turgut, Ergenekon soruşturması kapsamında 22 Ocak 2008’de gözaltına alınmış, tutuklandıktan sonra serbest bırakılmıştı.
20 Ocak’ta Başbakan Erdoğan, emekli Jandarma Albay Abdülkerim Kırca’nın intiharıyla ilgili,”Öncelikle Kırca’ya rahmet diliyorum. Hukuka saygı duyulması gerekir ve yargı süreci bitmeden kimseyi suçlu ilan etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Ülkemizde maalesef yargısız infaz yapmaya alışmış bazı kurum ve kuruluşlar olduğu gibi, bazı şahıslar hatta köşe yazarları da var” dedi. Erdoğan,Avrupa Dostları adındaki düşünce kuruluşunun verdiği yemekte “İşgalci Türk askeri Kıbrıs’tan ne zaman çekilecek?” diyen Avrupa Parlamentosu’nun Güney Kıbrıslı üyesi Mario Matsakis’e sert yanıt verirken de, “Ne kadar güzel. Tam bir gazeteci gibi konuşuyorsun, ben bir gazeteci gibi konuşmuyorum. Ben olayın içerisinde, olayı yaşayan birisi olarak konuşuyorum. AB’yi aldatan Güney Kıbrıs olmuştur…Başını istediğin kadar salla. Bizim ülkemizde güzel bir laf var da buraya uymaz. Yakışmaz bize. Çok güzel bir laf var, tam oturuyor buraya da…” diye konuştu. TGC Başkanı Orhan Erinç, gazetecileri “yargısız infaz yapmak”la suçlayan Erdoğan’ın önce Ergenekon Davası’nın “savcısı” olduğunu söylediğini hatırlattı. ÇGD Başkanı Ahmet Abakay da, Ergenekon davasının daha başında Başbakanın yargının iç işlerine karıştığını savunarak, “Yargısız infazı Başbakanın kendisi yapıyor” dedi. Erinç “Sayın Erdoğan’ın açıklamalarını Adalet ve Kalkınma Partisi’nin genel başkanı olarak mı, yoksa Türkiye Cumhuriyet Başbakanı olarak mı yaptığını anlamak giderek zorlaşıyor. Bunun nedenle, siyasetle ilgilenmeme konusundaki ilkelerimizi de zorlamak durumunda kalıyoruz” dedi.
Ailesi, yakınları ve sevenleri, gazeteci Hrant Dink’i, öldürülüşünün 2. yıldönümünde Zeytinburnu Balıklı Ermeni Mezarlığı’ndaki mezarı başında andı. Törende konuşan Gedikpaşa Kilisesi papazı Der Zaven, “O doğrulukla ve barışla yaşıyor” dedi. Londra merkezli UAÖ, Dink’in 2. ölüm yıldönümünde yetkililerin, cinayette sorumluluğu bulunanları adalet önüne çıkarmaya yaklaştığını bildirdi. “Hrant Dink şiddet karşıtı görüşlerini açıkladığı için öldürüldü. Bu cinayetin kolluk kuvvetlerinin içindeki bazı yapıların zımni onayıyla gerçekleştiği çok açık.” Cinayeti planlamak ve gerçekleştirmek suçlamasıyla 20 sanığın yargılaması sürerken sekiz jandarma görevlisine “ihmal”den dava açıldığına işaret eden UAÖ, Dink’in bir suikastin hedefi olduğuna dair uyarıları dikkate almayan emniyet görevlileriyle ilgili soruşturmada ilerleme kaydedilmediğini vurguladı. On bin kişi, Dink’i, Şişli Halaskargazi Caddesi üzerindeki Agos gazetesi bürosu önünde, “Hrant için, adalet için”, “Çeteler halka hesap verecek” ve “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz” sloganlarıyla andı. “Hrant’ın Arkadaşları” adına gazete bürosundan kalabalığa seslenen Sanatçı Halil Ergün, “Hrant yetim bir halkın yetim çocuğuydu. İşte biz o yetim çocuğu kaybettik” dedi. Geçmişte yaşanan acı olayların son dönemde Talat Paşa’nın defterlerinin en yetkili kişilerin ağzından “1 milyon Ermeni’nin öldürüldüğü” açıklamalarıyla bir kez daha gündeme geldiğine söyleyen Ergün, “Ergenekoncular onun duruşmalarında sıraya dizilmişlerdi. Ama işte devlet içindeki sorumluların cezalandırılması öyle kolay olmuyor” dedi.
Eski Susurluk Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış, bulunmadığı bir sırada Ankara Kızılay’daki bürosuna bırakılan “Sesini kes” yazılı bir notla tehdit edildi. Eski AKP milletvekili ve Meclis İnsan Hakları Komisyonu’nun eski başkanı Elkatmış, kimliği belirsiz kişilerin, 19 Ocak’ta Kızılay’daki bürosuna girerek tehdit mesajı bıraktıklarını medyaya doğruladı ancak ayrıntılı açıklama yapmadı. Kızılay’daki bürosuna giden Elkatmış, ortalığın dağıtılmış olduğunu fark edince büroya hırsız girdiğini tahmin ettiğini; masanın üzerinde bir A-4 kağıdına “Sesini kes” yazılı mesajı da görünce polis çağırdığını söyledi. Bazı evrakların çalınmış olabileceği ifade edilen büroya gelen polis, parmak izi araması yaptı.
13 Ocak’ta Ankara Büyükşehir Asfalt İşleri Koordinatörü Burhan Yazar, evinin önünü asfaltlatırken kendisini görüntüleyen Kanal D muhabiri Gamze Dondurmacı ve kameraman Doğan Durak’a saldırdı. Bursa’da yayımlanan “Bursa Gündem Gazetesi”ne akşam saatlerinde gelen 10-12 kişilik grup da, gazete sahibi Neşet Öner, genel yayın yönetmeni Şükrü Öner ile köşe yazarı Orhan Kaplan’a saldırıda bulundu. TGC, Kanal D muhabirlerine ve Bursa Gündem gazetesi çalışanlarına yönelik saldırıları yazılı bir açıklamayla kınadı. Saldırıların kabul edilemez olduğunu belirten TGC siyasilerin gazetecileri hedef göstermekten vazgeçmelerini istedi. Kaba kuvvetin, gazetecileri görevlerini yapmaktan hiçbir zaman alıkoyamayacağını bir kez daha vurgulayan TGC “sorumlu siyasetçileri de gazetecileri hedef gösterme alışkanlığından vazgeçmeye çağırıyoruz” dedi.
Dink ailesi avukatlarından Ergin Cinmen, Ergenekon zanlısı Ersin Gönenci, Rahip Santoro cinayetinden mahkum olan Oğuzhan Akdin ve Dink’in katil zanlısı Ogün Samast’ın hepsinin de bayraklı fotoğrafıyla gündeme gelmesiyle ilgili, “Hepsi Türkiye’de yıllarca tohumları atılan Türk İslam sentezi düşüncesinin ürünü” dedi. Dink, Santoro ve Malatya Zirve Yayınevi cinayetlerinin kaynağını “Ergenekon”la aynı düşünceden aldığını ifade eden Cinmen, eski Özel harekatçı İbrahim Şahin ile irtibatlı olduğu için tutuklanan Gönenci’nin de, Samast gibi Sivas’taki bir Ermeni yurttaşına yönelik suikast planlarıyla gündeme geldiğini söyledi.
8 Ocak’ta, hukukçu Erdal Doğan, “Ermenilerden Özür Diliyoruz” adlı imza kampanyasıyla ilgili bir televizyon kanalında aktardığı düşünceleri nedeniyle meslektaşı İlhami Yelekçi’nin kendisini ölümle tehdit ettiğini savundu. Yelekçi’yi savcılığa şikayet eden Doğan, Ülke TV’de 18 Aralık 2008’de yayımlanan “Bıçak Sırtı” Programında 1915 Olayları ve kampanya hakkında görüşlerini dile getirmesinden sonra bu kişiden tehdit telefonu aldığını ve “bunu senin yanına bırakmayacağız” diyerek kendisini tehdit ettiğini ileri sürdü. Daha önce de Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu’nun (BİHDK) eski üyesi Prof. Dr. Baskın Oran, Prof Dr. İbrahim Kaboğlu, haftalık Agos gazetesi çalışanları, İstanbul Özgür Radyo, sanatçı Ferhat Tunç, İHD eski yetkilisi hukukçu Eren Keskin, yayıncı Necati Abay düşünceleri nedeniyle çeşitli çevrelerce tehdit edilmişti.
Ocak ayı başında Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi, Hrant Dink’in öldürülmesinde ihmalleri bulunduğu gerekçesiyle aralarında dönemin Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Öz’ün de bulunduğu sekiz asker hakkında açılan davada görevsizlik kararı verdi. Mahkeme Heyeti Başkanı Hakim Şevki Uluçam, “görevi ihmal” suçundan haklarında 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası istenen sekiz askerin, kendilerine ulaşan istihbaratı gizlemenin yanı sıra, cinayet sonrasında gerçeğe aykırı belge düzenleyip istihbarat kaynağına baskı yaptıklarını göz önünde bulundurarak, “görevin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevi kötüye kullanmak” suçundan yargılanmaları gerektiğine dair görüş bildirdi. Ancak bu görüş de Dink ailesi avukatlarını tatmin etmiyor. Avukatlar, Trabzon’da o dönemde sorumluluğu olan tüm görevlilerin “bir cinayete yol açan ihmal”den TCK’nın 83. maddesi uyarınca ve Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmalarını talep ediyorlar.
Gözaltı ve Tutuklamalar
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 20 Ekim 2008’de görmeye başladığı 41’i tutuklu 86 sanıklı Ergenekon Davası’nda Cumhuriyet gazeteci İmtiyaz sahibi İlhan Selçuk, Vedat Yenerer, Güler Kömürcü, Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Ferit İlsever, Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Serhat Bolluk ve Adnan Akfırat gibi gazeteciler ve yazar Ergün Poyraz’ı da yargılıyor. İlhan Selçuk, “Ergenekon silahlı terör örgütü kurma ve yönetme”, “Zorla Hükümeti yıkmaya teşebbüs”, “Hükümete karşı silahlı isyana tahrik” ile suçlanıyor ve iki kez müebbet hapis ve 217 yıldan 500 yıla kadar hapsi isteniyor. Selçuk, 21 Mart sabahı erken saatlerde gözaltına alınmış, İstanbul Terörle Mücadele Şubesi’ndeki sorgusunun ardından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı. Yenerer, Kömürcü ve Akfırat, “silahlı terör örgütü üyeliği”yle 15 yıla kadar hapis; İlsever ve Bolluk “silahlı terör örgütü üyeliği” ve “hükümete karşı silahlı isyana tahrik” ile 35 yıla kadar hapsi talep ediliyor. İddianamede 5 Şubat 2006’da gerçekleşen Rahip Santoro Cinayeti, 5-10 ve 11 Mayıs 2006’da Cumhuriyet gazetesinin bombalanması, 17 Mayıs 2006 tarihinde Danıştay 2. Dairesi’ne yönelik saldırı 19 Ocak 2007’de Hrant Dink’in katledilmesi gibi bir çok olaya gönderme yapılıyor. 10 Temmuz 2008’de kaleme alınan 2 bin 455 sayfalık iddianamede genel tespit olarak, “tüm eylemlere bir bütün olarak bakıldığında; söz konusu eylemlerle, biran evvel ülkede iç çatışma anarşi terör ve kaos oluşturup askeri müdahale için gerekli ortamın hazırlanmasının amaçlandığı değerlendirilmektedir” denildi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 25 Mart’ta kabul ettiği 1.909 sayfalık İkinci Ergenekon İddianamesi’nde 1. Ordu Eski Komutanı Emekli Orgeneral Hurşit Tolon ve Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkanı ve Jandarma Eski Genel Komutanı Emekli Orgeneral Şener Eruygur “Ergenekon Örgütü yöneticiliğiyle ve darbe girişimiyle” suçlanıyor. Savcılar Tolon ve Eruygur için 1.047’şer yıl ağır hapis, 14 kez de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istiyor. Cumhuriyet gazetesi Ankara temsilcisi Mustafa Balbay, Tercüman gazetesi yayın yönetmeni Ufuk Büyükçelebi ve gazeteciler Tuncay Özkan ile tutuksuz sanık olan Erol Mütercimler ve Merdan Yanardağ da örgüt üyeliğiyle yargılanıyor. Büyükçelebi, Aygün, Eruygur, Tolon 1 Temmuz 2008’de gözaltına alınmış ve ardından tutuklanmıştı. Aygün tutukluluğa yapılan itirazla tahliye edilirken, Balbay serbest bırakılmıştı. Ancak Balbay ikinci kez gözaltına alındığında 6 Mart 2009’da tutuklandı. Davanın görülmesine 20 Temmuz’da başlanacak.
Yazar Murat Coşkun, Peri Yayınları’nca Ocak 2002’de yayımlanan “Acının Dili Kadın” adlı kitapta “halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiği” gerekçesiyle hakkında verilen 1 yıl 15 günlük hapis cezası nedeniyle 22 Ağustos 2008’de gönderildiği cezaevinden Mart sonunda tahliye oldu. PKK örgütüne üye olduğu gerekçesiyle tutuklu bulunduğu Bursa Cezaevi’nde kitapla ilgili davadan ifadesi alınan Coşkun, tahliye olduktan sonra ailesinin yaşadığı Adana’ya döndü. Kitapla ilgili İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği ceza kesinleşince yazar, 22 Ağustos’ta tutuklanarak Adana Kürkçüler Cezaevi’ne gönderildi. Aralık 2008’de tahliye edilmesi bekleyen Coşkun, İran’da gazetecilerin idamla tehdit edilmelerini açlık grevine girerek protesto ettiği için üç ay daha geç cezaevinden çıkmış oldu.
Bir yazıda İbrahim Kaypakkaya’yı anan bir yazı nedeniyle 30 Ekim 2008’de tutuklanan Belge Yayınları teknik sorumlusu ve Uzun Yürüyüş dergisi sorumlusu Mehmet Ali Varış, cezasını tamamlayarak 26 Mart’ta tahliye edildi. TMY’na aykırılıktan gıyabında verilen 20 bin YTL’lik para cezası yayınevinin yeni adresi bildirildiği halde eski adrese tebliğ edilen Varış, karardan habersiz olduğu gibi bu nedenle itiraz hakkını da kullanamamıştı. Beyoğlu’nda bir kimlik kontrolü sırasında arandığını öğrenen Varış, verilen para cezasını ödeyemediği için de tutuklanarak Metris Cezaevi’ne gönderilmişti.
Devrimci Demokrasi gazetesi sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü Erdal Güler, 26 Aralık 2007 tarihinde gözaltına alındığından bu yana Amasya Cezaevi’nde bulunuyor. Hakkında “PKK veya MKP örgütlerinin propagandası yaptığı” iddiasıyla açılmış 30’un üzerinde davası bulunan Güler’i İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, toplam 21 ay hapse mahkum etmişti. Güler hakkında verilmiş toplam 60 bin TL de para cezası da bulunuyor. Güler’in avukatı Ümit Hanbayat, İstanbul’daki duruşmaları için Amasya’dan her defasında araçla nakledilen Güler’in yakındaki bir cezaevine nakledilmesi için girişimde bulunduklarını ancak yanıt alamadıklarını ifade etti. Avukatı, Güler’in 11 Aralık 2009 tarihinde tahliye edilmesini umuyor ancak kesinleşen davaları bu hükümlülük süresini uzatabilir.
25 Mart’ta, DİHA muhabiri Abdurrahman Gök, Siirt Emniyet Müdürlüğü’nde iki gün sorgulandıktan sonra “örgüt propagandası yapmak” suçlamasıyla tutuklanarak, Siirt E Tipi Kapalı Cezaevi’ne gönderildi. Tutuklamayı kınayan DİHA sorumlu yazı işleri müdürü Devrim Göktaş, tutuklu muhabirlerin serbest bırakılmasını isteyerek, basın örgütlerini ve kamuoyunu da “bu haksız ve hukuksuz uygulamalara karşı duyarlı olmaya” çağırdı. DTP Grup Başkan Vekili Selahattin Demirtaş da katılarak tutuklamadan Siirt Valisi ve Emniyet Müdürü’nü sorumlu tuttu; “Ergenekoncu derin devletin” Siirt’te sürdüğünü ileri sürdü. Açıklamaya İHD Genel Başkan Yardımcısı ve Diyarbakır Şube Başkanı avukat Muharrem Erbey, KESK Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Abdullah Karahan, MAZLUMDER Şube Başkanı Seher Akçınar, Diyarbakır Demokrasi Platformu dönem sözcüsü Ali Öncü, Diyarbakır Baro Başkanı Mehmet Emin Aktar, TİHV Temsilcisi avukat Sezgin Tanrıkulu, GGC Başkanı Faruk Balıkçı, Gün TV Yayın Koordinatörü Ahmet Birsin, Azadiya Welat gazetesi çalışanları ve DTP il yöneticileri de destek verdi. Gök’ün tutukluluğuna itiraz edildi. Halen dört muhabirlerinin hapiste bulunduğunu söyleyen Göktaş, Gök’ün bu yılki Newroz etkinliklerini Ankara’dan gelerek izledikten sonra tutuklandığını ifade etti; Siirt’te çalışanlarının sıkça polisin tehditlerine maruz kaldığını, en son da Gök’ün, polislerce tehdit ve darp edildiğini savundu; İHD Siirt Şubesi’ne başvurduklarını ve Siirt Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunduklarını bildirdi. DİHA muhabiri Celal Kalpak, “Gök gözaltına alınırken Newroz’un kutlandığı alanın çıkışındaydık. Polis onu tartaklayarak gözaltına aldı. Ben itiraz edince, bir polis müdürü ‘arkadaşın polislere taş atmış’ dedi. Bunun inandırıcı olmadığını, onun sadece gazetecilik yaptığını, uygulamanın keyfi olduğunu söyledim” dedi.
Gündem Gazetesi Mersin Temsilciliği’ne 19 Nisan 2007’de yapılan baskında gözaltına alınan ve Mersin E Tipi Cezaevi’nde tutulan DİHA Ajansı çalışanları Ali Buluş ve Mehmet Karaaslan, “PKK örgütü üyesi olmak” iddiasıyla mahkum oldular. Dosyaları Yargıtay aşamasında bulunuyor. Ancak tutuklamaların kesin olarak “gazetecilik faaliyetleri” ile ilgili olup olmadığı henüz bilinmiyor. Siirt’in Eruh İlçesi’nden Şırnak’a giderken n DİHA muhabiri Faysal Tunç 5 Nisan 2007 tarihinde Eruh çıkışında yapılan kimlik kontrolünde gözaltına alındı. Aynı gün Ömerli (Amara) Köyü’ne düzenlenen yürüyüşü izledikten sonra Şırnak’a dönerken İdil’de yapılan kimlik kontrolü sırasında gözaltına alınan muhabir Behdin Tunç de, Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde “PKK örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek’ iddiasıyla ceza aldı. DİHA muhabirleri, Diyarbakır’da tutuklu bulunuyorlar. 8 Ocak 2008’de Şırnak’ın Cizre İlçesi’nde gözaltına alınan Ajansın Şırnak muhabiri Haydar Haykır ise, 12 Ocak 2008’de tutuklanarak Batman H Tipi Cezaevi’ne gönderildi.
10 Mart’ta polis, Atılım gazetesinin teknik işlerinin yapıldığı Güneş Ajans’ın Aksaray’daki bürosunda arama yaptı. Gözaltına alınan Atılım gazetesi editörü Figen Yüksekdağ daha sonra serbest bırakıldı.
5 Mart’ta Cumhuriyet gazetesi Ankara temsilcisi Mustafa Balbay ve ulusalcı yayın izleyen Toplumsal Haber sitesi yazarı Neriman Aydın Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklandılar. İfade vermesi için Ankara’dan İstanbul’a getirilen Balbay ve Aydın tutuklanma istemiyle çıkarıldıkları Nöbetçi Mahkemece cezaevine gönderildiler. Balbay ve Aydın’ın, “Anayasayı silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs etmek” ile suçlandığı iddia ediliyor. TGC Başkanı Orhan Erinç, Balbay ve Aydın’ın tutuklanmaları nedeniyle üzgün olduğunu ancak mahkeme kararıyla ilgili bir değerlendirme yapmasının olanaksız olduğunu açıkladı. Uzun süren soruşturmanın konunun mahkemelere aktarılması sürecini de uzattığına işaret eden Erinç, “Bu durum, yargının işlevselliğini azalttığı gibi, yargı-siyaset ilişkileri konusundaki iddiaların da gündemde kalması sonucunu yaratıyor. İddianamelerin bir an önce hazırlanmasını ve davanın görülmeye başlamasını bekliyoruz” dedi. Siyasetin medyaya son günlerdeki yaklaşımının ifade özgürlüğü ve gazetecilerin haber verme haklarını olumsuz etkilediğini vurgulayan Erinç “Dilerim ki hukuk devleti kavramı eksiksiz olarak ülkemizde de geçerli olur” dedi. Tutuklama, CMK’nın 100. maddesinde yer verilen “delil durumu” ve “kaçma şüphesi”ne dayandırdığını ifade etti. TGC Başkanı Orhan Erinç, tutuklamalar nedeniyle üzgün olduğunu ancak mahkeme kararıyla ilgili bir değerlendirme yapmasının olanaksız olduğunu açıkladı. Siyasetin medyaya son günlerdeki yaklaşımının ifade özgürlüğü ve gazetecilerin haber verme haklarını olumsuz etkilediğini vurgulayan Erinç “Dilerim ki hukuk devleti kavramı eksiksiz olarak ülkemizde de geçerli olur” açıklaması yaptı. Cumhuriyet gazetesi yazarlarından Hikmet Çetinkaya da bir televizyon kanalına, Balbay’ın sabit bir ikametinin bulunduğunu vurgulayarak, neden tutuklandığına anlam veremediğini kaydetti: “Bu sekiz aylık sürede ne oldu? Yeni kanıtlara mı gidildi burasını bilmiyor. Balbay’ın evinde veya çalışma odasında ne var? Kitapları, belgeleri, gazete kupürleri vardır. Balbay’ın toprak altına gömdüğü ne silah vardır, ne bombası var. Balbay, Cumhuriyetçidir, Atatürkçüdür, özgürlükçüdür, ulusalcıdır. Bunlar suçsa bilmiyorum” dedi. ÇGD Başkanı Ahmet Abakay da, “Bu, gazetecilere ya da muhaliflere gözdağı vermenin parçası mıdır sorusunu akıllara getiriyor. Arkasında kötü niyet aramak şaşırtıcı olmuyor” şeklinde konuştu. TGS Başkanı Ercan İpekçi ise, “meslektaşlarımız hiç ilgileri olmadığını düşündüğümüz çeteleşmelerle bağlantılıymış gibi gösterilerek mağdur edilmektedirler. Bunlar sindirme yöntemleridir. Bu davalarla ilişkilendirilerek gazeteciler üzerinde bir baskı oluşturulmak isteniyor” dedi.
İzmir Demokrat Radyo Yayın Koordinatörü Nadiye Gürbüz ve İstanbul Özgür Radyo eski çalışanı Mine Özalp üç gün gözaltında tutulduktan sonra 7 Şubat’ta gönderildikleri İstanbul Nöbetçi 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nce tutuklandı. Gürbüz ve Mine Özalp, MLKP örgütüne yönelik Eylül 2006’da başlatılan operasyonlarla bağlantılı olarak sürdürülen mali soruşturma gerek gösterilerek Özgür Radyo reklam bölümü çalışanı Sinan Gerçek, muhasebecisi Metin Özalp ve Hacı Çiçek ile birlikte 4 Şubat’ta gözaltına alınmışlardı. Özgür Radyo çalışanlarından Sinan Gerçek ve Metin Özalp serbest bırakılırken, Mine Özalp, Gürbüz ile Hacı Çiçek tutuklanmaları talebiyle İstanbul Nöbetçi 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sevk edildi. Nöbetçi Mahkeme, Nadiye Gürbüz ve Mine Özalp’ın tutuklanmasına karar verirken, Hacı Çiçek’i ise tutuksuz yargılamak üzere serbest bıraktı. Gürbüz ve Mine Özalp, Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi’ne gönderildi. 5 Şubat’ta bir basın toplantısı düzenleyen Demokrat Radyonun Haber Merkezi çalışanı İsminaz Ergün, Gürbüz’ün gözaltına alınmasıyla ilgili, “Yapılan arama tamamen hukuka aykırı şekilde yapıldı. Biz aramaların yapılması sırasında avukatlarımızın bulunmasını istedik ancak avukatlarımızın gelmesi beklenmeden her tarafı aramaya başladılar. Bu hukuksuzluğu protesto ediyoruz” dedi. Gürbüz’ün, Maliye Bakanlığı Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığı’nın müfettiş raporunda İstanbul 9 ve 10. Ağır Ceza Mahkemeleri’nde görülen MLKP Davası sanıklarından bazılarıyla mali ilişki içerisinde bulunmakla suçlanıyor. Gürbüz, örgüte ait olduğu iddia edilen ve örgütün mali çalışmalarıyla ilgili önerilerin de yer aldığı “Önderleşme” dergisi, ölüm oruçlarının propagandasını yapan CD’ler bulundurduğu da iddia ediliyor.
Eylül 2006’da MLKP’ye yönelik olarak başlatılan operasyonlardan sonra tutuklanan ve müebbet hapis istemiyle yargılanan Özgür Radyo Genel Yayın Yönetmeni Füsun Erdoğan, haftalık Atılım Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Çiçek ve gazete Yayın Koordinatörü Sedat Şenoğlu’nun da aralarında bulunduğu 23 kişinin yargılanmasına 20 Şubat’ta devam edildi. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada Erdoğan, yöneticisi olduğu Özgür Radyo’ya yönelik süren gözaltı uygulamalarını protesto etti; gazeteci olduğunu vurgulayarak tahliye talebinde bulundu. İbrahim Çiçek, Arif Çelebi, Naci Güner ve Seyfi Polat da söz alarak tahliye taleplerini dile getirdiler. Mahkeme heyeti, savcının talebiyle Bilgi Tağaç ve Soner Çiçek’in tahliyesine karar verdi. 26 Haziran’da görülecek 6. duruşmada, Aydınlı Nazilli’deki evde yapılan aramada bulunan polisleri, Ocaklı köyü muhtarı ve halkı dinlenecek. 24 Ekim 2008’de mahkeme, sağlık sorunları nedeniyle Hatice Bolat’ın tahliyesine karar vermişti. 5-6 Haziran 2008’de de üç kişi tahliye edilmişti.
Eğitim-Sen Sivas Şubesi’nde “Ortak Düşman Amerika’dır” başlıklı bir karikatür sergisi düzenledikleri gerekçesiyle 23 Mayıs 2008’de gözaltına alınan Gençlik Federasyonu’ndan 24 kişiden öğrenciler İlker Ekiz, İbrahim Karataş, Mustafa Doğan, Elbil Çınar ve bir başka kişi halen Sivas E Tipi cezaevinde tutuluyorlar. “Karikatür sergisini açmak”, “Tavır dergisi okumak” ve “Gençlik Federasyonu üyesi olmak” suçlamalarıyla tutuklu bulunan beş kişinin dosyasında gizlilik kararı alındı; tutukluluğa itiraz için yapılan dört girişim de sonuçsuz kaldı. Tutuklamaların üniversitede gerçekleşen saldırı ve buna demokratik kitle örgütlerinin gösterdikleri tepkilerden sonra geldiğini ifade eden ÇHD İstanbul Şubesi üyesi ve avukat Taylan Tanay, dosyaya Erzurum Ağır Ceza Mahkemesi’nin bakacağını ancak aradan geçen zaman zarfında hala dava açılmadığını bildirdi.
Basın ve İfade Özgürlüğü Davaları
Emniyet Genel Müdürlüğü, MİT ve Jandarma Genel Komutanlığı’na mahkeme kararıyla verilen “genel izleme yetkisi”ni haber yaptıkları için haklarında dava açılan Milliyet gazetesi muhabiri Gökçer Tahincioğlu ve Vatan gazetesi muhabiri Kemal Göktaş 31 Mart’ta beraat ettiler. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi, 16 Ekim 2008’de beri gazetecileri, “yasaklanan bilgileri temin” ve “terörle mücadelede görev yapan kamu görevlilerini hedef göstermek” iddialarıyla üç yıla kadar hapisle yargılıyordu. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin üç kuruma verdiği izleme yetkilerini kamuoyuna duyuran gazeteciler, 24 Temmuz 2008’de TGC Basın Özgürlüğü Ödülü’nü aldıktan sonra 10 Nisan’da da Metin Göktepe Gazetecilik Ödülü’ne değer görüldüler. Göktaş, “Soruşturma açılması bile basın özgürlüğüne yönelik ciddi bir tehditti. Beraat etmemiz elbette sevindirici ama Türkiye’deki iletişimin izlenmesi sürüyor” dedi. Vatan gazetesinde 1 Haziran 2008’de çıkan “Türkiye’yi Sarsacak Belge” haberinde, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 25 Ocak-25 Nisan 2007 döneminde, Türkiye’de Telekom hizmeti veren bütün şirketlerin telefon üzerinden gerçekleşen iletişimlerin dökümlerini elde etmek için hukuksal girişimde bulunduğunu, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan konuyla ilgili yapılan başvuruya onay verdiğini belirtiyordu. Tahincioğlu da, Milliyet gazetesinin 2 Haziran 2008 tarihli sayısı için “İzleme İtirazı” başlıklı haberi kaleme almıştı.
Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi, daha önce “Allah’ın Kızları” Romanı’yla ilgi takipsizlik kararı verilen Yazar Nedim Gürsel’i “Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri aşağılamak” iddiasıyla yargılıyor. Daha önce Şişli Savcılığı’nca açılan soruşturmaya takipsizlik kararı verilmişti. Takipsizlik kararına itirazı değerlendiren mahkeme, yazar Gürsel hakkında dava açılmasına karar verdi. 25 Nisan 2008’de şikayetçi olan A. Emre Bulağılı’nın müşteki kabul edildiği dava, Şişli Cumhuriyet Savcısı Muhittin Ayata’nın 10 Kasım 2008’de düzenlediği iddianameyle açıldı. İddianamede, Doğan Kitapçılık’ın yayımladığı romanda “halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik edildiği” ve “halkın bir kesiminin benimsediği dini değerlerin aşağılandığı” ileri sürülüyor. Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Hakkı Yalçınkaya, 29 Aralık 2008 tarihinde başladığı yargılama kapsamında yazarın “ihtarlı davetiyle celbine” karar verdi ve davaya 5 Mayıs’ta devam edileceğini açıkladı.
19 Mart’ta Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi, Ülkeye Bakış gazetesi sorumlu yazı işleri müdürü Bedri Adanır’ı, gazetede yayımlanan fotoğraf ve yazılar nedeniyle “PKK örgütü propagandası” yaptığı gerekçesiyle 3 yıl 2 ay hapse mahkum etti. Haftalık gazetenin 12 Ekim 2008 ve 18-24 Ekim 2008 tarihli sayılarında yer verilen fotoğraf ve yazılardan sorumlu tutulan Adanır, haberleri sadece haber niteliği olduğu için yayımladığını ve bunda herhangi bir kasıt veya propaganda niyetinin olmadığını ifade ederek beraatını istedi. Ancak Mahkeme Başkanı Hüsamettin Otçu, savcının görüşü doğrultusunda, iki ayrı sayıda fiilin gerçekleştiğini bildirerek Adanır’ı iki kez birer yıl hapis cezasına çarptırdı. Üç yıl iki ay hapse çıkarılan karar temyiz edildi. “Tezkere ile çözüm fırsatı kaçırabilir” başlığının üzerinde PKK yürütme Konseyi üyesi Mustafa Karasu ve PKK örgüt üyelerinin silahlı ve üst düzey yöneticilerinin resimlerine yer verilmesi, “Başbuğ da şansını denemek istiyor” başlığının altında Duran Kalkan’ın resim ve açıklamasının basılması, “Kadınlar haber ağlarını oluşturuyor” yazısının altında PKK’nin kadın kolu PAJK’in 7. Kongresi ile ilgili açıklamaları ve kadın PKK’lilerin fotoğraflarına yer verildiği İran’daki PKK’lileri açlık grevinde olduğunu duyuran “Açlık grevi 47. Gününde sona erdi” yazının yayımlanması ile “KCK: Bezele eylemi meşru müdafaadır” başlığı altında PKK açıklamalarıyla birlikte Abdullah Öcalan’dan “Önder Apo” olarak söz edilmesi cezalandırmaya gerekçe oluşturdu. Ayrıca, 24 Kasım 2008 tarihli iddianamede, 18 Ekim 2008 sayısında yer verilen “İmralı’da Öcalan’a saldırdılar, ateşle oynuyorlar, Öcalan’ı zehirlemişlerdi, AKP’ye verilen oylar savaşa gider” yazısı, “Demokratik yöntemler tek çözüm yoludur” yazıda Murat Karayılan’ın açıklaması ve fotoğrafına yer verilmesi, “Kürt sorununda devlet şiddeti tırmandırırken Öcalan bir kez daha çözüm önerdi. Gelin bu kış sorunu çözelim” yazısı, “Çözümün adresi de muhatabı da belli” yazısı, “PKK’nin çözüm adımları” yazısı, “İşte acil çözüm eylem planı” yazısı, “Öcalan’dan çözüm önerileri” yazısı da mahkumiyete dayanak oluşturmuştu.
Emniyet Müdürlüğü’nde fuhuş, dayak ve hakaret iddialarını 12 Mart 2007’de “AB’ye Böyle mi Girmeliydik? Görevlerini Kötüye Kullanıyorlar” yazısıyla gündeme getirdiği için bir süre hapis yatan Afyonkarahisar Emirdağ gazetesi sorumlu müdürü Mustafa Koyuncu 6 yıla kadar hapis ve 440 bin TL tazminat istemiyle yargılanıyor. Emirdağ Asliye Ceza Mahkemesi ve Asliye Ceza Mahkemesi’nde dinlenen üç tanık gazetecinin dile getirdiği iddiaları doğrular nitelikte ifade verdiler. Ceza davasının görülmesine 17 Mart’ta devam edildi. Tazminat davasına da Haziran ayında devam edilecek. Koyuncu, “yayın yoluyla hakaret” iddiasıyla 13 Mart 2007’de tutuklanmış, tekzip yayımlaması şartıyla bir hafta sonra tahliye edilmişti.
İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi, Alternatif gazetesi sahibi Cevat Düşün ve Yayın yönetmeni Ragıp Zarakolu’nu “terör örgütü propagandası yapmak”, “halkı askerlikten soğutmak” ve “suçu ve suçluyu övmek” iddialarıyla yargılıyor. Savcı Bilal Bayraktar’ın 23 Eylül 2008 tarihli iddianamede 16 ve 17 Ağustos 2008 tarihli gazete sayılarında, Vicdani Retçi Mehmet Ali Avcı’nın “Türk Askeri Olmayı Reddediyorum”adlı yazısına yer verilmesi, “İlk kurşun tartışılmalı” yazısında PKK’den ‘Kürt halkının özgürlüğü için mücadele eden bir örgüt olarak nitelenmesi ve Öcalan’a ‘Kürt halk önderi’ denilmesi, 15 Ağustos’un Güneydoğu’da kutlanışına ilişkin, “Her yerde havai fişekli kutlama” haberine yer verilmesi, DTP’li bir milletvekilinin Ağrı’da yaptığı konuşmaya ilişkin “Siyasi çözüm sağlanamazsa Kürtler yüzünü dağa döner” başlıklı haberin yayımlanması suçlamaya konu edildi.
Ergenekon Operasyonu kapsamında 21 Mart 2008 sabahı İşçi Partisi (İP) Genel Merkezi’nde yapılan aramada Yargıtay’a ait kroki bulunduğu haberini yazdığı için 27 Mart 2008’de gözaltına alınan Taraf gazetesi muhabiri Soner Arıkanoğlu yargılanıyor. Taraf gazetesinin 24 Mart 2008 tarihinde ve “İP’de Kuşkulu Yargıtay Krokisi” ve “Yargıtay’ı Vuracaklardı” başlıklarıyla yayımlanan haberde, İP Genel Merkezi’nde yapılan aramada bulunan CD’lerin birinde Yargıtay’ın ayrıntılı krokisinin çıktığı, AKP’nin kapatılmasıyla ilgili iddianamenin Abdullah Gül’le ilgili kısmının YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nca İP’e önceden verdiği iddiasını gündeme getirmişti. Kadıköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi, “iftira” (TCK 267), “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” (TCK 288) ve “gizliliğin ihlali” (TCK 285) iddiasıyla Arıkanoğlu’nu hapisle yargılıyor. Arıkanoğlu’na son dönemde aynı nitelikte ikinci bir dava açıldı. Dava 29 Mayıs’ta sürecek.
Hrant Dink cinayeti davasında azmettiricilikle yargılanan Erhan Tuncel’le yaptığı telefon görüşmesinde, “Ne oğlum direkt kafaya sıkmışlar…Tek farklılık. Kaçmayacaktı ama bu kaçtı” diyen polis memuru Muhittin Zenit, bianet’ten 25 bin TL manevi tazminat talep ediyor. 12 Kasım 2008’de başlayan Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesi’ndeki davada, Hakim Ömer Kızılkaya, polisten Zenit ve İPS İletişim Vakfı’nın mali durumlarının tespit etmesine karar verdi. Yargılamaya 5 Mayıs’ta devam edilecek. Zenit, 30 Eylül 2007’de “Vurulacak Şekil Belliydi” başlığıyla ve 28 Nisan 2008 tarihinde “Dink Cinayetinde Yeni Kanıt: Muhsin Başkan’la Yasin Konusunda Görüşeceğiz” başlığıyla çıkan haberler nedeniyle bianet’ten 25 bin YTL tazminat talep ediyor. Muhittin Zenit’in, NTV kanalına açtığı 90 bin TL’lik manevi tazminat davasının görülmesine de Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde sürüyor.
12 Mart’ta, Radikal gazetesi eski yazarı Perihan Mağden, “Plan Yapmayan Plan” şarkısının klibini eleştirdiği iki yazıda Arif Şirin (Ozan Arif) ve şarkıcı İsmail Türüt’e “basın yoluyla hakaret ettiği” iddiasıyla yargılandığı davada 3 bin 480 TL adli para cezasına mahkum edildi. Beykoz 2. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Tamer Akgökçe, Hrant Dink’in katil zanlılarını övdüğü gerekçesiyle Türüt’ü eleştiren, Arif’i de “faşistlik” ile suçlayan Mağden’i suçlu buldu. Mağden, 174 gün karşılığında 3 bin 480 TL adli para cezasına çarptırılırken avukatları, tecil edilmeyen cezayı Yargıtay’a taşıdı. Radikal gazetesinin 18 Eylül 2007 tarihli sayısında yayımlanan “Plan Yapmayın Plan/Çakal Yesun Anani” ve 16 Ekim 2007 tarihli nüshada yer verilen “Feci şahsi yazı” başlıklı köşe yazıları yargılama konusuydu. Mağden, davacı avukatının müvekkillerini sahte adreslerde göstererek davayı Beykoz Adliyesi’ne taşıdığını iddia etti; hakkındaki davaların İsmail Türüt’e açılan davayla birleştirilmediği, hakkında verilen cezanın ertelenmeyip temyiz edilmesi imkansız hale getirildiğini söyledi; dosyayı da “ibret olsun diye” AİHM’e taşıyacağını kaydetti. Mağden, “Hrant Dink’in katillerini şereflendirmek üzere yapılan klip ve şarkı sözleri yeni katiller yaratırken, insanları öldürmeye teşvik ederken, benim yargılanmam ibretlik bir hikâye. Hrant Dink ve oğluna verilen adaletsiz cezalar gibi bana da Hrant Dink’i savunduğum için ceza verildi” dedi.
AKP’ye karşı kapatma davası açan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’yı “cüppeli baykuş” şeklinde hicvettiği için hapis istemiyle yargılanan Yeni Asya gazetesi çizeri İbrahim Özdabak 24 Mart’ta beraat etti. Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi, atılı suçun kasıt ve unsurları oluşmadığı gerekçesiyle Özdabak’ı CMK’nın 223/2-a,c maddesi uyarınca akladı. Duruşma savcısı da, sunduğu esas hakkındaki mütalaasında çizerin beraat etmesi yönünde görüş bildirdi. 19 Mart 2008 tarihinde yayımlanan ve “Huguk! Huguk! Huguk! Huguk!” ifadelerinin geçtiği karikatüründen dolayı Özdabak, “yayın yoluyla hakaret” iddiasıyla ve TCK’nın 125. maddesinden yargılanıyordu. 26 Eylül 2008’de ilk kez hakim karşısına çıkan Özdabak, 25 yıllık gazetecilik hayatında ilk kez kendisine karşı bir hakaret davası açıldığını ifade etmişti. Özdabak, “Yargı mensupları da eleştirilebilir. Demokratik bir toplumda ve hukukun üstünlüğünü kabul eden bir devlette, hiçbir kurum ve kişi eleştiri dışında kalmamalı” diye konuşmuştu.
“Örgüt propagandasını biz yapmıyoruz halk yapıyor” başlıklı yazısı nedeniyle Günlük gazetesi yazarı Veysi Sarısözen ve gazete İmtiyaz Sahibi Ziya Çiçekçi hakkında “Yasadışı örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla dava açıldı. Gazetenin 6 Şubat 2009 tarihli sayısında yayımlanan yazının TMY’nin 7/2 maddesi kapsamına girdiğine kanaat getiren Savcı Hüseyin Ayar, düzenlediği iddianamede Sarısözen ve Çiçekçi’nin 7,5 yıla kadar hapsini istedi. Sarısözen ve Çiçekçi, 10 Haziran’da, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaya başlayacak. Bugüne kadar 65 sayı çıkan gazeteye ilk dava da açılmış oldu. Sarısözen’in yazısında, “Biz örneğin PKK’yi Erdoğan’ın tanımladığından farklı tanımlıyoruz…. PKK eylemlerini ceza yasasında isyan ve ayaklanma amaçlı silahlı örgütlenme yasakları kapsamına girdiğini söylüyoruz…. Neden örgüt propagandası yapalım ki? Ortada halk var o yapıyor yapacağını… Ben hiç bir yerde Bijî PKK diye bağırmadım da yazmadım da… Ama Diyarbakır Newrozlarında bir milyon insanın ‘Terörle Mücadele Yasası’na aykırı olarak örgüt propagandası yaptığını gördüm” ifadeleri suç gerekçe gösterildi. Yazar Sarısözen, 2007 yılında yazdığı ve 14 Haziran 2007 tarihinde yayımlanan “Terör mü Savaş mı?” yazısından “örgüt propagandası yapmak”tan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor.
PKK örgütü yetkililerinden Murat Karayılan’la Kandil Dağı’nda yaptığı röportaj nedeniyle gazeteci ve insan hakları savunucusu Hakan Tahmaz ile Birgün gazetesi imtiyaz sahibi Bülent Yılmaz ve sorumlu müdürü İbrahim Çeşmecioğlu hakkında dava açıldığı 23 Mart’ta gündeme geldi. Cumhuriyet Savcısı Kadir Altınışık’ın 25 Eylül 2008’de yazdığı ve henüz gazetecilere tebliğ edilen iddianamede üç kişinin,”PKK/KONGRAGEL açıklamalarını yayımlamak”tan hapisle cezalandırılmaları talep ediliyor. Belgede, Yılmaz’a 37143 Sayılı TMY’nın 6/2 ve 4 maddesi uyarınca ön ödeme ihbarından bulunulmadığı, ancak bu kişinin ön ödeme bildirimine yanıt vermediği gibi, ifade vermek için savcılığa da müracaat etmediğine yer verildi. Üç kişi, 30 Nisan’da İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde üç yıl hapis istemiyle yargılanmaya başlayacaklar. “Tek Taraflı Ateşkes Sorunu Büyütüyor” başlığıyla 9 Ağustos 2008’de yayımlanan röportaj nedeniyle gazete “PKK açıklamalarına yer verildiği” için toplatılmıştı. Gazetenin 10, 11, 12 ve 13. sayfalarında yayımlanan röportajda, “Hakan Tahmaz’la Kandil’de görüşen KCK Başkanı Karayılan sokaktaki insanın artık şiddet istemediğini söylerken bir yandan da ‘meşru savunma savaşı’ adını verdikleri eylemleri sürdüreceklerini açıkladı” deniyordu. “Ayrı devlet peşinde olmadıklarını, Kürt Sorunu’nun inkarına karşı dağda olduklarını” söyleyen Karayılan, röportajda, DTP’nin kendileri için bir ara halka olduğunu, PKK olarak siyaset yapmak istediklerini, “meşru savunma savaşı” olarak nitelendirdiği eylemleri sürdüreceklerini, bunun bir çelişki olmadığını savunuyordu.
Malatya 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Malatya Yenigün gazetesi sahibi Bülent Kutlutürk ile gazete yazı işleri müdürü Fadime Akıncı’ya bir haberde “soruşturmanın gizliliğini ihlal ettikleri” gerekçesiyle mahkum edildi. 19 Mart’ta öğrenilen karara göre mahkeme, Kutlutürk ve Akıncı’yi, hurda yolsuzluğu iddiasıyla ilgili bir tanığın poliste verdiği ifadeyi yayımladıkları gerekçesiyle ertelemeli 1’er yıl 3’er ay hapse mahkum etti. Mahkeme, ÇGD Şube Başkanı Kutlutürk ve ÇGD Malatya yöneticisi Akıncı ile ilgili cezayı, gazetecileri beş yıl süreyle denetime tabi tutmaya karar vererek erteledi. Haberciler, karara bir üst mahkeme olan Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne “kararın cezaların şahsiliği ilkesine aykırı” olduğunu savunarak başvurdularsa da talepleri reddedildi. Gazeteciler, Basın Kanunu’nun 11. maddesine göre gazete sahibi hakkında hapis cezası verilemeyeceğini savunuyorlardı. Kararla iç hukuk yollarının tükendiğini ifade eden Kutlutürk, AİHM’ne başvuracaklarını söyledi. Beydağı Devlet Hastanesi’ndeki hurda yolsuzluğu iddialarıyla ilgili gazetenin 28 Eylül 2007 tarihli sayısında bir tanığın poliste verdiği ifadeye yer veren haberciler, TCK’nın 285/1-3 ve 53. maddelerinden yargılanıyorlardı.
Adana’da yayın yapan Radyo Dünya’nın Yayın yönetmeni Mehmet Arslan, Kasım 2007’de yer verdiği Kürtçe “Keçe Kurdan” müzik parçasından “kin ve düşmanlığa tahrik” iddiasıyla yargılandığı davadan 17 Mart’ta beraat etti. Adana 2. Asliye Ceza Mahkemesi, “eylem suç oluşturmadığı” gerekçesiyle Arslan’ın beraatine karar verdi. Davanın üçüncü duruşmasında tutuksuz sanık olarak mahkemede ifade veren radyocu, “Yayın yönetmeni olarak suçlamayı kabul etmiyorum. Halk ezgisinde kesinlikte halkı kin ve düşmanlığa tahrik edecek herhangi bir söz bulunmuyor. Sanatçı Aynur Doğan’ın okuduğu bu şarkı Kültür Bakanlığı’nca bandrol almış bir kasette yer alıyor. Kasetin tercümesi de yanlış yapıldı” dedi. Avukatı Kenan Karavil de, dosyada bilirkişinin farklı yorumlar dahil ederek kasette sözleri çarpıttığını, yayımlanan eserde suç unsuru bulunmadığını dile getirdi. ÇHD Adana Şubesi, Adliye önünde, gazetecileri bilgilendirmek için yaptığı açıklamada, Kürtçe önündeki baskılara son verilmesini talep etti.
17 Mart’ta Eskişehir 2. Sulh Ceza Mahkemesi, “katil devlet” ve “19 Aralık gazileri” gibi nitelendirmelerden dolayı hapisle yargılanan Ali Haydar Güneş, Esma Yavuz, Sabit Çiçek, Şahin Kösedağı, Nadide Toker, Ali Bozkına, Can Aydemir Sezer, Atilla Aka, Esra Sönmez ve Nihal Samsum adlı üniversite öğrencilerinin beraatine karar verdi. Adalet Bakanlığı, 19 Aralık 2000’deki cezaevi operasyonlarını yedi yıl sonra protesto ederken Eskişehir’de linçe uğrayan ve gözaltına alınan kişinin TCK’nın 301. maddesinden yargılanmalarına izin vermişti. 19 Aralık 2000’deki cezaevi operasyonlarını “katliam” olarak nitelendirdikleri için iki yıl hapis istemiyle yargılanan 10 kişi, “Devleti alenen aşağılamak” ve “suç ve suçluyu övmek” iddialarıyla yargılanıyorlardı. Adalet Bakanı, bir süre önce “Devletime katil dedirtmemem” sözleriyle yazar Temel Demirer için yargılama izni vermişti. Üniversitelileri savunan üç avukat, açlık grevine girmenin ve cezaevi operasyonlarını katliam olarak nitelendirmenin suç oluşturamayacağını, açlık grevine destek olmanın da “suçu övmek” olarak nitelenemeyeceğini savunarak, suçun unsurlarının bu nedenle oluşmadığını ifade ettiler.
13 Mart’ta Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi, “Her İhtimale Karşı İşkence” haberiyle ilgili TCK’nın 301. maddesinden yargıladığı Günlük Evrensel gazetesinden Ahmet Sami Belek ve Şahin Bayar’ın dosyasını Adalet Bakanlığı’na göndermek yerine Anayasa Mahkemesi’ne göndermeyi tercih etti. 23 Ağustos 2007’de yayımlanan haberle ilgili İstanbul Jandarma İl Komutanlığı’nın şikayetçi olması üzerine Şişli Cumhuriyet Savcısı Muhittin Ayata, iki gazete yetkilisi hakkında 4 Ekim 2007’de iddianame düzenlemişti. Hakim Hakkı Yalçınkaya, yargılamaya devam etmek için Bakanlıktan izin almak gerektirdiğine ilişkin hükmün kendisi için Anayasanın 8 ve 9. maddesinin 2. maddesine “aykırı göründüğünden”, konuyla ilgili Anayasa Mahkemesi’ne yazı yazılmasına karar verdi. Yargılama 14 Nisan’da sürecek. Gazete haberinde, gözaltına alınan altı gencin Esenyurt Jandarma Karakolu’nda sistematik işkence gördüğünü, avukatları Baran Doğan’a dayanılarak yer verilmişti. Doğan, N.S, N.K, M.S.B, Y.S, Y.K. ve M.F.E. adlı müvekkillerinin “gösteri yapma hazırlığında” oldukları gerekçiyle 20 Ağustos 2007’de gözaltına alındığını, geç muayene edilerek ve hazırlanan raporların kendilerine verilmeyerek işkence delillerinin karartılmak istendiğini ileri sürüyordu.
Tekirdağ Şarköy’deki sorunları “Başkan Pinokyo ve Dokuz Cüceler” başlıklı yazı dizisiyle eleştiren Şarköy’ün Sesi gazetesi yazarı Yakup Önal’ın, AKP Belediye Başkanı Can Gürsoy’un ve iki Belediye Meclisi üyesinin şikayetiyle 25 yıl hapsi isteniyor. Şarköy Asliye Ceza Mahkemesi Savcı Hüseyin Koçaslan’ın “yayın yoluyla hakaret” iddiasıyla hapisle cezalandırılmasını talep ettiği gazetecinin yargılanmasına 11 Mart’ta devam edildi. Bilirkişinin “Gerçeklik unsuru varsa haberdir” tespitiyle değerlendirdiği masallar nedeniyle Önal, 3 Haziran’da bir kez daha hakim karşısına çıkacak. 20 Temmuz 2005’te yazı dizisine başlayan gazeteci, bunlardan birinde, “Bir varmış bir yokmuş. Ülkenin birinde, deniz kenarında bulunan Şarki adlı kasabada Pinokyo adlı bir başkan varmış. Pinokyo’nun her kararına emme basma tulumba gibi onay veren dokuz cücesi varmış” demişti. Gazeteci üç yılı aşkın bir süredir yargılanıyor.
10 Mart’ta Batman Ağır Ceza Mahkemesi, Kozluk İlçesi’nde güvenlik kuvvetlerinin bir araca ateş açarak içlerinde 11 yaşındaki Mizgin Özbek’in ölümüne yol açan olayla ilgili yayınlardan altı haberciyi yargılamaya devam etti. Mahkeme, “Askeri kuvvetleri aşağılama” iddiasıyla ve 301. madde uyarınca yargıladığı Batman Postası, Batman Barış ve Batman Vizyon gazetelerinin sahibi Mustafa Kemal Çelik, Vizyon gazetesi sorumlu müdürü Aytekin Dal, Barış gazetesi sorumlu müdürü Mehmet Sadık Aksoy ve Çağdaş gazetesi sorumlu müdürü Mehmet Reşat Yiğiz, Batman Petrol gazetesinden Nedim Arslan ve Mustafa Seven ile dosyayı Adalet Bakanlığı’na gönderdi. Gazeteciler, “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” suçlamasından beraat etmişlerdi. Olayla ilgili düzenledikleri rapor nedeniyle sanık olan Batman Barosu Başkanı Sedat Özevin ve MAZLUMDER Şube Başkanı Ahmet Sevim de 16 Eylül 2008’de beraat etmişlerdi. Aktivistlerin 301’den yargılanmalarına da Bakanlık izin vermemişti.
Anadolu’da Vakit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak, kapatılan Türkiye’de Cuma dergisinin 29 Ağustos-3 Eylül 2003 sayısında yayımlanan “Paşalar Laf Dinlemezse” başlıklı yazıdan beş yılı aşkın bir süredir hapisle yargılanıyor. Ancak 3. Kolordu Komutanlığı Askerî Mahkemesi’nde yargılanmaya başlayan Dilipak, Askerî Ceza Kanunu’nun (ACK) 95/4 maddesi uyarınca, “astlık-üstlük münasebetlerini zedelemeye, amir ve komutanlara karşı görev hissini yok etmeye matuf olarak basın yoluyla alenen tahkir ve tezyif edici fiil ve harekette bulunmak”tan yargılanıyordu. Ancak Dilipak, ACK’da değişiklik yapılmasıyla sivil mahkemelerin önüne gelen dosyasına hangi mahkemenin bakacağını bilemiyor. Dosyası Bağcılar Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderilen Dilipak, bu mahkemenin Bakırköy’e taşınmasıyla da Bakırköy Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaya başladı. Ancak dosya, Bakırköy 2. Asliye Ceza ile 17. Asliye Ceza Mahkemeleri arasındaki da yetki itilafıyla karşılaştı. Sonunda Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi’nin bakmasında karar kılındı. Dilipak ile birlikte Mustafa Karahasanoğlu ve üç emekli subay da sanık olarak yer alıyor. İddianamede, tüm sanıkların, 6 ay ile 3’er yıl arasında hapis cezasına çarptırılmaları isteniyor. Ayrıca, Anadolu’da Vakit gazetesi yazarı Dilipak, 13 Şubat 2008’de çıkan “Cübbe Sarık” yazısından “askeri kuvvetlerini yayın yoluyla aşağıladığı” gerekçesiyle TCK’nın 301. maddesinden de yargılanıyor. Son olarak dosya Adalet Bakanlığı’na gönderilmişti. 11 Nisan 2008’da hazırlanan iddianamede, cımbızlama yöntemiyle “Evlerinde görünür bir yere, subay şapkası yerine yeşil fes üzerine beyaz sarık sarıp koyabilirler. Kızıl Ordu’nun bir gecede nasıl dağıldığını hatırlayın….Türkiye’de toplum Türkiye’de toplum brifinglerle, faili meçhullerle, fişlemelerle korkutulmuş ve baskı altına alınmıştır….Ülkeyi karıştırmak için eylemler, doğuda JİTEM’le, batıda STK’larla yürütüldü. Vatanseverlerin yöneticisi, ‘Dört bin askeri sivil kıyafetlerle yürüttük. Kimse fark etmedi” ifadelerine yer verildi.
Başbakan Erdoğan, 29 Mart yerel seçim kampanyasında sıklıkla hedef aldığı ve “yandaş medya” olarak nitelendirdiği gazetecilere karşı “kişilik haklarına saldırı” iddiasıyla da tazminat davaları açmaya devam ediyor. Erdoğan, 8 Şubat’ta ART TV’de çıkan “Ankara Rüzgarı” programındaki sözlerinden Emin Çölaşan’dan, Cumhuriyet gazetesinin 6 Şubat 2009 tarihli sayısında çıkan ”El Atına Binen Tez İner” başlıklı yazısı nedeniyle Cüney Arcayürek’ten 10’ar bin TL istiyor. Yeniçağ gazetesine 10 bin TL; Ortadoğu gazetesine AKP adına 35 bin TL, Erdoğan adına 25 bin TL’lik davalar açıldı.
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, “Türkiyelilik” kavramını önerdikleri “Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Raporu” nedeniyle yargılanan dönemin İnsan Hakları Danışma Kurulu (İHDK) Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ve Alt Komisyon Başkanı Prof. Dr. Baskın Oran’ın 301. maddeden yargılanmalarını izin vermedi. İki öğretim üyesinin avukatı Oya Aydın, Adalet Bakanlığı’nın raporda geçen ifadeleri eleştiri mahiyetinde gördüğü ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirdiğini, Bakanlık kararında Anayasanın 26. maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesine de atıf yapıldığını kaydetti. 17 Aralık 2008’de Ankara 28. Asliye Ceza Mahkemesi, Oran ve Kaboğlu’nun TCK’nın 301. maddesine ilişkin dosyalarını, yargılamanın sürdürülmesinin bir şartı olarak izin alınması için Adalet Bakanlığı’na göndermişti. Hakim Avni Mis’in başkanlık ettiği mahkeme, dört yıldır tutuksuz sanık olarak hapis istemiyle yargılanan Oran ve Kaboğlu ile dosyayı, avukat Oya Aydın’ın “301’i, Anayasa Mahkemesi’ne gönderin” talebini geri çevirmiş, Bakanlık iznine öncelik vermişti. Mahkeme, Bakanlığın kovuşturulmasına izin vermediği dosyayla ilgili kararını 1 Nisan’da vermesi bekleniyor. 301’in Türkiye’yi krize sokan bir madde olduğunu, kişilerin özgürlüklerini kısıtlayan bir düzenleme olduğunu vurgulayan Kaboğlu ve Oran da, duruşmada, Bakanlık izin şartıyla ilgili, “İzin şartı bizi, Bakan lütfuna maruz kalmış gibi gösteriyor” diyerek rahatsızlıklarını dile getirmişlerdi.
Haftalık Çoban Ateşi gazetesi yazı işleri müdürü Yasin Yetişgen, 8 Kasım 2007’de yayımlanan Berkant Coşkun’a ait “Anne beni askere yollama” başlıklı yazıdan “halkı askerlikten soğutma” ve “Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret” iddiasıyla yargılanıyor. Yargılama 15 Nisan’da sürecek. Gaziantep 2. Asliye Ceza Mahkemesi Savcısı M. Yalçın Arı, 9 Mayıs 2008’de görülmeye başlanan davada Yetişgen’in 7,5 yıl hapsini talep etti. Ayrıca, 3 Ağustos 2007’de çıkan “Antep ve Çoban Ateşi” yazısında “Antep Kuzey Kürdistan’ın bir sanayi kentidir” ifadesi geçtiği için açılan dava sürüyor. Hakkında tutuklama kararı çıkarılan yazar Hurşit Kaşıkkırmaz, “kin ve düşmanlığa tahrik” iddiasıyla yargılanıyor.
20 Şubat’ta Adıyaman 1. Ağır Ceza Mahkemesi, haksız yere tutuklanmasına neden olduğu ve adil yargılamadığı gerekçesiyle gazeteci Hacı Boğatekin’in Gerger Asliye Ceza Mahkemesi’yle ilgili yaptığı reddi hakim başvurusunu yerinde gördü. Gazetecinin 4 Şubat’ta yaptığı reddi hakim talebini görüşen Hakim Habib Atasoy başkanlığındaki mahkeme, Boğatekin’in Gerger Mahkemesi Hakimi Ayşe Gül Şimşek ile ilgili reddi hakim talebinin kabulüne, dosyasının da Kahta Asliye Ceza Mahkemesi’ne nakledilmesine karar verdi. Mahkeme, Hakim Abdullah Günakın’ın askerlik görevini yapıyor olması nedeniyle gazetecinin yargılandığı iki davada, gazetecinin davalı olduğu Şimşek’in görev yaptığını anımsattı: “Sanığın, Hakimin objektiflik ve tarafsızlık ilkelerinden endişe duymaması, verilecek kararın hakkaniyete uygun olması gerektiği kanaatine varılarak, bu yönüyle reddi hakim talebinin kabulünün hak ve nesafet açısından daha uygun olacağı düşünülmüştür..” “Feto ve Apo” yazısından ifadesini almak isteyen Savcı Sadullah Ovacıklı’yı Fethullah Gülen’e yakın durmakla eleştirdiği için 109 gün Kahta Cezaevi’nde tutulan, hakkında da “hakaret”, “iftira” ve “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” iddialarıyla dava açılan gazeteci Boğatekin, 5 Şubat’ta Hakim Şimşek’i reddetmişti. Artık tutuksuz yargılanan gazetecinin avukatları, Mustafa Köroğlu, Zeynel Fırat, Osman Süzen ve ÇHD İstanbul Şubesi’nden Taylan Tanay, son duruşma öncesinde, adil yargılama yapılacağına inanmadıkları için müdafilikten çekilmişlerdi. Gazeteci, Adıyaman Ağır Ceza Mahkemesi’nin aldığı bu son kararıyla birlikte, Hapiste yattığı Kahta’da yargılanacak.
Başbakan Erdoğan için “Zerre kadar utanması olsaydı Kars’a gelmezdi. Türk, Kürt bütün halklara hayatı cehennem eden özgürlük düşmanı Erdoğan’ı Kars’ta istemiyoruz. Kars’ın havasını ve toprağını bu kan siyasetçisi padişahın kirletmesini protesto ediyoruz” diyen siyasetçi Mahmut Alınak, ceza olarak fidan dikecek ve dört ay süreyle fidanlığın bakımını yapacak. 3 Mart’ta Kars 2. Asliye Ceza Mahkemesi, bu sözler nedeniyle Alınak’ı “hakaret” suçlamasıyla 11 ay 20 gün hapse mahkum ettikten sonra CMK’nın 231. maddesi uyarınca, bu hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verdi. Mahkeme, CMK’nın 231/8-c maddesine dayanarak, “denetimli serbestlik” altında geçireceği beş yıllık süre içerisinde Alınak’ın, denetimlik serbestlik şube müdürlüğünün belirleyeceği bir alanda, 500 adet fidan dikerek ve dört ay süreyle bakım ve gözetimini yerine getirmesine hükmetti. Hakim Erkan Tımbıl’ın başkanlık ettiği mahkeme, Alınak’ın Kars yerel medyasına gönderdiği bildirinin Başbakan Erdoğan’a hakaret niteliği taşıdığına kanaat getirdi. Alınak, Kars Ağır Ceza Mahkemesi’nde 7 gün içinde itirazda bulunabilecek. Alınak, savunmasında, “Sosyal devlet kuralına göre bir vatandaşın ayağı taşa değse bile bundan Başbakan ve hükümetler sorumludur. Başbakan devletin başındadır. Kars ise hükümete iki milletvekili kazandıran bir şehirdir. AKP hükümeti ise Kars’a bir tek çivi çakmamıştır. Hizmet getirmeyen bir başbakanı eleştirmekte en doğal hakkımızdır. Hakaret kastım yoktur, tabiatıma aykırıdır. Sert eleştiri söz konusudur. Dava da düşünce özgürlüğüne, AİHM kararlarına aykırıdır” sözleriyle kendisi savundu. Alınak, bundan önce de sivil itaatsizlik yönünde yaptığı çağrılar nedeniyle verilen idari para cezalarını ödemeyi reddettiği için geçen yıl iki kez cezaevine girmişti
27 Şubat’ta Bursa 4. Sulh Ceza Mahkemesi, Başbakan Erdoğan hakkında “Ampul Tayyip” sloganının atıldığı iki eylemden Dumlupınar Üniversitesi’nde öğrenim gören Berna Özaslan, Eğitim-Sen Bursa Şubesi yöneticisi olan öğretmenler Hasan Özaydın ve Betül Öztürk ile Halkevleri Genel Merkez üyesi Mehmet Emre Battal’ı “hakaret” iddiasıyla 11’er ay 20’şer gün hapse mahkum etti; O.B. hakkındaysa Bursa Çocuk Mahkemesi’nde dava açıldı. Liselilerin ÖSS’yi protesto için 29 Mart 2008’de düzenledikleri diğer bir eylemde atılan sloganlar nedeniyle dokuz kişi daha halen yargılanıyor. Bursa polisinin olay tutanağına göre “Liseli Genç Umut” adlı 40 kişilik grup geçen yıl Setbaşı’nda toplanıp Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu önüne yürüyüşe geçti. Grubun önünde iki trampet çalınıyor, dövizler taşınıyor, sloganlar atılıyordu. Polis tutanağında şu not düşüldü: “Amerikancı, işbirlikçi, önce dinci, sonra liboş, eğitimi satan’ sloganlarına topluluk tarafından hep bir ağızdan her cümlenin arasında ‘Ampul Tayyip’ sloganları atılmıştır. Devamında topluluk tarafından önde bulunan iki kişinin trampetleriyle tempo tutturarak ‘Ampulsün sen Tayyip, ampulsün sen Tayyip, ampulsün sen Tayyip’ sloganı iki defa atılmıştır.” 1 Nisan 2008’de, DİSK ve KESK öncülüğündeki başka bir protesto eyleminde “Ampulsün sen Tayyip” diye slogan atan dokuz kişiye aynı maddeden 7. Sulh Ceza Mahkemesi’nde dava açılmıştı. Bu davanın görülmesine de 18 Mart’ta devam edildi.
Vicdani retçi Mustafa Karayay, vicdani redde ilişkin düşüncelerinden TCK’nın 318. maddesi uyarınca “halkı askerlikten soğutmak” iddiasıyla yargıladığı davanın ilk duruşmasında beraat ettirdi. Üç yıl hapis istemiyle karşı karşıya bulunan Karayay, 10 Ekim 2008’de Ankara Kızılay’daki Yüksel Caddesi’nde, “Türkiye’de doğmuş bir erkeğin sadece Türkiye’de dünyaya geldi diye askerlik yapmak gibi bir vatan borcu olamaz. Bu sadece Türkiye için söz konusu da değil. İnsanlar çıplak, günahsız, borçsuz ve en önemlisi de silahsız doğar. Hiçbir kurum ve kuruluşun özgür bir insanın hayatının belli veya belirsiz bir bölümünün tutsaklık altına almaya hakkı yoktur” demekle suçlanıyor. Karayay’ın yargılanmasına 1 Nisan’da devam edilecek.
Haftalık Atılım gazetesi yazı işleri müdürü Sibel Bulut, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya’yı anan bir yazı nedeniyle “suç ve suçluyu övmek” iddiasıyla yargılanıyor. En son Fatih 2. Asliye Ceza Mahkemesi, davada görevsizlik kararı vererek dosyayı Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmeye karar vermişti. Gazetenin “Gündem” köşesinde çıkan “İbo Mahir Deniz, zafere kadar izinizdeyiz” başlıklı yazı nedeniyle açılan dava 3 Kasım 2008’de başlamıştı. 68 hareketinin 40. yılında Gezmiş, Çayan ve Kaypakkaya, yargı tarafından “suçlu” görülmeye ve TCK’nın 215. maddesi kapsamına sokulmaya devam ediyor. İddianamede, Gezmiş, Çayan ve Kaypakkaya 68 ve ’71 devrimci gençlik yöneticileri olarak “terörist”, yaptıkları eylemler de “terör eylemleri” olarak nitelendiriliyorlar.
26 Şubat’ta Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi Savcısı, Britanya’nın başkenti Londra’daki Suas Üniversitesi’nde yaptığı konuşmadan hakkında “PKK örgütü propagandası yapmak”tan dava açılan Leyla Zana’nın cezalandırılmasını talep etti. Üniversitenin 24 Mayıs 2008 tarihinde düzenlenen bir seminerinde “İnsan için beyin ve yürek neyse Kürt halkı için PKK ve Öcalan o demektir. Kürt halkı için yeni bir yaşam kurdu öyle ki varlığından utanır hale gelmiş halka özgürlük ve direniş ruhu kazandırdı” dediği iddia edilen Zana’nın TMY’nin 7/2 maddesinden beş yıl hapis isteniyor. 26 Şubat’taki duruşmada suçlamalara yanıt veren Zana, suça gerekçe gösterilen sözleriyle PKK’nin hapisteki lideri Abdullah Öcalan’dan söz edip etmediğini hatırlamadığını, ancak dile getirdiği görüşlerini düşünce özgürlüğü kapsamında ifade ettiğini kaydederek, hakkında beraat kararı verilmesini istedi. Zana’nın sözlerinin Roj TV’nin haber bülteninde yayınlanan ve Emniyet Müdürlüğü’nden gönderilen çözüm metninin mahkemede okunmasından sonra söz alan duruşma savcısı, sunduğu esas hakkındaki mütalaasında Zana için mahkumiyet istedi. Yargılama, Zana’nın avukatlarının, esas hakkında savunmalarını hazırlamaları için ileri bir tarihe bırakıldı. Milletvekili olarak TBMM’de yaptığı Kürtçe yemin nedeniyle 1994 yılında tutuklanan, 15 yıl hapse mahkum edilen ve 2004’te de tahliye edilen Zana için Türkiye’de ve Fransa’da bir kampanya düzenleniyor.
PKK örgüt üyelerini “gerilla” olarak nitelendirdikleri için Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir ve DTP İl Başkanı Nejdet Atalay’ın yargılandığı dava 21 Nisan’a kaldı. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi, duruşma savcısının cezalandırma istediği davada yerel seçimlerin yarattığı yoğunluk nedeniyle Baydemir ve avukatı Muharrem Erbey’in esas hakkındaki savunmalarının hazırlayamamaları için süre verdi. Savcı Mustafa Şahin, 16 Aralık 2008’de görülen duruşmada iki kişinin, “Örgüt propagandası yapmak” başlıklı TMY’nin 7/2. maddesi uyarınca 5’er yıl hapisle cezalandırılmasını talep etmişti. TSK’nin Kuzey Irak’a başlattığı kara harekatını protesto etmek ve operasyonların durdurulması için 25 Şubat 2008’de düzenlenen basın açıklamasındaki sözler suç gerekçe yapıldı. Baydemir, savunmasında, “Bu konuşmayı yaparken amacım ülkedeki acının son bulması için beklentilerimi, umutlarımı dile getirmek, eleştirilerimi yapmaktır. Suç işleme kastıyla hareket etmedim. Duyarlı bir vatandaş olarak ölen polislerin, askerlerin, askerlerin, sivil vatandaşların ve gerillaların ölümünden dolayı duyduğum üzüntüyü dile getirmekti” demişti. Atalay da, amacının “30 yıldır bölgede yaşanan olaylar ve akan kanın devletin düşündüğü şekilde çözülemeyeceğini belirtmek” olduğunu söylemişti. Belediyenin İnternet sitesinde yer verilen aylık Metrepor Bülteni’ndeki Kürtçe yazılar yoluyla Baydemir, Diyarbakır 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nde “Şapka ve Türk harflerine muhalefet etmek”ten de yargılanıyor. Diğer bir suçlama da, “Görevi kötüye kullanmak” suçlamasıyla ilgili.
Birgün gazetesi yazarı Yalçın Ergündoğan, Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı ve Kadiri Tarikati şeyhi Haydar Baş’ın “hakaret” iddiasıyla açtığı davada hem hapis hem de tazminat istemiyle yargılanmaya devam ediyor. Birgün gazetesinde 26 Nisan 2005’te çıkan haber yayımlanan “Müritleri Haydar Baş’a baş kaldırdı” haberi nedeniyle Beyoğlu 4. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin yazarı bin 500 TL tazminata mahkum etmesine ilişkin karar Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nce bozulmuştu. Yazar hakkında üç yıl hapis istemiyle açılan dava da Beyoğlu 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde sürüyor. Yazar hakkında İstanbul 7. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde devam eden 20 bin YTL’lik, Sulh Ceza Mahkemesi’nde de 5 bin TL’lik tazminat davaları bulunuyor.
Aralarında eski dört kuvvet komutanının da bulunduğu 312 generalin, Vakit gazetesi sahibi Nuri Aykon, yazı işleri müdürü Harun Aksoy ve eski RTÜK üyesi Mehmet Doğan aleyhine açtığı manevi tazminat davasına, Yargıtay’ın cezanın bozulması yönünde verdiği kararın ardından devam ediliyor. Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen dava, davacılardan Şahap Tuncer’in mirasçıcı Elçin Tuncer adına masraf tebligatının çıkartılması ve Bakırköy 16. Asliye Ceza Mahkemesi’nde süren ceza davası dosyasının istenmesi için yazı yazılması için 2 Haziran’a bırakıldı. Gazetenin 25 Ağustos 2003 tarihli nüshasında “Asım Yenihaber” takma adıyla yayımlanan Mehmet Doğan’ın IP adresinden gazeteye gönderilip gönderilmediğini tespit etmeye çalışıyor. Daha önce Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 2004 yılında mahkemenin verdiği 1 milyon TL’lik tazminat cezasını “yazının Doğan tarafından gönderilip gönderilmediği kuşkuya yer bırakmayacak biçimde açığa kavuşturulması gerektiğine hükmederek bozmuştu.
Adalet Bakanlığı, Protestanlığı yayma faaliyetlerinde bulunurken “Türklüğü aşağıladıkları” iddiasıyla suçlanan Hakan Taştan ve Turan Topal’ın, TCK’nın 301. maddesinden yargılanmalarına izin verdi. Dava dosyasının 301. maddesiyle ilgili kısmı ayırarak 24 Haziran 2008’de Bakanlığa gönderen, gelen izin üzerine de dosyayı yeniden birleştiren Silivri 2. Asliye Ceza Mahkemesi, iki tutuksuz sanığı yargılamaya 24 Şubat’ta devam etti. Mahkeme, misyonerlik faaliyetlerinin örgütlü bir yapıyla gerçekleştirildiği ve bu nedenle de soruşturmanın genişletilmesi gerektiğini savunan şikayetçi taraf avukatlarının ilettiği talebi, gelecek duruşmanın görüleceği 28 Mayıs’a kadar değerlendirecek. TCK’da “misyonerlik yapmak” veya “dini yaymak” diye tanımlı bir suç bulunmuyor. Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı iddianamede, jandarmaya yapılan bir telefon ihbarında, Silivri’nin bazı tarihi mekanları gerekçe gösterilerek Hıristiyanların kutsal bir beldesi haline getirilmek istendiği, buradaki okullarda örgütlenmeye çalışıldığı, Türklüğü, askerlik hizmetini ve İslamiyet’i aşağılayıcı konuşmalar yapıldığı savunuluyor.
Adana Radyo Dünya’nın Yayın yönetmeni Mehmet Arslan, iki yıl önce Şivan Perwer”in sesinden Kürtçe “Mihemedo” Türküsü’ne yer vermekten yargılandığı davadan 23 Şubat’ta beraat etti. Kararı memnuniyetle karşıladıklarını ifade eden radyonun yönetim kurulu üyesi Kenan Karavil, yaşadıklarının bu yargılamayla sınırlı olmadığını kaydetti ve Aynur Doğan Kürtçe seslendirdiği Keçe Kurda (Kürt Kızı) parçasından Adana Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılandıklarını, oysa aynı parçanın ulusal medyada sorunsuz şekilde yayımlandığına işaret etti. TRT Şeş’in (TRT 6) 1 Ocak 2009’da Kürtçe yayına başlamasından sonra yer verdiği “Mihemedo” parçasını 16 Ekim 2007″de yayımlayan yerel radyo, Adana Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü suç duyurusunda bulununca davalık olmuştu. Savcı Duran Yılmaz’ın kaleme aldığı iddianameyle Adana 2. Asliye Ceza Mahkemesi, 8 Ocak 2008’de “kin ve düşmanlığa tahrik” iddiasıyla açılan davada yayın sorumlusu Arslan’ı hapis istemiyle yargılıyordu. Mahkeme, suç kastı bulunmadığına hükmetti. Mahkemenin başvurduğu bilirkişiyse müzik parçasında bundan farklı ifadeler yer aldığı yönünde görüş bildirdi. Sonunda mahkeme,”Türkü içinde bir takım imalı sözler yer almışsa da bunun bir türkü olduğu, kasten halk arasında nefret duygularına yol açmak amacıyla yayınlandığı ve suç kastının varlığı belirlenememiştir” diyerek Arslan’ın beraatine hükmetti.
Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı, Evrim Teorisinin savunucularından Richard Dawkins’in “Tanrı Yanılgısı” adlı kitabına “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek veya aşağılamak” iddiasıyla dava açtı. Emre Bukağılı adlı bir kişinin şikayetiyle açılan davadan geçen yıl beraat eden kitabın yayıncısı, Kuzey Yayınları sahibi Erol Karaaslan, kitabın Musevilik dinine, Allah’a ve peygamberlere hakaret ettiğini savunan Sonia Eskinazi’nin şikayetiyle bir kez daha hapis istemiyle yargılanacak. Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi, 2 Nisan 2008’de beraat ettirdiği Erol Karaaslan 16 Haziran’da bir kez daha aynı gerekçeyle yargılayacak. Şişli Cumhuriyet Savcısı Muhittin Ayata, 10 Kasım 2008’de kaleme aldığı iddianamesinde, yayıncının TCK’nın 216/1-3 maddesi ve 54. maddesi uyarınca dört yıla kadar hapsini istedi. Eskinazi, 30 Ekim 2008’de Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunduğu dilekçesinde, 360 sayfalık kitabın beş ayrı sayfasında yer verilen bazı nitelendirmelerin mensubu olduğu Musevilik dinine, Allah’a, Musevilerin çok sevdiği peygamberlere karşı hakaret niteliği taşıdığını savundu. Kitabın 36., 42., 234., 235 ve 295. sayfalarında yer alan ve iddianameye de cımbızlanarak yansıtılan ifadelerin “eleştiri sınırlarını aştığı ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama suçu oluştuğu” savunuldu.
DTP Diyarbakır İl Başkanı Hilmi Aydoğdu’nun “Kerkük’e yapılan saldırılar Diyarbakır’a; Diyarbakır’a yapılan saldırı Kerkük’e yapılmış sayılır” sözlerine destek veren Belediye başkanı Hüseyin Kalkan 16 Şubat’ta 1 yıl 6 ay hapis cezasına çarpıtıldı. Batman 2. Asliye Ceza Mahkemesi, cezayı yargı sürecindeki davranışları nedeniyle 1 yıl 3 aya indirdi. Mahkeme, “halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmek” ile yargıladığı Kalkan’ın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmaması nedeniyle cezasının ertelenmesine karar verdi. Keskin, son iki yılda düşünceleri nedeniyle yargılandığı altı davadan toplam 3 yıl 9 ay hapis ve 10 bin 875 TL para cezasına çarptırılmış oldu. Kalkan’ın dört dosyası, temyiz edildiği için Yargıtay’da bulunuyor. Roj TV’nin kapatılmaması için Danimarka Başbakanı’na mektup gönderen DTP’li belediye başkanları arasında yer alan Kalkan, “suç ve suçluyu övmek”ten bin 875 TL para cezasına mahkum olumuştu. Kalkan, 2 bin TL’den az olduğu için Diyarbakır 5.Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği cezayı temyiz edememişti. Ceza kesinleşmişti.
13 Şubat’ta Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Dağlıca baskınında PKK örgütünün rehin aldığı askerlerin serbest bırakılmasını duyuran Milliyet gazetesinin sorumlu yazı işleri müdürü Hasan Çakkalkurt’u, “soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiği” gerekçesiyle 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezasına çarptırdı. Gazete avukatları, haberin Jandarma Genel Komutanlığı Van Askeri Mahkemesi’nin aldığı yayın yasağı kararıyla aynı tarihli olduğundan bu karara aykırılıktan söz edilemeyeceği, haberlerin yer verilmenin gazetecilik görevinin bir gereği olduğu ve halkın haber alma hakkına dayandığını vurgulaması sonucu değiştirmedi. Mahkeme, TCK’nın 285/1 maddesi uyarınca Çakkalkurt’u mahkum etti. Milliyet gazetesi, 21 Ekim 2007 tarihinde meydana gelen Dağlıca baskınındaki gelişmeyi 12 Kasım 2007 tarihinde, “Kaçırılan 8 askere tutuklama” ve “Çatışma gecesini anlattılar” başlıklarıyla duyurmuştu. Jandarma Genel Komutanlığı Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi, 12 erin yaşamını yitirdiği, 17’sinin de yaralandığı saldırıyla ilgili, 8 şüpheli askerin soruşturulmasını gerekçe göstererek, tüm yazılı ve görsel basın ve medya kuruluşlarına yayın yasağı getirmişti. Ceza, bir yılın üzerinde olduğu için para cezasına çevrilmedi. Gazete avukatları, kararın temyiz edilmesi için Yargıtay’a başvurdu.
Muş Sulh Ceza Mahkemesi, eski İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Sadettin Yıldırım ile ilgili “hakaret eden yayınlara devam ettiği” iddiasıyla Haber 49 gazetesi sahibi Emrullah Özbey’i iki yıl hapis istemiyle yargılıyor. 17 Ocak 2005’de çıkan “İmza Skandalı” haberinde engellilerin katıldığı sınavın sahte imzayla iptal edildiğini savunan gazeteci, dört engellinin Danıştay kararıyla eski görevlerine geri dönmesiyle Yıldırım’ı, Muş Turizm ve Kültür Müdürlüğü’ne atanması dolayısıyla da eleştirmeyi sürdürünce yeniden sanık oldu. Gazeteci 6 Nisan’da bir kez daha hakim karşısına çıkacak. Özbey, haberinden iki bin YTL tazminata mahkum edilmişti. Dava kesinleşmeden Yıldırım, Özbey’in bürosunda bulunan taşınmazların bir kısmına haciz koymuş ve bazı banka hesaplarını da dondurmuştu. Haberde sınava giren dört engellinin tepkisine de yer veren gazeteci, engelli personel alım sınavının Milli Eğitim Şube Müdürü Yıldırım’ın Muş Milli Eğitim Müdürü Yavuz İçyer’in imzasını taklit ederek iptal edildiğini “Sahte İmzayla Özürlü Sınavı” haberi yapmıştı. Bu haberden Özbey hakkında açılan ve ertelemeli 854 YTL para cezası verilen dosyası ikinci kez Yargıtay’a taşındı. Kararda Muş Asliye Ceza Mahkemesi, 28 Kasım 2005’te, şikayetçi Yıldırım’ın hakarete “kendi haksız hareketiyle sebebiyet verdiği”ni kabul ettiyse de gazeteciyi mahkum etmişti. Gazeteci, tazminat davasından da iki bin TL’ye mahkum edilmişti.
16 Şubat’ta, Bakırköy, 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Posta gazetesi foto-muhabiri Ahmet Cumalı’yı, Derin Mermerci ile ilgili çektiği defile fotoğrafı nedeniyle “özel hayatın gizliliğini ihlâl ettiği” iddiasıyla mahkum oldu; cezasının açıklanmasının geri bırakılmasına karar verdi. Mahkeme, beş yıl süreyle aynı nitelikte bir fiilden sorumlu tutulması halinde Cumalı hakkında, TCK’nın 134/2 maddesinden verdiği ancak saklı tuttuğu cezayı yüzüne karşı okuyacak. 4 Kasım 2008’de de bu kez Bakırköy 16. Asliye Ceza Mahkemesi, teknesinde Sanatçı Sezen Aksu’nun mayolu fotoğrafını çektiği gerekçesiyle Cumalı’yı ertelemeli 1 yıl 3 ay hapse mahkum etmişti.
DİHA Van muhabirleri Oktay Candemir ve Ercan Öksüz, geçen yıl yaptıkları “Zilan Katliamı’nın Tanığı Konuştu” başlıklı röportaj nedeniyle “kin ve düşmanlığa tahrik” iddiasıyla üçer yıl hapis istemiyle yargılanıyor. Gazeteciler, Van’ın Erciş İlçesi’nde yer alan Zilan Deresi’nde 1930 yılında yaşanan katliamın 94 yaşındaki tanığı Kakil Erdem’ın tanıklığını haberleştirmişti. Eylül 2007 sonunda basında yer bulan haberde olaylar yaşandığı sırada 17 yaşında bir genç olan Erdem’in Kündük Köyü’nde oturduğu ve yaşananların tek tanığı olduğuna da yer verilmişti. Haberde, söz konusu tanıktan, insanlara işkence yapılmasına yönelik çok ağır ifadeler aktarılıyordu. Askerlerin 35 yakınını öldürdüğünü iddia eden Erdem, tanıklığında hamile kadın ve üç akrabasına yönelik yapıldığı iddia ettiği muameleyi anlatıyordu. Gazeteciler, 9 Eylül 2008’den beri Van 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyorlar.
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, bir yazılı soru önergesine verdiği yanıtta, 2006 ve 2007 yıllarında TCK’nın 301. maddesinden toplam 742 dava açıldığını, bu davalardan bin 42 kişinin yargılandığı bilgisini verdi. DTP Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın yazılı soru önergesine 6 Şubat’ta alınan yanıttan, yargılananlardan 16’sının çocuk olduğu anlaşılıyor. Bu dönemde 301’den 6’sı çocuk 309 kişi mahkum edildi. Ay dönemde açılmış olan 742 davadan sadece bir tanesi Diyarbakır’da açıldı. Bu davada da toplam 9 kişi yargılandı ancak ceza almadı. Bu iki yıllık dönemde Türkiye’de, 3713 sayılı TMY kapsamında toplam 4 bin 784 dava açıldı, bu davalarda toplam 11 bin 720 kişi yargılandı. Aynı dönemde “suç işlemek amacıyla örgüt kurma”, “örgüt üyeliği” ve “örgüt propagandası”nı düzenleyen TCK’nın 220. maddesi kapsamında toplam 2 bin 469 dava açıldı. Bu davalarda 422’si çocuk 17 bin 510 kişi yargılandı. Bu dönemde TCK’nın “silahlı örgüt kurmak ve yönetmek” suçunu düzenleyen 314. maddesi kapsamında toplam 2 bin 239 dava açıldı; bu davalarda toplam 6 bin 582 kişi yargılandı. Yargılananlardan 413’ü çocuk.
15 Ocak’ta Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı, Hrant Dink’in cenazesindeki “Hepimiz Ermeniyiz” sloganları ve “Katil 301” pankartları nedeniyle Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül hakkında yaptığı şikayette takipsizlik kararı verdi. Sinop’ta Haber 57 gazetesi köşe yazarı Mete Çağdaş, sloganı ve pankartlarla TCK’nın 301. maddesine aykırı olduğunu ileri sürerek cenaze tertip komitesi ve katılımcılar hakkında Sinop Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunmuştu. “Sayın Savcı” başlıklı bir yazıyla eyleme katılanların yargılanması gerektiğini savunan Çağdaş, “Böyle bir karar için iki yıl beklemek mi gerekiyor? İtiraz hakkımı kullanacağım” dedi. Dedesinin Ermeni çetelerince öldürüldüğünü belirten Çağdaş, bir gazeteci olarak meslektaşı Dink’in bir cinayete kurban gitmesini kınadığını, ancak atılan sloganların Türklüğe hakaret olduğunu savunmuştu.
Milas Önder gazetesi ve yazı işleri müdürü Melih Kaşkar, “Başbakana basın yoluyla hakaret” iddiasıyla açılan dava kapsamında Milas 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor. Fıkra yoluyla Erdoğan ve Gül hakkında “şerefsiz” denildiği iddiasıyla açılan davada, Kaşkar’ın iki yıl 8 aya kadar hapsi isteniyor. Davalı avukatı Mustafa İlker Gürkan, Gül ve Erdoğan’ın açtığı davaların birleştirilmesi ve dosyanın bilirkişiye gönderilmesi yönünde girişimde bulundu. Mahkeme, davalı avukatı Mustafa İlker Gürkan’ın, Gül ve Erdoğan’ın açtığı davaların birleştirilmesi ve dosyanın bilirkişiye gönderilmesine ilişkin taleplerini yargılamanın görüleceği Nisan ayında değerlendirecek. Gazetenin yayın yönetmeni Coşkun Efendioğlu, haftada bir Cumartesi günleri okurlardan gelen fıkralara yer verdikleri hatırlatarak, “Aslında yayın politikalarımızda bu yok ve buna da dikkat ediyoruz. Dikkatimizden kaçarak da olsa yayımlanan bir fıkra için dava açılmasına gereken yoktu. Ancak fıkra tekniği açısından aslında güzel bir fıkra” dedi..
Adıyaman’da yazar Naif Karabatak, Güne Bakış gazetesinde 28 Şubat 2008 tarihli yazısında anayasa değişikliği sonrası genç kadınların başörtüsüyle üniversiteye alınmasını savunduğu için hapisle yargılanıyor. “Savcılar Nerede” başlıklı bir yazı nedeniyle Adıyaman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Gündüz’ün şikayetiyle hapisle yargılanan yazar Karabatak, 27 Kasım 2008’de hakim karşısına çıktı. Adıyaman Sulh Ceza Mahkemesi’ndeki yargılamaya 22 Nisan’da devam ediliyor. Karabatak, savunmasında iddianamede yer alan cümlelerin kendisine ait olmadığını, kullandığı kelimelerden farklı anlam taşıyan cümleler oluşturulduğunu savundu. Soruşturma sürecine de itiraz eden yazar, Savcı Kerem Uçkan’ın resen soruşturma açma hakkı olmadığını ileri sürdü.
Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in Yazar Temel Demirer’in TCK’nın 301. maddesinden yargılanmasıyla ilgili verdiği iznin iptali hakkında Ankara 4. İdare Mahkemesi’nin vereceği kararı bekliyor. 6 Şubat’ta mahkeme, “Türkiye Cumhuriyeti devletini alenen aşağılama” iddiasıyla suçlanan Demirer’in iki yıl hapis tehdidiyle kaldığı dosyada, İdare Mahkemesi’nin kararını beklemeye karar verdi ve yargılamayı bunun için 29 Mayıs’a bıraktı. Bakan Şahin’in, “Hrant Dink Ermeni olduğu için değil soykırımı tanıdığı için katledildi” sözü nedeniyle Demirer’in yargılanmasına izin vermesi üzerine yazarın avukatları, 10 Kasım 2008’de İdare Mahkemesi’ne başvurarak işlemin iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle dava açmışlardı. 24 Aralık 2007’de açılan davada Demirer, “(…) Gerçekleri haykırmamanın cinayete ortak olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Hrant sadece Ermeni olduğu için değil bu ülkede soykırım olduğu gerçeğini ifade ettiği için katledildi.Türkiye aydınları eğer 301 kere 301 suçu işlemezlerse Hrant’ın cinayetine ortak olmuş demektir. Tarihimizde bir soykırım var. Adı Ermeni Soykırımı. Hrant bu gerçeği hepimize kanı canı pahasına anlattı. Katil devlet karşısında suç işlemeyenler Dink cinayetine ortak olanlar. Dün Ermenileri katledenler bugün Kürt kardeşlerimize saldırıyor. Halkların kardeşliğini isteyenler bu tarihle hesaplaşmak zorunda. Ermeni kardeşlerimizin başına gelenin Kürt kardeşlerimizin de başına gelmemesi için suç işlemeliyiz. Hepinizi suç işlemeye çağırıyorum. Evet bu ülkede Ermeni soykırımı oldu” sözlerinden sorumlu tutuluyor.
5 Şubat’ta Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi, DTP Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk’u, Şubat 2007’de Batman’da “Sayın Başbakan, PKK’yı terörist ilan edin sizinle görüşelim diyor. Biz PKK’yı terörist ilan etsek de bu sorun çözülmez” sözlerinin de geçtiği bir konuşması nedeniyle 1 yıl 6 ay hapse mahkum etti. DTP Batman İl Başkanlığı’nın genel kurulunda yaptığı konuşma nedeniyle Tuğluk’u gıyabında “PKK örgütü propagandası yaptığı” iddiasıyla mahkum etti; cezayı ertelemeyi reddetti. Mahkeme, Tuğluk’un davasını, milletvekili seçilmesi nedeniyle durdurmuştu. Ancak Yargıtay kararı bozunca yargılamaya yeniden başlanmıştı. Konuşmanın bütünlüğünden koparılarak, bir iki cümlesi cımbızlanarak suçlama yöneltildiği ve hüküm kurulduğunu savunan Tuğluk’un avukatları Sabahattin Acar ve Fethi Gümüş, kararı temyiz ettiler. DTP Grup Başkanvekili ve Diyarbakır milletvekili Selahattin Demirtaş, yazılı bir açıklamayla, iktidarın ve Başbakan Erdoğan’ın hedef gösteren politikaları nedeniyle Kürt siyasetçiler üzerindeki baskıların yoğunlaştığını kaydederek, bunu “bizzat Başbakan Erdoğan’ın verdiği bir ceza” olarak kabul ettiklerini açıkladı: “Yakın zamanda Sayın Leyla Zana’ya ve şimdi de Sayın Aysel Tuğluk’a verilen hapis cezalarının ilk hesap sorma yeri 29 Mart’ta ki seçim sandıkları olacaktır. Bizi cezalandırarak susturacağını sananları utandıracak bir zaferle hem bu gerici çevrelere en anlamlı cevabı vereceğiz, hem de özgürlüğe susamış halkımıza hak ettiği armağanı sunacağız.”
19 Mart’ta Üsküdar 1. Sulh Ceza Mahkemesi, vicdani retçi Doğan Özkan’ı “halkı askerlikten soğuttuğu” iddiasıyla iki ay hapis ve 440 TL para cezasına mahkum etti. Mahkeme, ardından cezayı iyi halden ve başkaca hafifletici gerekçelerle önce para cezasına çevirip sonra da erteledi. Yazılı savunmasını sunan Özkan, “Halkı askerlikten ve öldürmekten soğutmak faydalı ‘işlerdir’. Her zaman her yerde beni dinleyen sivil asker herkese, askere gitmenin kötü olduğunu, başka yaşam olanakları da bulunduğunu anlattım ve anlatacağım. Bu ifadelerimden dolayı bana verilecek hiç bir cezai yaptırıma uymayacağım” dedi. Avukatı Birsen Atakan ise sözlü savunma yaparak; Özkan’ın şiddet karşıtı olduğunu, ölme ve öldürmeye karşı bir kişi olduğunu, açıklamanın düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, vicdani ret hakkının uluslararası sözleşmelerde bir insan hakkı olarak tanındığını ve 318. maddenin anayasaya aykırı olduğunu bu nedenle davanın Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesini ve Özkan’ın beraatini istedi. Ancak hakim; Özkan’ın görüşlerinde ısrar ettiğine kanaat getirerek mahkumiyet yoluna gitti. Özkan, gerekçeli kararın açıklanmasının ardından temyize gideceğini açıkladı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, “Ermeni kardeşlerimden özür diliyorum” kampanyasıyla ilgili TCK’nın 301. maddesine muhalefet edildiği iddiasıyla başlatılan soruşturmada izin için Adalet Bakanlığı’na başvurdu. Ankara’da yaşayan altı kişi, ortak dilekçeyle kampanyayı düzenleyenlerin ve bildiriye imza atanların, “Türk milletini alenen aşağılama” suçundan cezalandırılmalarını istemişlerdi. Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi, kampanyasıyla ilgili Ankara Başsavcılığı’nın verdiği takipsizlik kararını kaldırmıştı. Kampanyaya bugüne kadar yaklaşık 30 bin kişi imza atmıştı. Bildiride, “1915’te Osmanlı Ermenileri’nin maruz kaldığı Büyük Felaket’e duyarsız kalınmasını, bunun inkar edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum” deniyor.
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin “PKK örgütü örgüt üyesi olmak” suçlamasıyla 10 yıl hapse mahkum ettiği eski DEP milletvekili Leyla Zana ile ilgili verdiği hükmü duruşma savcısı az buldu. Savcı, Diyarbakır, Batman ve Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı ve PKK lideri Abdullah Öcalan için “Kürt Halk Önderi” dediği, PKK eylemlerini de “Özgürlük mücadelesi” olarak nitelendirdiği dokuz ayrı konuşmadan Zana’nın bir de “örgütün propagandasını yapmak”tan her bir konuşma için beşer yıl hapis talep etti.
2 Şubat’ta Van 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, 15 Mayıs 2008 tarihinde yer verilen “Aktütün baskını” görüntülerden “PKK örgütü propagandası yapmak” ile suçlanan Yüksekova Haber sitesi Genel Yayın Yönetmeni Erkan Çapraz’ı beraat ettirdiği öğrenildi. Mahkeme, örgüt propagandası yapmakla ilgili “suçun unsurlarının oluşmadığı” gerekçesiyle beraat ettirdiği Çapraz ile ilgili kararı 31 Ekim 2008’de aldı. Beraat kararının gerekçesinde, “Örgüt üyelerinin Şemdinli ilçesi Aktütün Jandarma Karakolu’na düzenlediği silahlı saldırı ile ilgili haber yapıldığı, olayın bundan ibaret olduğu, örgüt propagandası içermediği, aynı zamanda suç işlemeye alenen tahrik suçunun da unsurlarının kasıt yokluğu nedeni ile de oluşmadığı haberin ayrıntısından anlaşılmakta” denildi. Çapraz hakkında; “Türkiye Cumhuriyeti askeri teşkilatını alenen aşağılama”, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” ve “örgüt propagandası yapmak ve terör faaliyeti kapsamında suç işlemeye tahrik” gerekçeleriyle Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı’nca beş ayrı soruşturma da başlatılmıştı. Ancak başsavcılık, aralarında TCK’nın 301. maddesi dahil çeşitli maddelerden açılan bu soruşturmalarda takipsizlik kararı verdi. Beş soruşturmadan 3’ü ile ilgili Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı, Eylül 2008’de takipsizlik kararı vermişti.
Tevn Yayınları sahibi ve DTP Fatih ilçe yöneticisi Mehdi Tanrıkulu, Kürtçe suç duyurusu yaptığı için “Türk Harflerinin Kabulü ve Tatbiki Hakkında Kanuna aykırı davranmaktan” yargılandığı davada, yine aynı suçlamayla hakkında bir başka dava daha açıldığını öğrendi. Tanrıkulu, “Astsubayken Er Olmak” adlı kitapta adı geçen ve işkencede yer aldığı iddia edilen asker ve polis kişilerle ilgili Kürtçe suç duyurusu yaptığı için açılan yeni davanın, mevcut davayla birleştirildiğini, 27 Ocak’ta öğrendiğini söyledi. Davaysa, Tanrıkulu’nun, iddianamesinde “sözde Kürt halkı” diye yazan Diyarbakır Savcısı Muammer Özcan hakkında Kürtçe yazılmış dilekçeyle suç duyurusunda bulunmasının ardından açılmıştı. İstanbul’daki 1. Sulh Ceza Mahkemesi Tanrıkulu’na bu davada 6 Şubat 2008’de altı ay hapis cezası vermiş, Tanrıkulu kararı temyiz etmişti. Dava şimdi Sultanahmet 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nde görülüyor. Tanrıkulu, savunmasını çevirmen aracılığıyla Kürtçe yapabiliyor. Ancak önceki günkü durulmada da yargıcın kendisine “Türkçe biliyorsun, niye konuşmuyorsun” diye bağırdığını söyledi. Dava sürecinde, Tanrıkulu hemen her yargıçtan bu sözü işitmişti. Tanrıkulu, yargı sürecinde, anadili olan Kürtçe’yi kullanmaya devam edeceğini söyledi.
Taraf gazetesi sorumlu yazı işleri müdürü Adnan Demir, 4 Ekim 2008’de Hakkari Aktütün Karakolu’na PKK örgütünün düzenlediği saldırıyla ilgili yayınlar nedeniyle İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanacak. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Fikret Seçen, Genelkurmay Başkanlığı’nın şikayetiyle ilgili soruşturmasını tamamlayarak Demir hakkında iddianame düzenledi. Seçen, haberlerde “orduya ait gizli bilgileri açıkladığı” iddiasıyla Demir’in TCK’nın 329. maddesi uyarınca 5 yıl hapisle cezalandırılmasını talep etti. Demir, 21 Nisan’da hakim karşısına çıkacak. PKK’nin Şemdinli İlçesi’ne bağlı karakola düzenlediği saldırıda 17 asker ölmüştü. Taraf gazetesi, saldırıda yetkililerin ihmali olduğunu iddia etmişti. Gazete, bugünkü sayısında Demir hakkında açılan davanın, “17 askerin hesabının sorulacağı kürsü olacağı” ve “Aktütün sınırlarının ortaya çıkaracağı”nı söyledi. İddianamede, Genelkurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesi’nin, 14 Ekim 2008 tarihli sayıda yayımlanan “Aktütün’ü İtiraf Edin Demiştik…Biz Açıklıyoruz”haberine yayın yasağı koyduğu da belirtildi.
Taraf gazetesinin 28 Mart 2008 tarihli sayısında yayımlanan “Büyükanıt da hedefti” başlıklı manşet haber nedeniyle Yayın yönetmeni ve yazar Ahmet Altan hakkında, “Gizliliğin ihlali” ve “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” suçlamalarıyla dava açıldı. Altan’ın hapis istemiyle yargılandığı Kadıköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki yargılamaya 12 Haziran’da devam edilecek. Çoğu Ergenekon Soruşturma kapsamında ve Ahmet Altan, Yasemin Çongar, Nevzat Çiçek, Mehmet Baransu, Bahar Kılıçgedik, Başar Arslan, Bibel Hürtaş, Adnan Keskin ve Adnan Demir’e yönelik olarak 2008 yılında, “soruşturmanın gizliliğini ihlal”, “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” ve “yargıyı yapanı etkilemek” gibi suçlamalarla 70’in üzerinde ceza davası açıldı. Ergenekon Soruşturması’nın başladığı Haziran 2007’den bu yana aynı suçlamalarla Doğan Grubu’na bağlı medya kuruluşlarına 200’ün üzerinde dava açıldı.
“Hayat Üç Saatlik Sınava Sığmaz” kampanyası için toplanan imzaları TBMM’ye gönderdikten sonra 20 Mayıs 2008’de eylemde slogan atan Emek Gençliği’nin üç üyesi Şerafettin Gökdeniz, Sercan Bakır ve Ekin Can Kınık, “İstanbul’da doğdu, ABD’li oldu, katil Bush’un oğlu Tayyip Erdoğan” sloganı nedeniyle “Başbakana hakaret”ten yargılanıyor. 2911 Sayılı Yasa uyarınca yargılandıkları davadan beraat eden üç genç, diğer suçlamayla ilgili 14 Nisan’da Beyoğlu 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısına çıkacaklar.
Tunceli Asliye Ceza Mahkemesi, 1 Mayıs 2008’de hazırlanan Kürtçe “Yaşasın 1 Mayıs” (Bijî Yek Gulan) yazılı afiş ve el ilanları nedeniyle DTP İl Başkanı Murat Polat ve beş parti yerel yetkilisini hapisle cezalandırdı. 22 Ocak’ta gündeme gelen karara göre, kitleye dağıtılan el ilanları ve DTP İl binasına da asılan afiş nedeniyle Polat ile parti yöneticileri Ufuk Sünger, Hüseyin Özdenk, Nurcan Kasun, Zeki Yıldırım ve İbrahim Halil Ateş, 2820 Sayılı Siyasi Partiler Yasası’nın 81/c maddesi uyarınca 5’er ay hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme, cezayı beş yıllık denetim serbestliğine çevirerek, sanıkların bu süre içinde hapis cezasını gerektirecek kasıtlı bir suçtan mahkum olmaları halinde, söz konusu cezanın da uygulanacağı konusunda sanıkları uyardı. Mahkumiyetler, Adalet Bakanlığı’nın tutukluların aileleriyle Kürtçe konuşabilmelerini kolaylaştırmaya dönüş çalışma yaptığı ve TRT Şeş’in (TRT 6) tam gün Kürt yayına başladığı bir sürece rastlıyor.
İskenderun’da PKK örgütü lideri Abdullah Öcalan için “sayın” ifadesinin kullanıldığı DTP’nin basın toplantısını haberleştiren Demokrat İskenderun gazetesi sahibi Ersen Korkmaz hakkında dava açıldı. 20 Ocak’ta gündeme gelen davaya, gazetenin 18 Kasım 2008 tarihli sayısında yayımlanan “İmralı Cezaevi ve uygulamalarına son verilmesi toplumsal barışa büyük katkı sunması açısından önemsenmelidir” başlıklı haber dayanak oluşturdu. İskenderun Cumhuriyet Savcısı Mustafa Tarsuslu, 24 Aralık 2008’de kaleme aldığı iddianamesinde, DTP İskenderun İlçe Başkanı Mahmut Aydıncı ve Korkmaz’ın, TCK’nın 215. maddesi uyarınca ve “suç ve suçluyu övmek”ten cezalandırılmalarını talep etti. Aydıncı ve Korkmaz’ın yargılanmalarına İskenderun 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 13 Mayıs’ta başlanacak. Korkmaz, 15 Aralık 2008’de verdiği ifadede, basın toplantısını basın özgürlüğünün bir gereği olarak haberleştirmekle yetindiklerini ve yorumda bulunmadıklarını savunmuştu. Korkmaz, TKP’nin bir panelini izledikten sonra “Kürtlerin Önderi Alındı Faşistlere Teslim Edildi” başlığıyla haberleştirdiği için de eski TCK’nın 159. maddesi uyarınca da yargılanıyor. “Askeri ve emniyet kuvvetlerini tahkir ve tezyif” iddiasıyla Korkmaz ve TKP yetkilisi Necmettin Salaz’ın, üç yıl hapsi isteniyor.
Manisa 2. Sulh Ceza Mahkemesi, 22 Temmuz 2007 seçimlerinde Manisa’nın Emek Partisi’nden “Bin Umut” Adayı Şah İsmail Özocak’ı, Kürtçe bilmediği halde bu dilden seçim propagandası yaptığı gerekçesiyle hapisten 3 bin TL adli para cezasına mahkum etti. Seçimler öncesi 15 Temmuz 2007’de yapılan mitingde Kürtçe propagandanın söz konusu olmadığını aktaran Özocak, “Delil olarak gösterilen CD’ler bende de var. Sadece misafirler Kürtçe ve Türkçe olarak halka tanıtıldı. Bundan propaganda suçu çıkarılır mı?” dedi. Aralık 2008’da alınan ve 8 Ocak’ta tebliğ edilen kararı Özocak, 12 Ocak’ta temyiz etti. Kürtçe bilmediği halde mahkum edilmesini şaşkınlıkla karşıladığını söyleyen Özocak, “Hükümet, TRT Şeş üzerinden alelacele Kürtçe yayını başlattı. Demokratik açılımlar getirilecekse öncelikle antidemokratik düzenlemeler kaldırılmalı ve bu açılımlar Anayasal zemine de taşınmalı. Bu olmadığı sürece bizler, bilmediğimiz bir dilde propaganda yapmaktan daima suçlanırız” diye konuştu. Özocak’ı, Siyasi Partiler Yasasıuyarınca 6 ay hapisle cezalandıran mahkeme, cezayı 5 aya indirdikten sonra da 3 bin TL para cezasına çevirdi. Aralık ayı ortasında aldığı ve 8 Ocak’ta tebliğ ettiği kararını Özocak, 12 Ocak’ta temyiz ederek Yargıtay’a taşıdı.
İstanbul Savcılığı, 4 Ekim 2008’de Hakkari’ye bağlı Aktütün Karakolu’na PKK örgütünün düzenlediği saldırıyla ilgili yayınlardan Taraf gazetesi sorumlu yazı işleri müdürü Adnan Demir hakkında beş yıl hapis istemiyle dava açtı. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Fikret Seçen, Genelkurmayın şikayetiyle Demir hakkında, “orduya ait gizli bilgileri açıkladığı” iddiasıyla TCK’nın 329. maddesi uyarınca iddianame düzenledi. Demir, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısına çıkacak. PKK’nin Şemdinli İlçesi’ne bağlı karakola düzenlediği saldırıda 17 asker öldürülmüştü. Taraf gazetesi, saldırıda yetkililerin ihmali olduğunu iddia etmişti. Gazete, davanın, “17 askerin hesabının sorulacağı kürsü olacağı” ve “Aktütün sınırlarının ortaya çıkaracağı”nı yazdı. İddianamede, Aktütün saldırıyla ilgili 14, 15, 16, 17, 18, 26 ve 28 Ekim 2008 tarihlerinde çıkan haberlerde “gizli” bilgilere yer verildiğine işaret edildi; Genelkurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesi’nin, 14 Ekim 2008’de yayımlanan “Aktütün’ü İtiraf Edin Demiştik…Biz Açıklıyoruz” haberine yayın yasağı koyduğu da belirtildi. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, iddialara yanıt vermemiş, gazeteyi ve medyayı bu yayınları nedeniyle tehdit etmişti: “Bölücü terör örgütünün eylemini başarı gibi gösterenler de akan kandan sorumludur. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kendine güveni tamdır. Bilgi sızdıran, gizli bilgiyi kullananlar cezalandırılacaktır. Bölücü terör örgütünün eylemini başarı gibi gösterenler de akan kandan sorumludur.. Herkesi dikkatli olmaya doğru yerde bulunmaya davet ediyorum” demişti. Aynı gün yayın yasağı kararı çıkmıştı.
Düzenlemeler ve hak aramalar
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Danıştay 2. Dairesi’ne silahlı saldırı ve Cumhuriyet gazetesine el bombası atılmasıyla ilgili davanın Ergenekon Davasıyla birleştirilmesi yönünde görüş bildirmedi. 31 Mart’ta öğrenilen habere göre mahkeme, birleştirme konusunda önce Danıştay davasına bakan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin görüş bildirmesini istedi. Danıştay baskını davası, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Yargıtay’ın “Ergenekon davasıyla birleştirilmesinde zorunluluk var” yönündeki bozma kararının ardından yeniden görülmeye başlanmıştı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Alparslan Arslan’ın da aralarında bulunduğu sekiz sanık hakkında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nce verilen kararı oy birliğiyle bozmuştu: “(Ergenekon) davası ile bu dava arasında hukuki ve fiili irtibat bulunduğunun iddia edilmiş olması karşısında, öncelikle davaların birleştirilmesinde zorunluluk var”
26 Mart’ta Star Haber Grup Başkanı Uğur Dündar, İkinci Ergenekon İddianamesi’nde “Eşinin yalnız başına Brezilya’ya gittiği” şeklinde asılsız iddiaya yer verildiği gerekçesiyle “Ergenekon” Savcılarını Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) şikayet etti. Dündar, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 25 Mart’ta kabul ettiği ikinci iddianamede “özel yaşamına ihlal edici nitelikte bilgilere yer verdikleri” gerekçesiyle soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcıları Ercan Şafak, M. Ali Pekgüzel, Fikret Seçen, Mehmet Murat Yönder, Zekeriya Öz ve Nihat Taşkın’ı şikáyet etti. Cumhuriyet gazetesi sahibiİlhan Selçuk da, 10 Temmuz 2008’de kaleme alınan ilk iddianamede “”karalamak ve küçük düşürmek amacıyla davayla ilgili bazı saptama ve özel yaşına dair bilgilere yer verildiği” gerekçesiyle savcılar Zekeriya Öz, Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın hakkında dava açmıştı.
İnternet üzerinden yayın yapan Nor Radyo, Nor Zartonk’un 17 Ocak’ta Tütün Deposu’ndan düzenlediği “Unutmak Kaybetmektir” etkinliğiyle yayına başladı. 19 Ocak 2007’de katledilen gazeteci Hrant Dink’in anmasını canlı yayınlayan radyonun gönüllülerinden Sayat Tekir, “Çok dilli ve çok kültürlü bir yayın anlayışımız var” dedi ve ekledi: “Sadece Ermenice’nin ve Ermenilerin değil, Anadolu’nun diğer kültürlerinin ve halklarının da kendilerini ifade edebilecekleri bir platform oluşturmayı amaçlıyoruz. Türkiye’de Ermeniler de diğer halklar da dillerini konuşamıyor. Bu da yavaş yavaş asimile oluyorlar. Bunun sonucunda bir radyonun olması, bu radyoda farklı dillerde yayın yapılıyor olması dillerin de varlıklarını sürdürmelerine katkı sunacak” dedi. Her gün www.norradyo.com adresinden dinleyebileceğiniz radyo her akşam saat 20.00’de yayına başlıyor ve saat 01.00’e kadar yayın sürüyor. 20 kişinin gönüllü olarak katkı sunduğu radyoda kültür sanat programından haftalık yorumlardan çocuk öykülerine kadar çeşitli programlarını dinlemek mümkün.
Gazeteci Faruk Balıkçı, Güneydoğu’da görev yaptıktan sonra Ergenekon Soruşturması kapsamında gözaltına alınan şahısların, 23 Mart 1992’te Cizre’de Newroz sonrası olayları izleyen Sabah gazetesi muhabiriİzzet Kezer’in ölümüyle bağlantılarının araştırılması gerektiğine inanıyor. Erzincan Depremini yerinde izledikten sonra Cizre’de Newroz kutlamalarını takip etmesi için Ankara’dan görevlendirilen Kezer, bir grup gazeteciyle birlikte elinde beyaz bayrakla otele sığınmaya çalışırken öldürülmüştü. TİHV, 1992 Raporu’nda gazetecinin bir polis panzerinden açılan ateşle yaşamını yitirdiği yazılıydı. Cinayetin ardından bazı gazetecilerin ifadeleri alındıktan sonra soruşturma dosyasının “faili meçhuller rafı”na kaldırıldığını ifade eden DHA Diyarbakır büro şefi, Doğu ve Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Balıkçı, “O dönemde, insanların olaylara tanık olmalarını ve fotoğrafların bugüne taşınmasını istemeyen Ergenekon zihniyetinin öncelleri vardı” dedi.
Vicdani retçi Mehmet Bal’a işkence uygulayan ve yaralayan dört kişinin yargılanmasına 3 Şubat’ta Hasdal Askeri Cezaevi’nde dördüncü duruşmayla devam edildi. Duruşmada, Bal’a haber verilmeden yapılan ilk duruşmada dinlenen beş askeri tutuklu yeniden dinlendi. 17 Mart’ta yargılamaya devam edecek olan Bal, duruşmada tanıkların avukatların sorularına çelişkili yanıtlar verdiklerini savundu: “Tanıklar ya ‘bilmiyorum’ dediler ya da hatırlamadıklarını söylediler. Bir kaçı da ‘Bal ve avukatlarının seviyesine inmeyeceğim’ diyerek avukatların sorularını yanıtlamayı reddetti.” Tanıklarından birinin “Bal’dan nefret ediyorum. O kadar kin duyuyorum ki mahkemede boğabilirim” dediği ileri sürüldü. Bal, davanın savcısı olan Askeri Binbaşı Ertan Aydın’ın aynı zamanda kendisi hakkında TCK’nın 301. maddesinden suç duyurusunda bulunan savcı olduğunu söyledi.
Aralarında Aydın Karahasan, Dr. Mustafa Kibaroğlu, Sadık Varer, Selma Çakır Koçiva gibi aydınların da yer aldığı bir grup Başbakanlığa dilekçe vererek UNESCO’nun Tehlike Altındaki Diller Atlası’nda yer alan Lazca’nın yok olmaması ve Lazca’nın varlığını sürdürebilmesi, muhtaç duyduğu yaşam ortamının yaratılabilmesi için devletten destek olmasını istedi. Anadilde -iki dilli- eğitim, Lazca okuma yazma etkinliklerinin düzenlenmesi, Lazca yer adlarının iadesi, Laz kültürünün araştırılması, Lazca ve diğer yerel dillerde basın yayın özgürlüğü ve vatandaşlık statüsü ilgili konularda net bir düzenleme yapılması gerekliliğini vurgulayan grup, Başbakanlığa gönderdiği “ Demokratik Hak olarak Anadil ve Lazcanın geleceği” başlıklı dilekçede taleplerini dile getirdi.
4 Mart’ta TGS İstanbul Şube Başkanı Rüya Özkalkan, atv, Sabah gazetesi ve bazı dergilerin de bağlı olduğu Turkuvaz Medya Grubu’ndaki grevin beklentilerin de üzerinde ilgi gördüğünü ifade etti. Özkalkan, işveren baskısının greve katılımın düşük kalmasına yol açtığını ama grevcilere dışarıdan, emek örgütleri, meslek örgütleri ve çeşitli gruplardan artan şekilde gelen desteğin “morallerini yüksek tutmalarını sağladığını” belirtti. 20. gününe giren grevin 10 kişiyle sürdürüldüğünü ifade eden Özkalkan, işverenin 17 Şubat’ta işten çıkardığı sendika üyelerinin işe iade davalarını açtıklarını, “usulsüz işlem” nedeniyle de ayrıca hukuki işlem yapacaklarını ekledi.
27 Şubat’ta İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi, 30 yıl önce gazeteci Abdi İpekçi cinayetine karıştıkları gerekçesiyle yargılanan gıyabi tutuklu Yalçın Özbey ve cezaevinden yazdığı itiraf mektubuyla yıllar sonra davanın açılmasında etkili olan Yusuf Çelikkaya hakkında açılan davayı zamanaşımından düşürdü. Cumhuriyet Savcısı Fethi Türkmen, Özbey hakkında kaçak olması nedeniyle tutuklama kararı verildiğinden davanın zamanaşımının durmuş olduğunu ve davanın sürenin dolmadığı kanaatinde olduğunu belirtti. Mahkeme heyeti, TCK’nın öngördüğü asli zaman aşımı süresinin 20 yıl, 104/2 maddesi gereğince uzatılmış zaman aşımı süresinin ise 30 yıl olduğunu belirtti. Heyet, suç tarihi itibariyle kamu davasının zaman aşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verdi. Milliyet gazetesi genel yayın yönetmeni İpekçi, 1 Şubat 1979’da aracıyla İstanbul Nişantaşı’daki evine giderken öldürülmüştü. Ayrıca mahkeme, Özbey hakkındaki yakalama kararının da kaldırılmasını kararlaştırdı; 7 gün içinde temyiz yolunun açık olduğunu belirtti.
Gazeteci meslektaşları, 30 yıl önce İstanbul Nişantaşı’nda uğradığı suikast sonucu yaşamını yitiren Milliyet gazetesi Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi’yi mezarı başında andılar. Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki kabri başında 1 Şubat 2009’da İpekçi’yi anan TGC Başkanı Orhan Erinç, “Türkiye’de bu tür cinayetlerde sınırlı şekilde yol alınabiliyor. Yakalanabilirse tetikçiler yakalanıyor ama onları yönlendirenler, destek ya da güç verenler etrafındaki karanlık giderilemiyor” dedi. Törene katılan Milliyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin, “Bu cinayetler tam olarak aydınlatılmadığı sürece biz yakın tarihimizi de tam anlamıyla objektif bir şekilde öğrenemeyeceğiz” dedi. Gazeteciler, Türkiye’de son 30 yılda öldürülen meslektaşlarının katillerinin genelde bulunsa da, cinayetlerin arkasındaki güçlerin hiçbir zaman ortaya çıkarılamadığını vurguladı. İpekçi’nin katili ve Papa 2. Jean Paul’ün suikastı hükümlüsü Mehmet Ali Ağca, Türkiye’deki iki ayrı gasp olayına ilişkin daha önce 36 yıl hapis cezasına çarptırıldığı davanın yeni TCK’ya göre Şubat 2006’da yapılan yeni yargılamada 21 yıl 8 ay hapse mahkum edilmişti. Mart 2006’da kamuoyuna yansıyan bu karara göre Ağca, 18 Ocak 2010 tarihinde tahliye olamayacaktı; bu tarihe Ağca’nın iki ayrı gasp suçundan alacağı hapis cezası da eklenecekti.
25 Şubat 2007’de tutuklanan ve “Ergenekon Silahlı terör örgütüne üyelik”, “Hükümete karşı silahlı isyana tahrik etmek” ve “hukuka aykırı kişisel verileri kaydetmek” ile suçlanan Ümit Sayın’ın da ek ifadesinde, Uğur Mumcu cinayetiyle ilgili msn haberleşmeleri soruldu. Araştırmacı-yazar Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993’te Ankara’da evinin önünde, aracına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu hayatını kaybetmişti. Mumcu ve diğer aydınların öldürülmesiyle ilgili açılan Umut Davası’nda tek bir kişi cezaevinde.
Eski hükümlü ve yeminli Kürtçe tercüman Mehdi Tanrıkulu, Adalet Bakanlığı’nın tutuklu ve hükümlü ziyaretlerinde Kürtçe konuşulmasını kolaylaştırmak için başlattığı girişimi “çok gecikmiş” de bulsa destekliyor. Tanrıkulu, “Gönül ister ki, bu düzenleme TRT Şeş’in Kürtçe yayına geçmesi gibi seçim malzemesi haline getirilmesin” dedi. 12 Eylül döneminde Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde Kürtçe konuştuğu için ağır saldırılara uğradığını, 1987 yılında Eskişehir Cezaevi’nde de “konuşma yasağı”yla karşılaştığını ifade eden Tanrıkulu, üçüncü kez tutuklanarak gönderildiği Kandıra F Tipi Cezaevi’nde herhangi bir Kürtçe konuşma yasağıyla karşılaşmadığını söyledi.
Diyarbakır ve bölgesinde dört yılı aşkın bir süredir günde 45 dakika Kırmançi yayın yapan Gün TV, TRT6 gibi günde 24 saat yapabilmek için RTÜK’e başvurdu. TRT Şeş’in Kırmançi olarak gün boyu yayın yapmasına “şaşırdıklarını” ifade eden televizyonun genel yayın koordinatörü Ahmet Birsin, Kürtçe yayın nedeniyle geçmişte birçok baskıyla karşılaştıklarını ve yayınlarının uzun süre durdurulduğunu hatırlatarak, “Bizim serüvenimiz ortada. Yayına geçmek için sadece yazışmalarımız iki yıl sürdü” dedi. TRT Şeş’e sağlanan hakların kendilerine de verilmesini isteyen Birsin, “Devletin kendisinde gördüğü hakkı yurttaşa devretmesini istiyoruz. Böyle yapılmadığı taktirde, bu özgürlük ve demokrasi açısından bir kabul görmez. Anadilde yayın, herkesin kullanabileceği, bir siyasi partinin lütfunda olmayan ve kesin bir şekilde güvenceye kavuşmuş Anayasal bir hak olmalı” dedi.
Hukukçu-yazar Hüseyin Aygün, Kürtçe Kırmançi yayına başlayan TRT Şeş’in Türkiye’de Zazaca konuşan yaklaşık 2 milyon yurttaşa yönelik de yayın yapmasını beklediklerini söyledi. Aygün, Zazaca’nın Tunceli ve civar kentlerde yoğun olarak kullanılan bir dil olduğunu ifade ederek, “Araştırmalar iki milyon kişinin bu dili konuştuğuna işaret ediyor. Bu rakam daha az da olabilir. Bu dilin yaşatılması lazım. Zazacaya ilgi gösterilmediği için Dersim’de TRT Şeş’le ilgili görüş bile öne sürmüyorlar” dedi. Tij Yayınları’nca yayımlanan Zazaca “Eve Tanxe Ho Teri Amaene” kitabının da yazarı olan Aygün, TRT’den Zazaca eser kazandıran veya bu dil alanında araştırma yapan kişi ve kuruluşlarla temas kurmasını bekliyor: “Bu alanda çalışan, eser yazan, uydu üzerinden program yapan özel televizyonlardan görüş istenebilir. Ben avukatım, mesleğim var zaten. Ama gönüllü olarak TRT’ye çalışmaya, devlete ücretsiz olarak hizmet etmeye hazırım.”
Türkiye’deki 56 Çerkes derneğinin çatı örgütü Kafkas Dernekleri Federasyonu (KAFFED) Çankaya Köşkü’nde görüştükleri Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e, Çerkesçe (Adıgece ve Abazaca) yayın taleplerini iletti. 5 Ocak’ta yapılan görüşmeye KAFFED Başkanı Cihan Candemir, Federasyon Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Erol Taymaz, Genel Sekreteri Rahmi Aksu ve Genel Koordinatörü Cumhur Bal katıldılar. KAFFED heyeti, “Türkiye’de yaşayan 6 milyon Çerkesin de kendi ana dillerinden yayın zevkini yaşamak istediğini” söyleyerek, üniversitelerde Kürtçe için düşünülen dil ve edebiyat bölümleri ile enstitülerin Kafkas dilleri için de açılmasını istedi. Çerkesler, bu bölümler için de, YÖK’ün Kürtçe için düşündüğü Ankara ve İstanbul üniversitelerini işaret etti. Cumhurbaşkanıyla, güncelikli sorunlar olarak Abhazya’ya doğrudan seyahat imkanı sağlanması, TRT’de Çerkesçe yayınların yer alması ve üniversitelerde Adıge-Abhaz Dili ve Edebiyatı bölümlerinin açılması gibi konular paylaşıldı. Bal, “Taleplerimiz yeni değil. Kürtçe veya başka bir yayınla da ilgisi yok, misilleme de değil. Amaç pişmiş aşa su katmak değil. O kadar dil konuşuluyorsa bir ülkede, kaldırabilecekleri kapasitede, tüm kesimlerin sesi yansıtılmalı” diye konuştu. TRT 3’de Çerkesçe yayının da perşembe günleri saat 7.00’ye alındığını anımsatan Bal, Haziran 2004’ten itibaren haftada yarım saat yayımlanan Çerkezceye ilginin, bir hafta öncenin bayat haberlerine yer verilmesi ve Çerkezlerin kültür ve gelenekleriyle ilgisi olmayan yayınlar nedeniyle olmadığını, bu yayının özendirilmesi gerektiğini söyledi.
TRT Şeş’i kamu yayıncılığı bağlamında değerlendiren Galatasaray Üniversitesi’nden Prof. Dr. Özden Cankaya, CHP lideri Deniz Baykal’ın “70 milyonun parasıyla Kürtçe TV olmaz” açıklamasıyla ilgili, “Politikacılar dar görüşlerinden kurtulmalı ve hukukun tanıdığı vatandaşlık haklarını tanıma, eşitlik ve hak kavramlarını hukuk devleti ölçütleriyle bir kez daha gözden geçirmeliler” dedi. Dilin bir toplumun zenginliği olduğunu söyleyen Cankaya “Çok kültürlülüğün yaşamın gereği ve gerçeği olduğu göz ardı edilerek Kürtçe yayına eleştiri yöneltmek anlaşılması güç bir durum” şeklinde konuştu.
2 Ocak’ta DTP, seçim yatırımı olarak gördüğü ve hükümetin resepsiyonuna katılmayarak tepki gösterdiği TRT’de Kürtçe yayın açılımının genişlemesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) bir yasa teklifi sundu. Ayrıca DTP, Kürtçe’nin önündeki diğer yasal ve Anayasal engellerin kaldırılıp kaldırılmayacağına dair Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na bir yazılı soru önergesi verdi. DTP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Kürtçe’de yer alan x, w, q harflerinin alfabeye alınması, DTP Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak da Kürtçe’nin kamusal alanda kullanılmasını öngören yasa teklifi hazırladı.
TRT, 7 Haziran 2004’ten bu yana günde yarım saat sürdürdüğü Kürtçe yayını, 1 Ocak’tan itibaren tahsis ettiği TRT Şeş (TRT6) adlı televizyon kanalı aracılığıyla 12 saate çıkardı. TRT Şeş, Kürtçe yayınına saat 19:00’da TRT Arı Stüdyosu’nda canlı olarak gerçekleştirdiği ve Nilüfer Akbal ve Rojin’in sundukları ve şarkılar söyledikleri bir programla başladı. Yayınla, İstiklal Marşı’nın okunmasıyla bir süre önce başladığı deneme yayını sonlandırılmış ve resmen yayına geçilmiş oldu. Cumhurbaşkanı Gül, Kürtçe programda yayımlanan mesajında, “TRT’nin halkımızın konuştuğu farklı dil ve lehçelerde yayın yapıyor olmasını büyük memnuniyetle karşılıyorum” derken Başbakan Erdoğan’ın mesajlarına da Kürtçe dublaj ve Türkçe alt yazıyla yer verildi. Yayınların şimdilik Kırmançi ile başlayacağını ancak daha sonra da Zazaca ve Sorani lehçelerinde de yapılacağını duyuran Başbakan Erdoğan, TRT’nin bu yıl da Arapça ve Farsça yayın yapan kanallarını hayata geçireceğini söyledi; mesajını Türkçe ve Kürtçe “TRT 6 hayırlı olsun” (TRT Şeş, li ser xere be) diyerek tamamladı. Ancak resepsiyona, TRT’de Kürtçe yayın Kürt Sorunu’nu çözümünde bir aşama olarak yasal güvenceye kavuşturulmadığı gerekçesiyle DTP’lilerkatılmadılar. Beyoğlu Galatasaray Meydanı’nda bir basın açıklaması düzenleyen MKM ve kuruluşa bağlı sanatçılar, “Kürt sorununun çözümünde önemli olabilecek TRT’deki Kürtçe yayına ilişkin adımın günlük politikalara kurban edildiğini” ileri sürdü. Açıklamayı okuyan Murat Batgi, “Kürt sanatçılar olarak, anadilimiz, kimliğimiz ve kültürümüzü geliştirme, halkımız ve insanlıkla paylaşma yönünde bunca baskı mekanizması dururken, kurumlarımız ve bizler üzerinde sayısız soruşturma sürerken, devletin Kürtçe televizyon girişimini hukuksal ve ahlaki olarak samimiyetten, inandırıcılıktan uzak görüyor ve hiçbir biçimde bu çalışmaya destek sunmayacağımızı ifade ediyoruz” dedi. Diyarbakır’daki Kadın Merkezi’nin (KA-MER) Başkanı Nebahat Akkoç ise, “Kadının yasal haklarını kendi dilinde öğrenme hakkını hep savundum. Yayının devlet televizyonunda yapılıyor olmasını da önemsiyorum” diye konuştu.
Sansür ve Tekelleşmeye Tepkiler
Türkiye Yayıncılar Birliği (TYB) Yayımlama Özgürlüğü Komitesi Başkanı Ragıp Zarakolu, son iki yılda yasaklanan kitapların ivmesinde artış gözlemlendiğini ifade etti. 2009’daki en önemli olumsuz gelişmesi olarak, Abdullah Öcalan’ın Aram Yayınları’nca yayımlanmak istenen “Kültür ve Sanat Devrimi” adlı kitabına, daha basım sürecinde matbaada el konulmasını örnek olarak veren Zarakolu, “1989 yılında “Devrimci Yol Savunması -12 Eylül Öncesi ve Sonrası” (Simge Yayınları) adlı kitap, Ankara’da daha kitaplaşmadan toplatılmıştı. Ancak yargılama beraat ile bitmişti. Sonuç olarak yayınlama özgürlüğü bakımından, tam 20 yıl geriye gitmiştik. Böylece TYB’nin, bandrolün Kültür Bakanlığı tarafından sansür amacıyla kullanılabileceği uyarısı da haklı çıkmış oldu” dedi. Zarakolu’ya göre, “Büyükler İçin Masal, Hırsızistan” adlı oyunun engellenmesini eleştiren Uluslararası Yazarlar Birliği (PEN) Türkiye Merkezi’nin eski başkanı ve Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (TEB) Türkiye Başkanı Üstün Akmenhakkında Keşan Kaymakamının açtığı hakaret davası da, “özel hukukun, eleştiri özgürlüğünü engellemek için kötüye kullanımının tipik bir örneği” olarak nitelendirdi. İrfan Karaca’nın Berçem Yayınları’nca çıkarılan “Ape Musa’nın Generalleri” adlı kitabın yargılanmasında da 1 yıl 3 ay hapis cezası çıktığını açıklayan Zarakolu, Do Yayınları sahibi Hüseyin Gündüz’e, Sertaç Doğan’ın “Şırnak Yanıyor 1992”adlı kitabını yayınladığı için, “örgüt propagandası” iddiasıyla 16 bin 660 TL ödemeye mahkum edildiğini kaydetti. Do Yayınevi’nden çıkan Medeni Ferho’nun “Sayın Başkan” adlı kitabı ise 9 Mayıs 2008’de yayınevine polis ekiplerinin düzenlediği baskınla toplatılmış ve Gündüz iki gün gözaltında kalmıştı.
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, haftalık yayın yapan Özgür Yorum gazetesinin yayınını, 14-20 Mart 2009 tarihli sayısında yer alan tüm haberler gerekçe göstererek bir ay süreyle durdurdu.
Haftalık Politika gazetesinin yayını, 14-20 Şubat 2009 tarihli sayıda yayımlanan yazı ve haberlerde “PKK örgütü propagandası yapıldığı” iddiasıyla 30 gün süreyle durduruldu. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, gazetede yer alan “Özgürlük talebi”, “Komplo lanetleniyor”, “Yurtdışında da protesto edildi” ve “Komplo barışa, çözüme ve demokrasiye karşıdır” başlıklı haberleri suça gerekçe yaptı. 28 Şubat 2009’da İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 28 Şubat-6 Mart 2009 tarihli sayısında çıkan yazılar gerekçe göstererek Analiz gazetesine bir ay yayın durdurma cezası verdi. Gazetenin yayını, 27 Aralık 2008’de de, KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan ile yapılan “Sorun af değil, özgürlük sorunudur” başlıklı röportaj nedeniyle İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi kararıyla 15 gün süreyle durdurulmuştu. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, 9 Kasım 2008’de yayın hayatına başlayan Analiz gazetesine, 22-28 Kasım 2008 tarihli sayıda yayımlanan “PKK ve otuzuncu yıl” ve “Otuz yıl” başlıklı yazılar gerekçe gösterilerek, 3713 Sayılı Kanunu’nun 6/son maddesi gereğince bir ay yayın durdurma cezası vermişti. Aralık 2008’de açıklama yapan gazeteci Ragıp Zarakolu, 2006 yazından bu yana Kürtçe yayın yapan veya Kürt Sorunu’nu merkez alan gazetelerden 21’iyle ilgili 46 kapatma kararı verildiğini duyurdu.
26 Ocak’ta İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, haftalık Ayrıntı gazetesinin yayınını, 24-30 Ocak tarihli 5. sayısında yer alan haber ve yazılarda “Terör örgütü propagandası yaptığı” gerekçesiyle bir ay süreyle durdurdu. 29 Kasım 2008’de İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi, gazeteye 29 Kasım – 5 Aralık sayılı gazetede yayınlanan “PKK sosyalizme itibar kazandırdı” başlıklı yazı nedeniyle 3713 Sayılı Kanunu’nun 6/son maddesi gereğince bir ay yayın durdurma cezası vermişti.
Gaziantep Gazeteciler Cemiyeti (GGC), 29 Mart Yerel Seçimleri’nin ardından yerel Telgraf, Hakimiyet ve Güneş gazeteleri çalışanlarının Büyükşehir Belediyesi’ne girişlerinin yasaklanacağı duyumunu aldıklarını, bunun gerçek olmadığına inandıklarını, aksi takdirde bu kararı kınadıklarını bildirdi. Seçime kadar belediyeyi eleştiren üç gazeteye ait nüshaların Gaziantep Belediyesi’ne alınmadığına dönük iddiaları sormak için belediye giden Hakimiyet gazetesi muhabiri Hakan Yağlı ve Telgraf gazetesi muhabiri Hasan Akpınar’ın da belediye alınmadığından şikayet edilmişti. GGC Yönetim Kurulu Başkanı ve Hakimiyet gazetesi imtiyaz sahibi Abdullah Sabri Kocaman, bundan sonra kamu denetiminin gereğini yerine getirmeye ve üçüncü göz olmayı sürdüreceklerini dile getirdi: ”Daha önce olduğu gibi seçim döneminde de haksızlıkları gündeme taşıdık. Halkın büyük kesiminin onay vermediği işlerin yapılmasını istemiyoruz. Yanlışlara meydan vermeyecek, haksızlıklara çanak tutmayacağız.” Bu açıklamanın ardından geri adım atan Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Asım Güzelbey, bir açıklamayla konunun yanlış anlaşıldığını savundu: “Bir bürokratımızın kişisel bir söylemi olduğunu öğrendim. Öğrenir öğrenmez karşı çıktım. Benim memurum siyaset yapamaz. Siyaset yapılacaksa bunu sadece ben yaparım. Bu gazetelerin toplantılarımızı takip etmekte bir sıkıntıları oluşursa bunları çözeriz.” Bu arada, Güzelbey’in seçim sonrası ilan verdiği 13 gazete arasında Telgraf, Güneş ve Hakimiyet bulunmuyor.
Ankara’da bir basın toplantısı yapan insan hakları savunucuları, Kürtçe kitap ve yayınların içeri alınmaması, ortak havalandırmaların engellenmesi, aileleriyle yaptıkları Kürtçe telefon görüşmelerinin engellenmesi gibi gerekçelerle 23 Şubat’ta süresiz açlık grevine başlayan Cihan Alkan, Bozo Açlan, Aydın Atalay ve Abdulvahap Karatay’ın durumlarının kötüye gittiğini belirterek, Adalet Bakanlığı’nın bir an önce çözüm için harekete geçmesini istediler. Tutukluların, Kürtçe kitap ve yayınların içeri alınmaması, ortak havalandırmaların engellenmesi, aileleriyle yaptıkları Kürtçe telefon görüşmelerinin engellenmesi, tutukluların ara koridorlarda birbirlerine selam vermesinin dahi disiplin cezası kapsamına alınması gibi uygulamalara karşı başlattıkları açlık grevi 39. gününde.Erzurum H Tipi cezaevinde yaşananlara dikkat çekmek için ortak bir bildiri kaleme alan Esra Çiftçi, Yüksel Mutlu, Murat Çelikkan ve Yusuf Alataş’a, Ataol Behramoğlu, Adil Okay, Ahmet Telli, Baskın Oran, Ercan Kanar, Gün Zileli, Hicri İzgören, Metin Bakkalcı, Nihat Behram, Oral Çalışlar, Şanar yurdatapn, Şükrü Erbaş ve Temel Demirer de destek verdi. 150 siyasi tutuklunun da dönüşümlü olarak destek verdiği açlık greviyle ilgili Mülkiyeliler Birliği’nde yapılan toplantıda hapishanelerde yaşanan hak gaspları ve keyfi uygulamalara dikkat çeken aydınlar Bakanlığın yayınladığı genelgeye kendisinin uymadığına dikkat çekti.
Diyarbakır İl Seçim Kurulu, siyasi partiler arasında bir fırsat eşitsizliğine neden olduğunu iddia ederek Diyarbakır ve bölgesinde yayın yapan Gün TV’ye, 19.30 Ana Haber bültenini altı kez yayınlamama cezası verdi. Yenişehir İlçe Seçim Kurulu’nun 11 Mart’ta verdiği cezaya televizyon yayın yönetmeni Diren Keser’in yaptığı itirazı görüşen Diyarbakır İl Seçim Kurulu, verilen kararın yerinde olduğunu 14 Mart’ta kararlaştırdı. Kararda, DTP lehine ve partiye ait belediyelerle ilgili taraflı ve yanlı haber yapıldığı, tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerine aykırı yayın yapılmadığı iddia edildi. Gün TV’ye, 3984 Sayılı Radyoların ve Televizyonları Kuruluşları ve Yayınları Hakkındaki Kanunun 4. maddesinin “Siyasi partiler ve demokratik gruplar arasında fırsat eşitliği sağlanması; tek yönlü, taraf tutan yayın yapılmaması; seçim dönemlerinde belirlenen seçim yasaklarıyla ilgili ilkelere aykırı davranılmaması”nı öngören (n) bendine dayandırılarak verilen ceza, 15 Mart’ta uygulamaya geçti. Kurul Başkanı Cüneyt Galip İpek, asil üyeler Abdurrahman Kavun ve Gül Melek Subaşı ile Seçim müdürü Zülküf Tayfur’un imzalarıyla alınan kararla Gün TV, 21 Mart’ta kadar Ana haber bülteni yayımlayamayacak.
Aralarında yazarlar Bilgesu Erenus, Murathan Mungan, Şeyhmus Diken ve Ragıp Zarakolu, insan hakları savunucuları Hürriyet Şener, Eşber Yağmurdereli ve Şebnem Korur Fincancı, gazeteciler İnci Hekimoğlu ve Ragıp Duran’ın da bulunduğu aktivistler, 16 Mart’ta 10 yıl hapis cezasına mahkum edilen Leyla Zana için özgürlük kampanyası başlattı. “Leyla Zana’ya özgürlük” konulu kampanyasını Makine Mühendisleri Odası’nda düzenledikleri bir basın toplantısıyla başlatan insan hakları savunucuları, Yargıtay’ı Zana’ya ilişkin verdiği kararını bozmaya, TBMM üyeleri de “düşünceyi ifade” önündeki her türlü yasal engeli kaldırmaya davet ettiler. Kampanya, hukukçu Eren Keskin, İHD yetkilisi Leman Yurtsever, hukukçular Ergin Cinmen ve Ayşe Batumlu, yazarlar Erol Özkoray ve Necmiye Alpay ile vicdani retçi Halil Savda’nın katıldığı basın açıklamayla duyuruldu. Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi’nin 10 yıl hapisle cezalandırdığı Zana için girişimde yer alan Eren Keskin, “Kampanyanın amacı, Türkiye’nin kırmızı noktaları konusunda farklı her düşüncenin özgür olmasını sağlamaktır. Bir yandan da Kürt sorununda yerleşik çözümsüzlük politikalarının değişmesini düşünce suçluları ve siyasi mahpusların serbest bırakılmasını talep etmektir. Farklı düşünceleri nedeniyle yargılanan insanlar oldukça demokratikleşme söz konusu olmayacak” dedi.
Hürriyet gazetesi başyazarı Oktay Ekşi’nin başkanlığını yaptığı Dünya Basın Konseyleri Birliği (World Association of Press Councils – WAPC), Doğan Medya Grubu’na verilen 490 milyon dolar tutarındaki vergi cezasını protesto etti. WAPC Genel Sekreteri Chris Conybeare, “Doğan Medya grubuna verilen para cezasının haklı olup olmadığından kuşku duyan Uluslar arası Basın Enstitüsü (IPI) ve öteki uluslar arası kuruluşları destekliyoruz” şeklinde açıklama yaptı. Açıklamada, “Başbakan Erdoğan’ın medya organlarını kamuoyu önünde azarlama kampanyasıyla birlikte gelen bu büyüklükteki bir vergi cezasının aslında medyayı boğma teşebbüsü olduğu aşikardır” ifadesine de yer verildi. Cumhuriyet gazetesi de, Başbakan Erdoğan’ın medyaya yönelik yaygınlaşan müdahalelerini protesto etmek amacıyla, dünkü nüshasının ilk ve son iki sayfasını bembeyaz ve habersiz olarak basmıştı.
Genelkurmay Başkanlığı’nın haftalık basın bilgilendirme toplantısında Tuğgeneral Metin Gürak, DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk’ün Meclisteki grup toplantısında Kürtçe konuşmasını gazeteciler sorunca, “Herkesin anayasa ve yasalara uygun şekilde hareket etmesi gerekir. Hukuk devletinde yasalara aykırı hareket edenler karşısında yargının harekete geçmesi de doğal bir husustur” dedi. Gazeteciler Gürak’a TRT 6’nın Kürtçe yayın yapmasını da sordu. Gürak bunu da “Üniter devlet ve ulus devlet yapısına zarar vermeyecek tedbirleri de göz önüne almak kaydıyla devlet kültürel alanda bazı açılımlarda bulunabilir” diye yanıtladı.
Milletvekili olarak TBMM’de yaptığı Kürtçe yemin nedeniyle 1994 yılında tutuklanan, 15 yıl hapse mahkum edilen ve 2004 yılında da tahliye edilen Leyla Zana için Türkiye’de ve Fransa’da bir kampanya düzenlendi. Türkiye’deki kampanyada, “Leyla’ya yaptığı konuşmalar nedeniyle 10 yıl hapis cezası daha verildi. Dosyası Yargıtay’da. Bu kez izin vermeyelim! Çünkü Leyla Zana ve onun gibi sistemden farklı olan, düşüncelerini dile getiren diğer insanlar hapishanede oldukça, bizler de özgür olamayacağız. Bu metne imza vererek Yargıtay’ı Leyla Zana’ya ilişkin vermiş kararı bozmaya, TBMM milletvekillerini de, “düşünceyi ifade” önündeki her türlü yasal engelli kaldırmaya davet edelim” denildi. Fransa’ya 10 Şubat’ta başlatılan kampanyada da çok sayıda aydının imzaları toplandı. Avrupa Parlamentosu (AP), Dış İlişkiler Komisyonu, Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğüne yönelik ihlallere yer verdiği raporunu kabul ederken, TCK’nın 301. maddesinin yol açtığı sakıncalara, AP’nin 1995 yılında Sakharov Ödülü’nü verdiği Leyla Zana’ya açılan dava gösterilmişti.
ABD bu yıl yayımladığı İnsan Hakları Raporu’nda Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğünün tehdit altına alan etkenlerden TCK’nın 301. maddesi ve TMY’ye ağırlık verdi. Türkiye’de kamusal alanda korkusuz şekilde ve baskıdan endişe etmeden devlet ve hükümetin eleştirilemediğine işaret edilen 2008 Türkiye İnsan Hakları Raporu’nda, “Hükümet, bir takım dini ve siyasi aidiyetten insanların ifade özgürlüğü haklarını kısıtlamayı sürdürdü” tespitine yer verildi. 19 Ocak 2007’de işlenen Hrant Dink cinayetine ilişkin sürecin de yer aldığı raporda, 2008 yılında Kürt Sorunu’nu ele alan kitaplara baskıda artış yaşandığına dair TYB’nin açıklamasına da atıf yaptı. TYB’nin, AB üyeliği perspektifi dahilinde girişilen yasal reformlara rağmen ifade özgürlüğüne yönelik ciddi engellerin sürdüğü yönündeki tespit de raporda yer aldı. Raporda, yazarlar Temel Demirer ve Orhan Miroğlu, yayıncı Ragıp Zarakolu, çevirmenler Atilla Tuygan ve Mehdi Tanrıkulu, sanatçı Bülent Ersoy, üniversite öğrencisi Durmuş Şahin, DTP’li belediye yetkilileri Hilmi Aydoğdu ve Hüseyin Kalkan, gazeteciler Lale Sariibrahimoğlu, Ahmet Şık, Alper Görmüş, Cengiz Kapmaz, Sakine Aktan, Sebati Karakurt, Necdet Tatlıcan ve Hasan Kılıç ile ilgili vakalar da bulunuyor. Ankara’da Radyo İmaj’ın yaşadığı yayın engeli, Kürt Sorunu’nu temel alan Yedinci Gün ve Azadiya Welat gibi gazetelerine verilen yayın durdurma cezalarını da işleyen raporda, “Atatürk aleyhinde içerik bulundurduğu” gerekçesiyle Mayıs 2008’den bu yana erişimine mahkeme kararlarıyla engel konan youtube.com isimli küresel video paylaşım sitesinden de söz edildi.
Başbakan Erdoğan’ın 24 Şubat’ta yaptığı Çorum mitingi öncesi, Günlük Evrensel gazetesi muhabiri Taner Şimşek’in de aralarında bulunduğu beş gazeteciye yasak getirildi. Miting öncesinde Başbakanlık Koruma Müdürlüğü’nün talebi doğrultusunda gazetecilerin kimlik bilgilerini isteyen Çorum Valiliği, Şimşek ile birlikte, Dost Haber gazetesi yayın yönetmeni Servet Mete, gazetenin muhabiri Buğra Kıhtır, Yayla Haber gazetesi yayın yönetmeni Hacı Odabaş ve Kanal 19 kameramanı Erkan Araz’a Başbakanlığın etkinliğini izlemelerine onay vermediğini duyurdu. Başvurulara, “GBT’nize bakıldı. Başbakanlık Koruma Müdürlüğü’nden Mehmet Bey, bu beş kişiye kart verilemeyecek dedi” karşılığı verildi. Dost Haber gazetesi sahibi ve Çorum Gazeteciler Cemiyeti başkan yardımcısı Sadık Örgel, görevlendirdikleri üç çalışandan bir tek Ebru Çalış’a izin verildiğini söyledi. Örgel, “Böyle bir durumla ilk defa karşılaştık. Geçmişte yaşananlar ve kentimizin özelliği gereği ayrımcılık yapmamaya ve yapılmamasına daima dikkat ederiz. Her çevreden destek görmekten memnunuz” dedi.
Maliye Bakanlığı, 2006’da, kendisine ait televizyon şirketinin hisselerinin yüzde 25’inin, Almanya merkezli Axel Springer Grubu’na satmasıyla süreçte usulsüzlük yapıldığı gerekçesiyle Doğan Grubu’na toplam 826 milyon 300 bin TL vergi cezası kesti. DYH, işlemlerin usulüne uygun olduğunu öne sürerek Maliye’ye tepki gösterdi; mahkemeye gideceklerini belirtti. IPI Türkiye Komitesi Başkanı Ferai Tınç, Çukurova Grubu’nun başındaki Mehmet Emin Karamehmet’in mahkemece dinlenmesi, Doğan Grubu’na bir hisse satışının ardından ağır ceza verilmesi ve Sermaye Piyasası Kurulu’nun (SPK) Cumhuriyetgazetesinin ortaklık yapısını incelemeye almasının aynı günlere denk gelmesinin “tesadüf olamayacağını” söyledi: “Başbakan özgür basın istemediğini ortaya koyuyor. Ekonomiyi elinde bir sindirme silahı olarak kullanıyor.” Başbakan Erdoğan’ın partilileri medya boykotu çağırdığı, son dönemde sıklıkla ağır bir dille eleştirdiği ve CHP’nin yanında yer almakla suçladığı Doğan Grubu şirketlerine şimdi de çok ağır vergi ve cezalar kesildi. DYH, Maliyenin bu uygulamasını mahkemeye taşıyacaklarını açıkladı. Axel Springer’e yüzde 25 hisse satış işleminin Kasım 2006’da başladığını ama 2 Ocak 2007’de sonuçlandığını belirten Doğan Grubu, bu yüzden ilgili verginin 2007 içinde ödendiğini söyledi; işlemin usulüne uygun yapıldığını belirtti.Şirket, buna karşın Maliye Bakanlığı’nın soruna, satışın 2006’da yapıldığı, verginin de aynı yıl ödenmesi gerektiği şeklinde yaklaştığını duyurdu. Başbakan Erdoğan ise, “Devletin bir kurumu yasal bir işlem yapıyor. Hemen hükümete yüklenmeye başlıyorlar. Başınıza ne gelse hükümetten AKP’den biliyorsunuz…” dedi. Maliye Bakanlığı da, “husumet ve hakaret” içerdiği” ifade edilen DYH açıklamasıyla ilgili bakanlık ve personelinin yasal yollara başvuracağını bildirdi. TGS Başkanı Ercan Sadık İpekçide, “İktidar medya kuruluşlarını hizaya sokmaya çalışıyor. Bu ceza da bunun bir parçası. Bu durum medyanın bağımsızlığını zedeliyor: “Köklü bir geleneği olan Maliye Bakanlığı’mızın tarihinde bir gruba ait 7 şirketin aynı anda beş yılının 40 küsur vergi inceleme elemanı ile 11 aydır incelendiği görülmemiştir. Bunun siyasi ortamdan tetiklenen bir inceleme olduğu konusunda ciddi şüphelerimiz vardır.”
Polis, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın yakalanmasının 10. yıldönümünde birçok kentte yapılan ve DTP milletvekillerinin de katıldığı eylemlere engel oldu. Batman’daki basın açıklamasına milletvekilleri Ayla Akat Ata, Bengi Yıldız, Belediye Başkanı Hüseyin Kalkan, İl Başkanı Özcan Erdem’in aralarında bulunduğu çok sayıda kişi katıldı. Polis yürüyüşe engel olunca, Sanat Sokağı’nda yapılan basın açıklamasında Yıldız “Biz buraya gelirken yasadışı bir gösteri de yapabiliriz. Suçluyu da övebiliriz. Güvenlik güçleri gaz sıkarak müdahale edemez. Tespit eder, görevini yapar. Bizi baskıyla yıldıracaklarını sanıyorlar ama yanılıyorlar” dedi. DTP’liler daha sonra Devlet Hastanesi’ne kaldırılan yaralıları ziyaret etti.
Sendikaların 15 Şubat’ta düzenlediği “Krizin Bedelini ödemeyeceğiz; İşsizliğe ve Yoksulluğa Karşı Birleşik Mücadele için Emek ve Demokrasi Mitingi”ni izlemek isteyen gazetecilerden polis, “sarı basın kartı” sordu; tanıtım kartlarını kabul etmedi. DİSK, KESK ve Türk-İş sendikalarının miting düzenledikleri Kadıköy Meydanı’ndaki alana girmek isteyen gazetecilere polis, belediye otobüs duraklarının arkasını adres olarak gösterdi. Bir kaç muhabir ve kameramanla birlikte platformun yanında, basına ayrılan bölüme girmek istediklerini ifade eden bianet muhabiri Bawer Çakır, “Buraya vardığımızda kurum kartlarımızı gösterdik. Polis elimizdeki kartlarıyla bizi miting alanına sokmayacaklarını söyledi. Emir var, içeriye kamera da sokamayız dediler. Polis şefine İnternet haber sitelerinin çalışanlarına sarı basın kartı verilmediğini filan anlattık. Ancak bizi hiç dinlemeden, biraz da başından atmak amacıyla konuşmayı bitirdi” dedi. Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklu bulunan Mustafa Özbek’in genel başkanı olduğu Türk-İş’e bağlı Türk Metal Sendikası ile DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası üyeleri arasında yaşanan kavgada bu bölgede görev yapmaya çalışan gazetecilerin de zarar görmesine neden olduğunu belirten Çakır, “bazı arkadaşlarımız darp edilirken, bazılarımıza da atılan sopalar ve şemsiyeler isabet etti” diye konuştu. Göğsüne sopa darbesi alan Kızıl Bayrak gazetesi muhabiri Özgün Çetin de, “Türk Metal Sendikası’na bağlı gruptan 70-80 kişi, girmemeleri gerektiği halde gazeteciler ve görevlilere ayrılan bölüme girdi. Sorun, sendikal bir amaçları olmayan ve sadece Özbek’i savunmak için orada bulunan bu grupla diğer sendikaların aynı yerde bulunmasıydı” dedi.
Avrupa Parlamentosu, Hollandalı Parlamenter Ria Oomen-Ruijten’in kaleme aldığı ve Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğünün durumundan endişe edildiğinin vurgulandığı Türkiye raporunu kabul etti. Avrupa Birliği reformlarında üç yıldır yavaşlama gözlendiğine işaret edilen rapor Parlamento Dışişleri Komisyonu’nda bir çekimser oyun kullanıldığı oylamada 4’e karşı 65 oyla kabul edildi. Türkiye’nin geçen yıl yaptığı ilerlemeye ilişkin raporunda AP, “Parlamenterler, Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün hala tam anlamıyla güvence altına alınamamış olmasını üzüntüyle karşılar” deniliyor. Raporda, “301 değişikliği, şiddet içermeyen düşünceler dile getirenlerin yargılanmasının önüne geçmediğinden yeterli görülemez” deniliyor; bu kişilere örnek olarak da AP’nin 1995’te Sakharov Ödülü’nü verdiği Leyla Zana gösterildi. AP, İnternet sitelerine sıklıkla getirilen yasaklarla, eleştiride bulunan basına yönelik baskının ve açılan davaların, demokratik ve çoğulcu bir toplumda basın özgürlüğüne hizmet etmediği görüşündedir” denildi Özellikle DTP’nin kapatılması endişe konusu oluşturduğuna işaret edilen raporda, Siyasi Partiler Yasası’nın değiştirilmesi isteniyor. Türkiye hükümetinden, yeni bir Laik Anayasa oluşturulması çalışmalarına yeniden başlaması ve kadınların hedef olduğu “namus cinayetleri”ne karşı mücadele etmesi talep ediliyor. AP’li vekiller, Kürt Sorunu’na kalıcı bir çözüm bulunmasına vurgu yaparak, “Bu girişim, Kürt kökenli yurttaşlara, ekonomik ve sosyal yaşamda daha iyi entegrasyon sağlamalarından geçer, ki buna, özel ve kamuya ait okullarda Kürtçe öğrenmeleri için gerçek imkanların sağlanmasını, bu dili radyo ve televizyon yayıncılığında, günlük yaşamda ve kamu hizmetine erişimlerinde kullanabilmelerini da içerir. Bu anlamda, 1 Ocak 2009 itibariyle bir kamu televizyonunda (TRT Şeş) Kürtçe yayına başlanmış olmasını kutlarız” dedi.
Ergenekon Soruşturması’nın 11. operasyon dalgasında Ankara merkezli Avrasya Radyo Televizyonu’nda (ART) ve TÜRK-İŞ Konfederasyonu’na bağlı Türk Metal Sendikası’nda sabahın erken saatlerinde arama yapılması TGS ve ÇGD’nin tepkisine yol açtı. Yargı bağımsızlığına inandıklarını ancak siyasi iktidarın aynı hassasiyet içerisinde olmadığını savunan TGS, “Demokrasinin geleceği hakkında endişeliyiz, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesinden dolayı endişeliyiz, basın ve ifade özgürlüğü üzerindeki artan baskılardan kaygılıyız” açıklaması yaptı. TGS, Ergenekon Davası’nın devlet içindeki çeteleri ortaya çıkarmak ve yargılamak yerine, siyasi iktidarca aydınlar, medya kuruluşları, demokratik kitle örgütleri ve son olarak da sendikalar ile işçi hareketi üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılmasıyla ilgili bir endişeye neden olduğunu açıkladı. Sendika açıklamasında, “Soruşturmanın gizliliğinin ihlal edilmesi önceden gözaltına alınacak olan kişilerin isimlerinin bazı medya organlarında yazılması, verilen ifadelerin aynı anda medyaya servis edilmesi endişelerimizi daha da güçlendiriyor” denildi. ÇGD ise güvensizliklerini başka bir açıdan dile getirdi: “Uygulamalar gösteriyor ki, iktidar bu yapıyı (Ergenekon) yok etmek yerine, onu koruyarak kendi siyasal çıkarları için kullanacak şekle sokmak istiyor.”
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nin 75. kuruluş yıldönümü törenlerine 30 Ekim 2008’de katılan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü protesto eden öğrencilerden üçünün bursu kesildi. Rektörlük ayrıca protesto gösterisine katılan Veterinerlik ve Ziraat fakültelerindeki dokuz öğrenci hakkında disiplin soruşturması açtı. Tarım Bakanı Mehdi Eker’in de katıldığı törende öğrenciler Gül’ün, rektör atamaları konusundaki tutumunu protesto amacıyla kampüse gelişi sırasında oturma eylemi yapmıştı. “AKP’ye bırakma üniversitene sahip çık, AKP defol üniversiteler bizimdir” sloganları atarak eylem yapan öğrencilerden üçü gözaltına alınmıştı. Kameraların önünde yaka paça dışarı çıkarılan öğrenciler daha sonra savcılık tarafından serbest bırakılmıştı. Ancak söz konusu üç öğrencinin bursu kesildi. İki yıldır üniversitede yarı zamanlı çalışarak, 200 YTL burs alan öğrenciler, ayrıca yemek bursundan da yararlanıyordu.
TRT 6 (Şeş) televizyonunda 1 Ocak’ta başlayan gün boyu Kürtçe yayın, 23 Mart 2006 tarihinde çeşitli yerel ve bölgesel medya kuruluşlarının başlattığı anadilde yayın standartlarını aştı. TRT Şeş Kürtçe yayınını, örneğin Diyarbakır’dan yayın yapan Gün TV’nin aksine, Türkçe altyazısız, çocuklara yönelik ve ta gün yayın yapabiliyor. Oysa Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) 25 Ocak 2004 tarihli “Türk Vatandaşlarının Günlük Yaşamlarında Geleneksel Olarak Kullandıkları Farklı Dil ve Lehçelerde Yapılacak Radyo ve Televizyon Yayınları Hakkında Yönetmeliği”ni iki yıl bekleyen 10 kadar yerel ve bölgesel medya kuruluşu, birçok kısıtlamayla karşılaştılar. Buna göre, radyolar ancak günde bir saat haftada beş saat, televizyonlar da günde 45 dakika, haftada dört saat anadilde yayın yapabilecekti; televizyonlar yayına alt yazılı olarak, radyolar da yayın sonrası Türkçe çevirisini yayımlayacaklar. Örneğin, TRT Şeş’te bugün saat 15.00’te yer verilen ve Yönetmen Şerif Gören’in “Yol”, “Kurbağalar” ve “Amerikalı”, Yılmaz Güney’in “Umut” filmlerinin de tanıtıldığı “Perda Spi” Programı’nda Türkçe altyazı yer almadı. Bu yönelik, yerel medya kuruluşlarının, çocuklara ve anadilin öğretilmesine yönelik yayın yapmasını da yasaklıyordu. TRT Şeş’te “Korsane Reş” (Kara Korsan) çizgi filmi de yer aldı. TRT Şeş yayına geçmeden RTÜK Yönetmeliği’nin bu kanalı bağlayıp bağlamayacağı merak ediliyordu. Ancak bugüne kadar yapılan yayınlar, TRT Şeş’e diğer özel yayınlara göre daha geniş yetki verildiğini gösteriyor. Bu durumda, özel yayınlarına sağlanan haklarının TRT’nin gerisinde kalmaması için RTÜK’ün “Anadil” Yönetmenliği’nin özel ve kamu yayını farkı gözetmeden hakları geniş tutacak şekilde yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) “Eşitlik ve Ayrımcılık Yasağı”na dair ilkesine göre, “Ulusal azınlık mensubu olanlar dahil herkes, ifade özgürlüğünden yararlanma, kimliklerini koruma ve geliştirme, medya yayıncılığından adil ve ayrım görmeksizin yararlanma hakkına sahiptir”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
Alternatif gazetesinin avukatı Özcan Kılıç, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, sorumlu yazı işleri müdürü Cevat Düşün hakkında “PKK propagandası” ve “örgüt açıklamalarına yer verdiği” gerekçesiyle verdiği toplam 4 yıl 2 ay hapis cezasına ilişkin kararları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdı. Gazetenin 25 Mayıs 2008 tarihli nüshada yer alan haber ve yazıların TMY’nin 7/2 ve 6/2 maddelerini ihlal ettiği savunuluyor. AİHM’e ulaştırılan diğer bir dava da, 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, Gelecek gazetesinde 27 Eylül 2008’de yayımlanan yazılar nedeniyle Düşün’e 1 ay 15 gün hapis ve 740 TL para cezası vermesiyle ilgili oldu. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi, 20 Eylül 2008’de Alternatif gazetesinde yayımlanan PKK kaynaklı açıklamalar nedeniyle Düşün’ü 10 ay hapis cezasına mahkum etmişti. Bu dosya da AİHM’e taşındı. Gelecek ve Alternatif gazetesi yetkilileri, yayımlanan haber ve yazılar nedeniyle açılan bir kısmı birleştirilmiş 11 davadan toplam 10 yıl hapis ve 2 bin 220 TL’ye mahkum edildiler.
AİHM, kapatılan Türkiye’de Cuma dergisinin 29 Ağustos-3 Eylül 2003 sayısında çıkan “Paşalar Laf Dinlemezse” başlıklı yazıdan beş yıldır hapisle yargılanan gazeteci-yazar Abdurrahman Dilipak’ın başvurusuyla ilgili Türkiye hükümetine sorular yöneltti. Dilipak, Türkiye’de adil yargılanacak bir ortam bulamadığı gerekçesiyle dört yıl önce AİHM’e başvurmuştu. “astlık-üstlük münasebetlerini zedelemeye, amir ve komutanlara karşı görev hissini yok etmeye matuf olarak basın yoluyla alenen tahkir ve tezyif edici fiil ve harekette bulunmak” suçlamasıyla önce 3. Kolordu Komutanlığı Askerî Mahkemesi’nde dava açılan, ardından ACK’da değişiklikle dosyası Bağcılar Asliye Ceza Mahkemesi’ne, oradan da Bakırköy Asliye Ceza Mahkemesi’na gönderilen Dilipak, Bakırköy 2. Asliye Ceza ile 17. Asliye Ceza Mahkemeleri arasındaki yetki itilafı giderildikten sonra son olarak Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi’nin gündemine geldi. Ancak dosyada zamanaşımı da söz konusu olabilir. Altı ay ile üçer yıl arasında hapsi istenen Dilipak ile birlikte Mustafa Karahasanoğlu ve üç emekli subay da sanık olarak yer alıyor.
10 Mart’ta AİHM, Türkiye’yi, Günlük Evrensel gazetesinden Adana’da Demokratik Halk Partisi (DEHAP) üyelerinin düğününe saldırı haberine yer veren İstanbul Özgür Radyo’ya 4 bini avrosu (8 bin 800 TL) manevi, 3 bin 500’ü (7 bin 700 TL) mahkeme gideri olmak üzere toplam 16 bin 300 TL ödenmesine karar verdi. RTÜK’ün “kin ve düşmanlığa tahrik” iddiasıyla bir bir ay yayın durdurma cezası verdiği Özgür Radyo, idari yargıdan da sonuç alamayınca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) ifade özgürlüğü hakkını düzenleyen 10. maddeye aykırılıktan AİHM’e başvurmuştu. Handuside-Britanya, Radio France-Fransa, Radşo Twist-Slovakya gibi kararlarına atıf yapan AİHM, rahatsız edici bir içeriğe sahip olsa da şiddet kullanımını özendirecek bir niteliği olmayan haber nedeniyle, yer verildiği gazeteye herhangi bir işlem yapılmadığı halde, radyonun cezalandırıldığını tespit etti. AİHM, yayın durdurmanın ayrıca “cezada orantılılık” ilkesine de aykırılık taşıdığına hükmetti. 24 Şubat 2004’te RTÜK, 27 Ağustos 2003 tarihli “Konuşan Sayfalar” programından radyoya 30 gün yayın durdurma cezası vermişti.
17 Şubat’ta AİHM, PKK örgütüne bağlı tutukluların açıklamalarına yer veren Yeni Evrensel gazetesinin cezalandırılmasında ifade özgürlüğünün ihlali görmedi. Ekim 2000’de yayımlanan açıklamalar nedeniyle yerel mahkemenin para cezasına mahkum ettiği gazetesini sahibi Fevzi Saygılı ve sorumlu müdürü Bülent Falakaoğlu ifade özgürlüğü ihlal edildiği ve adil yargılama yapılmadığı gerekçesiyle AİHM’e başvurmuşlardı. Ancak AİHM, 2’ye karşı 5 oyla ifade özgürlüğünün hukuka aykırı şekilde kısıtlanmadığına hükmetti. AİHM, gazete yetkililerinin “Özellikle çatışma ve gerginlik dönemlerinde şiddet yoluyla karşılık verilmesine ortam sağlayacak haberler yayımlanmamasına dair sorumluluklarını yerine getirmediklerine” hükmetti. AİHM, “Terör propagandası yaparak örgüte yardım ve yataklık ettiği” gerekçesiyle suçlu bulunan ve hapis cezası sonunda paraya çevrilen gazetenin yazı işleri müdürü Hünkar Demirel’in açtığı davada, “Biri sizi öldürmek istese ona karşı meşru müdafaa hakkınızı kullanırdınız” ve “Eğer dünya bizi ortadan kaldırmak için birleşiyorsa, meşru müdafaa hakkımızı kullanırız” şeklindeki sözleri şiddet kullanımının teşviki olarak değerlendirmişti. Temmuz 2001’de haftalık gazetede çıkan ve “örgüt üyeliğinin nedenlerini” inceleyen bir yazı nedeniyle Demirel, Haziran 2002’de 3 yıl 9 ay hapse mahkum olmuştu.
Bağımsız milletvekili adayı olduğu 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri sırasında Mersin’deki seçmenlerine Kürtçe konuşan Kürt siyasetçi Orhan Miroğlu mahkum olduğu davayı AİHM’e taşıdı. Miroğlu, AİHM’in Kasım 2008’de yapılan başvuruyu 27 Ocak’ta kabul ettiğini ve bu nedenle dosyayı esastan görüşeceğini aktardı; “Bu karar lehimize sonuçlanırsa muhtemelen Kürtçe’nin yasal bir statüye kavuşturulması ve yasal engeller arasında örneğin Siyasi Partiler Yasası’nın ve Anayasanın 42. maddesinin değiştirilmesi gündeme gelebilecek ve tartışmalar da son bulacak” dedi. Eylül 2008’de Mersin 2. Sulh Ceza Mahkemesi, Miroğlu’yla ilgili gizli tuttuğu mahkumiyet kararının “açıklanmasının geri bırakılmasına” ve beş yıl süreyle “denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına’ karar vermişti. Mahkeme, Seçim Kanunu’nun 58, 60 ve 61. maddelerini ihlal ettiği gerekçesiyle Miroğlu’nu suçlu buldu. Kararın “beş yıl süreyle Kürtçe konuşmasının yasaklanması anlamına geldiğini ve tepesinde Demokles’in kılıcı gibi duracağını açıklayan Miroğlu yüzlerine karşı herhangi bir mahkumiyet kararı okunmadığı için karara itiraz edemediklerini ve kararın böylelikle kesinleştiğini” belirtti.
10 Şubat’ta AİHM, Hak ve Özgürlükler Partisi (HAKPAR) eski Başkan yardımcısı İbrahim Güçlü’nün açtığı davada ifade özgürlüğünü hukuka aykırı şekilde kısıtladığı gerekçesiyle Türkiye’yi 5 bin avro (yaklaşık 10 bin TL) maddi ve manevi tazminat ve 2 bin avro da (4 bin TL) mahkeme gideri karşılığında ödeme yapmaya mahkum etti. “Demokrasi ve Kürt Sorunu” başlıklı bir basın toplantısında yaptığı konuşmada “bölücülük propagandası yapmak”tan mahkum olan Güçlü, Ankara’da tutukluyken AİHM’de başlattığı hukuki mücadelesini kazandı. AİHM, Güneydoğu’da yürürlüğe koyulan politikaları eleştiren, politik ve tarihi sorunları tartışmaya açmak isteyen Güçlü’nün cezalandırılmasıyla, genel kamuoyunu ilgilendiren bir meseleyle ilgili olarak Türkiye yetkililerinin halkın haber alma hakkını yeterince dikkate almadıklarını açıkladı.
20 Ocak’ta AİHM, PKK örgütünün açıklamalarını yayımladığı gerekçesiyle cezalandırılan aylık Özgürlük Dünyası dergisi yetkilisi Sedat İmza’nın ifade özgürlüğü hakkının çiğnendiğine hükmetti. AİHM, kamuoyunu ilgilendiren bir konunun dergide işlenmesine yasak getirilemeyeceğine, dergi yayınının da durdurulamayacağını oybirliğiyle işaret etti ancak tazminat tutarı bildirmemiş olduğundan İmza’ya tazminat ödenmesine gerek olmadığını duyurdu.
13 Ocak’ta AİHM, hukukçu Ayhan Erdoğan ve Yeni Asya gazetesi Ankara temsilcisi Mehmet Cevher İlhan’ın açtığı ifade özgürlüğü davalarından Türkiye’yi toplam 13 bin 911 avro (yaklaşık 27 bin 822 TL) tazminata mahkum etti. İstanbul’un bir ilçesinin belediye başkanına “acımasız ve sekter” eleştirisini yönelttiği için tazminata mahkum edilen avukat Ayhan Erdoğan’ın açtığı davada AİHM, Türkiye’ye ifade özgürlüğünü kısıtladığı için mahkum oldu. Dosyada, oybirliğiyle AİHS’nin 10. maddesinin ihlal edildiğini duyurdu; Erdoğan’a 8 bin 800 avrosu maddi, bini avrosu manevi tazminat ve 2 bin 111 avrosu da mahkeme gideri olmak üzere toplam 11 bin 911 avro (23 bin 822 TL) ödemeye mahkum etti. Gazeteci İlhan da, AİHM’de açtığı davayı kazandı. Çeşitli tarihlerde yayımlanan haber ve yazılar nedeniyle ceza davaları kapsamında mahkum edilen gazetenin Ankara temsilcisine Türkiye, mahkeme gideri dahil 2 bin avro (4 bin TL) ödeyecek.
Aynı gün AİHM, İstanbul Üniversitesi’nde yapılan öğrenim yılı açılışında polis müdahalesiyle kötü muamele gören ve açıklama yapmalarına izin verilmeyen Öğrenci Koordinasyonu üyesi sekiz kişiyi haklı buldu. AİHM, oybirliğiyle Türkiye’nin “işkence ve kötü muamele yasağı”nı ve “ifade özgürlüğü hakkı”nı çiğnendiğine hükmetti. AİHM, Rüya Kurtuluş, Erdinç Gök, Haşim Özgür Ersoy ve İnci Açık’a kötü muamelede bulunulduğu gerekçesiyle Türkiye’yi toplam 4 bin avro (yaklaşık 8 bin TL) tazminat ödemeye mahkum etti. Ancak AİHM, Ekim 2002’de düzenlenen ve iş insanları, siyasetçiler ve gazetecilerin katıldıkları açılışta açıklama yapmalarına izin verilmeyen, darp edilen ve kolları bükülerek polis karakoluna götürülen bu dört öğrenci ve Serpil Ocak, Ayfer Çiçek, Nuri Günay ve Murat Kaya’ya ifade özgürlüğünü ihlalden tazminat ödenmesine gerek olmadığını, bu yöndeki tespitin uğradıkları zararı gidermek için yeterli olduğunu bildirdi. AİHM, konferans katılımcılarının konuşmasını engelleyen, slogan atan ve pankart taşıyan üniversitelilere, hakaret etmedikleri ve şiddete başvurmadıkları halde bu şekilde konferans salonundan çıkartılması ve gözaltına alınması yerine daha orantılı bir şekilde davranılabileceğine kanaat getirdi.
RTÜK Cezaları
Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Muammer Aydın, yerel seçimlerin düzenli, tarafsız, herkesin güvenebileceği bir Seçim olduğunu savunarak, televizyonların Seçim yayın yasaklarına uymadıklarını belirterek, kuralları çiğneyenlere gereken cezaların uygulanacağını kaydetti. Bir gazetecinin, yasaklara uymayan bazı televizyon kanalları olduğunu ifade etmesi üzerine Aydın, ”Bazı değil hepsi. Bütün televizyon kanalları maalesef yasanın ilgili maddesine uymadılar. Bunu özellikle mi yaptılar, nasıl yaptılar bilmiyorum, tabii ki o konuda gereken cezalar uygulanacak. Biz kanalların hepsini tespit ettik. Evimizdeki televizyonda o gün biz de izliyorduk. Ona göre tespit ettik. Herhalde RTÜK de bunları tespit edip bize gönderecek. Biz de ona göre sonucunda gereken kararı vereceğiz” yanıtını verdi.

Sayfa Başı