MEDYA GÖZLEM VERİTABANI
ENGLISH
BİA MEDYA GÖZLEM / 2008 TÜM YIL
BİA Medya Gözlem 2008: Habercinin & Medyanın Bir Yılı
2008 Tüm Yıl Medya Gözlem Raporu - Habercinin & Medyanın Bir Yılı
Erol Önderoğlu - Bia Haber Merkezi 16/03/2009

BİA Medya Gözlem Masası’nın yayımladığı 2008 yılı raporuna göre, toplam 435 kişi düşünceyi ifade özgürlüğü kapsamında yargılandı.
Toplam 835 kişinin yargılama ve mücadelesine yer veren rapor, ifade özgürlüğüne yönelik ihlalleri “saldırı ve tehdit”, “gözaltı ve tutuklamalar”, “dava ve girişimler”, “düzenleme ve hak aramalar”, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi”, “Sansüre tepkiler” ve “RTÜK uygulamaları” başlıklarıyla sunuyor.
Saldırı ve Tehditler
Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, Hrant Dink cinayetini önlemede ihmal gösterdikleri iddiasıyla Trabzon’dan altı jandarma görevlisi hakkında iddianame düzenlediği 29 Aralık’ta kamuoyuna yansıdı. Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nde halen yargılanan Jandarma Astsubay Okan Şimşek ve Veysel Şahin’in ifadeleri üzerine dönemin Trabzon İl Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Öz, emrindeki Yüzbaşı Metin Yıldız ve diğer jandarma görevlileri Önder Aras, Hüseyin Yılmaz, Hacı Ömer Ünaldı ve Gazi Günay “görevi ihmal” suçundan iki yıla kadar hapis istemiyle yargılanacak. İki jandarma görevlilerinin davasıyla son dosyanın birleştirilmesi bekleniyor.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Danıştay 2. Dairesi üyelerine ve Cumhuriyet gazetesine yapılan saldırılarla ilgili Alparslan Arslan’ın da aralarında bulunduğu 8 sanık hakkında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nce verilen kararı oy birliğiyle bozdu. Kararda, “tüm dosya kapsamına göre sanıkların mensubu bulundukları iddia edilen örgütün niteliği, atılı suçların vasfının belirlenmesi ve delillerin birlikte değerlendirilmesi yönünden İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne açılan (Ergenekon) davasıyla bu dava arasında hukuki ve fiili irtibat bulunduğunun iddia edilmiş olması karşısında öncelikle davaların birleştirilmesinde zorunluluk bulunduğuna” işaret edildi.
Gazeteci Hrant Dink öldürülmeden önce tetikçi zanlısı Ogün Samast ile birlikte İstanbul’da gezdiği iddia edilen Kaan Gerçek, Emniyette verdiği ifadeleri yalanladı ve hiçbir şey hatırlamadığını söyledi. 13 Ekim’de cinayet davasını gören İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, tanıklar Ergun Çağatay’ın ifadesinin Erçiş’ten, Kaan Gerçek’inkinin de Afyonkarahisar’dan talimatla alınmasına karar vermişti. Afyonkarahisar’da asker olan Gerçek’in ifadesi geçen hafta, Dink Ailesi avukatlarından İnci İşbilir, Arzu Becerik ve Bahri Bayram Belen’in bulunduğu bir ortamda, Afyon 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nce alındı. Daha önce Emniyette ve savcılıkta verdiği ifadesinde ”Ogün, Hrant Dink adlı birini öldüreceğini söyledi. Bana silahı ve fotoğrafı da gösterdi” diyen Gerçek, bu ifadesini yalanladı ve hiçbir şey hazırlamadığını ileri sürdü. Avukat Belen, “Yalan söylediği sabit oldu. Samast ile birlikte arabayla gezdiklerini ve Samast’ın kendisine her şeyi söylediğini anlatan bu kişi şimdi de her şeyi yalanlıyor. Bu kişi hakkında ‘yalancı şahitlikten şikayette bulunacağız” dedi.
Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı, Hrant Dink Cinayeti’ni önlemeyerek ihmal gösterdikleri gerekçesiyle aralarından Trabzon Jandarma Alay komutanı Albay Ali Öz’ün de bulunduğu altı jandarma görevlisi hakkında hazırlık soruşturması başlattı. Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nde “ihmal”den yargılanan Jandarma Astsubayı Okan Şimşek ile Jandarma Uzman Çavuşu Veysel Şahin’in davası, tutuksuz sanık olarak yargılanan görevlilerin savunmalarını hazırlamaları için 4 Şubat 2009’a bırakıldı. Sekizi tutuklu 19 sanığın İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı Hrant Dink cinayeti davasının görülmesine 26 Ocak 2009’da devam edilecek.
Ünye’de Hizmet TV, Hizmet Radyo ve Melodi FM yayınları 11 Kasım gecesi ani bir şekilde kesildi. Kesinti sonrası yapılan ilk incelemede vericilerin elektrik fişlerinin çekilerek yayınların durdurulduğu belirlendi. Verici saat 23.00’te gerekli müdahale yapılarak yeniden yayına başladı. Kesinti sabah saatlerinde tekrarlandı. Yayının kesildiği saat 19.30 sularında görgü tanıklarının ifadelerine göre belediye personeli vericilerin bulunduğu kabindeydi. Yayınların “Ünye Belediyesi dere kenarına çöp döküyor” başlıklı haberin yayınlanmasının ardından kesilmesi ise sabotaj ihtimalini güçlendiriyor. Ünye Belediye Başkanı Ahmet Arpacıoğlu ise belediye telsiz sistemini etkilediği gerekçesi ile yayınların durdurulduğunu en kısa sürede sorunlar çözülerek yayınların tekrar başlamasını umduğunu söyledi.
Rakel Dink’in Başbakan Erdoğan’a Nisan 2007’de gönderdiği mektubun ardından harekete geçen Başbakanlık Teftiş Kurulu, Hrant Dink cinauetiyle ilgili inceleme raporunu tamamladı. 12 Kasım’da olayı gündeme getiren NTV, Dink’e suikast düzenleneceği ile ilgili istihbarat bilgisi olmasına rağmen jandarma ve polisin gerekli tedbirleri almadığına dikkat çekildiğini ve görev ihmali bulunanlar hakkında yeni bir inceleme yapılmasının istendiğini duyurdu. Raporda, Dink’e suikast düzenleneceği ile ilgili istihbarat bilgisi olmasına rağmen jandarma ve polisin gerekli tedbirleri almadığına dikkat çekildi. Görev ihmali bulunanlar hakkında yeni bir inceleme yapılması istendi. Müfettişler, 27 klasör ve 200 sayfalık bir rapor hazırladı. İncelemede Erhan Tuncel, Yasin Hayal, Ogün Samast ve Tuncel’in ev arkadaşı Tuncay Uzundal’la görüşüldü. Müfettişler raporlarında, “Mc Donalds bombalama olayı çözülseydi cinayet önlenirdi” deniyor.
12 Kasım’da Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), dünya çapında faili meçhul cinayetlerin hedefi olan veya tutuklanan hapisteki gazetecilerin hikayelerine dikkat çekerek adalete vurgu yapan bir “Reddedilen Adalet Kampanyası” başlattı. Dünyadaki gazeteciler için özgürlük çağrılarının dillendirileceği kampanya çerçevesinde hikayesine yer verilen gazeteciler arasında, 21 Ekim 1999’da Ankara uğradığı bombalı saldırıda yaşamını yitiren Cumhuriyet gazetesi yazarı Ahmet Taner Kışlalı da bulunuyor. Tevhid Örgütü’yle bağlantılı olduğu ifade edilen Necdet Yüksel,İslamcı örgütlerle ilgili araştırmalarıyla tanınan Kışlalı’nın öldürüldüğü bombalı saldırıya katıldığını gözaltındayken itiraf etti. IPI, Yüksel’in cinayete İranlı diplomatlarında karıştığına ilişkin bilgiler de verdiğini belirtti.
Beş aydır ücretleri ödenmeyen Yenibosna’daki Ekspress Kargo işçilerinin iş bırakma eylemini izleyen Hayat TV kameramanı Servet Mehrekula 11 Kasım’da özel güvenlik görevlilerinin saldırısına uğradı. Darp edilen kameramanın çekim yaptığı kasetlere el koyan saldırganlar şoför Enver Yalçın’ı da tartakladılar. Hayat TV istihbarat sorumlusu Şahin Doğan “Kargo önünde iş bırakan işçileri çektiği sırada özel güvenlik görevlileri kendilerine saldırmış. Avukatlarımızla görüştükten sonra suç duyurusunda bulunacağız” dedi. Doğan’dan aldığımız bilgiye göre saldırıya uğrayan Mehrekula ve Yalçın’ın sağlık durumlarının iyi.
Haftalık Agos gazetesi avukatı Deniz Tuna, yargının gazeteye gönderilen ölümle tehdit, hakaret ve ırkçılık içeren elektronik posta (e-mail) mesajlara karşı işlemlerinin ağır yürüdüğünü ve caydırıcı olmadığını açıkladı. Gazete yayın yönetmeni Hrant Dink’in 19 Ocak 2007’de öldürülmesinden bu yana gönderilen tehdit ve ırkçılık içeren mesajları 19 şikayet halinde Şişli Savcılığı’na taşıdıklarını ifade eden avukat Tuna, “Şikayetlerin daha davaları açılmadı. Daha savcılıkça müşteki olarak bile dinlenemedik, araştırılıyor. Suçun İnternet kafelerden işlendiği bilgisi geliyor bize” dedi. Son olarak 28 Eylül 2008 tarihinde gazeteye gönderilen e-mail ile ilgili ertesi gün hem Şişli Savcılığı’na başvurdukları hem de cinayetle olası bağlantısının araştırılması için Dink Cinayeti davasını gören İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ni bilgilendirdiklerini ifade eden Tuna, soruşturmaların uzun sürmesi dışında yargının bu tür suçlara “ırkçılık” bakış açısıyla yaklaşmamasının ikinci bir sorun oluşturduğunu kaydetti. 20 Mart 2008’de Şişli 9. Asliye Ceza Mahkemesi, cinayetten 12 gün sonra Agos gazetesinin elektronik posta (e-mail) adresine ırkçı ve tehdit mesajı gönderen Zafer Filiz’i üç yıl hapisle cezalandırdı. Ekim 2007’de aynı mahkeme, cinayet sonrası Agos gazetesine tehdit mesajı gönderen 19 yaşındaki Rıdvan Doğan’a iki yıl hapis cezası vermişti.
Azmettiricilikle yargılandığı Dink Cinayeti öncesi Trabzon’da Mc Donald’s’a yönelik bombalı saldırıda bulunmakla suçlanan Yasin Hayal’in yargılanmasına 6 Kasım’da Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden başlandı. Altı kişinin yaralanmasına yol açan bombalı saldırı nedeniyle dört ayrı suçtan 17 Nisan 2006 tarihinde 6 yıl 8 ay ağır hapis cezasına çarptırılan Hayal, 11 ay hapis yattıktan sonra tahliye edildiyse de 19 Ocak 2007’de işlenen Hrant Dink cinayeti sonrası yeninden tutuklanmıştı. Mahkeme, Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nde tutuklu Hayal’in bozma ilamına karşı beyanının alınması için Tekirdağ 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yazılan talimata gelen yanıt okundu. Duruşma, 15 Ocak 2009 tarihine erteledi.
Gazeteciler, meslektaşlarının Başbakanın Hakkari ziyaretini izlemek isterken taşlı saldırıya uğramasına DTP lideri Ahmet Türk’ün 4 Kasım’da yaptığı grup konuşmasını protesto ederek tepki gösterdiler. Kürsüye çıktığı sırada gazeteci ve kameramanların bir bölümünün salonu terk ettiğini gören Türk, basın özgürlüğünü her zaman savunduklarını kaydederek, “Basına yönelik fiziki saldırılarla birlikte, tüm saldırıları yürekten kınıyorum” dedi. G-9 Gazeteci Örgütleri Platformu, 2 Kasım’da Hakkari ve Yüksekova’da bazı televizyon kanalı muhabirlerinin araçlarının taşlanmasını yazılı açıklamayla protesto etti. Basın Enstitüsü Derneği ve Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) Ulusal Komitesi de, olayı “sadece oradaki gazetecilere değil, basın özgürlüğüne yapılmış bir saldırı” olarak değerlendirerek kınadı. DİHA, eylem yapan kameramanların her zaman DTP grubunu izleyen kameramanlar olmadığını, Başbakanı takip eden kameramanlar olduğunu, bunun da eylemin “Başbakanlık Basın Merkezi’nce organize edilmiş olabileceği”ni gösterdiğini savundu.
Basın Enstitüsü Derneği ve Türkiye Foto Muhabirleri Derneği (FMD), Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun, oğlunun Sheraton Oteli’ndeki nikah töreni izlemekle görevli Hürriyet Gazetesi foto-muhabiri Selçuk Şenyüz’ün otelin güvenlik görevlilerince saldırıya uğramasını kınadı. Güven Hastanesi’ne kaldırılan ve burada beş saat süren bir ameliyat geçiren Şenyüz’ün tam iyileşmesi altı ayı bulacak. IPI Ulusal Komite “Medyanın şiddet kullanılarak engellenmesini, halkın haber alma özgürlüğünün ihlalidir” derken FMD de, “olay hem adli olarak hem de otel yönetimince yansızlıkla incelenmeli, sorumlular hak ettikleri cezaya çarptırılmalı. Olayın takipçisi olacağız” açıklaması yaptı. 23 Ekim’de de, Silopi Devlet Hastanesi’nin yanındaki arsada park halinde bulunan Haber 73 Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Halil Coşkun’a ait 73 EU 901 plakalı araç, kitlesel eylemlerden bir gün sonra kundaklanarak kullanılmaz hale getirildi.
İnkar ettiği halde gazeteci Hrant Dink cinayetinin yaşandığı gün İstanbul’da olduğu tespit edilen Yasin Hayal’in ağabeyi Osman Hayal hakkında, gizli tanığın ifadeleri üzerine “cinayete iştirak” ve “terör örgütüne üyelik” iddiasıyla dava açıldı. Gizli tanık, Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Dink 19 Ocak 2007 tarihinde öldürüldüğü sırada tetikçi zanlısı Ogün Samast’ın yanındaki kişi olarak Osman Hayal’i tarif etmişti. Bu durumda Osman Hayal, ek iddianameyle Beşiktaş’taki İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 20. sanık olarak yargılanacak.
21 Ekim’de Şırnak’ın İdil İlçesi’nde yapılan eylemleri izleyen DİHA muhabiri Vedat Yıldız, görev yaparken Emniyet güçlerinin saldırısına uğradığı gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu. DİHA, aynı gün Adana’daki olayları izleyen muhabir Murat Kolca’nın Toroslar İlçesi’nde üzerine hedef gözetilerek gaz bombası atıldığını açıkladı. Mardin muhabiri Haşîm Abak’ın 20 Ekim’de Kızıltepe İlçesi’nde polisçe tehdit edildiği iddia edildi. Aynı gün, Kürt Sorunu için demokratik çözüm talepli mitingi izleyen Ajansın Van muhabiri Ercan Öksüz, Erçiş’te çevik kuvvet görevlilerinin saldırısına uğradı.
Trabzon Asliye Ceza Mahkemesi, Hrant Dink cinayeti öncesi görevlerini ihmal ettikleri iddiasıyla yargılanan iki jandarma görevlisi hakkındaki davanın Ağır Ceza Mahkemesi’nde değil Sulh Ceza Mahkemesi’nde görülmesine devam edilmesine karar verdi. Dink ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu, kararı 21 Ekim’de telefonla öğrendiklerini, gerekçesini bilmediklerini ve yargılamayı sürdürecek olan Sulh Ceza Mahkemesinin yeni bir duruşma günü belirlemesini beklediklerini söyledi. Trabzon İl Jandarma Komutanlığı’nda görevli Astsubay Okan Şimşek ile Uzman Çavuş Veysel Şahin’in yargılandığı davanın 26 Eylül 2008 tarihli duruşmasında Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi dosyanın kendi görev alanını aştığına hükmederek görevsizlik kararı vermişti.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, 17 askerin yaşamını yitirdiği Şendinli’deki Aktütün Karakolu’yla ilgili yayınları nedeniyle 15 Ekim’de isim vermeden Taraf gazetesini ve genel olarak da medyayı hedef aldı. ÇGD Başkanı Ahmet Abakay, Başbuğ’un “Herkesi dikkatli olmaya ve doğru yerde bulunmaya davet ediyorum” sözlerine, “Ben de Başbuğ’u bu tür açıklamalar yaparken daha dikkatli olmaya çağırıyorum. Medya, ne Genelkurmay ne hükümetin ne de başka ekonomik ve siyasal güçlerin şamar oğlanı değil” diye karşılık verdi. Milliyet gazetesi yayın yönetmeni Sedat Ergin de, “Alışageldiğimiz bir üslup değil. Kızgın bir üslup kullandı. Kamu görevlilerinin toplum ve kamuoyuna karşı bu kadar ağır bir üslup kullanmalarını ben onaylayamam” dedi. Saldırının önceden istibahratı alındığı halde engellenmediğini bir jandarma iç raporuna dayanarak yazan Taraf gazetesini isim vermeden hedef alan Başbuğ, “Bu konudaki bilgileri sızdıranlar ve bu gizli bilgileri kullananlar hakkında adli işlemler başlatıldı. Bunlar doğru bilgiye dayanmayan, sınırlarını aşan eleştiriler…Herkesi dikkatli olmaya ve doğru yerde bulunmaya davet ediyorum” dedi. Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi ve gazeteci Füsun Özbilgen, Başbuğ’a “Dezenformasyon olduğunu düşünüyorsanız önce gerçekleri açıklayın” şeklinde yanıt verdi. Özbilgen, bu şekilde Aktütün saldırısıyla ilgili kamuoyunda uyanan soru işaretlerinin giderilemeyeceğini ifade etti. Günlük Evrensel gazetesi haber müdürü Nurettin Öztatar, Genelkurmayın yeni uygulamaya koyduğu haftalık bilgilendirme toplantıları gibi Başbuğ’un son sözlerinin de, “basını hizaya getirme operasyonları” olduğunu savundu.
13 Ekim’de İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Hrant Dink cinayeti davasında azmettirici olarak yargılanan Emniyet muhbiri Erhan Tuncel’le ilgili istihbarat raporlarının “sansürsüz” incelemesini ve görevi ihmalle suçlanan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na (TİB) dava açılması istemini reddetti. Dink’in katledilmesiyle ilgili davada Mahkeme, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek’in Tuncel ile ilgili teknik takip ve inceleme raporlarına ilişkin, 75 sayfası “devlet sırrı” ve “özel yaşam” gibi gerekçelerle gizli tutulan 90 sayfalık raporunun yeniden istenmesine karşı çıktı. Dink ailesi avukatları, Akyürek’in gönderdiği raporun mahkemenin bir hakimince incelendiğini, sadece 15 sayfalık bölümün cinayetle ilgili olduğu gerekçesiyle dosyaya konduğunu, gerisinin iade edildiğini anımsatarak, “Gerçeklerin ortaya çıkması için belgelerin yeniden istenmesi ve huzurda incelenmesini talep ediyoruz” dediler. Mahkemeye 22 Nisan’da gönderildiği anlaşılan raporda Akyürek, Tuncel’in “Yasin Hayal’in faaliyetlerinin kontrol altında tutulması ve özellikle Çeçenistan gibi bölgelerde savaşmak için giden grupların faaliyetlerinin izlenmesi amacıyla 17 Kasım 2004’ten itibaren yardımcı istihbarat elemanı kayıtlarına alındığı” ifade ediliyor. Yine raporda, Tuncel’in güvenilmez olduğuna kanaat getirilerek bu ikişiyle ilişkinin 23 Kasım 2006’da kesildiği iddia edildi. Tuncel’in gösterdiği tanıklardan Trabzon İstihbarat Büro amiri Ercan Demir ve Trabzon İstihbarat Şube müdürü Engin Dinç’i dinleyen mahkeme, yargılamaya 26 Ocak 2009’da devam edecek. Cinayetten iki yıl sonra mahkeme, müdahil avukatlarının “biz olmadan tanık Emniyet görevlilerinin ifadeleri alınıyor” tepkisi üzerine, Tuncel’in isteği üzerine daha önce talimatla ifadesi alınan Emniyet görevlileri Metin Gündoğdu ve Muhittin Zenit’in talimatla ifadelerinin yenilenmesinin ve bu işleme Dink avukatlarının da katılmasının sağlanmasını istedi. Gündoğdu, Ordu Ağır Ceza Mahkemesi’nde, Zenit de, Bayburt Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden talimatla ifade verecek. Tetikçi zanlısı Ogün Samast, azmettiricilikle suçlanan Hayal ve Tuncel ile diğer tutuklu sanıklar Zeynel Abidin Yavuz, Ersin Yolcu, Ahmet İskender, Tuncay Uzundal ve Mustafa Öztürk’ün tutukluluk hallerinin devamına karar veren mahkeme, 2004 yılında Mc Donalds’ın bombalanmasına ilişkin dava ile Dink cinayeti kapsamında Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nde “ihmal”den yargılanan iki jandarma görevlisinin Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilen dosyalarını istedi.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Danıştay 2. Daire üyelerine yönelik silahlı saldırıyla ilgili davada, Ergenekon soruşturması ve Cumhuriyet gazetesine bomba atılmasıyla ilgili bağlantıların tam olarak incelenmesini talep etti. 8 Ekim’de kamuoyuna yansıdığına göre, Başsavcı Abdurrahman Yalçınkaya, Danıştay’a saldırı davasını ele alan ve Ergenekon soruşturması ve Cumhuriyet’e saldırı süreçleriyle ilgili sadece 17 Aralık 2007 tarihinde gönderilen bilgi ve belgeleri değerlendirebilen Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nden bu tarihten sonraki süreci de göz önüne almasını istedi. Başsavcılık, İstanbul’da yürütülen Ergenekon Soruşturması’na dair tüm belge ve beyanların Ankara’ya getirilerek yeniden bir karar verilmesini istedi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, tebliğnamesini temyiz davasını görüşecek olan Yargıtay 9. Ceza Dairesi’ne gönderdi.
Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu’nun (BİHDK) eski üyesi Prof. Dr. Baskın Oran’ın, Türk İntikam Tugayı (TİT) imzalı bir elektronik posta mesajıyla (e-mail) bir kez daha tehdit edildiği 6 Ekim’de öğrenildi. Mesaj yoluyla hakaret edilen Prof. Dr. Oran, “Savcılığa suç duyurusu yaptık ama daha önceki şikayetimiz üzerinden de beş ay geçti ve hiçbir şey yapılmadı” dedi. Oran, “Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Çalışma Grubu Raporu” nedeniyle yargılanıp, beraat etmesinden sonra TİT imzalı bir başka mesajla 30 Mayıs’ta da tehdit edilmişti. Zaten öğretim üyesini tehdit edenler, son mesajlarında da, “Bizi devlete şikayet ederek elinize hiçbir şey geçmez. Bakın hala dışarıdayız” diyor.
26 Eylül’de Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi, Hrant Dink cinayeti öncesinde görevlerini ihmal ettikleri iddiasıyla iki jandarma görevlisini yargıladığı davada görevsizlik kararı vererek dosyalarını Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. Daha önce dinlenen tanıklar gibi Trabzon İl Jandarma Komutanlığı Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Yüzbaşı Hüsamettin Polat da, 26 Eylül’de mahkemece dinlendiğinde, sanık astsubaylar Okan Şimşek ile Veysel Şahin’in Dink’e yönelik suikast ihbarını aralarında Albay Ali Öz’ün de bulunduğu üstlerine bildirdiğini söyledi. Polat, ifadesinde “2006 yılının Temmuz ayında yapılan günlük istihbarat toplantısında Şimşek ile Şahin, Pelitli’den Yasin Hayal’in eniştesi Coşkun İğci’nin verdiği bilgileri toplantıda gündeme getirdiler..Albay Ali Öz, Hrant Dink’in öldürülmesiyle ilgili istihbarat konusunda gerekli duyarlığı göstermedi. Bu ihmal ve önemsememek değil. Bana normal gelmedi, ben de şüphe uyandırdı. Kasıt değil ama, ihmal de diyemem” dedi.
Gazeteci Hrant Dink’in ailesi, cinayetin soruşturulmasında görevlerini yerine getirmedikleri iddiasıyla İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’nin üç hakimini Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) şikayet etti. Dilekçede, mahkeme başkanı Atilla Sarp ve üyeler İlhan Hanağası ile Sadettin Yaman’ı “yasalara aykırı şekilde gerekçeden yoksun kararlar vermek” ve “mahkemelere etkin başvuru hakkını kısıtlamak”la suçladı. Üç hakim için adli ve idari soruşturma istendi Başvurularını 25 Eylül’de yapan avukatlar, HSYK’den üç hakimin verdiği kararların incelenmesini ve haklarında adli ve idari soruşturma açılmasını talep ediyorlar. Başvuruda, Dink’in öldürülmesinin ardından İstanbul Emniyeti’nin cinayetteki sorumluluğunu tespit etmek için İçişleri Bakanlığı müfettişlerince yaklaşık 1,5 yıldır süren ön inceleme sürecinin İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’nin 27 Haziran’da aldığı tek paragraflık, gerekçesiz bir kararla sona erdiğine vurgu yapıldı. Avukatlar, bu kararla İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ve İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler dahil sekiz görevlinin yargılanma yolunun kapatıldığını vurguladılar.
Taraf gazetesi muhabiri Turan Aktaş, kimlik kontrolü nedeniyle tartışma yaşadığı polislerce darp edildiğini iddia etti. Aktaş, 23 Eylül’de haber yapmaya gittiği Kadıköy’deki Söğütlüçeşme Tren İstasyonu’nda resmi giyimli polis memurlarına neden kimlik kontrolü yaptıklarını sorduktan sonra tartışma yaşadıklarını, sonra da fotoğraf çektiği için darp edildiğini savunuyor. Polislerse gazeteciyi, kimlik kontrolü sırasında direnmekle suçluyorlar. Polisle yaşadığı ilk tartışmanın ardından çektiği fotoğrafların polislerce silinmesinin üzerine bir fotoğraf daha çektiğini söyleyen Aktaş, “Bunun üzerine üzerime geldikleri için kaçtım. Arkamdan iki el ateş edildiğini duydum. Beni yakalayıp yere yatırdılar ve ağır şekilde darp ettiler. Başım ve vücudumun çeşitli yerlerine yumruk ve tekme attılar. Sağ kolumu hareket ettiremiyorum” dedi.
Başbakan Erdoğan, Doğan Grubu başkanı Aydın Doğan’a yönelik suçlamalarının ikinci haftasında kendisini eleştiren Uluslararası Basın Enstitüsü’nü (IPI) ve Dünya Basın Konseyleri Birliği’ni (WAPC) de hedef aldı. “Bugün de üyesi oldukları uluslararası bir basın kuruluşu, ültimatom çekmiş bana. Kimsin sen ültimatom çekiyorsun. Ne ültimatomu? Kendi oluşturmuş oldukları, kimsenin benim ülkemde kabul dahi etmedikleri bir uluslararası basın konseyi. Kibarlığımız sebebi ile daha önce burada yaptıkları toplantılara biz de katılmıştık. Sonra baktık ki bu bir şirkete çalışıyor, sadece işte Doğan Grubu ile alakası var. Baktık ki başka hiçbir basın organı gelmiyor, ondan sonra da gitmedik.” Doğan Medya Grubu’na yönelik tehditleri kınayan IPI Başkanı David Dadge, Erdoğan’ın gruba yönelik ültimatomunu geri çekmesi ve medyaya baskı uygulama girişimlerini sona erdirmesi çağrısında bulunmuştu. WAPC başkanı Oktay Ekşi,”Bu konuları bilmediğinizi de bilmiyorsunuz” diye tepki gösterdi. Başbakanın IPI’yı hedef almasına Doğan Grubu gazeteleri, TGC, ÇGD ve TYB Yayımlama Özgürlüğü Komitesi kınadı. IPI’ın kardeş örgütü Basın Enstitüsü Derneği Başkanı ve Hürriyet yazarı Ferai Tınç, “Başbakanın saldırısını kesinlikle kabul edemiyorum; demokrasi açısından bir basın örgütüne bu kadar hırçınca saldırması, yok etmeye çalışması ve önemsizleştirmesini basın özgürlüğüne direkt bir darbe olarak görüyorum” dedi. Dünya Gazeteler Birliği (WAN) Başkanı Gavin O’Reilly ve ona bağlı Dünya Editörler Forumu (WEF) Başkanı Xavier Vidal-Folch, Erdoğan’a gönderdikleri mektupta, “Türkiye’nin başbakanı olarak meşru zeminde yapılan haberciliği engellemeniz ve Deniz Feneri e.V. skandalı gibi konularla ilgili haber yapma hakkı -aslında görevi- bulunan Doğan Grubu’nu tehdit etmeniz karşısında derin kaygıya kapıldık” dedi.
Almanya’da görülen Deniz Feneri davasıyla ilgili yayınlardan sonra Başbakan, 6 Eylül’den itibaren Doğan Grubu Başkanı Aydın Doğan’ı hedef aldı. Başbakan, yayınların Doğan’ın satın aldığı Taksim Elmadağ’daki Hilton oteli arazisinde imar değişikliği yapılmasının reddedilmesi ve CNN Türk televizyonuna karasal yayın hakkı tanınmasıyla ilgili olduğunu savunurken Doğan, “Başbakan şantaj yapıyor” dedi. RTÜK başkanı Zahid Akman’ın Deniz Feneri davasıyla ilişkisi ve Gaziantep Belediyesi’ndeki yolsuzluk iddialarına ilişkin haberlere de sert tepki gösteren Başbakan, yayınların nedenini açıklaması için Aydın Doğan’a bir hafta süre verdiğini açıkladı: Erdoğan, Doğan Grubu’nun Hilton arazisinde imar değişikliğine izin vermedikleri için “kendisine iftira, partisine de çamur atmaya çalıştığını” ileri sürdü. Erdoğan, başka şeyler de olduğunu ancak hepsini bitirmek istemediğini ifade ederek, “Bundan sonra saygılı götürelim, gizli götürelim yok, her şeyi açık ve net millete duyuracağız” dedi. Ardından Doğan, “Ben Başbakana Hilton için gitmedim. Ben gidip kendisine ‘2.5 milyon dolar param var, rafineri kurmak istiyorum, ruhsat lazım. Üç yıl sonra bitireceğim’ dedim. Başbakan da ‘Orayı sana veremem oraya Çalık Grubu talip’ yanıtını verdi…Basın özgürlüğünün geleceğinden endişe duyuyorum” dedi. Başbakanın açıklamalarından tepki gösteren TGC, “Türkiye’de çoksesliliğin önüne yeni engeller dikilmesi tehlikesini yeniden gündeme getirdiğini” açıkladı. ÇGD de, “Başbakan Doğan Grubu’na değil, Almanya’daki savcıya yanıt versin. Başbakan zanlıların avukatlığına soyunmamalı” dedi. Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Sistemleri Bölüm Başkanı Doç. Dr. Aslı Tunç,Başbakan Erdoğan’ın Doğan Grubu Başkanı Aydın Doğan ile restleşmesinin, “özgür medyanın bir ülkenin demokrasisindeki yaşamsal önemini bir kez daha gösterdiğini” söyledi.
Yeni Şafak gazetesinin Bayrampaşa’daki merkez binası son beş ayda ikinci kez silahlı saldırının hedefi oldu. Gazetenin Bayrampaşa İlçesi’nde bulunan merkezin beş katlı binasında bir camın 31 Ağustos sabahı kırık olduğu fark edildi. Gazeteye çağrılan polis ekiplerinin incelemesinin ardından camın dışarıdan açılan ateş nedeniyle kırıldığı tespit edildi. TEM Otoyolu’ndan geçen bir araçtan açılan ateş sonucu kurşunun, gazete idarecilerinden birinin odasına isabet ettiği belirtildi. Binada bulunan bütün güvenlik kamera kayıtlarını da incelemeye alan polis, sabah iletilen olayın gece gerçekleşmiş olabileceğini kaydetti. Kurşunun isabet ettiği oda içinde yapılan incelemede bir kurşun çekirdeği bulundu ve inceleme için polis laboratuarına götürüldü. Saldırıyı kim ya da kimlerin gerçekleştirdiği araştırılıyor. Binaya, daha önce 5 Mayıs 2008 ve 4 Temmuz 2001’de saldırı düzenlenmişti.
Ergenekon İddianamesinin eklerindeki 137. klasörün 159. sayfasındaki bilgide, soruşturması sürecinde tutuklanan Doç. Dr. Emin Gürses’in “Paşam” diye hitap ettiği bir kişiyle yaptığı telefon görüşmesine ait dinleme kayıtlarına yer veriliyor. Buna göre Gürses, “Şimdi Hrant Dink’in öldürülmesinde giden çocuk (Ogün Samast), oraya giderken sağında solunda iki adamla beraber gidiyor. Bunu gören de kızın babası geliyor bize diyor ki, ‘Kızım bunları gördü. Bunlar öldürmeye gidiyorlar diye konuşuyorlardı. Kızım da bunların arkasından yürüyordu’. Kız üniversiteye yeni girmiş. Bu adamlar, bu çocuk gidiyor, Hrant Dink’i öldürüyor. Bu adamlar kayıp. O adamlar Hrant Dink’in kapısına kadar çocuğu götürüyorlar. İki tane adam kim olduğu belli değil” diyor. Bu sözler, Show TV’de yayımlanan ve Samast gazete önünde Hrant Dink’i beklerken, tetikçi zanlıyı gözetleyen, cinayetin hemen ardında da ara sokaktan kaçtığını görünce de bir inşattın içinden geçerek gözden uzaklaşan iki kişinin bulunduğuna dair görüntüleri doğruluyor.
Düşünce Suçuna Karşı Girişimi’nin basın ve ifade özgürlüğü konusunda haber ve bilgilerini yayımladığı www.antenna-tr.org ve toplumdaki ortak payda arayışlarını yansıtan www.ortakpayda.org İnternet siteleri 24 Temmuz’da hacklendi. Sitelerinin “kendilerini afişe edecek kadar cüretkar” bir “hacker” grubunca sabote edildiğini duyuran Girişim Sözcüsü Şanar Yurdatapan, Başbakanlığı, Telekomünikasyon Kurumu, İçişleri ve Adalet Bakanlıklarını ve Ergenekon Soruşturması’nı yürüten savcıları göreve çağırdı. Saldırganların kendilerini “Atabeyler” olarak tanıttıklarını ifade eden Yurdatapan, sitelerine saldıranların Ergenekon veya benzeri bir oluşumla ilgili olup olmadıklarının, kimlerce kışkırtıldığını ve nereden finanse edildiklerinin araştırılmasını talep etti. Yurdatapan, Savcı Zekeriya Öz ve Başsavcı Yardımcısıyla görüşerek saldırıyı yargıya taşıdı.
Dink Cinayeti yaşandığında Trabzon’da Jandarmasında Kıdemli Binbaşı olan Ali Oğuz Çağlar, Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nde görevi ihmalden yargılanan jandarma görevlileri Jandarma Başçavuş Okan Şimşek ve Veysel Şahin’in görevlerini yaptıklarını açıkladı. Ankara 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nde 25 Temmuz’da tanık olarak ifade veren Çağlar, Jandarma Kıdemli Albay Ali Öz’ün asayiş toplantısında gündeme getirilen Dink’e yönelik suikast ihbarını dikkate almadığını “Bu konuyu sonra görüşürüz” dediğini doğruladı. Bundan önce de dinlenen jandarma muhbiri Coşkun İğci, Başçavuş Hüseyin Yılmaz ile Uzman Çavuş Hacı Ömer Ünalır ile sanıklar Şimşek ve Şahin bu yönde ifade vermişti.Çağlar da, “iki istihbarat elemanı (Şimşek ve Şahin) çalışıp çabalayıp elde ettikleri -güvenirlik derecesi bana göre yüksek olan- cinayetin işlenebileceğiyle ilgili bilgileri edinip o tarihte Albay Öz’e ulaştırdılar. Ancak komutan ya önemsemediği, ya da bilerek veya bilmeyerek yapması gereken göreviyle ilgili hususlara ilişkin işlemleri her nedense yapmadı” dedi.
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde kurulan Alt Komisyon, Hrant Dink Cinayeti ile ilgili raporunu 23 Temmuz’da açıkladı. Raporda devletin kendi vatandaşının can güvenliğini sağlamada kusurlu olduğunu ortaya koydu. Gazetecilerin sorularını yanıtlamayarak yorum yapamayacağını ifade eden Komisyon başkanı ve AKP Bursa Milletvekili Mehmet Ocaktan, “Hem emniyet teşkilatı hem de jandarma açısından bir ihmalin, kusurun, koordinasyonsuzluğun olduğu sonucuna vardık” dedi.
Dink Cinayeti öncesinde ihbarları dikkate almayan Trabzon Jandarma ve Emniyet görevlilerini yargılatamadıkları gerekçesiyle daha önce iki kez AİHM’e giden Dink Ailesi avukatları, bir başvuru da Celalettin Cerrah için yapmaya hazırlanıyor. İçişleri Bakanlığı müfettişlerince yaklaşık bir buçuk yıldır sürdürdükleri ön inceleme süreci sonunda İstanbul Bölge İdare Mahkemesi, 27 Haziran’da “tek paragraflık gerekçesiz karar” ile İstanbul Emniyet müdürü Cerrah ve yedi görevli hakkında soruşturma yürütülemeyeceğine karar vermişti. Kararda, İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler, İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı Bülent Köksal, İstihbarat Şubesi büro amiri İbrahim Pala, kısım amiri İbrahim Şevki Eldivan, masa amiri Volkan Altunbulak ve polis memurları Bahadır Tekin ile Özcan Özkan’ın Dink Cinayeti’nde hiçbir kusurlarının olmadığına ve soruşturma izni verilmesine yer olmadığı belirtildi.
Mahkeme, Dink Cinayeti öncesinde Trabzon’da başında bulunduğu jandarma teşkilatından gelen uyarıları dikkate almamakla suçlanan İl Jandarma Alay komutanı Albay Ali Öz’un ifadesini cinayetten bir buçuk yıl sonra alabildi. Bursa 1. Sulh Ceza Mahkemesi’ne 21 Temmuz’da ifade veren Öz, 19 Ocak 2007 tarihinde işlenen Hrant Dink cinayetini kendisine istihbarat Şube müdürü Yüzbaşı Metin Yıldız’ın, cep telefonundan Zigana Dağı’nda ziyaretteyken bildirdiğini savundu. Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin talimatıyla tanık olarak dinlenen Öz, suikast planlarıyla ilgili ihbarların Trabzon Jandarma görevlilerinin bir arada bulunduğu bir asayiş toplantısında gündeme gelmesiyle ilgili Okan Şimşek ve Veysel Şahin’in ifadeleri hatırlatılınca, “Toplantıda herhangi bir şekilde söylediği konu gündeme gelmedi. Ben hatırlamıyorum” dedi. Metin Yıldız, Ali Oğuz Çağlar, Hüsamettin Polat, Gazi Günay, Hüseyin Yılmaz ve Gökhan Asla için “benim personelimdi” diyen Öz, Cinmen’in “Aranızda herhangi bir husumet oldu mu?” sorusunaysa “Cevap vermek istemiyorum, bu konu askeri bir konu” diye yanıt verdi.Müdahil avukatların İl Jandarma Komutanlığı’na ait Haber Kayıt ve Bildirim Formu yazılı belge üzerindeki imzanın kendisine ait olup olmadığı yönündeki sorusuna Öz, imzanın kendisine ait olduğunu söyledi. Yıldız’ın, bu toplantıdan iki gün sonra Öz’ün yanına gelerek konuyu tekrar gündeme getirdiğine ilişkin 9 Haziran’da verdiği beyanlarla ilgili “Böyle bir konu için odama geldiğini hatırlamıyorum” dedi.
20 Temmuz’da Trabzon Valisi Nuri Okutan, Hrant Dink’in öldürülmesinde ihmali olduğu iddiasıyla eski İl Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Öz ve eski İstihbarat Şube Müdürü Kıdemli Yüzbaşı Metin Yıldız hakkında soruşturma açılmasına karar verildiğini bildirdi. Dink Ailesi avukatlarından Ergin Cinmen, cinayetle ilgili kanıtların bulunduğu İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dosya ile Trabzon’da yaşananlarla ilgili Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi’ndeki dosya birleştirilmedikçe adalet sağlanamayacağını açıkladı: “Soruşturma izni verilmeyen görevlilerle ilgili Valilik kararını itiraz etme hakkımız var. Ancak itirazımızı inceleyecek Trabzon Bölge İdare Mahkemesi olayı bilmiyor çünkü cinayetle ilgili tüm kanıtları İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde bulunuyor”.
İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin, Hrant Dink’in öldürülmesindeki ihmalden dönemin Trabzon İl Jandarma Komutanı Albay Ali Öz, İstihbarat Şube Müdürü Yüzbaşı Metin Yıldız ve beş jandarma görevlisi hakkında “soruşturma izni verildiğini 18 Temmuz’da öğrenildi. Müfettişlerin işlemlerini basından izlediklerini ancak henüz kendilerine bir tebliğ bulunmadığını ifade eden Dink Ailesi avukatı Fethiye Çetin, müfettiş raporunun Trabzon Valiliği İl İdare Kurulu’na sunulacağını, kurulun vereceği karara göre idari yargıda girişimde bulacaklarını söyledi.
Hrant Dink’in öldürülmesiyle ilgili İstanbul 14. Ağır ceza Mahkemesi’nde 7 Temmuz’da devam eden davada sekiz tutuklu sanığın tutukluluklarının devamına karar verildi. Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nde görevi ihmalden yargılanan iki jandarma görevlisinin dosyasının İstanbul’daki cinayet dosyasıyla birleştirilmesi talebi bir kez daha mahkemece reddedildi. Yasin Hayal’in halasının eski eşi ve cinayetin işlendiği dönemde jandarma muhbiri olarak görev yapan Coşkun İğci de, “Tanık olarak başladığı süreçte sanık durumuna düştüğünü” söyledi, “Vatandaşlık görevimi yaptım Hayal’in bu işi yapmaması için çalıştım, baktım engelleyemeyeceğim jandarma kolluk birimine bildirdim. Bildirdikten sonra 1-1,5 ay silah alacağım diyerek Ekim 2006’ya kadar onu oyaladım. Ondan sonra hiç görüşmedim” dedi. İğci Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nde verdiği ifadeleri aynen tekrar etti, “sanıklardan bir tek Ahmet İskender’i tanıdığını” söyledi. “Jandarma görevlileriyle kaç kez görüştünüz?” sorusuna İğci “2004’ten beri tanırım kendileriyle Yasin Hayal’le ilgili duyumlardan sonra 5-6 kez görüştüm”diye cevap verdi. BBP İl Başkanı Yaşar Cihan’ın oğlu Hakkı Bahadır Cihan tanık olarak dinlendi; “Metin Gündoğdu’nun ‘Dink’i öldürme işini bizimkiler yapacaktı yüzlerine gözlerine bulaştırdılar’ sözlerinin yanlış aksettirildiğini” söyledi. Ogün Samast’ın akrabaları Yaşar Samast ve Aslan Samast, Ogün Samast’ı cinayet sonrası kaçarken gören Ahmet Emin Özmete ile Agos gazetesi çalışanı İnan Murat ve gazetenin reklam bölümü çalışanı Kristin Dellaloğlu tanık olarak dinlendiler.
Dink Cinayeti davasının müdahil avukatı Ergin Cinmen, 4483 Sayılı Memurları ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Kanunun cinayetin devlet içindeki sorumlularının tespiti ve yargılanmasının önünü tıkadığını açıkladı. 1913 yılına ait Memurin Muhakematı Kanunu’nun yerine çıkarılan yasanın Dink cinayetinde dört hukuk mücadele alanından üçünü tıkadığını savunan Cinmen, “Cinayet süreci, bu düzenlemenin memurların yargılanmasını engellediğini çok açık şekilde gösterdi” dedi. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edenyargılamada hiçbir Emniyet görevlisi yer almıyor. Cinmen, cinayet sonrasında “evrakta sahtecilik yapıp delil gizledikleri” gerekçesiyle Trabzon Emniyeti görevlileri, suikast planlarından haberleri olduğu halde önlem almadıkları için Trabzon Jandarma görevlileri ve cinayetten bir yıl önce Trabzon’dan Yasin Hayal’le ilgili gelen ihbarların gereğini yapmayan İstanbul Emniyeti görevlilerinin cinayet davasında yargılanmalarından başka çare olmadığını söyledi.
Davetli olduğu Karabük Kültür Festivali’nde konuşan yazar Latife Tekin’in mikrofonu kapatıldı. Haziran sonunda gündeme gelen olayda, Tekin, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) “aşağılık enerji politikaları”ndan söz edince AKP’li Belediye Başkanı Hüseyin Erer, ayağı fırlayarak, “Sen benim paramla buraya geldin. Konuşamazsın. Sen siyaset yapamazsın burada” dedi. Yazar, “Hayır siz vermediniz ben kendi paramla geldim Ben konuşurum. Nükleer santrale karşıyım ve bunu söyleme hakkım var. Ben burada olay çıkartıyorum, sen beni tutuklat…” karşılığını vererek, kürsüden ayrılmayacağını söyledi. Tekin, “Ben Karabük’e geldiğimde burası başka türlüydü. Şimdi görüyorum ki, kadınların hepsi örtünmüş. Ağırlıklı olarak örtünmüş….Yani burada Türkiye’de işte, vahşi ve gerçekten yaşadığımız çevreyi çirkinleştiren bir kentleşme var. Ama bu kentler başımıza yıkılacak…Aşağıdan gelen ve büyük kentlerde iktidarı ele geçiren ki onlar. Sevmiyorum herifleri…İktidarı aldılar. Medya çok büyük güç kazandı…Çünkü her şey kontrollerinde…Halkın sesi çıkmıyor, yoksulların sesi çıkmıyor. Çıkardığın anda sopayı yiyorsun” demişti. PEN Türkiye Merkezi Kadın Yazarlar Komitesi ve ÇGD, Tekin’e destek verdi.
Hrant Dink cinayeti öncesinde “görevlerini ihmal ettikleri” gerekçesiyle Sanık Jandarma Astsubayı Okan Şimşek ve Jandarma Uzman Çavuş Veysel Şahin’in Trabzon’da yargılandığı davanın görülmesine 10 Haziran’da devam edildi. Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nde tanık olarak dinlenen Trabzon İl Jandarma Komutanlığı’nda görevli Jandarma Başçavuş Hüseyin Yılmaz ile Jandarma Uzman Çavuş Hacı Ömer Ünalır’ın ifadeleri, İstanbul’daki cinayetin, başta dönemin Trabzon Jandarma Komutanı Albay Ali Öz olmak üzere üst düzey jandarma yetkililerinin ihmaliyle gerçekleştiğini doğruluyor. Yılmaz, sanık jandarma görevlilerinin ihbarı aldıktan sonra bilgileri araştırdıklarını ifade etti; “Gazetecinin ismininse ‘Krant’ değil ‘Hrant’ olduğunu öğrendik” dedi. Yılmaz, Ünalır’ın kendisine Şimşek’le görüştüğünü, ondan da “Müdürle görüştüm, saha sonra size emir verecekmiş” yanıtı aldığını kaydetti. Ünalır da ifadesinde, ihbarı cinayetten altı ay önce aldıklarını kaydederek, “Ama bu bilginin emniyete bir yıl öncesinden gelmiş olduğunu Emniyette öğrendim. Bundan sonra ise işlemlerin hiçbirisinde bulunmadım” şeklinde konuştu; “Çalışma sistemimize göre terör faaliyeti olması için örgüt olması gerekir. Dink’in öldürülmesi olayı terör olayı değil asayiş olayı” dedi.
Cinayetten bir gün sonra yakalanan Hrant Dink’in katil zanlısı Ogün Samast ile “Vatan toprağı kutsaldır, kaderine terkedilemez” yazılı bayrakla “hatıra” olarak görüntü çekilmesiyle ilgili davaya 9 Temmuz’da devam edilecek. Samsun 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılan davada Dink Ailesi’nin avukatlarının sadece Samsun Emniyeti’nin belirlediği tanıkların değil olay günü görevli tüm tanıkların dinlenmesi yönündeki talebi değerlendirilecek. Samsun Cumhuriyet Savcılığı, çok sayıda emniyet mensubunun 20 Ocak 2007 tarihinde Samast ile poz vermesi nedeniyle değil, katil zanlısını nezarethane yerine TEM çay ocağına alıp fotoğrafların çekilmesine izin verilmesi ve görüntülerin medyada yer almasına yol açmaktan dava açmıştı. Savcılık, görüntü kaydedilmesine izin verdiği gerekçesiyle TMŞ müdür vekili Metin Balta için ”ihmal suretiyle görevi kötüye kullanmak” suçundan altı ayla iki yıl, ”soruşturmanın gizliliğini ihlal ederek zanlıya ait fotoğrafların görsel ve yazılı basında yer almasına yol açmak”tan da komiser İbrahim Fırat’ın beş yıla kadar hapsini talep etmişti.
Hrant Dink cinayetinde Trabzon jandarma görevlilerinin ihmallerini araştıran Trabzon Sulh Ceza Mahkemesi’nin talebiyle talimatla ifade veren dönemin Yüzbaşısı Metin Yıldız da, emrinde çalıştığı Trabzon Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Öz’ü suçladı. 9 Haziran’da Yüzbaşı Yıldız, Bolu Sulh Ceza Mahkemesi’nde, “Yasin Hayal’in plan yaptığı bilgisini bir yıl önceden Ali Öz’e ilettik” dedi.Müdahil avukatlardan Ergin Cinmen, Yıldız’ın ihbarlardan bilgisi olduğunu, bu bilginin hem şahsen Ali Öz’e hem de toplantı halindeyken diğer jandarma görevlilerine iletildiğini kanıtlayan sözler söylediğini açıkladı.
“Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Çalışma Grubu Raporu” nedeniyle yargılanıp beraat eden BİHDK eski üyesi Prof. Dr. Baskın Oran’a, 30 Mayıs’ta tehdit içeren TİT imzalı bir elektronik posta mesajı (e-mail) gönderildi. zerkama@hotmail.com adresinden gönderilen mesajda, Hrant Dink’ten sonra yeni hedefin kendisi olacağı ileri sürülüyor. Mesajda Oran ve Ermenilere yönelik sövgü niteliğinde ifadeler de yer alıyor.Daha önce e-posta yoluyla aldığı tehditler nedeniyle üç kez suç duyurusunda bulunan Oran, 4 Haziran’da avukatı aracılığıyla mesajı gönderen/ gönderenler hakkında suç duyurusunda bulundu. Barış Girişimi, Helsinki Yurttaşlar Derneği (HYD), İnsan Hakları Araştırmaları Derneği (İHAD), İHD, İnsan Hakları Gündemi Derneği (İHGD), MAZLUMDER ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) yaptığı ortak açıklamada, hükümetin duruma sessiz kalamayacağı kaydedildi: “Sorun insan haklarının ve insan hakları savunucularının korunması sorunudur” denildi.
4 Haziran’da Dink cinayetiyle ilgili güvenlik kameralarının kaydettiği yeni görüntüler ortaya çıktı. Bir bankanın para çekme makinesi ve bir işyerinin güvenlik kameralarının görüntülerinde, tetik zanlı O.S.’nin yanında olduğu öne sürülen ikinci kişi görülüyor. Agos Gazetesi Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in 19 Ocak 2007’de öldürülmesiyle ilgili İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davaya 7 Temmuz’da devam edilecek. Ancak suikasta ilişkin hala cevaplanamamış sorular var. olayın gerçekleştiği dakikalarda, olay mahallinde uzun süre bekleyen, telefon görüşmesi yapan ve O.S.’nin kaçış güzergahında güvenlik kameralarına tekrar takılan kişinin kimliği gizemini koruyor. Bu ikinci kişi, Agos gazetesi önünde uzun süre bekliyor ve cinayetin ardından da ara sokaktaki inşaata girip kayboluyor.
İsmailağa Cemaati’nin lideri Mahmut Hoca’ya ait olduğu ifade edilen Beykoz Çavuşbaşı Beldesi’ndeki iki villasının haberini yapmak isteyen Vatan gazetesi muhabiri Alper Uruş, foto muhabiri İlker Akgüngör ve ulaştırma görevlisi Ahmet Şener, 4 Mayıs saat 14:30 sularında saldırıya uğradı. Yıldıztepe Sokak’taki iki villanın fotoğrafını çektikten sonra gazeteye dönmeye hazırlanan Vatan gazetesi ekibinin bulunduğu aracın önünü sekiz kişi kesti. Saldırganlar, otomobilden zorla indirdikleri İlker Akgüngör’ü dövdükten sonra fotoğraf makinesi ve çantasına el koydular. Gazetecilerin şikayetçi olmaları üzerine gözaltına alınan 11 kişi, savcılık talimatıyla serbest bırakıldı. Uruş, 8 Mayıs’ta Beykoz Cumhuriyet Savcısı Orhan Korkmaz’a ifade verdiğini, gereğinin yapılmasını beklediklerini ifade etti.Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Hıncal Uluç’a yönelik ağır hakaret içeren açıklamasından sonra türkücü İbrahim Tatlıses’in de gazetecileri sözlü olarak hedef aldığını anımsatan TGC, 1 Mayıs’ta habercilerin saldırıya uğramasından sonra da şimdi de Vatan gazetesi ekibinin şiddet gördüğünü anımsattı. TGC, “3 Mayıs, Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nü kutladığımız hafta, maalesef gazetecilere saldırı haftasına dönüştü” dedi. Saldırıyı kınayan Basın Enstitüsü Derneği de “Gazetecilerin görevlerini yapmalarını engelleyen linç girişimleri ve saldırıların giderek arttığını gözlemliyoruz. Acilen önlem alınmalı” açıklaması yaptı.
Yeni Şafak gazetesinin İstanbul Bayrampaşa’daki binası, 4 Mayıs, saat 23:50 sıralarında gazetenin gece baskısı hazırlandığı sırada silahlı saldırıya uğradı. Kimliği belirsiz kişi veya kişiler, binanın karayoluna bakan yönünden beş el ateş etti. İsabet eden kurşunlar nedeniyle binanın camları kırıldı. Yazı işlerinde çalışan sekiz personel yere yatarak kurtulurken, polis güvenlik kameralarını ve yola bakan MOBESE kayıtlarını incelemeye aldı. Yeni Şafak gazetesi, hedef oldukları saldırının gerekçe olarak, “son günlerde çetelerle ilgili yapılan haberleri” akla getirdiğini duyurdu. Gazete, “Yeni Şafak, Türkiye’nin çetelerden arınması için cesur gazetecilik anlayışından asla taviz vermeyecek” dedi. Basın Konseyi de, “Kurşunların dditör katında görev yapan meslektaşlarımıza isabet etmemesinden dolayı geçmiş olsun diyorum. Bu tür saldırıların bir kere daha yaşanmaması için en yüksek mülki amirler ve Emniyet Müdürü göreve çağırıyoruz” dedi. Saldırıyı TGC, Basın Konseyi, TGS, ÇGD ve Haberciler Derneği’nce kınandı. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, Hürriyet ve Radikal gazetelerinin yöneticileri telefonla gazeteyi arayarak dayanışma mesajlarını ilettiler.
1 Mayıs İşçi Bayramı’nı izlerken polis şiddetine maruz kalan Cumhuriyet gazetesi foto-muhabiri Ali Deniz Uslu’nun sağ kolu dirsek hizasında kırıldı. Gazetenin diğer muhabiri Esra Açıkgözde Emniyet güçlerinin hedefi oldu. Geçen yıl gibi İstanbul’da olağanüstü güvenlik önlemi aldığı 1 Mayıs’ta onlarca haberci, atılan gaz bombalarından görev yapamaz hale geldi; tazyikli suyla kameralar parçalandı. Gazete avukatı Tora Pekin, suç duyurusunda bulunduklarını açıkladı. Her iki gazeteci de, saldırıya uğradıklarında gazeteci olduklarını söylediklerini, basın kartlarını göstermelerine rağmen kendilerine saldırılmaya devam edildiğini kaydettiler. Şişli’de AA Kameramanı Engin Morgül ile Reuters Kameramanı Bülent Usta, basınçlı sudan etkilendi ve kullandıkları kameraları kırıldı.Eylemleri izleyen gazetecilerin polisin “orantısız güç kullanımı”yla karşı karşıya kaldığını ifade eden TGC, Uslu’nun cop darbesiyle kolunun kırıldığı, bir başka habercinin da başına aldığı darbeyle hastanelik olduğunu, iki gazeteciye ait kameraların da zarar gördüğünü bildirdi. TGS de, polis şiddetinin ‘bilerek ve isteyerek’ planlandığını savundu.
Dink cinayet davasında İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 28 Nisan’daki 5. duruşmada, Yasin Hayal’in daha önce Adliyeye getirilirken “Orhan Pamuk akıllı olsun” sözlerini tutanağa geçiren iki polis memuru tanık olarak dinlendi. Hayal’in, “Hrant Dink’ten nefretle iğreniyorum” demesi üzerine müdahil avukatlardan Erdal Doğan “McDonalds bombalamasından önce Hrant Dink’i tanıyor muydun?” sorusunu yöneltti. Bu soruya Hayal “Tanımıyordum” diyerek yanıt verdi.Bunun üzerine Doğan “McDonalds olayından sonra cezaevindeyken Veli Küçük ve Ülkü Ocakları İstanbul Eski Başkanı Levent Temiz’in ziyaretlerinin bunda etkisi var mı” diye sordu. Hayal bunun üzerine paniklemiş bir halde “Yalan söylüyorsun, yalan söylüyorsun” diye bağırdı. Dinlenen tutuksuz sanıklar İrfan Özkan ve Numan Şişman, “Erhan Tuncel’in evinde iki tane 7,65’lik silah gördük” dediler. Davaya 19. sanık olarak dahil edilen, Hayal’in eniştesi Coşkun İğci, avukatı olmadığı için dinlenemedi.
Hrant Dink’in öldürülmesiyle ilgili davanın sanıklarından Erhan Tuncel, polis Muhittin Zenit’le telefonda BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu’yla davanın bir başka sanığı Yasin Hayal’in durumuyla ilgili görüşeceğini söylüyor. NTV’nin duyurduğu habere göre, Tuncel konuşmada Yazıcıoğlu’ndan “Muhsin Başkan” diye söz ediyor; Zenit’e Yazıcıoğlu’nun Trabzon gezisinin programını bildiriyor. “Uçak 8’e çeyrek kala iniyor. Partide yemekli basın toplantısı, partililerle görüşme, cuma namazı, sonra sanayide esnafla görüşme.” Tuncel Yazıcıoğlu’yla Yasin Hayal’in durumunu konuşacaklarını, görüşmeye Hayal’in avukatının katılacağını da anlatıyor: “Yasin konusunda görüşeceğiz. Avukatı da çağıracağız, avukat da gelecek. Yasin’in sonraki ceza olayını mı? Hı hı, tamam görüşürüz.” Yazıcıoğlu, Dink’in ölümünden önce Tuncel’le görüştüğü iddialarını yalanladı; Tuncel’i kast ederek “Sanki bizzat görüşmüşüm ve görevlendirmişim gibi bir imaj oluşturulmaya çalışılmaktadır” dedi.
Eski Trabzon Jandarma komutanı Albay Ali Öz ve eski Jandarma İstihbarat Şube Müdürü Yüzbaşı Metin Yıldız, 24 Nisan’da gittiği Meclis İnsan Hakları Komisyonu Hrant Dink Cinayeti Alt Komisyonu’nda sorulara yanıt vermedi. Öz, “Mahkemede ifade vermeden bir açıklama yapmayacağız. Ama mahkemeye gidip bilgi verdikten sonra, eğer isterseniz ayrıntılı bir şekilde komisyonunuza bilgi verebiliriz. Meclise saygımızdan dolayı geldik” dedi.
İstanbul Valiliği İl İdare Kurulu’nun, Dink cinayeti öncesinde Trabzon Emniyet Müdürlüğü’nün uyarılarını dikkate almadığı ve görevini ihmal ettiği gerekçesiyle suçlanan İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah hakkında soruşturma açılmasına izin vermediği 18 Nisan’da kamuoyuna yansıdı. Öldürülen gazetecinin eşi Rakel Dink’in talebini görüşen Kurul, 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Kanunu’nun 6. maddesine göre sekiz görevliden altısı için soruşturma izni verdi ancak bunlar arasında Cerrah yok. Kurul, İstanbul Valisi Muammer Güler imzasıyla yayımlanan kararda sadece İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler, İstihbarat Şubesi büro amiri İbrahim Pala, kısım amiri İbrahim Şevki Eldivan, masa amiri Volkan Altunbulak ve polis memurları Bahadır Tekin ile Özcan Özkan hakkında soruşturma açılabileceğine yer veriyor. 20 Mart’ta alınan kararda Cerrah gibi İstanbul İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı Bülent Köksal hakkında da soruşturma izni çıkmadı.
Dink Ailesi’nin avukatları, Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı’nca haklarında soruşturma başlatılan ve aralarında eski Trabzon Jandarma İl Komutanı Albay Ali Öz’ün de bulunduğu 10 askerin cinayet davasının görüldüğü İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaları gerektiğini bildirdi. Avukatlar, bu görevlilerin, “görevini ihmal ederek cinayetin işlenmesine yardım etmek” suçunu düzenleyen maddesi çerçevesinde Dink’in ölümünün gerçekleşmesini sağladıkları, sahte belge düzenleyerek asıl suçun işlenmesine yardım ettiklerini savundu. Trabzon Sulh Ceza Mahkemesi’ndeki dosyanın İstanbul’daki dosyayla birleştirilmesini isteyen avukatlar, talebi içeren dilekçeyi 14 Nisan’da İstanbul Cumhuriyet Savcısı’na verdiler.
İHD, Genelkurmay Başkanlığı’nın uluslararası kuruluşlardan fon alan sivil toplum örgütlerini listelediği andıcıyla ilgili soruşturma başlatılmasını talep etti: “Askeri otorite tarafından sivil hayatın andıçlanması -izlenmesi, gözlenmesi ve fişlenmesi- hukukun üstünlüğü ve demokrasi ilkelerine aykırıdır.” Taraf gazetesi Deniz Piyade Kurmay Albay Dursun Çiçek’in hazırladığı ve Mart 2006’da dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Işık Koşaner’e ilettiği 73 sayfalık andıçla ilgili bir haber yayınladı. Listede “Türkiye’yi bölmek isteyen ABD ve AB’nin projelerini Türkiye’de yürütmek için birçok fondan yardım alan” kurumların ve onların yöneticilerinin isimleri birbiriyle ilişkili şekilde yer alıyor. bianet’in de içinde bulunduğu şemalarda Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği’nden (KADER), Açık Radyo’ya; Bilgi Üniversitesi’nden Tarih Vakfı’na onlarca kurum sıralanmış.
TİHV, Başbakan Erdoğan’ın bir görüşmede vakıf kurucular Kurulu üyesi Sezgin Tanrıku’na sarf ettiği “yalan söylüyorsun, dürüst değilsin” şeklindeki sözlere tepki gösterdi: “Kamu gücünü kullananların ve siyasetçilerin konumları bakımından eleştiriye daha açık ve tahammüllü olmaları demokrasilerin doğası gereğidir ve söz konusu kişilerin eleştiriler karşısından geliştirdikleri üslup da demokrasi kültürünün ve düzeyinin bir göstergesidir.” Tanrıkulu da Başbakana, “Ben dürüstlüğümü kimseye sınatmam, bana hakaret edemezsiniz” diyerek yanıt vermişti. Nisan başında tartışma, Tanrıkulu’nun, hükümetin Kürt sorununa çözüm için sadece ekonomik değil siyasi açılımlar da yapması gerektiğini söylemesi üzerine yaşanmıştı. Tanrıkulu, Başbakanın “anadili eğitim hakkı” konusunda “yeterli bilgiye sahip olmadığını” ya da bilinçli olarak Kürtlerin anadilini öğrenme ve kullanma hakkı konusunda “yasakçı” bir yaklaşım sergilediğini söyledi.
İki jandarma görevlisinin Dink cinayeti öncesinde önlem alınmadığı yönündeki itiraf üzerine Trabzon Jandarma Komutanı Albay Ali Öz ile dokuz jandarma görevlisi hakkında suç duyurusunda bulunan Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi Hakimi İzzet Kabal başka göreve verildi. Bu görevinden alınan Kabal’ın yerine, Dink cinayetinde “azmettirici” olmakla yargılanan Yasin Hayal’i Ekim 2004’te işlediği Mc Donald’s bombalamasından 10 ay hapis yattıktan sonra tahliye eden Hakim Şevki Uluçam atandı.
2006’da Genelkurmay Başkanlığı’nca hazırlanan bir andıçta “Türkiye’yi bölmek isteyen ABD ve AB’nin projelerini Türkiye’de yürütmek için birçok fondan yardım alan” kurumların ve onların yöneticilerinin isimleri birbiriyle ilişkili şekilde gösteriliyor. Taraf gazetesinin Nisan başında gündeme getirdiği bianet’in de içinde bulunduğu şemalarda Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği’nden (KADER), Açık Radyo’ya; Bilgi Üniversitesi’nden Tarih Vakfı’na onlarca kurum sıralandı. Habere göre amaç, “bilgi vermek ve bu kurumlara karşı alınabilecek tedbirler hakkında onay almak”.
6 Nisan’da Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan, kendisini telefonla arayan Avukat Kemalettin Gülen tarafından tehdit edildiğini yazdı ve yetkilileri göreve çağırdı. Gazeteci, cemaat lideri Fethullah Gülen’in yakın akrabası olduğunu ileri sürdüğü Gülen’in kendisine “Eğer Tayyip Erdoğan’ın başına bir şey gelirse ya da AKP kapatılırsa görürsün mantar tabancası mı patlar, yoksa başka bir şey mi patlar! Karşınızda Demokrat Parti döneminin köylüleri yok” dediğini iddia etti. Bu kişinin Fethullah Güler’in yeğeni veya amcasının oğlu olabileceğini ifade eden Hakan, Danıştay 2. Dairesi’ne yönelik suikasttan mahkum olan Alparslan Arslan’ın, mahkemede verdiği ilk ifadede Kemalettin Gülen’in adının sıkça geçtiğini, bu kişinin saldırıda yaralanan Danıştay 2. Dairesi Başkanı Mustafa Birden’i evinden telefonla arayarak küfrettiğini de ileri sürüyor.
TBMM İnsan Hakları Alt Komisyonu, Dink cinayetinde uyarılara karşın önlem almamakla suçlanan dönemin Trabzon Jandarma İl Komutanı olan Bursa İl Jandarma Bölge Komutanlığı emrindeki Albay Ali Öz’ü ve diğer dört askeri 2 Nisan’da dinleyemedi. Alt Komisyon, 27 Mart’ta İçişleri Bakanlığı’na bir yazı göndererek; Trabzon İl Jandarma Komutanlığı emrinde görevli Jandarma Astsubay Başçavuş Hüseyin Yılmaz, Jandarma Uzman Çavuş Hacı Ömer Ünalır, Jandarma Başçavuş Cevat Eser ile Bursa İl Jandarma Komutanlığı emrinde görevli Jandarma Yüzbaşı Metin Yılmaz ve Albay Öz’ü bilgi vermek üzere toplantıya davet etmişti.
Kayseri’de İl Gençlik Kolları kongresinde konuşan AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi, “Siz varın ağzınızdan akan salyalarla manşetler oluşturun, bizim için vız gelir tırıs gider” dedi. Tanrıverdi, türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasını sağlamak için yapılan anayasa değişikliğinin TBMM’den geçtiği günün, Türkiye için ‘dönüşüm noktası’ ve ‘kırılma noktası’ olduğunu savundu: “Tepkilerin dozunu öylesine yükselttiler ki değerli arkadaşlarım, ağızlarından akan salyalarıyla manşetler oluşturdular. ‘TBMM’de kaosa kalkan 411’el diye manşet attılar. Yazıklar olsun onlara. Bunlar kendi kişisel menfaatlerini, çıkarlarını düşündükleri için böylesi bir manşet attılar. Bakınız buradan ifade ediyorum, milletvekili arkadaşlarımla birlikte biz bu ellerimizi kaos için kaldırmadık. Türkiye’nin geleceği için, aydınlık geleceği için, demokrasi için, temel hak ve özgürlükler için kaldırdık.”
Hrant Dink Cinayet Davası’nın müdahil avukatlarından Fethiye Çetin, Taraf gazetesinden Neşe Düzel’e verdiği röportajda, “Ergenekon’la Hrant Dink cinayeti arasında büyük bağlantılar var. İki jandarma astsubayın ifadelerinden hareketle Ergenekon denilen yapının halen görevde olan Emniyet ve Jandarma kanadına ulaşabiliriz. Bu büyük fırsat” dedi.
Danıştay 2. Dairesi’ne suikast düzenlendiği süreçte el bombalı saldırıya uğrayan Cumhuriyet gazetesinin İstanbul Şişli’deki merkezi, yaklaşık iki yıl sonra bu kez molotofkokteyli saldırısının hedefi oldu. Gazete binasını çevreleyen tel örgülere koşarak yaklaşan üç kişi, 29 Mart, saat 23:24 sıralarında, molotofkokteyli atarak kaçtı. Aynı esnada bahçeden çıkış yapmaya hazırlanan gazeteye ait bir araç saldırganları takip etti. Baskınlarda gözaltına alınan dokuz kişiden dördü tutuklandı. Fatih D., Murat A., Bedirhan Ş. genel güvenliği kasten tehlikeye sokmak suçundan nöbetçi mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderilirken, Üsküdar’daki Çocuk Şube Müdürlüğü’nde işlemlerinin tamamlanmasının ardından Şişli Adliyesi’ne sevk edilen Umut E ise “suç örgütüne üye olmak” ve “kasten bina yakmaya teşebbüs etmek” suçlarından tutuklandı. Davut Yıldız ve 18 yaşından küçük olan C. Y. ve O.A tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Gazete, 5 ve 10 Mayıs 2006’da el bombalı saldırı girişimlerini atlatmış, bir gün sonra tekrarlanan el bombalı saldırıda hasar görmüştü.
Hakkari Yüksekova’daki Newroz’un Valilikçe yasaklanmasıyla başlayan, bir kişinin ölümüyle de artan gerginliği izleyen İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabiri Senar Yıldız, Doğan Haber Ajansı (DHA) muhabirleri Hamit Erkut ve Erkan Çobanoğlu, A.A. muhabiri ve Yüksekova Haber gazetesi imtiyaz sahibi Necip Çapraz, Cihan Haber Ajansı (CHA) muhabiri Şevket Yılmaz ve Dicle Haber Ajansı (DİHA) muhabiri Sami Yılmaz, polisin saldırısına uğradı. Birçok kişinin gözaltına alındığı olaylarda bazı çevik kuvvet mensupları gazetecileri darp etti, fotoğraf makinelerini ve kameralarını kırdı ve hakaret etti. Kafasından sert bir cisimle darbe alan gazeteci Yıldız Yüksekova devlet Hastanesinde kafa filmi çekildikten sonra kontrol altında tutuldu. Çapraz’ın da fotoğraf makinesi kırıldı. TGC ve Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti, saldırıları kınadı.
Azınlık Hakları Raporu’nu hazırlayan İnsan Hakları Danışma Kurulu’nun eski üyesi Prof. Dr. Baskın Oran’ı elektronik posta yoluyla tehdit ettikleri gerekçesiyle İstanbul, Bodrum ve Ankara’dan dört sanığın yargılanmasına Ankara 9. Sulh Ceza Mahkemesi’nde başlandı. Şikayet üzerine IP (İnternet Protokolü) adreslerinden tespit edilen sanıklar Kamil Sağlık, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nde (TİGEM) gece bekçiliği yapan Dursun Kaya, Müdürlükte Ticari Daire Başkanlığı Sekretaryası’nda büro işçisi Figen Arslan ve Kezban Kılıç duruşmada suçlamaları reddetmişlerdi. Yargılamaya 14 Mayıs’ta devam edilecek. Samsun’da bir İnternet kafeden gönderilen ölüm tehditleri kapsamında başlatılan kovuşturma da Ankara 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 6 Haziran günü sürecek.
Dink cinayeti öncesinde “görevlerini ihmal ettikleri” gerekçesiyle Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nde 20 Mart’ta hakim karşısına çıkan Jandarma Astsubayı Okan Şimşek ve Jandarma Uzman Çavuş Veysel Şahin, Yasin Hayal’in cinayet öncesi İstanbul’a gelerek keşif yaptığı yönünde edindikleri istihbaratı amirleri Trabzon eski İl Jandarma Komutanı Albay Ali Öz ve Yüzbaşı Metin Yıldız ile paylaştıklarını itiraf ettiler. İki görevli, Hayal’in İstanbul’a gelişini, Agos gazetesi ile Hrant Dink’in eviyle ilgili çalışma yaptığını Temmuz 2006’da öğrendiklerini; Öz’ün talimatıyla sahte evrak düzenlendiği, Coşkun İğci’den daha önce alınan bilgilerin, cinayetten bir gün sonra, yani 20 Ocak’ta alınmış gibi belgelendiğini söyledi. Mahkemede, Ali Öz, Hüseyin Yılmaz, Metin Yıldız, Ali Oğuz Çağlar, Hüsamettin Polat, Gazi Günay,Gökhan Aslan, Hacı Ömer Ünalır, Uğur Erdoğan ve Önder Aras hakkında suç duyurusunda bulundu; bu kişileri mahkeme çağırdı; disiplin yönünden gereğinin yapılması için İl Jandarma Komutanlığı’nın bilgilendirilmesine karar verdi. Yargılamaya 19 Haziran’da devam edilecek. İki jandarmaların mahkemedeki açıklamalarını ürkütücü bulan RSF, “Trabzon’da güvenlik kuvvetleri harekete geçmiş olsalardı, Dink cinayetinin önü alınabilirdi. Cinayet planlarından haberdar olup da önlenmesi konusunda harekete geçmeyenler en ağır şekilde cezalandırılmalıdır” açıklaması yaptı. Albay Ali Öz, Bilecik İl Jandarma Komutanlığı’ndan alınarak Bursa’ya görevlendirildi.
Hakkari’de 18 Mart Şehitleri Anma Günü etkinliklerini izleyen DHA muhabiri Behçet Dalmaz basın kimlik kartı kontrolüyle ilgili tartışma yaşadığı güvenlik görevlilerinin saldırısına uğradı. Van Gölü Gazeteciler Cemiyeti Hakkari Temsilcisi Necip Çapraz, “Hakkari ilimizde kamuoyunu en doğru ve en hızlı şeklide olaylardan haberdar etme görevini üstlenen gazeteciler maalesef çoğu zaman hak etmedikleri uygulamalarla karşılaşmaktadır” dedi.
Uluslararası Af Örgütü (UAÖ) Paris Temsilciliği, geçen yıl katledilen Agos gazetesi yayın yönetmeni Hrant Dink’in anısına 17 Mart’ta “Türkiye: Nasıl bir İfade Özgürlüğü?” konferansı düzenledi. UAÖ Türkiye Koordinatörü Claude Edelmann, Sosyolog-gazeteci Ali Bayramoğlu ve bianet ifade özgürlüğü editörü Erol Önderoğlu’nun konuşmacı olarak katıldığı konferansta, Önderoğlu, “cinayet davasıyla diğer yargılama parçalı parçalı yürütülüyor. Bu durum, yargılamanın bütünlüğü ve gerçeğin ortaya çıkmasını güçleştiriyor” dedi. Bayramoğlu, Türkiye’de toplumsal dinamizmin Santoro, Dink ve Malatya Zirve Yayınevi cinayetleriyle frenlenmeye çalışıldığını kaydetti. Edelmann, 2007’de Türkiye’de 254 gazeteci, yazar, yayıncı, sanatçı ve hak savunucusunun ifade özgürlüğü kapsamında yargı önüne çıktığını, Gündem gazetesi ve devamında yayına geçen birçok gazetenin yayınının bir aya kadar durdurulduğunu, düşünceye karşı tehditlerin arttığını savundu.
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Alt Komisyonu, Dink cinayeti kapsamında Burdur Emniyet Müdürü olan eski Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay’ı dinledi. Altay bilgisine başvuran komisyona, eski Trabzon Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek ve ekibini kendisine bilgi vermemekle suçladı. Trabzon Emniyeti’ne 17 kez ihbar yapıldığına dair bilgilerin doğru olmadığını belirten Altay, “Erhan Tuncel ve Yasin Hayal’i cinayetten sonra öğrendim. Cinayetten önce bana hiçbir bilgi akışı olmadı” dedi; Erhan Tuncel ile bazı emniyet yetkililerinin yaptıkları görüşmeler konusunda da kendisine bilgi ulaşmadığını savundu. Komisyonda CHP’li Çetin Soysal ile Komisyon Başkanı Mehmet Ocaktan arasında tartışma da yaşandı. 28 Şubat’ta dinlenen eski Trabzon İstihbarat Şube Müdürü Engin Dinç, eski Trabzon Emniyet Müdürü şimdiki Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek gibi, İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ı suçlamışlardı. Tuncel ile yaptığı telefon konuşmasında “Gebermişse gebermiş. Vurulacak şekil belliydi. Kaçmayacaktı ama bu kaçmış” dediği ortaya çıkan Zenit “Bu bir yöntem. Bazen daha fazla bilgi almak için böyle konuşuruz” dedi. Komisyon, dönemin Trabzon Valisi Hüseyin Yavuzdemir’i dinlemişti.
Mart başında Rize Ağır Ceza Mahkemesi, Hrant Dink’in öldürülmesinde “görevi ihmal” ile suçlanan Trabzon Emniyeti’nden yedi polisle ilgili dava açılmamasına ilişkin karara itirazı reddetti. Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 10 Ocak’ta kovuşturmaya yer olmadığına dair kararını görüşen Rize Mahkemesi, Dink Ailesi avukatlarının yaptığı itirazı geri çevirdi. Dink Ailesi avukatlarından Bahri Bayram Belen, “Bu dosyayı önemsiyoruz, o nedenle en kısa sürede AİHM’ye başvuruyoruz” dedi.
Dink cinayetinin 25 Şubat’ta görülen dördüncü duruşmasında İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, cinayete yardım etmekle suçlanan tutuklu sanıklar Ersin Yolcu, Ahmet İskender, Salih Hacısalioğlu’un sorgularını tamamlandı. Erhan Tuncel’in “Konuşma” diye azarladığı Yolcu, “Susma hakkımı kullanıyorum” dedi; ardından sorulan soruları “bilmiyorum, hatırlamıyorum” diyerek geçiştirdi. Kırtasiyecilik yapan Ahmet İskender de sorgusunda, Hayal’in silahı O.S.’ye kendi dükkanında verdiğini, fakat bunu ne amaçla yaptığını bilmediğini belirtti. Yolcu, “vazgeçirmeye çalıştığı” O.S.’yi otobüse bindirdiğini Hayal’e “daha sonra rastladığında bildirdiğini” belirtti. “Yasin bana, 0212 kodlu arama geldiğinde telefonu bana vereceksin, dedi. Telefonu verdiğimde de hep dışarı çıkıp konuştu. Cinayetten birkaç ay önce biz Orhan Pamuk’un öldürüleceğini düşünüyorduk. Çaycı Süleyman’la birlikte Yasin’i bundan vazgeçirdik. Yasin’den korkarım, ben değil herkes korkar” dedi. Hayal, hakimin Ergenekon operasyonu zanlılarından emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ü tanıyıp tanımadığını sorması üzerine “Tanımam” dedi. Hayal, Dink cinayetiyle ilgili olarak “Bu kadar ses getireceğini düşünmüyorduk. Uğur Mumcu cinayeti gibi sansasyonel olacağını düşünmediğimiz için kendimizi kaptırdık” dedi.
25 Şubat’ta bir açıklama yapan Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanı AKP milletvekili Zafer Üskül, Dink Cinayetini Araştırma Komisyonu’nun, dosyalarda adı geçen fakat davada yer alamayan isimleri dinleyeceğini belirtti: “Komisyon adalete intikal etmiş bir olayla ilgili yetki sahibi değil. Yargı süreciyle ilgili bir araştırma yapmıyoruz. Yargılama sürecine sokulması gereken ve sokulmayan görevliler var mı, onları tespit etmeye çalışıyoruz. Komisyonumuz bu yetkilileri dinledikten sonra ayrıntılı bir rapor sunacak.”
22 Şubat’ta İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne dilekçe sunan Dink Ailesi avukatları, Erhan Tuncel’in “Alperenler Ocağı’nın anahtarı hâlâ bende” beyanı, BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu ile birlikte çekilen fotoğraf, Yasin Hayal’in çalıştığı yerin yine Alperenler Ocağı olması, Ocak sorumlusunun Mustafa Öztürk olmasının, Dink cinayetinin buradan planlandığının göstergesi olduğunu savundu.
İstanbul’un Beyoğlu İlçesi’ndeki Cihangir Parkı’na yerleştirilen usta karikatürist Oğuz Aral’a ait anıt, 16 Şubat gecesi kimliği belirsiz kişi veya kişilerce tahrip edildi. Penguen dergisinin Oğuz Aral’ın birinci ölüm yıldönümünde iki buçuk yıl önce diktiği Anıt, bir süre önce de üzerine gaz dökülerek yakılmış, pirinç harfleri defalarca sökülerek çalınmıştı. Yerinden sökülen ve parçalanan anıt, bir daha kullanılamaz hale geldi. Aral’ın kurucusu olduğu Penguen dergisinin yetkilileri, “Heykelimizin başına gelenler, bizi bundan sonra da olabilecekler konusunda kara kara düşündürüyor. Çok üzgünüz” dediler. Dergi haberinde polisin sorumluları araştırdığına da yer verildi.
RSF, 98 ülkeyle ilgili 13 Şubat’ta yayımladığı Dünya Raporu’nda, Hrant Dink cinayeti, TCK’nın 301. maddesi, Kürt Sorunu kapsamında basına getirilen yasaklamaları da ele aldı. Raporda, Türkiye yargısının, 19 Ocak 2007’de Hrant Dink’in öldürülmesiyle ilgili davada, polis ve jandarmanın sorumluluğunu araştırmayı reddettiğini vurguladı; cinayetle ilgili kanıtların da yok edildiğinin söylendiğine yer verdi.
Başbakan Erdoğan’a bir mektup gönderen Kars Çağdaş Kars Haber gazetesi yazı işleri müdürü Gümüşpala Kortağ, AKP milletvekili Zeki Karabayır’la ilgili “Kayıp Milletvekili Aranıyor” haberini yayımladıktan sonra çeşitli baskılarla karşılaştıklarını iddia etti. Haberin 28 Kasım 2007’de yayımlanmasından sonra haklarında dava açıldığını belirten Kortağ, devlet kurumlarının da gazete üzerinde baskı kurduğunu savundu. Kortağ, “Haberlerimiz nedeniyle ekonomik olarak boğulmak isteniyoruz” dedi. Gazeteci, SSK borçlarıyla ilgili kurumlara yazı yazılarak, ilan paralarının borca karşılık kesilmesinin istendiğini, bu haberin yayımından sonra da gazete sahibi olan annesinin bankalardaki hesaplarına haciz konulduğunu yazdı. Kortağ, gazetelerinin Kars’ta tek muhalif ses olduğunu, olumsuzlukların üzerine gittikleri için de altı yılda haklarında 900 dava açıldığını 899’unun da beraatla sonuçlandığını yazdı.
Başörtüsü düzenlemesiyle ilgili çıkan haberleri eleştiren Başkana Erdoğan, “Bu serbestliğin böylesine ağır bir çoğunluk zorbalığıyla gerçekleştirilmesi beni korkuttu… türbanı ilkokul, ortaokul ve lise kapısına, devlet dairesinin kapısına dayatacak bir çoğunluk histerisine hazırlıklı olmamız gerektiğine artık ben de inanıyorum” diyen Hürriyet Gazetesi Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ü hedef aldı. 12 Şubat’ta Erdoğan, isim vermeden, “İşte bugün bir tanesi yazmış ‘Çoğunluğun zorbası’ diyor. Bunun edeple alakası var mı?” dedi. Erdoğan, “TBMM’de hak ve özgürlükler konusunda bir adım atıldı diye, CHP’nin ve onlarla birlikte hareket eden medya grubunun nasıl bir yaygara kopardığının görüldüğünü” ifade etti. Erdoğan’ı kınayan TGC, “Özgürlük ve hak kavramlarının belirli konularda sıkça gündeme getirildiği günümüzde ifade özgürlüğü ve bilgilenme hakkının yok sayılmaya çalışılmasını anlamak olanaksız” dedi. Erdoğan, 13 Şubat’ta da “Öfkeli olduğumu söylüyorlar. Öfke de bir hitabet sanatıdır. Çünkü ben zulmü alkışlayamam, zalimi de asla sevemem” dedi. ÇGD, Başbakanın “Ben ciğerlerimle konuşuyorum” sözlerine atıfta bulunarak, “Sayın Başbakan ciğerinizle, böbreğinizle değil, mantığınızla konuşun” dedi. TGS, “Demokrasi tek tip ve tek sesli olmak mıdır? Herkes aynı düşünmek zorunda mıdır?” Yorum ve eleştirilere, devlet adamlığı olgunluğuyla yaklaşılmalı ve tahammül gösterilmelidir” sözlerine yer verdi.
Dink cinayeti davasının 11 Şubat’taki üçüncü duruşmasında “azmettirici” olarak yargılanan polis muhbiri Erhan Tuncel’in BBP gençlik örgütü Alperen Ocakları’yla bağlantısını anlattı ve emniyetle çalıştığını kanıtlamak için “Ne oğlum, direkt kafaya sıkmışlar… Tek farklılık. Kaçmayacaktı ama bu kaçtı” diyen Muhittin Zenit, Engin Yılmaz ve “Memduh abi”nin isimlerini verdi. Erhan Tuncel, mahkemede yaptığı açıklamada, “Benden isteneni yaptım, daha fazlasını yapmazdım. Niyetim kötü olsaydı ihbar etmezdim” demişti. Azmettirici olmakla suçlanan Yasin Hayal de, Tuncel’in “reis” olarak tanındığını, 2004’te Trabzon McDonald’s bombalamasında bulunduğunu fakat onu korudukları, Emniyet muhbiri olduğunu Dink cinayetinden tutuklandıktan sonra öğrendiğini savundu. 19 sanıklı davada İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, “görevi kötüye kullanmak” iddiasıyla Samsun’da, “görevi ihmal” ve “suç delilleri gizlemek” suçlamasıyla da Trabzon’da dört güvenlik görevlisinin yargılandığı davaların İstanbul’daki davayla birleştirilmesi talebini reddetti.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Dink cinayetinde, görevlerini ihmal ettikleri gerekçesiyle Trabzon eski İl Jandarma Komutanı Albay Ali Öz ve beş jandarma görevlisi, İstanbul Emniyet müdürü Celalettin Cerrah ve diğer Emniyet görevlileri hakkında yapılan suç duyurularında, görevsizlik kararı verdi. 6 Şubat’ta öğrenilen karara göre Cumhuriyet Savcısı Selim Berna Altay, Celalettin Cerrah ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevlileri hakkında “cinayette ihmalleri bulunduğu” gerekçesiyle yapılan şikayet dosyasını Sultanahmet’teki İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na gönderdi. Dink avukatlarıysa, cinayetten tetikçi, iştirakçı ve azmettiricileriyle devlet içindeki tüm sorumluların İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ana davadan yargılanmasını istiyor.
TGC ve gazeteci meslektaşları, 29 yıl önce İstanbul Nişantaşı’nda uğradığı suikast sonucu yaşamını yitiren Milliyet gazetesi Yayın Yönetmeni Abdi Pekçi’yi mezarı başında andılar. 1 Şubat 1979 tarihinde öldürülen İpekçi’yi Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki kabrini ziyaret ederek anan gazeteciler, Türkiye’de son 30 yılda öldürülen meslektaşlarının katillerinin genelde bulunsa da, cinayetlerin arkasındaki güçlerin hiçbir zaman ortaya çıkarılamadığını vurguladı. TGC Başkanı Orhan Erinç, “İsyanımız azalmadı; Cinayet yüzeysel soruşturuldu, tetikçilerin arkasındaki güçler ortaya çıkarılmadı. Bize göre dosya zamanaşımına uğrayarak faili meçhuller arasına katıldı” dedi.
24 Ocak 1993’te Ankara’daki evinin önünde katledilen Cumhuriyet gazetesi yazarı Uğur Mumcu, 15. ölüm yıldönümünde Ankara’daki mezarı başında anıldı. Araştırmacı-yazar Mumcu ile birlikte aynı dönemde öldürülen Prof. Dr. Muammer Aksoy, Doç. Dr. Bahriye Üçok ve Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı ile ilgili başlayan Umut Davası, sekizinci yılına girdi. DGM Savcısı Hamza Keleş’in, 11 Temmuz 2000’de 9’u idam istemiyle olmak üzere 17 sanıkla ilgili açtığı dava, 14 Aralık 2007’de devam edildi. Yargıtay’ın iki bozma kararından sonra davayı yeniden ele alan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, sanıkların esas hakkındaki savunmalarını hazırlamaları için süre verdi. Cumhuriyet Savcısı Salim Demirci, mütalaasını tekrarlayarak, Ekrem Baytap’ın “anayasal düzeni zorla değiştirmeye teşebbüs” suçundan müebbet ağır hapis cezasına çarptırılmasını, Mehmet Ali Tekin ve Hasan Kılıç’ın, “silahlı terör örgütünde özel göreve haiz yöneticilik yapmak” suçundan, 18 yıl 9 aya kadar hapisle cezalandırılmalarını, Abdulhamit Çelik, Fatih Aydın, Yusuf Karakuş ve Mehmet Aydın’ın “silahlı terör örgütüne üyelik” suçundan 12 yıl 6’şar aya kadar hapisle cezalandırılmaları talep etti. Süren davada bir tek ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırılan Ferhan Özmen tutuklu.
Agos gazetesi yayın yönetmeni Hrant Dink’in katledilmesinden beş ay sonra gazetecinin anısını yaşatmak için kurulan Uluslararası Hrant Dink Vakfı’na da ölüm tehdidi içeren elektronik posta mesajı gönderildi. Şişli Cumhuriyet Savcılığı’na 22 Ocak’ta verdiği dilekçeyle suç duyurusunda bulunan Vakıf avukatı Fethiye Çetin, e-posta mesajını gönderen kişinin belirlenmesi ve cezalandırılmasını talep etti. Dilekçesinde Çetin, 20 Ocak 2008 tarihinde ölümle tehdit, hakaret, suç ve suçluyu öven bir e-mailin Vakfa gönderildiğini belirtti. Dilekçede, M. Kemal Yenigün imzasıyla gönderilen mesajda, ırkçılık ve ayrımcılık yapan ifadelerin yer aldığı ve Dink’i öldürenlerin övüldüğüne yer verildi.
Hrant Dink’in katledilmesiyle bağlantısı olduğu gerekçesiyle 18 sanıklı cinayet davasına sonradan dahil edilen Yasin Hayal’in muhbir eniştesi Coşkun İğci, 22 Ocak’ta, Trabzon’da “Cinayet planlarını bildikleri halde harekete geçmedikleri” gerekçesiyle yargılanan Sanık astsubayı Okan Şimşek ve jandarma uzman çavuşu Veysel Şahin’i suçladı. İki jandarma görevlisinin katılmadığı Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada İğci, “Cinayetten üç dört ay önce kendilerine (sanıklara), Hayal’in Dink’i öldüreceği yönünde bilgiler verdim. Bana olayı takip edeceklerini söylediler” dedi. Dink ailesinin avukatı Ergin Cinmen, görevsizlik kararı vermesini, dosyayı cinayet davasının görüldüğü İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne göndermesi, sanıkların da TCK’nın 83. maddesinden yargılanmasını talep etti.
“Hrant için Adalet için” anması sırasında Agos gazetesinin penceresinden seslenen Hrant Dink’in eşi Rakel Dink, “Diyorlar ki ‘kim hapse girmiş’, ben de diyorum ki keşke çutagımı yaşatsalardı da hapiste olsaydı, çünkü yaşatsalardı bugün gerçekten 301’den hapisteki üçüncü ayı olacaktı” dedi. Rakel Dink, “Cinayette kullanılan silahı markasına kadar bilen jandarmaya, cinayet planları yapılan ocaklara ne yaptı ülkemin adaleti? Eşime haddini bildirmeye çalışan vali yardımcısı ve sözde yakınlarına ne yaptı ülkemin adaleti?” diye sordu.
Uluslararası Yayıncılar Birliği (IPA) başkanı Ana Maria Cabanellas, 19 Ocak 2007’de uğradığı suikast sonucu yaşamını yitiren Hrant Dink’in birinci ölüm yıldönümüne katılırken RSF de, yaptığı açıklamada “Yetkililer, önceden bilinen trajediden sorumlu olan tüm kişilerin belirlenmesi ve cezalandırılması yönündeki çabalarını sürdürmeli” dedi. Anma etkinliklerine Uluslararası Yayıncılar Birliği ((İnternational PEN) temsilcisi Sara Whyatt ve Britanya PEN temsilcisi Maureen Freely de katıldı.
Hrant Dink’in ailesi, 17 Ocak’ta, İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ve İstanbul Emniyeti görevlileri hakkında “cinayette ihmalleri bulunduğu” gerekçesiyle İstanbul C. Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Şikayette, bu kişilerin Dink cinayeti sanıklarının dahil oldukları “örgüt içindeki hiyerarşik yapıda yer almasalar da, örgüte bilerek ve isteyerek yardım ettikleri”ve “örgüt adına suç işledikleri için örgüte üye olmak” suçundan cezalandırılmaları istendi. Avukatlar, cinayet öncesi “suç delillerini gizledikleri,suç delillerini değiştirdikleri, görevi suiistimal ettikleri ve görevi ihmal ettikleri” gerekçesiyle Trabzon Jandarması’ndaki altı görevlinin de yargılanmasını talep etti.
Gazetecileri kahvaltıya davet eden yeni Sakarya Emniyet Müdürü Faruk Ünsal, kentte hırsızlık olaylarında artış yaşandığını yazan gazetecilere “Biz de bundan sonra gazetecilere yaptıkları haberlere göre bakacağız. İyi haberler yapanlar ile aleyhte haber yapanları da aynı değerlendirmeyeceğiz” diyerek tehdit etti. Ünsal’ın sekiz yerel gazete ve iki yerel televizyon ile ulusal medyanın temsilcisinin katıldığı kahvaltıdaki bu sözlerine 8 Ocak’ta Sakarya Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Sezai Matur tepki gösterdi: “Ünsal, akredite gazetecilik anlayışını yerele de getirmek istiyor; gazeteleri sınıflandırmaya kalkarsa yanlış yapar” dedi. Adapazarı Gazeteciler Derneği Başkanı Mustafa Gümüşel de, “Ünsal’ın isteği, şehirde olup bitenleri yazmamak” dedi.
RSF, 2007 yılında dünyada 86 gazeteci ve 20 medya çalışanının öldürüldüğünü açıkladı. Gazeteci cinayetlerinin yüzde 90’ının aydınlanmadığına dikkat çeken RSF 2008’de görülen iki önemli dava olarak Rusya’da Anna Politkovskaya ve Türkiye’de Hrant Dink cinayeti davalarını saydı.
Gözaltı ve Tutuklamalar
Olay FM haber spikeri ve Olay TV program sunucusu Barış Keskin ile Olay TV program müdürü Burak Özgün, yayına ESP temsilcisi Serpil Aslan’ı konuk ettikleri için, “yasadışı örgütün propagandasını yapmak” suçlamasıyla gözaltına alındı. Marksist Leninist Komünist Partisi (MLKP) üyesi olmak iddiasıyla tutuklanmadan önce Aslan’ı 5 Ağustos’ta yayına çıkardıkları için 29 Aralık’ta gözaltına alınan Keskin ve Özgün, Bursa Savcılığı’nda tutuklama istemiyle sevk edildiği 5. Sulh Ceza Hakimliğince serbest bırakıldılar. Suça gerekçe gösterilen programda Ergenekon Soruşturması, AKP’ye kapatma davası ve Cumhurbaşkanlık süreci gibi güncel gelişmelerin tartışıldığını bildiren Keskin, Bursa Emniyet Müdürlüğü’nde 2,5 saat kaldıktan sonra, saat 17.30’da da hakimlikten serbest kaldıklarını ifade etti. Olayı “iletişim özgürlüğüne yönelik bir darbe” olarak nitelendiren ÇGD Bursa Şubesi, “Bursa basınından saygınlıklarını ispatlamış olan üyelerimizin bütün bir günü Emniyette, Adli Tıp’ta ve Adliye koridorlarında geçirmek zorunda kalmaları çok üzücü olsa da, ı mahkemece tutuksuz yargılanmak üzere serbest kalmış olmaları sevindiricidir” dedi.
Kürt Sorunu’nun çözülmesi için toplumu sivil itaatsizlik eylemleri yapmaya çağırdığı gerekçesiyle 4 ay 5 gün hapis cezasına çarptırılan eski DEP milletvekili Mahmut Alınak bu yıl ikinci kez hapse girdi. 15 Aralık’ta hapse girmeden önce bir basın açıklaması yapan Kars ve Şırnak eski milletvekili Alınak, “Mahkeme, düşüncelerime verdiği cezayı paraya çevirerek hapisten kaçmam için bana bir fırsat tanıdıysa da bunu kabul etmedim” dedi. “Kelepçenin keskin soğuğunu ruhumun ta derinliklerinde hissedeceğim; ama mademki özgürlük bedel istiyor, ben bu bedeli ödeyeceğim ve bileklerimdeki bu kelepçeyi bir şeref madalyası olarak kabul edeceğim.” Kars Sulh Ceza Mahkemesi’nin verdiği idari para cezasını ödemek yerine cezaevine girmeyi tercih eden Alınak, 4 ay 5 gün hapiste kaldıktan sonra tahliye oldu.
Katıldıkları protesto gösterisinden bir gün sonra terörle mücadele ekipleri tarafından gözaltına alınan beşi 18 yaşından küçük sekiz kişi savcılığa çıkartıldıktan sonra serbest bırakıldılar. 17 Kasım’da serbest bırakılan Liseli Genç Umut üyeleri “gözaltında tehdit edildik” dediler Gözaltına alınma sebeplerinin yaptıkları basın açıklaması olduğunu anlatan lise öğrencileri Vali hakkında yapılan açıklamaya dair herhangi bir uygulama yapılmadığını ancak sözlü olarak sürekli tehdit edildiklerini, ‘haddinizi bilin’ ‘siz kendinizi ne sanıyorsunuz’ benzeri sözlere maruz kaldıklarını” belirttiler.
Kürt kadınlarının 31 Ekim’de Galata Köprüsü’nün Eminönü girişinde yaptığı eylemi izlerken gözaltına alınan DİHA Ajansı muhabiri Derya Bayram, 2 Kasım’da savcılıkça serbest bırakıldı. “Eylemi organize ettiği” iddiasıyla gözaltına alınan, iki gün sonra da savcılığa çıkartılan Bayram tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Belge Yayınları teknik sorumlusu, Tohum Yayınları’nın eski yöneticisi Mehmet Ali Varış Uzun Yürüyüş dergisinde İbrahim Kaypakkaya ile ilgili yayımlanan bir yazıdan TMY uyarınca aldığı mahkumiyet nedeniyle 30 Ekim’de tutuklandı. TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı’nda temsil edilen Belge Yayınları’na bilgi iletmek amacıyla bir İnternet kafeye giden Varış, buradan ayrıldıktan sonra Beyoğlu’nda yapılan kimlik kontrolleri sırasında gözaltına alındı. Varış, ceza aldığını ve arandığını bu kimlik kontrolü sırasında öğrendi. Belge Yayınları sahibi Ragıp Zarakolu, bir süre önce kaldırılan Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin (DGM) iki kez beraat ettirdiği yazıyla ilgili Varış’ın Mayıs ayında İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nce gıyabında 20 bin YTL’ye mahkum edildiğini söyledi. Zarakolu, yayınevinin yeni adresinin Emniyet Basın Şubesi’ne bildirildiği halde mahkeme tebligatının eski adrese yapıldığı için Varış’ın yargı kararından haberdar olamadığını ve gerekli girişimi de yapamadığını açıkladı. TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı’nda yazar ve yayıncılar Varış için imza kampanyası düzenledi.
Haber izlerken gözaltına alınan DİHA İstanbul muhabirleri Sertaç Kayar (24) ve Yunus Tosun (24) 20 Ekim’de savcılığa çıkartıldıktan sonra serbest bırakıldılar. Bir önceki Beyoğlu’nda dolaşırken silah sesi duydukları ve seslerin geldiği yöne doğru yürüdüklerini ifade eden Kayar, “Hacıahmet mahallesinde vardığımızda iki sivil polisin havaya ateş ettiklerini gördük. Görüntü için kameralarımızı hazırlıyorduk ki polisler yanımıza gelerek bize ne yaptığımızı sordular. Basın kartlarımız boynumuzda asılıydı. Gazeteci olmamıza rağmen bizi gerekçe gösterilmeden Kasımpaşa Polis Karakoluna götürdüler. İfadelerimiz alındı. Polise molotof attığımızı iddia ettiler. Geceyi karakolda geçirdik.”
MLKP örgütüne yönelik 12 ilde eşzamanlı olarak yapılan operasyonda Eylül 2006’da gözaltına alınan ve tutuklanan haftalık Atılım gazetesi yazarı Hasan Coşar ve Sosyalist Gençlik Derneği (SGD) üyesi Semra Yalçınkaya 7 Ekim’de tahliye edildi. Bir yılı aşkın süreyle dosyasına gizlilik kararı konan İHD Genel Merkezi Yönetim Kurulu üyesi Coşar ve Yalçınkaya’nın, adli kontrol altında tutulacaklar; yurtdışına çıkamayacak ve 15 günde bir de karakola imza atacaklar. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, iki kişiyi “silahlı terör örgütü yöneticisi olduğu” iddiasıyla yargılıyor. Coşar ve Yalçınkaya’nın davasına 31 Aralık’ta devam edildi. Coşar’ın hukuka aykırı şekilde tutuklandığını savunan İHD, ÇHD, 78’liler Vakfı, Ankara Aydın ve Sanatçılar Girişimi ve sanık avukatları, iddianamede, operasyonda ele geçirildiği ileri sürülen bir paragraftan ibaret bilgisayar çıktısında “Hasan Coşar, ESP İç Anadolu Bölge Sorumlusu” ifadesinin tek delil olduğunu açıklamışlardı.
Örgüte yönelik 8 Eylül 2006’da yapılan operasyonlarda tutuklanan Özgür Radyo Yayın Koordinatörü Füsun Erdoğan ve 22 kişinin yargılandığı dava ise yaklaşık 14 ay sonra 26 Ekim 2007 tarihinde başlamıştı. Erdoğan, Atılım gazetesi yayın yönetmeni İbrahim Çiçek, gazete yayın koordinatörü Sedat Şenoğlu, eski yayın yönetmeni Ziya Ulusoy ve yazarlardan Bayram Namaz bu tarihten beri hapiste tutuluyorlar. İddianamede, 296 eylemden sorumlu tutulan 23 sanık için 10,5 yıldan 45 yıla kadar değişen oranlarda toplam üç bin yıla kadar hapis cezaları isteniyor. Sanıkların bir bölümü, “Anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkışmak” ile suçlanıyor. “Gaye” operasyonunda Coşar ile aynı gün tutuklananlardan Dayanışma gazetesi editörü Emin Orhan ve üç kişi daha, 10 aydan fazla bir süre hapiste kaldıktan sonra 7 Ağustos 2007’de tahliye olmuştu.
İstanbul’un Kadıköy İlçesi’nde Tutku Türkol adlı Birgün gazetesi okuru, 5 Eylül akşamı Kadıköy İskelesi’nde arkadaşlarını uğurladıktan sonra eve dönerken gözaltına alınarak bir süre karakolda alıkonuldu. Türkol’un elindeki Birgün gazetesini çekerek alan polisin, “bu gazeteyi neden okuyorsun? Nereden alıyorsun?” diyerek gazeteyi yırttığı, okurun gözaltında süreyle polisin sözlü ve fiziki tacizine maruz kaldığı iddia edildi. Kadıköy İskele karakoluna götürüldüğü ifade eden 18 yaşındaki Türkol, burada 40 dakika süreyle tutulduğunu, tehdit edildiğini savunarak, olayın peşini bırakmayacağını söyledi. Türkol, polisler hakkında suç duyurusunda bulundu. Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Bilge Contepe, “Bu suçu işleyen polis memurları görevden alınmalı, ama bununla yetinmemeli. Soruşturma tamamlanana kadar, sorumlu tüm polis yetkilileri, Moda Karakolu’nun en üst amirinden İstanbul Emniyet Müdürü’ne kadar kızağa alınmalı” dedi.
Ankara’da bir basın açıklamasına katıldığı için evi basılarak 8 Ocak’ta gözaltına alınan ve tutuklanarak Sincan F Tipi Cezaevi’ne gönderilen Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) merkez yürütme kurulu üyesi Meryem Özsöğüt sekiz aylık tutukluluktan sonra 5 Eylül’de tahliye edildi. Mahkeme Kevser Mızrak’ın anmasına katıldığı gerekçesiyle tutuklanan Özsöğüt ile birlikte yargılanan dört kişinin de tahliyesine karar verdi. Özsöğüt, “terör örgütü üyesi olmak” ve “terör örgütünün propagandasını yapmak”la suçlanıyordu.
Yazar Murat Coşkun, Peri Yayınları’nca Ocak 2002’de yayımlanan “Acının Dili Kadın” adlı kitapta “halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiği” gerekçesiyle hakkında verilen 1 yıl 15 günlük hapis cezası nedeniyle 22 Ağustos’tan beri cezaevinde bulunuyor. PKK örgütüne üye olduğu gerekçesiyle tutuklu bulunduğu Bursa Cezaevi’nde kitapla ilgili davadan ifadesi alınan Coşkun, tahliye olduktan sonra ailesinin yaşadığı Adana’ya döndü. Kitapla ilgili İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği ceza kesinleşince yazar, 22 Ağustos’ta tutuklanarak Adana Kürkçüler Cezaevi’ne gönderildi. 128 sayfalık kitapta Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına “akbaba” denildiği, Zilan kod adlı PKK militanı Zeynep Kınacı aracılığıyla örgütün propagandasının yapıldığının iddia ediliyor.
Deniz Gezmiş, Vedat Aydın ve Musa Anter’in adlarını cadde, park ve sokaklara ad olarak verilmesini istediği ve PKK lideri Abdullah Öcalan’ın tutukluluk koşullarını kınadığı için hakkında verilen para cezasını ödemeyen Kürt siyasetçi Mahmut Alınak 12 Ağustos’ta hapse girdi. Alınak, düzenlediği bir basın toplantısının ardından Kars Adliyesi’ne gelerek savcılığa teslim oldu. Alınak, bir polis aracıyla Kars Cezaevi’ne götürüldü. Alınak, “Hapishaneye girmek Türkiye’de bir görev. Demokrasi ve özgürlükleri başka türlü elde edemiyorsunuz, ne yazık ki. Hukuksuzluğu protesto etmek, düşünce özgürlüğüne dönük bu antidemokratik uygulamayı teşhir etmek ve demokrasiye katkı yapmak için kendi özgür irademle cezaevine girmeye karar verdim” demişti. Alınak, Kars Sulh Ceza Mahkemesi’nin iki davada 50 gün hapis cezası karşılığı verdiği bin YTL adli para cezasını ödemeyeceğini açıklamıştı.
Eğitim-Sen Sivas Şubesi’nde “Ortak Düşman Amerika’dır” başlıklı bir karikatür sergisi düzenledikleri gerekçesiyle 23 Mayıs’ta gözaltına alınan Gençlik Federasyonu’ndan 24 kişiden öğrenciler İlker Ekiz, İbrahim Karataş, Mustafa Doğan, Elbil Çınar ve bir başka kişi halen Sivas E Tipi cezaevinde tutuluyorlar. “Karikatür sergisini açmak”, “Tavır dergisi okumak” ve “Gençlik Federasyonu üyesi olmak” suçlamalarıyla tutuklu bulunan beş kişinin dosyasında gizlilik kararı alındı; tutukluluğa itiraz için yapılan dört girişim de sonuçsuz kaldı. Tutuklamaların üniversitede gerçekleşen saldırı ve buna demokratik kitle örgütlerinin gösterdikleri tepkilerden sonra geldiğini ifade eden ÇHD İstanbul Şubesi üyesi ve avukat Taylan Tanay, dosyaya Erzurum Ağır Ceza Mahkemesi’nin bakacağını ancak aradan geçen zaman zarfında hala dava açılmadığını bildirdi.
30 Temmuz’da Adıyaman Gerger Asliye Ceza Mahkemesi, Savcı Sadullah Ovacıklı’nın Fethullah Gülen’e yakınlık duyduğunu iddia ettiği ve bu yönde yayınlar yaptığı için tutuklanan Gerger Fırat gazetesi sahibi Hacı Boğatekin’i 109 gün sonra tahliye etti. Mahkeme, Ovacıklı’nın açtığı ve altı polis memurunun tanık olarak dinlendiği davada, “sanığın tanıklar üzerine baskı kurabileceği, kuvvetli suç şüphesi, kaçma ve saklanma şüphesi bulunduğu” iddiasıyla iki kez gazetecinin tutukluluk halinin devamına karar vermişti. Davaya katılan ÇHD’den Taylan Tanayve avukat Osman Süzen, duruşma sonrası “Geç gelen bir özgürlük olsa da, müvekkilimiz Boğatekin özgürlüğüne kavuştu. Dileriz ki, gelecek süreçte hukuk adına böylesi durumlarla karşılaşmayız” dedi. Ovacıklı’nın kendisine “Sen nasıl Fethullah Gülen Hazretleri Hoca efendiye Feto dersin. Çabuk Özür dile Yoksa seni yakarım” dediği yönündeki iddiayı sahibi olduğu gergerim.com sitesinde yayımlayan tutuksuz sanık Cumali Badur da yargılanıyor. Ancak şikayetçi Savcı Ovacıklı ve tanık olarak dinlenmesi beklenen polis memuru Aydın Onat bu duruşmada da yoktular. Mahkemenin tarafsız olmadığını savunan müdahil avukatlardan Osman Süzen reddi hakim talebinde bulundu. RSF, 13 Nisan’dan beri tutuklu bulunan Hacı Boğatekin’in tahliye edilmesini talep etti.RSF, yayımladığı dört sayfalık raporunda, “Bu vaka Türk toplumunu etkisi altına alan gerilimleri yansıtıyor. Gazeteci, Kürt hareketine karşı mücadeleye öncelik veren yerel yöneticilerin politik programlarını, ve Fethullah Gülen’e bağlı İslami cemaatinin artan etkisinin yarattığı tehlikeyi eleştirmiştir” dedi.
25 Temmuz’da İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 46’sı tutuklu 86 sanığın yargılanacağı Ergenekon İddianamesi’ni kabul etti. 5 Şubat 2006’da gerçekleşen Rahip Santoro Cinayeti, 5-10 ve 11 Mayıs 2006’da Cumhuriyet gazetesinin bombalanması, 17 Mayıs 2006 tarihinde Danıştay 2. Dairesi’ne yönelik saldırı 19 Ocak 2007’de Hrant Dink’in katledilmesi gibi bir çok olaya gönderme yapılıyor. 10 Temmuz’da kaleme alınan 2 bin 455 sayfalık iddianamede genel tespit olarak, “tüm eylemlere bir bütün olarak bakıldığında; söz konusu eylemlerle, biran evvel ülkede iç çatışma anarşi terör ve kaos oluşturup askeri müdahale için gerekli ortamın hazırlanmasının amaçlandığı değerlendirilmektedir” denildi. Cumhuriyet gazeteci İmtiyaz sahibi İlhan Selçuk, “Ergenekon silahlı terör örgütü kurma ve yönetme”, “Zorla Hükümeti yıkmaya teşebbüs”, “Hükümete karşı silahlı isyana tahrik” ile suçlanıyor ve iki kez müebbet hapis ve 217 yıldan 500 yıla kadar hapsi isteniyor. Selçuk, 21 Mart sabahı erken saatlerde gözaltına alınmış, İstanbul Terörle Mücadele Şubesi’ndeki sorgusunun ardından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, hükümetin devrilmesine yönelik suçlarla ilgili olduğu açıklanan Ergenekon Davası kapsamında 46’sı tutuklu 86 sanığı 20 Ekim’de yargılamaya başlayacak. Gazeteciler Vedat Yenerer, Güler Kömürcü, Ferit İlsever ve Adnan Akfırat, yazar Ergün Poyraz ve Ümit Oğuztan da örgütün medyayla ilişkilerinin sağlayan kişiler olarak gösteriliyor. Yenerer, Kömürcü ve Akfırat, “silahlı terör örgütü üyeliği”yle 15 yıla kadar hapis; Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni İlsever ve Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Serhat Bolluk “silahlı terör örgütü üyeliği” ve “hükümete karşı silahlı isyana tahrik” ile 35 yıla kadar hapsi talep ediliyor.
Cumhuriyet gazetesi Ankara temsilcisi Mustafa Balbay ve Tercüman gazetesi yayın yönetmeni Ufuk Büyükçelebi, Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün, Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkanı ve Jandarma Eski Genel Komutanı Emekli Orgeneral Şener Eruygur, 1. Ordu Eski Komutanı Emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un da aralarında bulunduğu 24 kişi, 1 Temmuz sabahı, saat 7.00 sıralarında, gözaltına alındı. TGS ve G9 Platformu’nu oluşturan 11 basın meslek örgütü, uzun süredir sürdürülen ‘Ergenekon” Soruşturması’ kapsamında gazetecilerin de gözaltına alınmasından endişe duyduklarını açıkladılar. TGS “Bağımsız yargının kararına saygılıyız. Ancak, yaşanılan süreç, bağımsız yargının devlet içindeki gruplaşmaların siyasi çekişmelerine alet edildiği yönündeki endişeleri bir kez daha gündeme taşıyor” derken G9 Platformu, “Gözaltına alınan meslektaşlarımızın davet edilmeleri durumunda savcılığa gidip ifade verebilecekleri ve iktidara karşı tavırlarıyla tanınmaları dikkate alındığında tutuklanma biçimleri daha da kabul edilemez bir hal alıyor” açıklamasına yer verdi. Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcıları, Mustafa Balbay, Emekli Tuğamiral İlker Güven, Prof. Dr. Ercüment Ovalı, İşçi Partisi (İP) Öncü Gençlik Başkan Yardımcısı Tunç Akkoç, Hamza Demir, Neriman Aydın, TRT muhabiri Murat Avar ve Siyami Yalçın’ın serbest bırakılmasına itiraz etti.
İstanbul’un Ümraniye semtindeki bir gecekonduda el bombaları bulunmasıyla birlikte başlatılan “Ergenekon Soruşturması”nda 48 tutuklu içerisinde, çeşitli tarihlerde cezaevine gönderilen gazeteci Vedat Yenerer, Ulusal Kanal genel yayın yönetmeni Ferit İlsever, Aydınlık dergisi genel yayın yönetmeni Serhan Bolluk ve gazeteci Adnan Akfırat, Ulusal Kanal İzmir temsilcisi Hayati Özcan ve Açık İstihbarat sitesi sahibi Behiç Gürcihan da bulunuyor. Ancak iddianame hala açıklanmadığı için bu kişilerle ilgili suçlamaların gazetecilik kapsamında olup olmadığı tam olarak bilinmiyor.
İfade vermeye gittiği Beşiktaş Adliyesi’nde 16 Mayıs’ta tutuklanan YedinciGün gazetesi sorumlu yazı işleri müdürü Ali Turgay 25 Haziran’da tahliye edildi. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, Bayrampaşa Cezaevi’nden getirilen Turgay’ın tutuksuz yargılanmasına karar verdi. Gazetecinin yurtdışına çıkış yasağı getirildi. Bazı haberlerde “örgüte yardım ve yataklık edildiği”, “suç ve suçlunun övüldüğü”, “halkın askerlikten soğutulduğu” ve “terör örgütü propagandası yapıldığı” gerekçeleriyle 16 Mayıs’ta tutuklanan Turgay, mahkemede, “Suçlamaları kabul etmiyorum, beraatimi ve tahliyemi talep ediyorum” derken avukat Kılıç, “Bir gazetenin çıkarılması banka hortumlamaya ve kredi çekmeye ihtiyaç yoktur. Savcının iddianamesinde gazeteyi örgütün finanse ettiği yönündeki iddiaları da asılsızdır” diye konuştu. Davaya 3 Aralık’ta devam edilecek.
Vicdani retçi Mehmet Bal, tutuklandıktan iki hafta sonra Adana 6. Kolordu Askeri Mahkemesi kararıyla İskenderun Askeri Hastanesi’nin “suç tarihinde ve sonrasında askerliğe elverişli değildir” ön raporuna dayanılarak tahliye edildi. 8 Haziran’da gözaltına alınması ardından Beşiktaş 2. Motorlu Askeri İnzibat Karakol Bölük Komutanlığı’nda işkence ve linçe uğradığı açıklanan Bal, 24 Haziran’da tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Bal’ın Adana’daki avukatı Meriç Tümer, “Tahliye kararını ön rapordaki ‘askerliğe elverişli değildir’ tespite dayandırılmasını ve bundan hareketle verilmesi muhtemel bir beraat kararının gerekçesini de kabul etmiyoruz. Çünkü müvekkilim yasada olmasa da uluslararası mevzuatta bulunan vicdani ret hakkını kullanıyor” dedi. Dava 15 Ağustos’ta devam edecek.
Çeşitli illerde Marksist Leninist Komünist Partisi (MLKP) örgütüne yönelik 8 Eylül 2006 tarihinde yapılan operasyonlarda tutuklanan Özgür Radyo Genel Yayın Koordinatörü Füsun Erdoğan, Atılım Gazetesi Yayın Yönetmeni İbrahim Çiçek ve 21 kişinin yargılandığı davaya 24 Ekim’de devam edildi. 14 ay sonra sanıklar ilk kez 26 Ekim 2007’de İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısına çıkarılmışlardı. Yaklaşık 20’şer sayfalık savunma metinlerini okuyan Erdoğan ve Çiçek kendilerinin sosyalist gazeteciler olarak, ezilenlerin yanında olmaları nedeniyle genel bir politikanın sonucunda adı geçen örgütle ilişkilendirildiklerini söylediler. Müvekillerinin, önceki savunmalarında, 8 Eylül 2006 günü polis tarafından gözaltına alınarak zorla Aydın Nazilli Ocaklı köyündeki eve götürüldüklerini ve orda tekrar baskınla topluca yakalanmış izlenimi verildiğini söyleyen Kırdök, o güne dair bir kaydın olmamasının bu iddiayı kuvvetlendirdiğini belirtti. Avukat savunmalarının ardından duruşmaya ara veren Mahkeme Heyeti, Hatice Bolat’ın sağlık sorunları nedeniyle tahliyesine karar vererek duruşmayı 20 Şubat 2009 tarihine erteledi. 5-6 Haziran’da görülen önceki duruşmada Hasan Ozan, Fatma Siner ve Fethiye Ok tahliye edilmişti.
Kendisi de tiryaki olan emekli öğretmen Hasan Erdoğan, Tunceli Pertek Kaymakamlığı’nda bir sohbet sırasında “Sigara öldürüyorsa savcılar görevini yapsın, görevini yapmıyor” dediği için Mayıs ortasında beş saat süreyle karakolda tutuldu. Pertek Cumhuriyet Başsavcısı Fethi Ahmet Tosun’un da bulunduğu ve sigara yasağının konuşulduğu sohbet nedeniyle daha sonra kahvehaneden ifade için karakola çağrılan Erdoğan hakkında, avukatının kendisine aktardığına göre, 301’den soruşturma açıldı.
“Hayat Üç Saatlik Sınava Sığmaz” kampanyası için toplanan imzaları TBMM’ye gönderdikten sonra 20 Mayıs’ta da eylem yapan ve slogan atan Emek Gençliği’nin üç üyesi Şerafettin Gökdeniz, Sercan Bakır ve Ekin Can Kınık, “İstanbul’da doğdu, ABD’li oldu, katil Bush’un oğlu Tayyip Erdoğan” sloganı nedeniyle gözaltına alındı. Müdahaleyi “Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının farklı düşünceye karşı tahammülsüzlüğünün göstergesi” olarak nitelendiren avukatları Kamil Tekin Sürek, gözaltı gerekçesinin sloganla “devlet büyüklerini aşağılamak” ve Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na muhalefet etmek olduğunu söyledi.
Batman İnsan Hakları Anıtı önünde 11 Mayıs’ta düzenlenen basın açıklamasında konuşan DTP Merkez İlçe yöneticisi Hidayet Tiryaki ile Barış Anneleri İnisiyatifi’nden Sinem İremtutuklandı. Tiryaki ve İrem, “Halkı askerlik hizmetinden soğutacak etkinlikte teşvik ve telkinde bulundukları ve örgütün propagandası yaptıkları” iddiasıyla Batman M tipi Cezaevi’ne gönderildi. İki kişinin katıldığı basın açıklamasında, “Biz yaşamı yeniden yaratanlar olarak, yaşamın yok oluşuna vesile olan bu olumsuz tabloya karşı ‘Artık yeter’ diyoruz. Kadınların karar vermediği bu savaşta en çok acı çeken bizleriz” denilmişti.
Adana’da 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde bir basın bildirisi okuduğu ve üzerine giydiği kırmızı tişört “örgüt üniforması” olduğunu iddiasıyla 30 Nisan’da tutuklanan Alinteri gazetesi çalışanı Mine Kaynak (43) için avukatlarının yaptığı tahliye girişimleri sonuç vermedi. Kaynak’ın bildirimde bulunularak gerçekleştirilen bir etkinlikte basın açıklaması okuduğu ve “pullu boncuklu, çok süslü ancak kırmızı” bir tişört giydiği için tutuklandığını açıklayan avukatı Yusuf Akıncı, müvekkilinin “Devrimci Halk Kurtuluş Partisi Cephesi (DHKPC) örgütüne üye olmak ve övmek”le suçlandığını açıkladı. Hak ve Özgürlükler Cephesi’ne (HÖC) üye kişilerin de yer aldığı açıklamada, Tunceli’de topluca öldürülen 17 Maoist Komünist Partisi üyesiyle ilgili bir pankart taşınmış, ABD’deki emekçi kadınların direnişiyle ilgili bir şiir de okunmuştu. Akıncı, Adana Karataş Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulan üç çocuk annesi Kaynak hakkında, dosya kapsamında aranan kişiler bulunduğu için, dava açılmasının zaman alabileceğinden endişe ettiklerini ifade etti.
Vicdani retçi İsmail Saygı’nın serbest bırakılması için katıldığı bir basın açıklaması sırasında gözaltına alınarak tutuklanan, Çorlu Askeri Cezaevi’nde tutulan vicdani retçi Halil Savda için “çürük” raporu verilerek, barış döneminde askerlikten muaf tutulmasına karar verildi. 25 Nisan’da toplanan Çorlu Askeri Hastanesi Sağlık Kurulu, Savda için “barışta askerlik yapamaz, seferberlikte askerlik yapar” raporu verdi. Savda, savaşkarşıtları.org sitesinde raporun kendi iradesi dışında verildiğini açıkladı: “Özgürlük ve hukuktan nasiplenmemiş askeri yargı ve onun kurumlarının aldığı kararı kabul etmiyorum. Asla elime silah almam.”
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Genel Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy, 3 Mayıs sabahı saat 05.00’te Ankara’da ”Basın Kanunu’na muhalefet ettiği” iddiasıyla gözaltına alındı. 2000 yılında başkanlığı yaptığı bir kültür-sanat vakfının dergisiyle ilgili hakkında “ön ödemeli para cezası çıkarıldığı, o tarihten sonra kendisine herhangi bir tebligat yapılmadığını açıklayan Gürsoy, , “2004’ten beri de beni bir türlü adresimde bulamıyorlar. Ne hikmetse… O sıralarda İstanbul Tabip Odası başkanıyım. İki yıldan beri Türk Tabipleri Birliği başkanıyım” dedi. Ankara Nöbetçi 11. Sulh Ceza Mahkemesi’ne çıkarılan Gürsoy hakkındaki “gıyabi tutuklama kararı” kaldırılınca serbest kaldı. Gürsoy’un Beyoğlu 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki davası devam edecek. Açıklamada “1 Mayıs’ta İstanbul Şişli Etfal Hastanesi’nde emniyet kuvvetlerinin hastaların da bulunduğu ortamda gaz bombası kullanması üzerine İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü hakkında 2 Mayıs’ta yaptığımız şikayeti takiben böyle bir olayın yaşanmış olmasını anlamlı buluyoruz” dendi. Gözaltı ve 1 Mayıs’ta yaşanan polis şiddetini protesto etmek isteyen hekimler Valiliğe yürüdü. “Kınıyoruz” yazılı siyah çelengi bina önüne bırakmak isteyen hekimler polisçe engellendi.
30 Nisan’da Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, “PKK örgütü propagandası” iddiasıyla yargıladığı Azadiya Welat gazetesi İmtiyaz sahibi ve yazı işleri müdürü Vedat Kurşun’u tutuksuz yargılanmak üzere serbest bıraktı. Hapisteyken 25 Mart’ta Kurşun’un cezalandırılması yönünde mütalaa veren Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı Tuncer Çetin, deliller toplandığı gerekçesiyle gazetecinin tutuksuz yargılanması yönünde görüş bildirdi. Mahkeme de, bu karara uyarak gazeteci için yurtdışına çıkış yasağı getirdi. Savcı Çetin, “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlediği” gerekçesiyle gazeteciye ceza verilmesini istemişti. Savcı, TCK’nın 220/6 göndermesiyle TCK’nın 314/2 maddesi ve TMY’nin 7/2 maddelerinden ceza istemişti. Savcı Çetin, gazetenin 12 Eylül 2007-12 Ağustos 2007 döneminde yayımlanan 13 sayısında, örgüt görüşleri doğrultusunda yayın yaptığı, gazetecinin “örgüt propagandası yapma kastını aşarak örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlediği” gerekçesiyle, her bir propaganda suçundan ayrı ayrı cezalandırılması gerektiğini savunmuştu. Gazete sayılarında Abdullah Öcalaniçin “Kürt halk önderi”, “KCK önderi”, “Sayın Öcalan”, “Önder Apo” sıfatlar kullanılması, PKK’ye bağlı HPG’liler için “HPG gerillaları” olarak söz edilmesi suçlama konusu.
Daha önce Fethullah Gülen’in etkisindeki tarikatların iktidar partisi ve toplum üzerinde “artan etkilerini” aktardığı için hakkında Terörle Mücadele Yasası uyarınca dava açılan Gerger Fırat gazetesi sahibi Hacı Boğatekin şimdi de tutuklandı. Gazeteci, 4 Ocak 2008 tarihinde yayımlanan “Feto ve Apo” yazısında 7,5 yıl hapis istemiyle hakkında açılan davayı yayınlarla “etkilemeye teşebbüs ettiği” iddiasıyla tutuklandı.
İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hakkında görülen bir dava nedeniyle ifade vermediği için gıyabi tutuklama kararı çıkarılan DİHA muhabiri Murat Kolca, Şanlıurfa 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nce 20 Ocak 2008’de tutuklandı. Kolca, ilk duruşmada tahliye edildi. Bir itirafçının ifadeleri üzerine Diyarbakır’da 2 Nisan 2008’de gözaltına alınan Ajansın Malatya muhabiri Ersin Çelik, tutuklandıktan sonra, ilk duruşmada tahliye edildi. DİHA Mersin muhabiri Mehmet Ali Ertaş, 2 Nisan 2008’de, Akdeniz Beldesi’nde Van, Hakkari ve Yüksekova’da yaşanan Newroz olaylarını protesto etkinliğini izlerken gözaltına alındı. Mersin 4. Sulh Ceza Mahkemesi’nce “Suç vasfı, kaçma tehlikesi ve delilleri karartma ihtimali”ne dayanılarak tutuklanan Ertaş, ilk duruşmada tahliye edildi. DİHA Van Büro temsilcisi Sıddık Güler, hakkında yürütülen bir soruşturma gerekçesiyle 4 Nisan 2008’de gözaltına alınarak tutuklandı. Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yetkili savcılıkça ifadesi alınması için tutuklanan Güler, Van’da ifade verdikten sonra serbest bırakıldı.
Gündem Gazetesi Mersin Temsilciliği’ne 19 Nisan 2007’de yapılan baskında gözaltına alınan ve tutuklanan DİHA muhabiri Ali Buluş ile Mehmet Karaaslan, sekiz ay boyunca hakim karşısına çıkarılmadı. Mersin E Tipi Cezaevi’nde tutulan Buluş ve Karaaslan, “PKK örgütü üyesi olmak” iddiasıyla mahkum oldular. Siirt’in Eruh İlçesi’nden Şırnak’a giderken n DİHA muhabiri Faysal Tunç 5 Nisan 2007 tarihinde Eruh çıkışında yapılan kimlik kontrolünde gözaltına alındı. Aynı gün Ömerli (Amara) Köyü’ne düzenlenen yürüyüşü izledikten sonra Şırnak’a dönerken İdil’de yapılan kimlik kontrolü sırasında gözaltına alınan muhabir Behdin Tunç de, Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde “PKK örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek’ iddiasıyla ceza aldı. DİHA muhabirleri, Diyarbakır’da tutuklu bulunuyorlar. 8 Ocak 2008’de Şırnak’ın Cizre İlçesi’nde gözaltına alınan Ajansın Şırnak muhabiri Haydar Haykır ise, 12 Ocak’ta tutuklanarak Batman H Tipi Cezaevi’ne gönderildi.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) 30 Mart 1972’de Kızıldere’de öldürülen Mahir Çayan ve arkadaşlarını anmak amacıyla afiş astığı iddia edilen üç öğrenci özel güvenlik görevlilerinin jandarmaya haber vermesinin ardından gözaltına alındı. Olayın yaşandığı 28 Mart’ta bilgi veren avukat Cemalettin Gürler, soyadlarını vermek istemeyen Deniz, Seçkin ve Murat isimli öğrencilerin karakolda ifadeleri alındıktan sonra savcılığa çıkarılmadan serbest bırakıldığını açıkladı.
Taraf gazetesi muhabiri Soner Arıkanoğlu, Ergenekon Operasyonu kapsamında İşçi Partisi (İP) Genel Merkezi’nde yapılan aramada Yargıtay’a ait kroki bulunduğu haberini yazdığı için 27 Mart’ta gözaltına alındı. Polis, operasyondaki gelişmeleri yazan Ankara büro muhabiri Arıkanoğlu’nu, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin aldığı kararla annesinin Ankara’daki evinde gözaltına aldı. Gazeteci İstanbul Emniyeti Terörle Mücadele Şubesi, Beşiktaş Adliyesi ve en son çıkarıldığı Kadıköy Savcılığı’nda habere konu belgeyi kimden aldığını Basın Yasası’nın 12. maddesine dayanarak reddetti. Gazete, İP merkezinde yapılan aramada Yargıtay’a ait kuruma giriş çıkışları gösteren ve alınan güvenlik önlemleri gösteren bir krokinin bir CD içerisinde ele geçirildiğini 24 Mart 2008 tarihli “Yargıtay’ı vuracaklardı” manşetiyle duyurmuştu. ÇGD, gazetecinin gözaltına alınmasını kınamıştı.
Cumhuriyet gazetesi imtiyaz sahibi ve başyazarı İlhan Selçuk, “Ergenekon Operasyonu” kapsamında 21 Mart sabahı, saat 4.30 sularında evnden gözaltına alındı. 83 yaşındaki gazetecinin İP lideri Doğu Perinçek ve İP Genel Başkan yardımcısı ve Ulusal Kanal yayın yönetmeni Ferid İlsever ve eski Rektör Kemal Alemdaroğlu ile birlikte gözaltına alınmasına ÇGD Başkanı Ahmet Abakay tepki gösterdi: “Selçuk’un gözaltına alınması muhalif basını sindirme eylemidir. Gözaltındaki meslektaşların ortak özelliği yazı, yayın ve açıklamalarıyla bu iktidarın uygulamalarına karşı olmalarıdır.” Cumhuriyet gazetesi Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız, “Cumhuriyet gazetesi susturulmak isteniyor. Haksız gözaltı karşısında gerekli hukuki girişimler başlatıldı. Selçuk’un başına bir şey gelirse hesabını kim verecek?” dedi. Selçuk, ertesi gün serbest bırakılırken gazeteci Adnan Akfırat, Ferit İlsever ve Aydınlık Dergisi Yayın Yönetmeni Serhat Bolluk tutuklandılar. Operasyonlar ilgili yayın yasağı bulunduğundan suçlamalarla ilgili yeterli bilgi bulunmuyor. Uluslararası basın meslek örgütleri FİJ ve RSF Selçuk’un gözaltına alınmasını kınadı.
Kocaeli Üniversitesi öğrencisi ikisi kadın dördü erkek 6 kişi, 1 Mart’ta Öğrenci Gençlik Sendikası’nın (Genç Sen) parasız eğitim, öğrenciler hakları için sendika talep eden afişlerini asarken polis şiddetine maruz kalarak gözaltına alındı. Saraybahçe Polis Karakolu’nda tutulan öğrenciler, üç saatlik gözaltıdan sonra serbest kaldığını ifade etti.
Tunceli’nin Nazimiye ilçesinde Düzgün Baba Şenlikleri kapsamında iki yıl önce organize edilen programda bir konuşma yapan Sanatçı Ferhat Tunç, yürütülen soruşturma kapsamında ifade vermediği gerekçesiyle 21 Şubat sabahı, saat 6.00 sularında gözaltına alındı. Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı, sanatçı hakkında, 12 Ağustos 2006’da ikincisi düzenlenen Şenliklerdeki konserinde “Maoist Komünist Partisi propagandası yaptığı” gerekçesiyle soruşturma açmıştı. İHD İstanbul Şubesi, sanatçının zor kullanılarak gözaltına alındığını savunarak “gözaltı işlemiyle Ferhat Tunç’un muhalif kimliği, hak ve özgürlüklerinin kullanımı üzerinde baskı oluşturulmasının hedeflendiği ortadadır” açıklamasını yaptı. Savcıya ifade veren Tunç, konuşmasının içerik olarak Türkiye’de halkların barış içerisinde yaşamasına yönelik düşünceleri olduğunu, 2004’te Mercan Vadisi’nde öldürülen MKP mensuplarının bir çoğunu çocukluk yaşlarından tanıdığını, bu olaya kayıtsız kalmasının mümkün olamayacağını ve duygularını dile getirdiği şarkısında propaganda kastının bulunmadığını” söyledi.
Yolsuzluk haberleri nedeniyle Muş’un eski Vali Yardımcısı İbrahim Küçük’ün şikayetiyle 1 yıl 9 ay hapse mahkum olan Muş Haber gazetesi sahibi Faruk Aktaş, Kadıköy İlçesi’nde yapılan kimlik kontrolü sırasında gözaltına alındıktan sonra 13 Şubat’ta tutuklandı. Bir basın davasından hakkında “görevli memura hakaret” iddiasıyla verilmiş 1 yıl 9 aylık hapis cezası bulunduğu gerekçesiyle Aktaş, Bakırköy Adliyesi’ne çıkarıldıktan sonra hakkında verilen tutuklama kararı vicahiye çevrilerek Bayrampaşa Cezaevi’ne gönderildi. “İlde soygun, ilçede vurgun” ve 30 Eylül 2003’te çıkan “Sadece kendilerine yakın olanlara yardım ediyorlar” başlıklı başka bir haber nedeniyle Muş Asliye Ceza Mahkemesi’nce mahkum edildiğini, kararın geçen yıl onanması nedeniyle cezaevine gönderilmeyi beklediğini söyledi. Aktaş, avukatlarının cezayı veren Muş 2. Asliye Ceza Mahkemesi nezdinde yaptıkları girişimler sonucunda, durumunun 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren yeni Ceza Yasası’na göre ele alınmasını kabul edilmesi üzerine 14 Şubat akşamı tahliye edildi.
15 Nisan’da Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, haberler yoluyla “örgüt propagandası yapıldığı” ve “örgüt adına eylem talimatı vermek” iddiasıyla 5 Şubat’tan beri tutuklu yargıladığı Azadiya Welat gazetesi İmtiyaz sahibi ve sorumlu müdürü Vedat Kurşun’un tutuksuz yargılanmasına karar verdi. Diyarbakır D Tipi Cezaevi’ne gönderilen Kurşun’un avukatı Servet Özen, tutuklama kararına itiraz etmişti. Özen, “Şahsın kendisinin geldiği, kaçma şüphesinin olmadığı bir durumda tutuklanması çok ilginç. Karara muhalif kalan üyenin de belirttiği gibi, tutuklama bir tedbir. Tutuklama hukuka aykırı” dedi. Savcı, 25 Mart’ta mahkemeye çıkarılan Kurşun’un “PKK örgütü propagandası” iddiasıyla cezalandırılmasını talep etti. Savcı, 12 Eylül 2007-12 Ağustos 2007 döneminde yayımlanan 13 sayıda, sanığın örgüt görüşleri doğrultusunda yayın yaptığı, “örgüt propagandası yapma kastını aşarak örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlediği”ni savundu. Hapisteki Abdullah Öcalan için “Kürt halk önderi”, “KCK önderi”, “Sayın Öcalan”, “Önder Apo” sıfatlar kullanılması, PKK’ye bağlı HPG’liler için “HPG gerillaları”olarak söz edilmesi suça gerekçe gösterildi.
Adıyaman’da Gerger Fırat gazetesinin 4 Ocak 2008 tarihli sayısında yayımlanan “Feto ile Apo” başlıklı başyazı nedeniyle gazete sahibi Hacı Boğatekin 8 Ocak’ta gözaltına alındı. Cumhuriyet Savcısı Sadullah Ovacıklı’nın, Fethullah Gülen’nin cemaatine de değinen yazısı nedeniyle Boğatekin’e, “Sen milyonların saygı duyduğu Fethullah Gülen Hoca Efendi Hazretlerine Feto diyemezsin. Derhal ikinci sayında özür dile. Yoksa seni fena yaparım” dediği ileri sürüldü. Tutuksuz yargılanmasına karar verilen gazeteci savcıyı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na şikayet etti. Savcının tutuklama ısrarı sonuç vermedi.
Basın ve İfade Özgürlüğü Davaları
İstanbul Savcılığı’nın, 4 Ekim 2008’de Hakkari Aktütün Karakolu’na PKK örgütünün düzenlediği saldırıyla ilgili yayınlardan Taraf gazetesi sorumlu yazı işleri müdürü Adnan Demir hakkında dava açtığı Aralık sonunda öğrenildi. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Fikret Seçen, Genelkurmay Başkanlığı’nın şikayetiyle ilgili soruşturmasını tamamlayarak Demir hakkında iddianame düzenledi. Seçen, haberlerde “orduya ait gizli bilgileri açıkladığı” iddiasıyla Demir’in TCK’nın 329. maddesi uyarınca 5 yıl hapisle cezalandırılmasını talep etti. Demir, 21 Nisan 2009’da İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısına çıkacak. PKK’nin Şemdinli İlçesi’ne bağlı karakola düzenlediği saldırıda 17 asker ölmüştü. Taraf gazetesi, saldırıda yetkililerin ihmali olduğunu iddia etmişti. Gazete, bugünkü sayısında Demir hakkında açılan davanın, “17 askerin hesabının sorulacağı kürsü olacağı” ve “Aktütün sınırlarının ortaya çıkaracağı”nı söyledi. İddianamede, Genelkurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesi’nin, gazetenin 14 Ekim 2008 tarihli sayısında yayımlanan “Aktütün’ü İtiraf Edin Demiştik…Biz Açıklıyoruz” başlıklı haberine yayın yasağı koyduğu da belirtildi.
25 Aralık’ta Kocaeli Asliye Hukuk Mahkemesi, İl Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu’nun icraatlarını karikatürüyle eleştiren çizer Muhammet Şengöz’ü tazminatla yargılamak için ceza davasının Yargıtay’da sonuçlanmasını beklemeye karar verdi. Kocaeli Asliye Ceza Mahkemesi’nin cezasını hapisten 7 bin YTL manevi tazminata çevirerek de olsa cezalandırdığı çizer, tazminat davasının sonuçlanması için 31 Mart 2009’u bekleyecek. Karaosmanoğlu’nun kentte yerleştirdiği ve icraatlarını anlatması için vatandaşa “Sırada ne var başkan?” dedirttiği açık hava reklam panolarına tepki gösteren çizer, bunu 21 Temmuz 2007’de yayımlanan bir karikatürle, sırtı dönük ve pantolonu inik bir yurttaşın “Sırada kim var başkan?” sözleriyle eleştirmişti. Bunun üzerine Karaosmanoğlu, Karikatürist hakkında hem ceza davası hem de 10 bin YTL tutarında bir tazminat davası açmıştı. Özgür Kocaeli gazetesinde yayımlanan karikatür nedeniyle çizer, 21 Eylül 2007 tarihinde 11 ay 20 gün hapse mahkum olmuştu. 7 bin YTL’ye çevrilen ceza temyiz edilmişti.
Taraf gazetesinin 28 Mart 2008 tarihli sayısında yayımlanan “Büyükanıt da hedefti” başlıklı manşet haber nedeniyle Yayın yönetmeni ve yazar Ahmet Altan hakkında, “Gizliliğin ihlali” ve “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” suçlamalarıyla dava açıldı. Altan’ın hapis istemiyle yargılandığı Kadıköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki yargılamaya 12 Haziran 2009’da devam edilecek. Çoğu Ergenekon Soruşturma kapsamında ve Ahmet Altan, Yasemin Çongar, Nevzat Çiçek, Mehmet Baransu, Bahar Kılıçgedik, Başar Arslan, Bibel Hürtaş, Adnan Keskin veAdnan Demir’e yönelik olarak 2008 yılında, “soruşturmanın gizliliğini ihlal”, “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” ve “yargıyı yapanı etkilemek” gibi suçlamalarla 70’in üzerinde ceza davası açıldı. Ergenekon Soruşturması’nın başladığı Haziran 2007’den bu yana aynı suçlamalarla Doğan grubu’na bağlı medya kuruluşlarına 200’ün üzerinde dava açıldı.
30 Aralık’ta Antalya 7. Asliye Hukuk Mahkemesi, Antalya Emniyet Müdürü Feyzullah Arslan’ın gazeteci-yazar ve ressam Fikret Otyam ile yerel Son Nokta dergisi sorumlu müdürü İdris Özyol hakkında açtığı 20 bin YTL’lik manevi tazminat davasını reddetti. Arslan, dergide yayımlanan yazıda, Antalya’nın trafik sorunlarıyla ilgilenmediğini ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın trafik hakkında yayınladığı genelgenin Antalya’da uygulanmadığı iddia edilerek “gerçeğe aykırı beyan” ile kendisine hakaret edildiğini savunuyordu. 11 Nisan 2008’de başlayan davada mahkeme, suçun oluşmadığına kanaat getirdiği davayı reddetti. Feyzullah Arslan kararı temyiz ederse dosya Yargıtay Hukuk Dairesi’ne taşınacak. NTV’ye konuşan Otyam, “Emniyet müdürümüz yazım nedeniyle çok üzülmüş, uyuyamaz ve çalışamaz hale gelmiş, tanıkları öyle diyor. Şimdi bu kararla ben de üzüldüm. Emniyet müdürümüz yine üzülecek ve çalışamaz hale gelecek. O nedenle Antalya halkından özür diliyorum. Ama bu kez ben değil yargı eliyle oldu” dedi.
“Hayat Üç Saatlik Sınava Sığmaz” kampanyası için toplanan imzaları TBMM’ye gönderdikten sonra 20 Mayıs 2008’de eylemde slogan atan Emek Gençliği’nin üç üyesi Şerafettin Gökdeniz, Sercan Bakır ve Ekin Can Kınık hakkında, “İstanbul’da doğdu, ABD’li oldu, katil Bush’un oğlu Tayyip Erdoğan” sloganı nedeniyle dava açıldı. 2911 Sayılı Yasa uyarınca yargılandıkları davadan beraat eden üç genç, halen “Başbakana hakaret” iddiasıyla yargılanıyorlar. Avukatları Kamil Tekin Sürek, polis müdahalesini “Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının farklı düşünceye karşı tahammülsüzlüğünün göstergesi. Beyaz Sarayın önünde Bush’a demediklerini bırakmıyorlar, Türkiye’de Bush’a laf söylendi diye soruşturma açıyorlar. Herhalde ‘Bush’un oğlu’ dendiği için olmamıştır. Bunlar kraldan çok kralcı” olarak nitelendirdi. Üç eylemci, Taksim Polis Merkezi’nde iki buçuk saat süreyle gözaltında tutulmuştu.
Aralık sonunda Manisa 2. Sulh Ceza Mahkemesi, 22 Temmuz 2007 seçimlerinde Manisa’nın “Bin Umut” Adayı Şah İsmail Özocak’ı, Kürtçe bilmediği halde bu dilden “seçim propagandası yapmak”tan hapisten 3 bin TL adli para cezasına mahkum etti. Emek Partisi Manisa İl Başkanı Özocak’ı, Siyasi Partiler Yasası uyarınca 6 ay hapisle cezalandıran mahkeme, cezayı 5 aya indirdikten sonra da 3 bin TL para cezasına çevirdi. Özocak, kararı temyiz etti. 15 Temmuz 2007’deki mitingde Kürtçe propagandası yapılmadığını savunan Özocak, “Delil olarak gösterilen CD’ler bende de var. Sadece misafirler Kürtçe ve Türkçe olarak halka tanıtıldı. Bundan propaganda suçu çıkarılır mı?” dedi. Kürtçe bilmediği halde mahkum edilmesini şaşkınlıkla karşıladığını söyleyen Özocak, “Hükümet, TRT Şeş üzerinden alelacele Kürtçe yayını başlattı. Demokratik açılımlar getirilecekse öncelikle antidemokratik düzenlemeler kaldırılmalı ve bu açılımlar Anayasal zemine de taşınmalı. Bu olmadığı sürece bizler, bilmediğimiz bir dilde propaganda yapmaktan daima suçlanırız” diye konuştu.
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi Savcısı, “yasadışı örgüt üyesi olmak”tan 10 yıl hapis cezasına çarptırılan kapatılan DEP’in eski milletvekili Leyla Zana ile ilgili verilen hükmü az bularak temyiz etti. Savcı, Avrupa Parlamentosu ve Batman’da konuşmalar yapan Zana’nın örgüt üyesi olmanın yanı sıra, dokuz ayrı konuşmadan dolayı da dokuz kez “örgüt propagandası yapma” suçlamasıyla ve toplam 45 yıl hapisle cezalandırılması gerektiğini iddia etti; Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulundu. Temyiz başvurusu Zana’nın dosyasının görüleceği Yargıtay 9. Ceza Dairesi’ne sunulacak.
Hukukçu Eren Keskin hakkında, Ağustos 2007’de Gebze’deki Bilge Kültür Merkezi’nde Devlet kaynaklı cinsel şiddet konulu kitabını tanıtırken “Kürdistan” dediği için “kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamasıyla dava açıldığı Aralık sonunda öğrenildi. Gebze Cumhuriyet Savcısı Hasan epik, 2 Haziran 2008 tarihli iddianamesinde Keskin’in, kin ve düşmanlığa tahrik” iddiasıyla cezalandırılmasını talep ediyor. Keskin’in “hiçbir asker veya polise tecavüzden ceza verecek yüreklilikte bir hakim tanımıyorum” sözleri suça gerekçe yapıldı.
Emniyet Müdürlüğü’nde fuhuş, dayak ve hakaret iddialarını 12 Mart 2007’de “AB’ye Böyle mi Girmeliydik? Görevlerini Kötüye Kullanıyorlar” yazısıyla gündeme getirdiği için bir süre hapis yatan Afyonkarahisar Emirdağ gazetesi sorumlu müdürü Mustafa Koyuncu 6 yıla kadar hapis ve 440 bin YTL tazminat istemiyle yargılanıyor. Bugüne kadar Emirdağ Asliye Ceza Mahkemesi ve Asliye Ceza Mahkemesi’nde dinlenen üç tanık gazetecinin dile getirdiği iddiaları doğrular nitelikte ifade verdiler. Ceza davasının görülmesine 17 Mart 2009’da, tazminat davasına Haziran 2009’da devam edilecek. Koyuncu, “yayın yoluyla hakaret” iddiasıyla 13 Mart’ta tutuklanmış, tekzip yayımlaması şartıyla bir hafta sonra tahliye edilmişti.
Taraf gazetesine haftalık röportajlar hazırlayan gazeteci-yazar Neşe Düzel hakkında, Şamil Tayyar ile yaptığı “Bir Numara, Büyükanıt Paşayı Uyardı” başlıklı röportajda “Hükümetin, yargı organlarının, askeri ve emniyet kuvvetlerinin alenen aşağılandığı” iddiasıyla dava açıldı. 11 ve 12 Şunat 2008 günlerinde yayımlanan röportaja ilişkin Kadıköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yürütülen kovuşturma Adalet Bakanlığı izin vermediğinden durduruldu.
26 Aralık’ta Karşıyaka 5. Asliye Ceza Mahkemesi, Adalet Bakanlığı’nın isteği üzerine TCK’nın 301. maddesiyle ilgili suçlamayı düşürdüğü davada, Baran Tursun’un ailesinin üç ferdini ve yedi aktivisti, “Yargı görevi yapanı etkilemek” suçlamasıyla yargılamaya devam etti. Mahkeme, dur ihbarına uymadığı iddiasıyla aracının içinde öldürülen Baran Tursun’un babası Mehmet Tursun, annesi Berin Tursun, kardeşi Şelale Tursun ile aktivistler Semra Uzunok, Ahmet Alagöz, Hatice Necla Şengül, Evrim Kubilay, Lütfi Demirkapı, Ali Çalışkan, Tuncay Kılıç’ı TCK’nın 277. maddesinden 4’er yıl hapis istemiyle yargılanıyor. Mahkeme, gelecek duruşmada ifadeleri alınmayan bazı İHD yetkilerini dinlemek istiyor. Baran Tursun’u 25 Kasım 2007 gecesi öldürmekten yargılanan polis memuru Oral Emre Atar’ın ilk duruşmada tahliye edilmesi üzerine baba Tursun, “Mahkemede figüran olmak istemiyoruz. Adalete güvenmiyoruz” sözleriyle karara tepki gösterince davalık olmuştu. Anne Berin Tursun da, ayrıca, hakaret iddiasını düzenleyen 125. madde uyarınca da yargılanıyor.
23 Aralık’ta Diyarbakır 2. Asliye Ceza Mahkemesi, 6. Diyarbakır Kültür ve Sanat Festivali´ndeki stend-up gösterisinde kullandığı ifadeler nedeniyle Murat Bağlı’yı, “Dünden bu güne Kürt sorununun çözüm yolları” konulu paneldeki konuşmaları nedeniyle de hukukçu Eren Keskin’i “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” iddiasıyla yargılamaya devam etti. Dava, TCK’nın 216. maddesinden açılmıştı.
23 Aralık’ta Adana 6. Kolordu Askeri Mahkemesi, Vicdani Retçi Mehmet Bal’ın emre itaatsizlik ve firar suçlamalarıyla yargılandığı davada beraat ettirdi; bir diğer emre itaatsizlik davasınıysa düşürdü. “Mahkemenin emre itaatsizliği suç kapsamında değerlendirmemsinin önemli olduğunu” belirten Bal, “hukukçuların bu kararı yorumlamasını ve üzerine tartışılması gerektiğini” söyledi. Piyade yarbay Hamdi Küçük başkanlığındaki mahkeme, Bal’ın, 24 Ekim 2002’de emre itaatsizlikte ısrar etmek suçunu işletildiği iddiasıyla açılan kamu davasında 765 Sayılı eski TCK’nın 102/4, 102/2 ve CMK’nın 223/8 maddelerin gereğince kamu davasının düşmesine, 29 Kasım-22 Ocak 2002 tarihleri arasında firar suçunu işlediği iddiasıyla açılan kamu davasında sanığa yüklenen suçun kanununda suç olarak tanımlanmamış olmasından dolayı sanığın beraatına, 24 Ocak 2003’te emre itaatsizlikte ısrar suçunu işlediği iddiasıyla açılan davada “suçun kanununda suç olarak tanımlanmamış olmasından dolayı” sanığın beraatına karar verdi.
Alternatif gazetesi sahibi Cevat Düşün ve Yayın yönetmeni Ragıp Zarokolu’nun “terör örgütü propagandası yapmak”, “halkı askerlikten soğutmak” ve “suçu ve suçluyu övmek” iddialarıyla yargılandıkları dava İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı. Mahkeme başkanı Nurettin Ak, Cumhuriyet Savcısı Berna Altay’ın esas hakkındaki mütalaasını sunması için davayı 12 Mart 2009’a erteledi. TMY değişiklikleri bir önceki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Anayasa Mahkemesi’ne taşıdığını hatırlatan Zarakolu “bu şekilde yargılanmalarının haksızlık olduğunu” söyledi. Savcı Bilal Bayraktar’ın 23 Eylül 2008 tarihli iddianamede 16 ve 17 Ağustos 2008 tarihli gazete sayılarında, Vicdani Retçi Mehmet Ali Avcı’nın “Türk Askeri Olmayı Reddediyorum”adlı yazısına yer verilmesi, “İlk kurşun tartışılmalı” yazısında PKK’den ‘Kürt halkının özgürlüğü için mücadele eden bir örgüt olarak nitelenmesi ve Öcalan’a ‘Kürt halk önderi’ denilmesi, 15 Ağustos’un Güneydoğu’da kutlanışına ilişkin, “Her yerde havai fişekli kutlama” haberine yer verilmesi, DTP’li bir milletvekilinin Ağrı’da yaptığı konuşmaya ilişkin “Siyasi çözüm sağlanamazsa Kürtler yüzünü dağa döner” başlıklı haberin yayımlanması suçlamaya konu edildi.
Taraf gazetesi yazarı Ahmet Altan hakkında, kaleme aldığı bir gerekçeli kararla ilgili Şişli yargıcı Hakkı Yalçınkaya’yı Türkçe bilmemekle eleştirdiği 19 Kasım 2008 tarihli “Türkçe Bilmeyen Türkçü” yazısı nedeniyle “hakaret” iddiasıyla dava açıldı. Kadıköy Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılan dava 27 Mart 2009’da görülecek.
Avukatı İnan Akmeşe, Nazım Babaoğlu’nu hayatını aktaran “Kayıpsın Diyorlar” başlıklı kitap nedeniyle “Devleti tahkir ve tezyif ettiği” iddiasıyla 5 ay hapis cezasına mahkum edilen Aram Yayıncılık eski Sahibi Fatih Taş’a ilişkin kararı 18 Aralık’ta temyiz etti. 4 Kasım’da İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi, sanık lehinde olduğu gerekçesiyle eski TCK’nın 159. maddeden Taş’ı, bin 650 TL para cezasıyla cezalandırdı. Özgür Gündem gazetesi Urfa muhabiri Babaoğlu’nu hayatını anlatan kitaba dava açılmıştı. Mahkeme, gerekçeli kararında, kitabın 11. sayfasındaki “Devlet mafya çete ilişkisi” ifadesinden, 14. sayfadaki, “Ulusal diriliş ve kurtuluş mücadelesi karşısında eski cennetleri yitirmenin telaş ve öfkesi ile Kürt halkının üstüne vahşet kusan” ifadesinden, 18-19 faylarında, “en değme kanlı faşist diktatörlüklerde yapıldığı gibi küçük çaplı katliamlar” ifadesinden, 39. sayfasındaki “Kürt halkı ayağa kalkmış tarihi haksızlıkların katliamların hesabını sormada…” ifadesinden Taş’ı suçlu bulduğunu açıkladı. Adalet Bakanlığı, 9 Haziran 2004 tarihinde Taş hakkında fezleke düzenleyen İstanbul Cumhuriyet Savcısı Nurten Altınok’a 159’dan yargılama izni vermişti.
Bir televizyon programında Kuzey Irak harekatı sırasında yaşanan ölümleri eleştirerek “oğlu olsa askere göndermeyeceğini” söyleyince hakkında dava açılan sanatçı Bülent Ersoy, “halkı askerlikten soğutmak”la yargılandığı davadan 18 Aralık’ta beraat etti. Bakırköy 18. Asliye Ceza Mahkemesi, Ersoy’un suç kastının bulunmadığına, sözlerinin fikir özgürlüğü kapsamında değerlendirilebileceğine hükmetti. Şikayetçilerden Hayati Karataş, Ersoy’un tutuklu olarak yargılanması ve cezalandırılmasını talep etti. Ancak duruşma savcısı da, esas hakkındaki mütalaasında Ersoy’un beraatini istedi. Savunmasında Ersoy, şiddete çözüm istemenin suç olamayacağını söyleyerek, “Türkiye’de doğmuş, büyümüş ve vergi rekortmeni olan bir sanatçı olarak fikirlerimi özgürce ifade etme hakkım var. Eğer ölüm yerine çözüm istemek vatan hainliği ya da askerlikten soğutmak ise o anlayış meselesidir. Benim konuşmam bu şekilde algılanarak huzurunuzda bu şekilde bulunmam algılama yanlışlığındandır” demişti. Ersoy, Star TV’de 24 Şubat’ta yayımlanan Popstar Alaturka programındaki sözleri nedeniyle 10 kişinin şikayetiyle üç yıl hapis istemiyle yargılanıyordu.
Antalya Manavgat 1. Asliye Ceza Mahkemesi, Şair Şükrü Erbaş ve 2005’te öldürülen Kürt siyasetçi Hikmet Fidan’ın da aralarında bulunduğu 15 kişi hakkında seçim sürecinde “Kürtçe konuştukları” iddiasıyla dokuz ay hapis cezası verdi. Dokuz ay hapis cezası verilen kişiler, Celal Gülsavan Budak, Cevdet Çağlar, Şükrü Erbaş, Şemsettin Kalay, Yılmaz Yavuz, Ahmet Tozluyurt, Hikmet Fidan, Mehmet Gündüz, Rukiye Altılar, Hazne Yıldırım, Cemil Aktaş, Ömer Açar, Adnan Koçak Demir ve İhsan Yıldız. Kapatılan DEHAP’ın 2002’deki seçim bürosu açılışında konuşan Fidan’a ve geleceğine dair listede ismi olan ancak orada bulunmayan milletvekili adayı şair Erbaş ve 14 kişi dokuz ay hapis cezasına çarptırıldı. DEHAP çatısı altında Emek-Barış-Demokrasi Bloğundan Antalya Milletvekili adayı olan Erbaş ve beraberindekilere ceza verilmesi, Aydın Çubukçu, Sibel Özbudun, Zerrin Taşpınar ve Ali Balkız ve çok sayıda yazarın çağrısıyla Ankara Yüksel Caddesi’ndeki bir basın açıklamasıyla kınandı. ÇHD Antalya Şubesi sekreteri avukat Nusret Gürgöz, dosyayı henüz göremediklerini ifade etti; dört yıl önce yaşamını yitiren Fidan’a ve Kürtçe bilmedikleri halde bazı kişilere de ceza verilmesinin yargılamanın ne şekilde yürütüldüğü konusunda yeterli bilgi verdiğini söyledi. 17 Aralık’ta Antalya’da bir basın toplantısı düzenleyen mağdurlar, Türkiye’de Kürt sorunuyla ilgili bazı adımların atılacağını söyledikleri günlerde sonuçlanan bu yargılamayı “trajikomik ve garip” olarak nitelendirdiler.
17 Aralık’ta Ankara 28. Asliye Ceza Mahkemesi, “Türkiyelilik” kavramını öneren Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Raporu nedeniyle yargılanan dönemin İnsan Hakları Danışma Kurulu (İHDK) Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ve Alt Komisyon Başkanı Prof. Dr. Baskın Oran’ın 301. madde dosyasını Adalet Bakanlığı’na gönderdi. Mahkeme, dört yıldır hapisle yargılanan öğretim üyeleri Oran ve Kaboğlu ile avukatları Oya Aydın’ın, “301’i, Anayasa Mahkemesi’ne gönderin” talebini reddetti. Yargılamaya 1 Nisan 2009’da devam edilecek. Avukat Oya Aydın, hem TCK’nın 301. maddesinin, ifade özgürlüğünü kısıtlayan bir düzenleme olarak, hem de Adalet Bakanlığı iznini gerektirmesi açısından Anayasaya aykırı olduğunu savunarak, her iki durum için dosyanın Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesini talep etti. Ancak mahkeme bakanlık iznini dikkate almayı tercih etti.
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi Savcısı Mustafa Şahin, PKK örgüt üyelerini “gerilla” olarak nitelendirdikleri için Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir ve DTP İl Başkanı Nejdet Atalay’ın cezalandırılmasını talep etti. 16 Aralık’ta Savcı, Baydemir ve Atalay’ın, TMY’nın “Terör örgütünün propagandasını yapmak” başlıklı 7/2. maddesi uyarınca 5’er yıl hapisle cezalandırılmasını talep etti. TSK’nın Kuzey Irak’a başlattığı kara harekatını protesto etmek ve operasyonların durdurulması için 25 Şubat 2008’de düzenlenen yürüyüş ve Belediye Konuk Evi önünde yapılan basın açıklamasındaki konuşmalar suç gerekçe yapıldı. Mahkeme Başkanı Hakim Hüsamettin Otçu, savcılık mütalaasına karşı savunma yapmaları için sanık ve avukatlarına 24 Şubat 2009’a kadar süre verdi.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, İzmir’deki Cumhuriyet mitinginde yaptığı konuşmada Başbakan Erdoğan’a “hakaret” ettiği gerekçesiyle şikayetçi olduğu Tuncay Özkan’a verilen cezayı bozdu. 15 Aralık’ta öğrenilen karara göre Yargıtay, “…garip adam, garip fukara adam. Ya bu üç milyon dolara gemi nasıl alındı. Tanesi 1 trilyondan 5 tane ev nasıl alındı. Bunun hesabını sandıkta sormayacak mısınız? Hırsızlık yolsuzluk yapanların, yobazların yanına mı bırakacaksınız?” sözlerinin eleştiri sınırları içerisinde olduğunu bildirdi. Ancak iki üye muhalif kaldı. Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesi, Ergenekon soruşturması çerçevesinde tutuklanarak cezaevine konan Özkan ile ilgili mahkumiyet kararında direnirse dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu gündemine gelecek. İzmir ili Gündoğdu ilçesindeki Cumhuriyet mitinginde sarf edilen sözleri mahkum eden Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararı Özkan’ın avukatlığını da yapan CHP Manisa Milletvekili Şahin Mengü temyiz etmişti.
Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi Savcısı, AKP’ye karşı kapatma davası açan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’yı “cüppeli baykuş” şeklinde hicveden Yeni Asya gazetesi çizeri İbrahim Özdabak ile ilgili mütalaasını hazırlayacak. 5 Aralık’ta Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi, hapis istemiyle yargılanan Yeni Asya gazetesi çizeri Özdabak’ın esas hakkında savunmasını sunması için süre tanıdı. Mahkeme, yargılamayı 24 Mart 2009’a bıraktı. 19 Mart 2008 tarihinde yayımlanan ve “Huguk! Huguk! Huguk! Huguk!” ifadelerinin geçtiği karikatüründen dolayı Özdabak, “yayın yoluyla hakaret” iddiasıyla ve TCK’nın 125. maddesinden yargılanıyor. Özdabak, “Yargı mensupları da eleştirilebilir. Demokratik bir toplumda ve hukukun üstünlüğünü kabul eden bir devlette, hiçbir kurum ve kişi eleştiri dışında kalmamalı” diye konuşmuştu.
2 Aralık’ta Adıyaman’ın Gerger Savcısı, meslektaşı Sadullah Ovacıklı ile ilgili “Fethullah Gülen’e yakınlık duyduğu” iddiasını dillendiren ve bu nedenle 109 gün hapiste kalan Gerger Fırat gazetesi sahibi Hacı Boğatekin için bir de 13 yıl 2 ay hapis cezası istedi.Ovacıklı’nın bir yazısıyla ilgili Boğatekin’e “Sen nasıl Fethullah Gülen Hazretleri Hoca efendiye Feto dersin. Çabuk Özür dile Yoksa seni yakarım” dediği yönündeki iddiayı gergerim.com sitesinde yayımlayan Cumali Badur’un da 4 yıl 6 ay hapsi istendi. Gerger Asliye Ceza Mahkemesi, tutuksuz sanık olarak yargılanan iki gazeteciye, savcının bu mütalaasıyla ilgili savunmalarını sunmaları için 5 Şubat 2009’a kadar süre verdi. Mahkeme başkanı Ayşegül Şimşek, Savcı Ovacıklı hakkında Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Müdürlüğü’nün yürüttüğü incelemenin akıbetinin sorulmasına dair alınan ara kararı, “davanın geldiği aşama ve dava sonucuna etki etmeyecek olması” dikkate alarak geri aldı. Boğatekin de, savcının görüşüne karşın, Ovacıklı’nın özel sitesini Nur Asya Cemaati’ne bağlı bir kişiye hazırlattığı yoluyla dile getirdiği iddiayla ilgili Bakanlığın yaptığı inceleme sonucunun beklenmesini istedi: “Bu belge gelmeden ve incelemeden yargılamaya etkili olup olmayacağı değerlendirilemez”. Mahkeme, Ovacıklı’nın açtığı ve altı polisin tanık dinlendiği davada, “sanığın tanıklar üzerine baskı kurabileceği, kuvvetli suç şüphesi, kaçma ve saklanma şüphesi bulunduğu” iddiasıyla Kahta Cezaevi’ndeki tutukluluğunu iki kez uzattığı Boğatekin’i 30 Temmuz 2008’de tahliye etmişti.
2 Aralık’ta, Yeni Asya gazetesi sorumlu yazı işleri müdürü Faruk Çakır, “Danıştay Soruşturması Genişletiliyor” başlıklı haberde “Soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiği” gerekçesiyle yargılandığı davadan beraat etti. Bakırköy 16. Asliye Ceza Mahkemesi, “Unsurları oluşmayan atılı suçtan sanığın beraatine” karar verdi. Bağcılar Cumhuriyet Savcısı Ali Çakır, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Danıştay 2. Dairesi üyelerine yönelik saldırıyla Ümraniye’de bir gecekonduda cephane bulunmasıyla ilgili olayla bağlantıların araştırılacağını duyuran haber nedeniyle dava açmıştı. Yeni Asya’nın 23 Haziran 2007 tarihli nüshasında çıkan “Danıştay soruşturması genişletiliyor” başlıklı haberde Ceza Yasası’nın (TCK) 285. maddesinde tanımlanan “Soruşturmanın gizliliğini ihlâl” edildiği iddia ediliyordu. Yazıda, “Danıştay davasıyla ilgili olarak, bu olaydan dolayı şüpheli ve tutuklu bulunan ve haklarında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen soruşturma evrakındaki bazı ifade örneklerine yer verilerek” soruşturmanın gizliliğinin ihlal edildiği savunuluyordu.
Adana’da yayın yapan Radyo Dünya’nın genel yayın yönetmeni Mehmet Arslan, 13 Kasım 2007 tarihinde Kürtçe “Keçe Kurdan” adlı müzik parçasına yer verdikleri gerekçesiyle “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” iddiasıyla yargılanıyor. Adana 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki davanın görülmesine 19 Mart 2009’da devam edilecek.
Gazeteci-yazar Veysi Sarısözen, 2007 yılında kaleme aldığı “Terör mü savaş mı?” başlıklı yazısında PKK örgütünü bir “isyan örgütü” olarak nitelendirdiği için “örgüt propagandası yapmak” suçlamasıyla yargılanıyor. 27 Kasım’da İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısına çıkan Sarısözen, mahkeme heyetine, “Vereceğiniz karar sadece benim açımdan değil sizin açınızdan da önemli. Nitelendirme şeklime göre dava açılması, aslında sizin suçun niteliği konusunda karar verme özgürlüğünüzü de ortadan kaldırıyor” dedi. Tutuksuz sanık Sarısözen, Gündem gazetesinin 14 Haziran 2007 tarihinde yayımlanan yazıda, TMY’nın 7/2 maddesi uyarınca 1,5 yıl hapis istemiyle yargılanıyor. Mahkeme, dosyanın bilirkişiye gönderilmesi yönünde Sarısözen’in avukatı Anıt Baba’nın mahkemeye ilettiği talebi geri çevirdi. Savcının mütalaasını hazırlayacağı yargılamaya 10 Mart 2009’da devam edilecek. Yazıda, “Biz terörizm ile devlet arasında mücadeleyi mi yaşıyoruz, yoksa devlet iktidarına isyan etmiş ayaklanmacılarla devlet güçleri arasında bir savaş mı yaşıyoruz?” sorusu sorulduktan sonra yaşananın kararlı şekilde saptanması gerektiğini ifade etmişti. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi de, bir süre önce Sarısözen’i, Gündem gazetesinde yayınlanan “Vesaire, vesaire” başlıklı yazısında PKK ile ilgili aynı nitelemeyi yaptığı gerekçesiyle “propaganda” suçlamasıyla 1 yıl 3 ay hapis cezası vermişti. Genelkurmay Başkanlığı’nın şikayetiyle açılan davada Sarısözen’in gıyabında verilen ceza temyiz edildi.
Başbakanlık Takip Kurulu’nun Hizbullah Örgütü’ne yönelik mücadele stratejisini haberleştiren Radikal gazetesi muhabiri Nazif İflasoğlu’nun “Gizli belge temin etmek ve yaymak” suçlamasıyla yargılandığı davadan beraat ettiği 28 Kasım’da öğrenildi. Örgüt faaliyetlerinin Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) tartışılmasının ardından Takip Kurulu’nun bu kapsamda faaliyetini duyuran haberci, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hapisle yargılanıyordu. Gazetenin 19 Haziran 2007 tarihli sayısında yayımlanan ve suça gerekçe yapılan “Başbakanlık: Hizbullah’a dikkat!” başlıklı haberde, Başbakanlık Takip Kurulu raporunda, ‘Hizbullah yeniden silahlı eylemlere başlayabilir. Örgütün legal alandaki faaliyetleri takip edilmeli, mali denetimler yapılmalı” ifadesinin geçtiğine yer veriliyor, eylem planından kesitler yayımlanmıştı.
Ergenekon Operasyonu kapsamında 21 Mart sabahı İşçi Partisi (İP) Genel Merkezi’nde yapılan aramada Yargıtay’a ait kroki bulunduğu haberini yazdığı için 27 Mart 2008’de gözaltına alınan Taraf gazetesi muhabiri Soner Arıkanoğlu da bu suçlamalarla yargılanıyor. Taraf gazetesinin 24 Mart 2008 tarihinde ve “İP’de Kuşkulu Yargıtay Krokisi” ve “Yargıtay’ı Vuracaklardı” başlıklarıyla yayımlanan haberde, İP Genel Merkezi’nde yapılan aramada bulunan CD’lerin birinde Yargıtay’ın ayrıntılı krokisinin çıktığı, AKP’nin kapatılmasıyla ilgili iddianamenin Abdullah Gül’le ilgili kısmının YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nca İP’e önceden verdiği iddiasını gündeme getirmişti. Kadıköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi, “iftira” (TCK 267), “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” (TCK 288) ve “gizliliğin ihlali” (TCK 285) iddiasıyla Arıkanoğlu’nu hapisle yargılıyor. Arıkanoğlu’na son dönemde aynı nitelikte ikinci bir dava açıldı. Dava 29 Mayıs 2009’da sürecek.
İstanbul Barosu eski başkanı ve avukat Yücel Sayman, Agos gazetesinin yargılandığı duruşma sırasında davacı iki avukata hakaret ettiği gerekçesiyle hakim karşısına çıktığı İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 27 Kasım’da beraat etti. Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 16 Mayıs 2006’da görülen duruşmada Hrant Dink’i basın davasında temsil ederken Büyük Hukukçular Birliği üyesi avukat Kemal Kerinçsiz ve avukatı Murat İnan’a “alçak herifler” dediği iddiasıyla yargılanan Sayman, suçlama gerçekleşmediği gerekçesiyle beraat etti. Savcı Rasim Işıkaltın’ın esas hakkındaki mütalaasını eleştiren Sayman, sözün söylendiği ortamında göz önünde bulundurulması gerektiğini ifade ederek, “Avukat olarak suçsuzluğumu kanıtlamaya çalışıyorum, bu durumu kendime yediremiyorum” dedi. Sayman, 2 yıl 4 ay hapis cezasıyla karşı karşıyaydı. Savcı, mütalaasında, “Suçun karşılıklı olarak işlenmesi halinde, olayın mahiyetine göre, taraflardan her ikisi veya biri hakkında verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi ceza vermekten de vazgeçilebilir” demişti.
Adıyaman’da Yazar Naif Karabatak da, Güne Bakış gazetesinde 28 Şubat 2008 tarihli yazısında anayasa değişikliği sonrası genç kadınların başörtüsüyle üniversiteye alınmasını savunduğu için hapisle yargılanıyor. “Savcılar Nerede” başlıklı bir yazı nedeniyle Adıyaman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Gündüz’ün şikayetiyle hapisle yargılanan yazar Karabatak, 27 Kasım 2008’de hakim karşısına çıktı. Adıyaman Sulh Ceza Mahkemesi’ndeki yargılamaya Nisan 2009’da devam ediliyor. Karabatak, savunmasında iddianamede yer alan cümlelerin kendisine ait olmadığını, kullandığı kelimelerden farklı anlam taşıyan cümleler oluşturulduğunu savundu. Soruşturma sürecine de itiraz eden yazar, Savcı Kerem Uçkan’ın resen soruşturma açma hakkı olmadığını ileri sürdü.
Gazeteci Perihan Mağden, Radikal gazetesinde yayımlanan “Şimdi Vicdani Ret” başlıklı yazı nedeniyle 3 yıl hapis tehdidiyle yargılandığı davadan beraat etti. 26 Kasım’da Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi, duruşma savcısının suçun unsurları oluşmadığı gerekçesiyle beraat kararı verilmesini talep ettiği duruşmada, “atılı suçunu kasıt ve unsurları oluşmadığı”na kanaat getirerek Mağden’in beraatine karar verdi. Avukatı Nurcan Çalışkan ile duruşmaya katılan Mağden, ifadesinde, “Üye olduğumuz Avrupa Konseyi ülkelerinde Türkiye ve Azerbaycan dışında vicdani reddi kabul etmeyen ülke yok. Hele savaşın bu şekilde söz konusu olduğu bir ülkede profesyonel askerliğe geçilmesi gerekir” dedi. TCK’nın 318 maddesinden yargılanan Mağden, “Yazımın askerliğe soğutması, seve seve askere gidilen bir ülkede mümkün değil” diye belirtti. Mağden’in 8 Ocak 2006 tarihli sayıda yayımlanan yazısındaki “Vicdani Ret, nadas için yakılan tarlalar gibi yayılmalıdır. Vicdani Ret, barış için savaşmayı göze alanların vereceği en iyi ve tek iyi cevaptır” ifadeleri suça gerekçe yapılmıştı.
“Genel ahlaka aykırı” olduğu gerekçesiyle kapatılmak istenen Lambdaistanbul Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transseksüel (LGBTT) Dayanışma Derneği’nin temyiz davası 25 Kasım’da görüldü. Ankara Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, kararını bir ay sonra açıklayacak. Lambdaistanbul üyesi Haziran Düzkan “İki yılı aşkın süredir devam eden hukuki sürecin takipçisi olmaya devam edeceğiz” dedi.
20 Kasım’da Elazığ 2. Asliye Ceza Mahkemesi, bir basın açıklamasıyla eski Tunceli Jandarma Alay Komutanı Albay Namık Dursun’un kendisini tehdit ettiğini açıklayan hukukçu Hüseyin Aygün, haberi yayımlayan Özgür Gündem gazetesi yayın yönetmeni İrfan Uçar, ve sorumlu müdür Hasan Bayar hakkında açtığı “hakaret” davasında beraat kararı verdi. Mahkeme Başkanı Faruk Kırmacı, 14 Şubat 2005’te yayımlanan “Baro Başkanına Albaydan Tehdit” ve “Hukuçuya asker tehdidi” haberleriyle ilgili Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Emin Artuk’un mahkemeye sunduğu bilirkişi raporu ve savcının mütalaasını doğrultusunda üç kişi hakkında beraat kararı verdi.
20 Kasım’da, Şırnak Belediye Başkanı Ahmet Ertak, France-24 haber televizyonunda yayınlanan röportajında “PKK örgütünün propagandasını yaptığı” gerekçesiyle 1 yıl 3 ay hapis cezasına mahkum oldu. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, beş yıla kadar hapis istemiyle yargılanan Ertak’ın TMY’nın “Terör örgütünün propagandası yapmak” filini düzenleyen 7/2. maddesi uyarınca mahkum etti. Mahkeme Başkanı Menderes Yılmaz, bir yıl olarak açıkladığı cezayı basın yoluyla işlendiği gerekçesiyle daha sonra 1 yıl 6 ay hapse çıkardı; “iyi hal”den 1 yıl 3 ay olarak belirlediği cezanın dönüştürülmesi veya ertelenmesine karşı çıktı. Avukatı Tahir Elçi, kararı temyiz etti. Mahkeme Ertak’ın, seçme, seçilme ve diğer siyasî haklar gibi çeşitli haklardan yoksun bırakılmasına da hükmetti. Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı Mustafa Şahin’in 29 Nisan’da düzenlediği iddianamede, Ertak’ın France 24 kanalının muhabiri Frédéric Helbertile 9 Temmuz 2007’de yaptığı söyleşide, “PKK Kürt halkını destekliyor, biz de Kürt halkını destekliyoruz. PKK’yi desteklemek lazım. Demokrasi, adalet ve davamız için sonuna kadar gideceğiz. Türk makamlarına sesleniyorum, bize, kültürümüze saygı duyulduğu taktirde biz de saygı duyarız. Eğer Türk Ordusu’nun operasyonları sona ererse PKK de silah bırakacaktır” dediği ifade ediliyor.
Demokratik Toplum Partisi Urfa Merkez İlçe Başkanı Salih Sağış, 27 Nisan 2008’ de gerçekleştirilen olağan kongrede Kürtçe “Hoşgeldiniz” dediği gerekçesiyle 7 ay hapis cezasına çarptırıldı. Şanlıurfa 4. Asliye Ceza Mahkemesince açılan dava sonucunda Sağış, “Türkçe dışında başka bir dil kullandığı” gerekçesiyle 7 ay hapis cezası aldı. Ceza daha sonra Sağış’ın mahkemedeki iyi halinden 6 aya indirildi.
Ergenekon Soruşturması’yla ilgili gelişmeleri haber yapan Akşam gazetesinin polis muhabiri Ufuk Türkyılmaz’ın, “soruşturmanın gizliliğini ihlal” ettiği gerekçesiyle 1 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldığı 19 Kasım’da gündeme yansıdı. Türkyılmaz’ın sabıkasının bulunmamasını dikkate alan Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi, mahkûmiyet hükmünün açıklanmasını erteledi. Akşam gazetesi, cezanın “jet hızıyla” verildiğini yazdı.11 Mart 2008’de yer verilen “Ergenekon A.Ş’nin Sırları Çözülüyor” haberi nedeniyle açılan davada muhabir önce 1 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı, ardından da “iyi hal”den ceza 1 yıl 3 aya indirildi. Türkyılmaz’ın sabıkası bulunmamasını da göz önüne alan mahkeme heyeti mahkûmiyet kararının açıklanmasını geri bırakılmasına hükmetti. Haberde, “Ergenekon çetesi ile Danıştay saldırısını düzenleyen kişilerin birbirleriyle ticari ilişkisi olduğunu gösteren Doğuş Factoring A.Ş. ile ilgili düğüm çözülüyor” denilerek Emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin’in “rica üzerine şirkete ortak olduğunu” söylediği ifadesinden kesit yayımlanmıştı.
Başbakan Erdoğan, Yeniçağ gazetesinin 14 Mayıs 2004 tarihli nüshasında yayımlanan yazısında kendisine “pervasız kabadayı” dediği gerekçesiyle yazar Altemur Kılıç’ı 20 bin YTL tazminata mahkum ettirdi. Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin sorumlu müdür Osman Tığraklı ve Kılıç’ı 10 biner YTL tazminat ödemeye mahkum ettiği kararı Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nden dönmesinden avukatlarına verdiği “vekaletnamedeki bir şekil hatasından” yazar Kılıç yararlanamadı. Bu nedenle mahkum kabul edilen Kılıç’ın emekli maaşının yatırıldığı banka hesabına haciz kondu. Mahkeme, Tığraklı ve Kılıç’ı 10 biner YTL tazminat ödemeye mahkum etmişti.
CNN Türk’te yayımlanan “Oradaydım” programının yapımcısı Barış Pehlivan ve 12 Eylül’de Diyarbakır Cezaevi’nde yaşadığı işkenceyi anlatan eski milletvekili Nurettin Yılmaz’ın “kin ve düşmanlığa tahrik” iddiasıyla yargılandığı dava 18 Kasım’da beraatle son buldu. Pehlivan ve Yılmaz’ı TCK’nın 216. maddesi uyarınca 4,5 yıl hapis istemiyle yargılayan Bakırköy 21. Asliye Ceza Mahkemesi, savcının esas hakkında mütalaasına uygun olarak beraat kararı verdi. 24 Temmuz 2007 akşamı yayımlanan programdan sekiz ay sonra Bağcılar Cumhuriyet Savcısı Ali Çakır, 29 Mart 2008’de Bakırköy Başsavcılığı’na gönderdiği iddianamede iki kişinin yargılanmasını talep etmişti. Yılmaz, duruşmada “17 Aralık 1980 tarihi itibarıyla 1984 yılına kadar muhtelif nedenlerle cezaevine girdim. 1983 ve 1984 yıllarında cezaevinde bulunmam sırasında iddianamedeki anlattığım olay bir bir bana uygulanmıştır. Ben de buna eleştiri mahiyetinde anlatmak zorundayım. Eleştiriyi aşan bir kastım yoktur” dedi.
18 Kasım’da Diyarbakır 5. Asliye Ceza Mahkemesi, 2007 yılında Kurban Bayramı ve yeni yıl için bastırdığı Türkçe-Kürtçe kart nedeniyle hakkında dava açılan Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’i beraat ettirdi. İddianamede Baydemir’in, TCK’da “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanunun koyduğu yasaklara ve yükümlülüklere aykırı hareket etmek” fiilini düzenleyen 222. maddesi ile “görevi kötüye kullanma”ya dair 257/1. maddesi uyarınca toplam 3 yıl 6 ay hapsi isteniyordu.
“Resmi İdeoloji Kıskacında Eğitim Sistemi ve Din Eğitimi” konulu panelden sonra Atatürk ilke ve inkılâplarına aykırı konuşmalar yapmakla suçlanan İLKAV Başkanı Mehmet Pamak ve Öğretmen-Sen Genel Başkanı Yusuf Tanrıverdi hakkındaki 301 davası düştü. 17 Kasım’da Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesi, 3 Aralık 2006 tarihinde düzenlenen panelden “Cumhuriyeti ve askeri kuvvetleri aşağıladıkları” iddiasıyla yargıladığı Pamak ve Tanrıverdi hakkındaki davayı, Adalet Bakanlığı’nda ret yanıtı gelince düşürdü.
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Tokat’ın Kızıldere Köyünde yaptıkları basın açıklamasında 68 kuşağının devrimci liderleri Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve Ulaş Bardakçı’yı andıkları için yargılanan “Devrimci 78’liler Federasyonu” üyesi 30 kişiyi 6’şar ay hapisle cezalandırdı. Tokat’ın Kızıldere Köyünde 6 Mayıs 2007’de yaptıkları anma nedeniyle “suç ve suçluyu övmek” iddiasıyla mahkum edilen Recep Kaygusuz, Sevil Topaloğlu, Orhan Ocak ve Hayati Bozer’in sonunda beş aya indirilen cezalarının “açıklamasının geri bırakılmasına” yer olmadığına karar verildi. Ankara Mahkemesi’nin 11 Eylül’de verdiği kararın 14 Kasım 2008’de de gerekçeli kararı yayımlandı. Mahkeme, basın açıklaması sırasında “Deniz, Mahir, Ulaş kazanana kadar savaş” şeklinde atılan sloganların polis raporunda “terör örgütü” olarak gösterilen THKO yöneticilerinin 36 yıl sonra anılmasının suç olduğuna hükmetti. Mahkeme, diğer sanıklar Ahmet Hazır, Hilmi Çuğu, Gülten Karadeniz, Arzu Kılıç, Nurten Karadeniz, Zeynep Korkmaz, Ayşe Gökçe Özkan, Nurten Ocak, Fikriye Mete, Sevgi Gökten, Fatma Aksoy, Mesut Erol, Hasan Demir, Muzaffer Karadeniz, Yaşar Sezen, Babutay Özkan, Züleyha Yılmaz, Nurhayat Kahya, Adem Kocaoğlu ve Nuray Kuroğlu için ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına hükmetti.
Sarı Zeybek belgeseli için takdir toplayan gazeteci Can Dündar, 29 Ekim 2008’de gösterime giren “Mustafa” belgeseliyle ilgili mahkemelik oldu. Atatürk’ün sigara içmesini yansıtan kareler nedeniyle Sigara ile Savaş Derneği kurucu üyesi Prof. Dr. Ahmet Ercan ve Sigara ile Savaşanlar Vakfı Onursal Başkanı Prof. Dr. Orhan Kural filmi savcılığa taşıdı. ADD Malatya’dan Ali Ekber Tunçdemir de, Dündar’ın 1951 yılında çıkarılan Atatürk Aleyhinde İşlenen Suçlara İlişkin Kanun uyarınca cezalandırılmasını talep ediyor. Bu yasaya göre, “Atatürk’ün hatırasına hakaret edenler toplam 4,5 yıl hapisle cezalandırılıyorlar. Avukat Tarcan Ülük filme 13 yaş sınırı getirilmesini ve Dündar’a plaket veren İzmir Valisi M. Cahit Kıraç’ın bunu geri almasını istedi. Beyoğlu Savcısı Muzaffer Yalçın, “Atatürk’ü sevmiyorum, Humeyni’yi seviyorum. “Atatürk’ü sevmeme hakkı var mı? Başıma bir iş gelmeyecekse ben sevmiyorum. Atatürk’ün yetkiyi padişahtan alırken yani saraydan alırken laik bir Cumhuriyet kurmak için aldığını düşünmüyorum” diyen Nuray Canan Bezirgan ve Kevser Çakır hakkında dava açılmasına gerek görmemişti. Savcı, gerekçe olarak “Atatürk’ün değerini korumak için özel kanunlara gerek yok” demişti.
“Hrant Dink Ermeni olduğu için değil soykırımı tanıdığı için katledildi” sözü nedeniyle Yazar Temel Demirer’in TCK’nın 301. maddesi uyarınca yargılanmasına Adalet Bakanlığı’nın izin vermesiyle devam edildi. Yazarı “Türkiye Cumhuriyeti devletini alenen aşağılama” iddiasıyla yargılayan Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Demirer’in avukatlarının Bakan Mehmet Ali Şahin’in izin kararının iptali için başvurdukları İdare Mahkemesi’nin kararını beklemeye karar verdi. 10 Kasım’da Ankara 4. İdare Mahkemesi’ne başvuran Demirer’in avukatları Filiz Kalaycıve Levent Kanat, 8 Mayıs’ta yürürlüğe giren 5759 sayılı 301 değişikliği gereği bu dosyayı da inceleyen Adalet Bakanlığı’nın yargılama izni vermesine bir idari işlem olarak itiraz ettiler. Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesi de, 14 Kasım’da avukatların yaptıkları bu girişimi dikkate aldı ve bunu “sonucu beklenmesi gereken bir işlem” olarak gördü. İdare mahkemesinden bilgi istenmesine karar veren Mahkeme, “Sanıklar vekillerinin soruşturmanın genişletilmesi taleplerinin kabulüyle Ankara 4. İdare Mahkemesi’nin 2008/1922 Sayılı dosyasının neticelenmesinin beklenmesine” karar verdi. Yargılama 6 Şubat 2009’da sürecek. Tunceli 7. Munzur Kültür ve Doğa Festivali´nde yaptığı konuşmadan Demirer, “Terör örgütü propagandası yapmak”tan yargılanıyor. Dava, 12 Şubat 2009’a bırakıldı.
19 Aralık 2000’deki cezaevi operasyonlarını yedi yıl sonra protesto ederken Eskişehir’de lince uğrayan ve gözaltına alınan 10 üniversite öğrencisinin TCK’nın 301. maddesinden yargılanmalarına Eskişehir 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nde 17 Mart 2009’da devam edilecek. 13 Kasım 2008’de Adalet Bakanlığı, “katil devlet” ve “19 Aralık gazileri” gibi nitelendirmelerden dolayı hapisle yargılanan Ali Haydar Güneş, Esma Yavuz, Sabit Çiçek, Şahin Kösedağı, Nadide Toker, Ali Bozkına, Can Aydemir Sezer, Atilla Aka, Esra Sönmez ve Nihal Samsum adlı üniveriste öğrencileriyle ilgili kovuşturmaya devam edilmesine izin vermişti. 10 kişi, iki yıl hapis tehdidiyle karşı karşıya bulunuyor.
Hrant Dink cinayeti davasında azmettiricilikle yargılanan Erhan Tuncel’le yaptığı telefon görüşmesinde, “Ne oğlum direkt kafaya sıkmışlar… Tek farklılık. Kaçmayacaktı ama bu kaçtı” diyen polis memuru Muhittin Zenit’in bianet’e açtığı davanın görülmesine 12 Kasım’da başlandı. Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesi Başkanı Hakim Şaik Yurtman, talepleri üzerine İPS İletişim Vakfı avukatlarına bilirkişi raporuna ilişkin yanıtlarını sunmaları için 20 günlük süre tanıdı. Savunma avukatları, bu süre içerisinde davacı tarafın dilekçelerine verdikleri yanıtı da değerlendirecekler. Her iki taraf bu zaman zarfında delillerini sunacaklar. Hakim Yurtman, yargılamaya 28 Ocak 2009’da devam edileceğini duyurdu. Zenit, 30 Eylül 2007 tarihinde “Vurulacak Şekil Belliydi” başlığıyla ve 28 Nisan 2008 tarihinde “Dink Cinayetinde Yeni Kanıt: Muhsin Başkan’la Yasin Konusunda Görüşeceğiz” başlığıyla çıkan haberler nedeniyle bianet’ten 25 bin YTL tazminat talep ediyor. Muhittin Zenit’in, NTV kanalına açtığı 90 bin YTL’lik manevi tazminat davasının görülmesine de Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde devam ediliyor.
Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı, Evrim Teorisinin savunucularından Richard Dawkins’in “Tanrı Yanılgısı” adlı kitabına “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” iddiasıyla dava açtı. Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi, 2 Nisan 2008’de beraat ettirdiği Kuzey Yayınları sahibi Erol Karaaslan’ı 16 Haziran 2009’da bir kez daha aynı gerekçeyle yargılayacak. Emre Bukağılı adlı bir kişinin şikayetiyle açılan davadan geçen yıl beraat eden Karaaslan, kitabın Musevilik dinine, Allah’a ve peygamberlere hakaret ettiğini savunan Sonia Eskinazi’nin şikayetiyle bir kez daha hapisle karşı karşıya. Şişli Cumhuriyet Savcısı Muhittin Ayata, 10 Kasım 2008’de kaleme aldığı iddianamesinde, yayıncının TCK’nın 216/1-3 maddesi ve 54. maddesi uyarınca dört yıla kadar hapsini istedi. Kitabın 36., 42., 234., 235 ve 295. sayfalarında yer alan ve iddianameye de cımbızlanarak yansıtılan ifadelerin “eleştiri sınırlarını aştığı ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama suçu oluştuğu” savunuldu.
Muş eski Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Sadettin Yıldırım, “hakaret” iddiasıyla yerel mahkemede mahkum ettirdiği gazeteci Emrullah Özbey’in mallarına karar kesinleşmeden haciz koydu. Gazeteci Özbey, Haber 49 gazetesinde 17 Ocak 2005’te yayımladığı “İmza Skandalı” haberinden iki bin YTL tazminata mahkum edilmişti. Haberde sınava giren dört engellinin tepkisine de yer veren gazeteci, köşesinde de “Sahte İmzayla Özürlü Sınavı” başlığıyla sınavın usulsüz şekilde iptal edildiğini savunmuştu. 6 Kasım’da gazetecinin bürosuna gelen Muş İcra Müdür yardımcısı, Özbey’in mekanında bulunan taşınmazları kayıt altına aldılar. Gazeteci banka hesaplarından da parasını kullanamıyor.Engelli personel alım sınavının Milli Eğitim Şube Müdürü Yıldırım’ın Muş Milli Eğitim Müdürü Yavuz İçyer’in imzasını taklit ederek iptal ettiğini iddia eden Özbey, ceza davasında ertelemeli 854 YTL para cezasına çarptırılmış, “basın yoluyla hakaret”e dair dosya itiraz üzerine Yargıtay’a taşınmıştı. Kararda Muş Asliye Ceza Mahkemesi, 28 Kasım 2005’te, şikayetçi Yıldırım’ın hakarete “kendi haksız hareketiyle sebebiyet verdiği”ni kabul ettiyse de gazeteciyi mahkum etmişti.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, DEP milletvekili Orhan Doğan ile yaptığı röportajdan mahkum ettiği Ülkede Özgür Gündem gazetesi muhabiri Cengiz Kapmaz işle ilgili gerekçeli kararını açıkladı. 7 Kasım’da gerekçeli kararını gazeteye tebliğ eden mahkeme, 16 Eylül’de verilen mahkumiyet kararını tek paragrafla gerekçelendiriyor: “Yazıda silahlı terör örgütü PKK üyesi olan ve bu kapsamda faaliyetlerde bulunan kişilerin masum olarak gösterildiği, bu kişileri milletvekili seçilerek meclise girmelerinin savunulduğu, yazının bir röportaj kapsamından çıkarak terör örgütünün yasal alana geçmesi gerektiğinin anlatıldığı, siyasal gücünden bahsedildiği, ülkede belli bir kesimin temsilcisi olduğunu vurgulandığı, bu sebeple örgütün propagandasının yapıldığı anlatılmaktadır.” Mahkeme, 22 Haziran 2006’da çıkan ve Doğan’ın sözlerini yansıtan “PKK’nın Millet Meclisine girmesine izin verin” röportajında “PKK örgütü propagandası” yaptığı iddiasıyla Kapmaz’ı 10 ay hapis ve 375 YTL de para cezasına mahkum etmişti. Doğan röportajda “Zübeyir Aydar başkanlığında bir siyasetçi grubu seçimlerden önce Türkiye’ye gelsin. Bağımsız aday olup Meclise girsin, Öcalan’a da ev hapsi uygulanabilir” diyordu. Mahkeme, gazetenin sorumlu müdürü Hasan Bayar’ı “basın yoluyla örgüt propagandası yaptığı” gerekçesiyle 2 bin YTL, gazetenin imtiyaz sahibi Ali Gürbüz’ü de 4 bin 138 YTL para cezasına mahkum etmişti. Karar temyiz edilmişti.
Adalet Bakanlığı, polisin dur ihbarına uymadığı iddiasıyla aracının içinde öldürülen Baran Tursun’un babası Mehmet Tursun, annesi Berin Tursun, kardeşi Şelale Tursun ve yedi insan hakları savunucusunun TCK’nın 301. maddesinden yargılanmasına izin vermedi. Baran Tursun’u 25 Kasım 2007 gecesi öldürmekten yargılanan polis memuru Oral Emre Atar’ın ilk duruşmada tahliye edilmesi üzerine baba Tursun, “Mahkemede figüran olmak istemiyoruz. Adalete güvenmiyoruz” sözleriyle karara tepki göstermişti. ulaşan Tusun Ailesi’nin avukatı Bahattin Özdemir, 6 Kasım’da Bakanlığın 301’den kovuşturma izni vermediğini bildiren tebligatının kendilerine ulaştığını bildirdi. Bu dosyadan aktivistler Semra Uzunok, Ahmet Alagöz, Hatice Necla Şengül, Evrim Kubilay, Lütfi Demirkapı, Ali Çalışkan, Tuncay Kılıç de 277 ve 301’den yargılanıyordu. Tursun Ailesi’nin dört üyesi, yine 301, 277 ve “hakaret” iddiasını düzenleyen 125. madde uyarınca Karşıyaka 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyorlar. Bakanlık bu dosyayla ilgili henüz karar vermedi.
Sendikacı Aslan için de Bakanlıktan izin yok
DİHA Van muhabirleri Oktay Candemir ve Ercan Öksüz, geçen yıl yaptıkları “Zilan Katliamı’nın Tanığı Konuştu” başlıklı röportaj nedeniyle 9 Eylül’de “kin ve düşmanlığa tahrik” iddiasıyla yargılanmaya başladılar. 6 Kasım’da haberciler, üçer yıla kadar hapis istemiyle yargılandıkları davada Van 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısındaydı. Gazeteciler, Van’ın Erciş İlçesi’nde yer alan Zilan Deresi’nde 1930 yılında yaşanan katliamın 94 yaşındaki tanığı Kakil Erdem’ın tanıklığını haberleştirmişti. Eylül 2007 sonunda basında yer bulan haberde olaylar yaşandığı sırada 17 yaşında bir genç olan Erdem’in Kündük Köyü’nde oturduğu ve yaşananların tek tanığı olduğuna da yer verilmişti. Haberde, söz konusu tanıktan, insanlara işkence yapılmasına yönelik çok ağır ifadeler aktarılıyordu. Askerlerin 35 yakınını öldürdüğünü iddia eden Erdem, tanıklığında hamile kadın ve üç akrabasına yönelik yapıldığı iddia ettiği muameleyi anlatıyordu.
Adalet Bakanlığı, Kilis’te Kent gazetesine “Mayın” başlıklı bir yazı yazan sendikacı Kıyasettin Aslan ile ilgili yargılamanın da durdurulmasını istedi. Bunun üzerine de Kilis 2. Asliye Ceza Mahkemesi, 5 Kasım’da 301. maddeden kovuşturmayı durdurdu. KESK’e bağlı Büro Emekçileri Sendikası Kilis İl Temsilcisi Aslan “askeri teşkilatı alenen aşağıladığı” gerekçesiyle iki yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyordu. Sendikacı Arslan, “Davanın düşmesi benim için önemli değil. Yargı artık bu tür hatalara düşmemeli. 301 mağduru binlerce insan var. Düşünceyi ifadeye karşı özen olunmalı ve suç olmaktan çıkarılmalı” dedi. 13 Şubat’tan beri yargılanan Aslan, yazısında “Türkiye’nin döşediği mayınlara her yıl çocuklar, kadınlar, her yaştan insan basıyor ve yaşamını yitiriyor, sakat kalıyor” demişti. 301 soruşturma ve davalarına Bakanlık izni getiren düzenleme, 29 Nisan’da 65 oya karşılık 250 oyla kabul edilmişti. Yasayı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de 7 Mayıs’ta onamıştı.
5 Kasım’da Beyoğlu 2. Asliye Ceza Mahkemesi, gazeteci-yazar Ahmet Kahraman’ın kaleme aldığı “Kürt İsyanları” başlıklı kitaptan yargıladığı Evrensel Basım Yayın sahibi Songül Özkan’ı beraat ettirdi. Özkan, “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” iddiasıyla ve TCK’nın 312. maddesi uyarınca yargılanıyordu. İstanbul DGM’sinden İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi’ne, İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi’nden de Beyoğlu Asliye Ceza Mahkemesi’ne gelen dava Yargıtay’a taşınmış, çözümsüzlüğe Beyoğlu 2. Asliye Ceza Mahkemesi görevlendirilerek çare bulunmuştu. İlk baskısı Ekim 2003’te yapılan kitap, Kürtlerin tarihsel mücadelesini, kendi iç kavgalarını anlatıyor. Kitapta, Kürt isyanları içinde yer almış, olaylara tanık olmuş kişilerle ve yakınlarıyla yüz yüze yapılmış görüşmeler de yer alıyor. 20. yüzyıl Kürt mücadelelerine de yer veren kitapta Koçgiri, Şeyh Said, Ağrı ve Dersim isyanları ayrıntıyla yer alıyor.
4 Kasım’da Bakırköy 16. Asliye Ceza Mahkemesi, teknesinde Sanatçı Sezen Aksu’nun mayolu fotoğrafını çektiği gerekçesiyle Posta gazetesi foto-muhabiri Ahmet Cumalı’yı ertelemeli 1 yıl 3 ay hapse mahkum etti. Gazetenin 3 Temmuz 2006 tarihli sayısında yayımlanan fotoğrafın, “özel hayatın gizliliğini ihlal” ettiğine kanaat getiren mahkeme, TCK’nın 134. maddesi uyarınca Cumalı’yı bir yıl hapse mahkum etti. Cezayı fiil basın yoluyla işlendiği için bir yıl altı ay hapse çıkaran mahkeme, gazetecinin duruşmalardaki iyi halini göz önünde bulundurarak cezayı bir yıl üç aya indirdi; bir daha suç işlemeyeceğine kanaat getirdiği için de erteledi. Ahmet Cumalı’nın avukatları kararı temyiz ettiler.
Yeni Dünya için Çağrı dergisi sahibi ve sorumlu müdürü Aziz Özer, Ceza Yasası’nın (TCK) 301. maddesinden yargılandığı davalardan, Yargıtay’da bozulmalarının ardından 4 Kasım’da yeniden mahkum oldu. Avukatı Özcan Kılıç, 8 Mayıs’ta başlığı “Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama” olarak değiştirilen ve Adalet Bakanlığı izin verme şartı getirilen 301’in yeni halinden üç dosya kapsamında yararlanamadıklarını açıkladı. İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Aralık 2003’te Çağrı dergisinde çıkan “AKP’nin Ampulü Kimin için yanıyor?” ve “19 Aralık Katliamı’nı Unutmadık, Unutturmayacağız” yazılarından Özer’i, Aralık 2005’te bir yıl hapse mahkum etmiş ve cezayı paraya çevirmemişti. Yargıtay’ın kararı bozmasından sonra aynı mahkeme, 4 Kasım’da hapis cezasını 2 bin 700 YTL adli para cezasına çevirdi. Avukatı Kılıç kararı temyiz etti. Mahkeme, Ekim 2003’te çıkan “80 Yıl Türkiye Cumhuriyeti, 80 Yıl Faşizm” ve “Irak’ta İşgal Ortaklığına Hayır” yazılarından 18 ay hapis cezası verdiği ve cezaları sonuçta 9 bin YTL’ye çevirdiği Özer ile kararını Yargıtay’dan dönmesi üzerine yeniden gözden geçirdi. Ancak mahkeme, 4 Kasım’da Özer’i bin 350 YTL adli para cezasına mahkum etti. 28 Mart 2008’de de İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Ocak 2007’de yayımlanan “Kürt Sorunu, Çözüm arayışları, görevlerimiz” başlıklı yazıdan Özer’i TMY’nın 7/2-son maddesi uyarınca 1 yıl 3 ay hapis cezasına mahkum etmişti. Bu dosya da temyiz edildi.
4 Kasım’da Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Diyarbakır eski Belediye Başkanı Mehdi Zana ile yaptığı röportaj nedeniyle “suç ve suçluyu övmek” iddiasıyla yargıladığı Tempo dergisi editörü Enis Mazhar Tayman’ı beraat ettirdi. Derginin 31 Ağustos 2006 tarihli sayısında çıkan “Mehdi Zana: ‘Doğu ve Güneydoğu’ Kürdistan’dır” başlıklı röportaj nedeniyle Tayman ve Mehdi Zana, TCK’nın 215. maddesi uyarınca ve iki yıl hapis istemiyle yargılanıyordu. Zana’nın “Kürdistan’ın da gerçeği ortada. Doğu ve Güneydoğu Kürdistan’dır” sözleri üzerine açılan davanın iddianamesinde röportajda “Türk-Kürt” ayrımı yapıldığı ve Doğu ve Güneydoğu´dan “Kürdistan” olarak söz edildiği belirtiliyordu.
Tempo dergisi editörü Enis Mazhar Tayman ile dergi sorumlu müdürü Nevin Barlas, Diyarbakır KÜRD-DER sözcüsü İbrahim Güçlü ile yaptıkları bir röportaj nedeniyle de TCK’nın 301. maddesinden yargılanıyorlar. Mahkeme, izin dosyayı Adalet Bakanlığı’na gönderdi. İki haberci ve Güçlü’ye, derginin 2 Aralık 2005 tarihli nüshasında yer verilen “Ben o kimliği yırtardım” başlıklı haberde “Türklüğü ve Cumhuriyetin aşağılandığı” ve “halkın kanunlara uymamaya tahrik edildiği” iddialarıyla 13 Mart’ta dava açılmıştı.
KKTC’de üç gazeteci, Dışişleri Bakanı Turgay Avcı’nın açtığı davada “KKTC ile Türkiye’nin birbiriyle olan iyi ilişkilerine gölge düşürmek” ile yargılanacak. Kıbrıs Daily gazetesinde 16 Nisan 2007 tarihinde yayımlanan haber nedeniyle gazeteci Başaran Düzgün, haberi yayımladıkları için de eski yazı ileri müdürü Süleyman Ergüçlü ve Kıbrıs Medya Şirketi sorumlusu Fehim Nevzat suçlanıyorlar. Gazeteciler para cezası veya hapisle cezalandırılabilirler. Gazeteci Düzgün haberinde, Kıbrıs sorunuyla ilgili eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in ve KKTC İçişleri Bakanı Özkan Murat arasında geçen görüşmelerde verilen mesajları inceliyordu. Gazeteci, haberini “Sayın Sezer’e emekliliğinde şans diliyorum. Türkiye şeytandan kurtuldu, Kuzey Kıbrıslılar da…” ifadesiyle tamamlamıştı.
Silivri 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Protestanlığı yaydıkları gerekçesiyle “Türklüğü aşağılamak” iddiasıyla yargılanan Hakan Taştan ve Turan Topal’ın dosyasının Adalet Bakanlığı’ndan dönmesini bekliyor. TCK’nın 301. maddeyle ilgili dosyayı 24 Haziran 2008’de yargılama izni için Adalet Bakanlığı’na gönderen mahkeme, iki genci ayrıca “kin ve düşmanlığa tahrik ettikleri” ve “hukuka aykırı şekilde veri topladıkları” iddiasıyla yargılamayı sürdürüyor. 4 Kasım’da tutuksuz sanık Taştan ve Topal’ın duruşmalara katılma zorunluluğu kaldırıldı. Mahkeme, iki sanığın gözaltına alındığı operasyonunun tutanaklarını düzenleyen iki jandarma görevlisini dinlemeyi kararlaştırdı. 301 Dosyasıyla ilgili Adalet Bakanlığı’nın yanıtının beklendiği davaya 24 Şubat 2009, saat 14.00’te devam edilecek. 26 Eylül 2007’de gerçekleşen duruşmada Türk Ortodoks Kilisesi basın sözcüsü Sevgi Erenol’un müdahillik talebi reddedilmişti. Erenerol, Ergenekon Operasyonu sırasında Ocak sonunda tutuklanmıştı.
Fatih 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya’yı anan bir yazı nedeniyle haftalık Atılım gazetesine “suç ve suçluyu övmek” iddiasıyla açılan davadagörevsizlik kararı verdi. Gazetenin “Gündem” köşesinde yayınlanan “İbo Mahir Deniz, zafere kadar izinizdeyiz” başlıklı yazı nedeniyle açılan ve 3 Kasım’da başlayan davanın dosyası Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Gazetenin yazı işleri müdürü Sibel Bulut da duruşmaya katıldı. 68 hareketinin 40. yılında Gezmiş, Çayan ve Kaypakkaya, yargı tarafından “suçlu” görülmeye ve TCK’nın 215. maddesi kapsamına sokulmaya devam ediyor. İddianamede, Gezmiş, Çayan ve Kaypakkaya 68 ve ’71 devrimci gençlik yöneticileri olarak “terörist”, yaptıkları eylemler de “terör eylemleri” olarak nitelendiriliyorlar. Savcı, Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen dava hakkında görevsizlik kararı verilmesini, Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesini istedi. Mahkeme heyeti de savcının isteğini kabul ederek davayı Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi.
Kocaeli Üniversitesi’ni ziyareti sırasında Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ı protesto eden sekiz üniversite öğrencisine “şikayetçi” Özcan ve jandarmaya “hakaret ettikleri” iddiasıyla dava açıldı. YÖK, “Özcan şikayette bulunmadı. İddianamede sehven ‘mağdur’ yerine ‘müşteki’ yazılmıştır” dedi. 3 Nisan’da Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) Rektörlüğü’nü ziyaret için Umuttepe Kampüsü’ne gelen Özcan’ı Öğrenci Kolektifleri (ÖK) üyesi yaklaşık 100 üniversiteli, “Yusuf Ziya Amerika’ya Fethullah’ın yanına”, “Tayyib’in uşağı Yusuf Ziya” ve “Tayyib’i alan Yusuf Ziya bedava” şeklindeki sloganlarla protesto etmiş; kendilerini engellemeye çalışan jandarmalara da “Jandarma üniversiteden defol” sloganıyla tepki göstermişti. 22 Ekim’de Kocaeli 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlanan davadan jandarma barikatını aşmaya çalıştığı iddia edilen Özgün İ. ve “Jandarma defol, üniversiteler bizimdir” slogan attıkları savunulan Deniz B., Mehmet G., Barış Ö., Yaşar S., Özgürcan O., Can T. ve Çilem G. yargılanıyor. Mahkeme, jandarma aleyhine atıldığı belirtilen slogandan üniversiteliler hakkında TCK’nın 301. maddesinden ve iki yıl hapis istemiyle işlem yapmak için ek savunma istedi. Mahkemenin 301 dosyasını izni için Adalet Bakanlığı’na göndermesi bekleniyor. Öğrenciler mahkemede de, demokratik haklarını kullandıklarını yinelerken, “Jandarma defol” diye bir slogan atmadıklarını söylediler. Mahkeme, sekiz genci yargılamaya 25 Aralık’ta devam edecek.
Haftalık Leman Dergisi’nde çıkan “Askerliğin Dönüşü Güzeldir” yazıyla “halkı askerlikten soğutmak” ile suçlanan yazar Cezmi Ersöz üç yıl hapisle yargılandığı davanın ikinci duruşmasında beraat etti. 30 Ekim’de Beyoğlu 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Cumhuriyet Savcısının yazıyı “düşünce özgürlüğünün gereği” olarak değerlendirdiği esas hakkındaki mütalaasına paralellik gösteren bir kararla yazarı akladı. Ersöz, 5 Eylül 2007’de çıkan yazısında “Çaresiz kalıp askere giden arkadaşlar çok üzülmeyin hiç olmazsa bu toplum hakkında iyimser düşüncelerle dönersiniz oradan, evet iyimser çünkü bu toplumun (aslında her toplumun) askeri kurumu olmadığı takdirde bundan daha iyi bir toplum olduğunu, olacağını düşünür ve biraz avunursunuz” ifadelerine yer verdiği için kovuşturmalık olmuştu. TCK’nın 318. maddesi uyarınca tutuksuz sanık olarak yargılanan Ersöz, duruşmada sunduğu savunmasında “Demokratik ülkelerde hiçbir kurum eleştiri dışında kalamaz, askerlik de bunlardan biridir. Ben de askerlikten duyduğum gördüğüm ve bildiğim noktaları eleştirdim” dedi. Düşünce Suçuma Karşı Girişim Sözcüsü Şanar Yurdatapan, “Keşke bu davalar hiç açılmasa ama Genelkurmay şikayetiyle geldiği için savcılar çekiniyor. Bu dava beraatle sonuçlandı ama benzer davalar başka mahkemelerde başka savcı ve yargıç eliyle cezayla da sonuçlanıyor. Bu olumlu örneklerden ne yazık ki çok fazla sevinemiyoruz” dedi.
Vicdani retçi Mehmet Bal’ın tutuklanmasını ve yapılan işkenceyi protesto etmek için basın açıklaması yapan Van Anti-militarist İnisiyatifi sözcüsü Sami Görendağ ile eyleme destek veren Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) Van Şube Başkanı Lezgin Botan ve İHD Van Şube Başkanı avukat Cüneyt Caniş hakkında da “Halkı askerlikten soğutmak” iddiasıyla dava açıldı. 21 Haziran’da, yaklaşık 30 kişilik bir grup, Sanat Sokağı’nda bir araya gelerek, Mehmet Bal’ın baskılara uğramasını protesto etmişlerdi.
27 Ekim’de Günlük Evrensel gazetesi çalışanları, Sorumlu müdürleri Mehmet Uğraş Vatandaş ve İmtiyaz Sahipleri Ahmet Sami Belek, PKK örgütünün deklarasyonuna yer verdikleri gerekçesiyle birer yıl hapis cezasına mahkum edilmesini TGC’de düzenledikleri bir basın açıklamasıyla protesto ettiler. 8 Ekim’de TMY’nin 6/2 maddesi uyarınca iki gazeteciyi cezalandıran İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, cezayı ertelemediği gibi paraya da çevirmedi. Gazete avukatı Devrim Avcı, kararı temyiz ettiklerini açıkladı. Gazete yazı işleri müdürü Fatih Polat, iki habercinin 10 Aralık 2007’de çıkan yazar Çetin Diyar’ın, “Son Pişmanlık Neye Yarar?” başlıklı köşe yazısında PKK örgütünün “Demokratik Çözüm” deklarasyonuna yer verdikleri için cezalandırıldıklarını bildirdi. Yazıda PKK, “Kürt kimliğinin tanınması”, “Kürt dili ve kültürü önündeki engellerin kaldırılması”, “Düşünce, inanç ve ifade özgürlüğü temelinde serbest siyaset ve örgütlenme hakkının tanınması”, “Tüm siyasi tutukluların serbest bırakılması”, “Köy koruculuğu sisteminin lağvedilmesi ve köylülerin köylerine geri dönebilmesi”, “yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması” ve “gerillanın her iki tarafın belirleyeceği bir takvim dâhilinde kademeli olarak silahlarını bırakıp yasal demokratik toplumsal yaşama katılım sürecinin başlatılması” gibi talepler sıralıyordu.
Vicdani retçi Erkan Bolot’la yapılan ve 30 Ekim 2005’te yayımlanan “Savaşların İnsan Kaynağını Kurutalım” başlıklı söyleşi nedeniyle yargılanan Birgün gazetesi Pazar Eki eski editörü Gökhan Gençay ile sorumlu müdürü İbrahim Çeşmecioğlu 23 Ekim’de beraat ettiler. Beyoğlu 2. Asliye Ceza Mahkemesi, röportaj nedeniyle “basın yoluyla halkı askerlikten soğuttuğu” iddiasıyla ve TCK’nın 318. maddesi uyarınca yargıladığı Gençay ve Çeşmecioğlu’nun suç kastiyle hareket ettiklerine dair yeterli kanıt bulunmadığına hükmetti. Gazetecilere, 30 Ekim 2005 tarihli Pazar Eki’nde çıkan röportajda vicdani reddin kurumlar üzerindeki etkilerini irdelenmesine yol açtıkları için dava açılmıştı. Yeni Aktüel’teki “Vicdani Red Bir İnsanlık Hakkıdır” yazısından sanık olup 27 Temmuz 2006’da beraat eden gazeteci Perihan Mağden’e, Radikal gazetesinde çıkan “Şimdi Vicdani Ret” başlıklı yazısından bir dava daha açılmıştı. Vicdani retle ilgili haber ve röportajları nedeniyle Ülkede Özgür Gündem gazetesi muhabiri Birgül Özbarış toplam 21 yıl hapsi istemiyle yargılanıyor. Gaziantep 2. Asliye Ceza Mahkemesi Savcısı Mahmut Yalçın Arı, 9 Mayıs’ta görülmeye başlayan yargılamada, “Çoban Ateşi” gazetesi sahibi Yasin Yetişgen’in “halkı askerlik soğutma” iddialarından cezalandırılmasını istedi. “Anne beni askere yollama” başlıklı makale nedeniyle mahkumiyeti istenen Yetişgen’e yöneltilen diğer bir suçlama da 5816 sayılı Atatürk Aleyhinde İşlenen Suçlara İlişkin Kanuna muhalefet etmek.
Başbakan Erdoğan’ın, Radikal gazetesi ve yazarı Perihan Mağden’i 5 bin YTL tazminat ödemeye mahkum ettirdiği 23 Ekim’de kamuoyuna yansıdı. Ankara 22. Asliye Hukuk Mahkemesi, Radikal gazetesinin 14 Şubat 2008 tarihli nüshasında çıkan Mağden’e ait “Başbakan Peki İşini Seviyor mu?” başlıklı köşe yazısında Erdoğan’ın “kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu” gerekçesiyle yapılan şikayeti kısmen kabul etti. Mahkeme, 10 bin YTL’lik manevi tazminat talebinin yarısına hükmetti. Yazar, Başbakanı gittikçe diktatörleşmekle suçlamış, Erdoğan ile ilgili “Gündeme Her Allah’ın Günü Damgasını Vurma Hastalığına Yakalanmış Olan R. T. Erdoğan”, “Fiziken gözlerimizin önünde çöktü, çöküyor Erdoğan” ifadeler kullanmıştı. “…Sonra ardından gelen O Ağır Kasımpaşalı Üslup. Gölgelerle dövüşen kahraman! Tüm bu illüzyonlar R. Tayyip’in içinde gıcıklana kabalaşa yaşlandığı, felaket bir tablo olarak memleket ufkumuzu/ ruhumuzu/ vicdanımızı daraltıyor. Umutlarımız: tamam; kalmasın, kalmadı artık. Bu adamlardan cacık olmaz! Her fırsatta, değerli karısıyla bir podyumda: Yurtdışında. Yurtiçinde. Habire mobil. Habire uçup gidiyor. İşş başında. Çok artist. Çok güvenli. Çok bilgican….” Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesi de, Başbakanın eşi Emine Erdoğan’ın davacı olduğu yargılamada Tempo dergisi ve muhabiri Cemal Subaşı’nı aynı tutarda tazminata mahkum etti. 22 Mayıs 2008 tarihinde çıkan “İşte İpleri Koparan Konuşma-Devletin Zirvesindeki Küslüğe İlişkin Ankara Fısıltıları” başlıklı haber nedeniyle Emine Erdoğan 10 bin YTL tazminat istiyordu.
Pendik 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin, işyerinde eşcinsellik konulu porno CD satışı yapan bir sanığa yedi ay hapis, iki bin YTL de para cezası verdiği 23 Ekim’de kamuoyuna yansıdı. Mahkeme hakimi Mahmut Erdem, TCK’nın 226. maddesinde “doğal olmayan yoldan yapılan cinsel davranışlar”a ilişkin ürünlerin üretilmesini ayrıca cezalandıran fıkrayı uygulamadı. Mahkeme tutanağında, “Avrupa ülkelerinin çoğunda eşcinsel birliktelikler evliliğe eşdeğer sayılmış, Hollanda’da son birkaç yıldır eşcinsel evlilikler yasal olarak tanınmıştır. Çağdaş toplumların bulunduğu bir dünyada, hemcinsler arasında gerçekleşen cinsel ilişkinin doğal olmadığını kabul etmek mümkün değildir” dendi. Sanık, “müstehcen görüntüleri bunların satışına mahsus alışveriş yerleri dışında satmak” suçundan cezalandırıldı. Lambdaistanbul Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transseksüel (LGBTT) Derneği avukatlarından Fırat Söyle, “Bu kararı veren mahkeme takdir edilmeli” dedi. Söyle, LGBTT örgütlerinin sürdürdüğü mücadelenin hukuk makamları tarafından ciddiye alınmasının başarı olarak yorumlanabileceği görüşünde.
22 Ekim’de Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi, AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat ile ilgili “Sayın Dingil” başlıklı bir yazı kaleme alan Hürriyet gazetesi yazarı Bekir Coşkun hakkındaki davayı reddetti. Mahkeme başkanı Reha Kaptan, 20 bin YTL tazminat talepli davanın reddedildiğini açıkladı. 4 Nisan 2008’de yayımlanan yazısında Coşkun, “Sayın Dingil” olarak nitelendirdiği Fırat’a ait şirketin Ukrayna’dan gelen uyarı üzerine hayali ihracat yaptığının belirlendiğini, devletin milyonlarca dolar zarara uğratıldığını ancak davanın da sürdüğü ifade edilerek yazı şu sözlerle tamamlanmıştı: “Bu millet ne zaman kendisine karşı açık sözlü, dürüst olanlar ile kendisine karşı ikiyüzlü-sahtekár olanları ayıracak bilemem. Kendi kirlerine-paslarına bakmadan, bizleri devamlı “suçlu” gösterenlerin elinden ne zaman kurtaracak bu halk bizi…Ne zaman?..” Fırat’ın ”kişilik haklarına saldırıda bulunduğu” iddiasıyla dava açtığı Referans gazetesi Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 21 Ekim’de aldığı bir kararla 4 bin YTL tazminata mahkum edilmişti. Fırat, gazetenin 29 Mart 2008 tarihli sayısında yer verilen ”Dedeler İstiklal Mahkemesi’ndeydi, Torunlar Anayasa Mahkemesi’nde” başlıklı habere 10 bin YTL’lik tazminat davası açmıştı.
21 Ekim’de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Batının ilmini bilimini değil, ahlaksızlığını aldık” sözlerini kapağına taşıyan haftalık Leman dergisi ve şirket sahibi Mehmet Çağçağ’ı 4 bin YTL manevi tazminata mahkum ettirdi. 20 bin YTL’lik tazminat talepli davayı ele alan Ankara 16. Asliye Hukuk Mahkemesi, tazminat talebini kısmen kabul etti. Dergi avukatı İsmail Atak’ın davanın reddedilmesi yönünde ilettiği talebe karşılık Başbakanın avukatı Muammer Cemaloğlu da davanın kabulünü istedi. Mahkeme, fotoğrafın fotomontaj olduğu ve başbakanın kişilik haklarına saldırı niteliği taşıdığı gerekçesiyle 4 bin YTL tazminata hükmetti. Leman dergisini temsil eden avukatlar, kararı temyiz ettiler. Kapakta Başbakanın orta parmağını gösterdiği karikatürün fotomontaj olup olmadığı konusunu araştıran mahkeme, 22 Temmuz 2007 tarihinde çekilmiş Başbakana ait fotoğraf asıllarının Anadolu Ajansı’ndan getirtilmesine ve dosyanın bilirkişiye gönderilmesine de karar vermişti. Başbakanın daha önce tazminat talep ettiği çizerler, Cumhuriyet gazetesinden Musa Kart, Leman dergisinden Mehmet Çağçağ ve Günlük Evrensel gazetesinden Sefer Selvi idi.
Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı BELPA’nın eski genel müdürü Yalçın Beyaz’ın hakkında “haksız mal edinmek”ten soruşturma açılmasına giden olayları haberleştiren Hürriyet muhabiri Nurettin Kurt “soruşturmanın gizliliğini ihlal”den mahkum oldu. Kurt, Yalçın’ın dokuz yıl boyunca imam nikahlı olarak birlikte yaşadığı bir kadının “1 milyon YTL’sini gasp ettiği” iddiasıyla şikayet etmesini gündeme taşımıştı. Yalçın’ın sekreterine de iki ev aldığı ortaya çıkmış; savcılık soruşturma başlatırken Yalçın da görevinden istifa etmek zorunda kalmıştı. Sekiz aydır süren soruşturma hala sonuçlanmadı. Yalçın ve parasını gasp ettiğini öne sürdüğü Bendigar Cengiz ise, Kurt’u şikayet etti. Savcılık “adil yargılamayı etkileme” ve “soruşturmanın gizliliğini ihlal”den Kurt’a dava açtı. İkinci duruşmada Kurt 1 yıl 6 ay 22 gün hapse mahkum oldu; ceza ertelendi. TGS, “Asıl hükümet yetkilileri yargıyı etkileyebilecek konumdadır. Gazetecinin yaptığı sadece olayı haberleştirmekten ibarettir. Gazetecinin hapse girmesinin utancını yaşayacak ise bu düzenlemeleri yapan siyasi iktidardır” dedi. ÇGD başkanı Ahmet Abakay da “Kurt, çok ciddi sonuçları olan bir usulsüzlüğü, haksız kazancı ortaya seren ve bu anlamda kamu görevi yapar bir durumdayken, haksızmış konumuna sokularak yargıyı etkileme adı altında cezalandırıldı. Kamu adına haber alma ve verme hakkını kullanan bir gazeteci, oto-sansürle karşı karşıya bırakıldı” dedi.
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Emniyet Genel Müdürlüğü, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ve Jandarma Genel Komutanlığı’na verdiği izleme yetkileriyle ilgili haber yapan gazeteciler Gökçer Tahincioğlu ve Kemal Göktaş 16 Ekim’de yargılanmaya başladı. Mahkeme, tutuksuz sanık Tahincioğlu’nun ifadesinin alınması için yargılamayı 5 Şubat 2009’a bıraktı. Gazeteciler, “yasaklanan bilgileri temin” ve “terörle mücadelede görev yapan kamu görevlilerini hedef göstermek” suçlamalarıyla üç yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyorlar. TGC Başkan yardımcısı Turgay Olcayto ve TGC önceki başkanı Nail Güreli’nin izlediği duruşmada gazeteci Göktaş savunma yaptı; avukatı Oya Aydın da iddianameye ilişkin görüşlerini açıkladı. Vatan gazetesinde 1 Haziran 2008’de çıkan “Türkiye’yi Sarsacak Belge” haberinde, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 25 Ocak-25 Nisan 2007 döneminde, Türkiye’de Telekom hizmeti veren bütün şirketlerin telefon üzerinden gerçekleşen iletişimlerin dökümlerini elde etmek için hukuksal girişimde bulunduğunu, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, Başsavcılığın yaptığı başvuruya onay verdiğini belirtiyordu. Tahincioğlu da, Milliyet gazetesinin 2 Haziran 2008 tarihli sayısı için “İzleme İtirazı” haberi kaleme almıştı.
Adalet Bakanlığı, Hrant Dink’in katil zanlısı Ogün Samast’ın kemik yaşına dair raporları ve kapalı celse bilgilerini basına sızdırdığı iddiasıyla müdahil avukat Erdal Doğan’ın yargılanmasına izin vermedi. 15 Ekim’de öğrenildiğine göre Adalet Bakanlığı Ceza İşleri genel Müdürlüğü, 7 Ekim 2008 tarihi bir tebliğle, hukukçu Doğan hakkında kovuşturma yürütülmesine 24 Eylül’de izin verilmediğini bildirdi; “kovuşturma izni verilmesi gerekli görülmemiştir” dedi. Samast, gazeteci Hrant Dink öldürüldüğünde 17 yaşında olduğu için, 7 Temmuz 2008’e kadar 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki yargılama basına kapalı yapılıyordu. Gazeteciler, duruşmadaki gelişmeleri ve alınan kararları Adliye dışında izliyorlardı. Samast’ın 28 Haziran 2008’de 18 yaşına girmesiyle dava 7 Temmuz’da ilk kez gazetecilere açıldı. Doğan, İstanbul Adli Tıp Kurumu’nun yaptığı kemik incelemesinde Samast’ın yaşının, cinayet tarihi olan 19 Ocak 2007’de 17 değil 19 olabileceğine dair verdiği raporu basına sızdırmakla suçlanıyordu. Samast’ın avukatı Levent Yıldırım’ın şikayetiyle Doğan’ın, kapalı celse bilgileri habercilerle paylaştığı gerekçesiyle cezalandırılması isteniyordu.
Hasan Bildirici’nin “Dönüşü Olmayan Yol” isimli romanını yayımlayan Doz Yayınları sorumlu müdürü Ali Rıza Vural, “PKK örgütünün amacının propagandasını yaptığı” gerekçesiyle 20 bin YTL para cezasına mahkum edildi. 14 Ekim’de İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, PKK örgütünün “dağ” ve “silah” anlayışını sorgulayan romanında, örgüte katılımı özendirdiğine kanaat getirdi. Bildirici ülke dışında olduğu için mahkeme, Basın Yasası uyarınca kitabı yayımlayan kişi olarak sorumlu gördüğü Vural’ı yargıladı. Mahkeme, bin gün adli para cezası karşılığı yayıncıyı 20 bin YTL adli para cezasına mahkum etti. Yayıncının avukatı Ruşen Arslan mahkumiyet kararını 16 Ekim’de temyiz etti. Doz Yayınları, yaptığı açıklamada amacın örgütün propagandasını yapmak olmadığını, PKK’nin “dağ” ve “silah” anlayışını sorgulamak olduğunu, Türkiye Yazarlar Sendikası’nın (TYS) roman hakkında düzenlediği bilirkişi raporunda bu tespite yer verdiğini savundu.
İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi, gözaltında işkencenin zamanaşımına uğramasıyla ilgili Cumhuriyet gazetesi için bir haber yapan gazeteci Alper Turgut’u “yargıyı etkilediği” gerekçesiyle 20 bin YTL para cezasına mahkum etti. Gazeteciyi daha önce aynı cezaya çarptıran mahkeme, Yargıtay Ceza Dairesi’nin “hükmün açıklanmasının geriye bırakılabileceği” değerlendirmesiyle bozduğu kararı gözden geçirdi ve gazeteciyle ilgili hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına hükmetti. Bu durumda, Ekim Örgütü’ne yönelik operasyonda gözaltında işkence yapmakla suçlanan polisler kurtulurken işkenceyi duyuran Turgut beş yıl süreyle otosansüre mahkum edilmiş oldu. 5187 Sayılı Basın Kanunu’nun 19/2 maddesi uyarınca cezalandırılan gazeteci, beş yıl içinde “yargıyı etkilemek suçunu” işlediği taktirde 20 bin YTL’lik cezayı ödeyecek. Gazete avukatları, 14 Ekim’de Ağır Ceza Mahkemesi’nde karara itiraz ettiler. Turgut, sonuç alamazlarsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuracağını söyledi. Mahkeme, polisler hakkında 30 Eylül 2004’te zamanaşımına hükmeden İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararı kesinleşmeden “gazetecinin hüküm hakkında mütalaa yayımladığı”na kanaat getirdi.
Eylül sonunda Şişli 3. Asliye Hukuk Mahkemesi, İsviçre’deki dergiye verdiği mülakatta, “Bu topraklarda 30 bin Kürt ve bir milyon Ermeni öldürüldü” dediği gerekçesiyle yazar Orhan Pamukhakkında açılan toplam 36 bin TL’lik manevi tazminat davasını bir kez daha reddetti. Mahkemede yeniden okunan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 11 Aralık 2007 tarihli bozma ilamında “Pamuk söylendiği iddia edilen sözlerin, davacıların vatandaşlık bağıyla bağlı bulundukları Türk milletine yönelik olması durumunda davacıların dava ehliyetinin bulunduğunun kabul edilmesi gerektiğine” işaret ediliyordu. Yargıtay ilamına karşı görüşleri sorulan davalı avukatı Necip Yenişan, bozma ilamına uyulmasını, davalı yazarın avukatı Fikret İlkiz ise mahkemenin önceki kararında direnmesini istedi. Davayı yeniden karara bağlayan hakim, önceki kararında direnerek davanın reddine hükmetti.
25 Eylül’de Kadıköy 2. Sulh Ceza Mahkemesi, Başbakan Erdoğan’ı ABD Başkanı George W. Bush’un köpeği şeklinde çizerek “”kamu görevlisine karşı görevinden dolayı onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat etmek” iddiasıyla yargıladığı Britanyalı kolaj sanatçısı Michael Dickinson’ı beraat ettirdi. Mahkeme, düşünceyi ifade özgürlüğünü güvence altına alan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 10. maddesine gönderme yaptı. Mahkeme, sanığın eyleminde aşağılayıcı öğeler bulunsa da, sonuçta eserin bir “siyasi eleştiri” olduğunu söyledi. Dickinson, 12 Eylül 2006’da polisçe alıkonduktan ve Ümraniye Cezaevi’nde üç gün, Zeytinburnu Yabancılar Şubesi’nde de bir hafta tutulduktan sonra 22 Eylül’de serbest bırakılmış ve sınır dışı edilmişti.
25 Eylül’de İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, dört yıl önce yayımlanan “Kandil’de kadın bilinci Kürtçülüğü aştı” röportajı nedeniyle Hürriyet gazetesi muhabiri Sebati Karakurt ve sorumlu müdürler Hasan Kılıç’la Necdet Tatlıcan’ı “terör örgütü açıklamalarını yayımlamak” ve “terör örgütü propagandası” iddiasıyla toplam 100 bin YTL para cezasına çarptırdı. 10 Ekim 2004’te yayınlanan röportajın ardından polis Karakurt’un evini aramış, çektiği görüntüleri teslim etmesi için baskı yapmış ve gazeteciyi gözaltına almıştı. TGC ve Basın Konseyi dahil çok sayıda basın örgütü duruma sert tepki göstermişti. Kandil Dağı’nda PKK militanlarının yaşantısı ve değişen değerlerini ele alan röportaj nedeniyle açılan davada, Asliye Ceza ve Ağır Ceza Mahkemeleri arasında görev ihtilafı yaşanmıştı. Gazete avukatı Nurcan Çalışkan, röportajların PKK örgütünün bugüne kadar bilinmeyen yönlerine işaret ettiğini ve basın özgürlüğünün gereği olduğunu söyledi. Mahkeme heyeti, Tatlıcan’ı “basın ve yayın yoluyla yasadışı örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla 20 bin YTL para cezasına çarptırdı; Kılıç ile Karakurt’u da hem “basın ve yayın yoluyla yasadışı örgüt propagandası yapmak” hem de “basın ve yayın yoluyla yasadışı örgüt açıklaması yapmak” iddialarıyla 40’ar bin YTL adli para cezasına mahkum etti. Kongra-Gel örgütü yöneticilerinden Murat Karayılan’la röportaj yapan gazeteci Karakurt, Kandıl Dağı’nda kadın ve erkek militanlarla da görüşmeler yapmış, yaşamlarındaki değişikliklere değinmişti.
Yazar Hasan Basri Aydın, eski Adalet Bakanı Cemil Çiçek’e dilekçe yoluyla “hakaret ettiği” gerekçesiyle hapisle yargılanıyor. Otomatik çamaşır makinesini tamiri için ödeme yaptığı halde hizmet alamadığını savunan Aydın, yargının gereğini yapmadığını savunarak Çiçek’i savcılığa şikayet etti. Aydın’ın 8 Şubat 2007’de kaleme aldığı dilekçe nedeniyle dava açıldı. Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na gönderdiği dilekçede, “adaleti ve oturduğu koltuğu kirleten Adalet Bakanı Cemil Çiçek” ifadesine yer verdiği için Aydın hakkında, TCK’nın 125. maddesi uyarınca dava açıldı. Dava 24 Eylül’de Küçükçekmece 3. Sulh Ceza Mahkemesi’nde başladı. Aydın’ın Ceylan Yayınları’ndan çıkan “Tanrıya Mektuplar” ve “Tanrıyla Polemikler” başlıklı kitaplar bulunuyor. Daha önce de Cemil Çiçek’e hakaretten yargılanan yazar, iki kez 15’er ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Bu davalarda verilen cezalar temyiz edilmişti.
Başbakan Erdoğan’ın, hakkında bir fıkraya yer veren Milas Önder gazetesi ve yazı işleri müdürü Melih Kaşkar’a açtığı “basın yoluyla hakaret” davasının görülmesine 16 Ekim’de Milas 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Fıkra yoluyla Erdoğan ve Gül hakkında “şerefsiz” denildiği iddiasıyla açılan davada, Kaşkar’ın iki yıl 8 aya kadar hapsi isteniyor. Davalı avukatı Mustafa İlker Gürkan, Gül ve Erdoğan’ın açtığı davaların birleştirilmesi ve dosyanın bilirkişiye gönderilmesi yönünde girişimde bulundu. Yargılamaya Şubat 2009’da devam edilecek. Gazetenin yayın yönetmeni Coşkun Efendioğlu, haftada bir Cumartesi günleri okurlardan gelen fıkralara yer verdikleri hatırlatarak, “Aslında yayın politikalarımızda bu yok ve buna da dikkat ediyoruz. Dikkatimizden kaçarak da olsa yayımlanan bir fıkra için dava açılmasına gereken yoktu. Ancak fıkra tekniği açısından aslında güzel bir fıkra” dedi.
Diyarbakır’da Hakim Mehmet Yücel Kurtoğlu’nun “Rüşvet aldığı için sürgün edildiği”ni yazdıkları için tutuklanan Söz TV ve Gazetesi haber müdürü Sait Bayram ve muhabiri Fırat Avcı’nın Diyarbakır 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde tutuksuz olarak yargılanmasına devam ediliyor. 23 Eylül’de süren yargılama Ocak 2009’a bırakıldı. Gazeteciler, tutuklandıktan sonra 20 Temmuz 2007’de tahliye edilmişti.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, Birgün gazetesinde 26 Nisan 2005’te çıkan haber yayımlanan “Müritleri Haydar Baş’a baş kaldırdı” haberi nedeniyle gazeteci-yazar Yalçın Ergündoğanhakkında verilen tazminat cezasına ilişkin kararı bozdu. Beyoğlu 4. Sulh Hukuk Mahkemesi, Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı ve Kadiri Tarikati şeyhi Haydar Baş’ın “hakaret” iddiasıyla açtığı davada yazarı bin 500 YTL tazminata mahkum etmişti. Temyiz başvurusunu görüşen Yargıtay Hukuk Dairesi, “ana (ceza) davanın henüz sonuçlanmaması ve haberde dile getirilen iddiaların kanıtlayabilme hakkının sürmesi” nedeniyle kararı bozdu. Bu nedenle davaya Beyoğlu, 4. Sulh Hukuk Mahkemesi’nde yeniden başlandı. Yazar hakkında üç yıl hapis istemiyle açılan dava Beyoğlu 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde en son 18 Eylül’de görüldü. Yargılamaya 29 Ocak 2009’da devam edilecek. Yazar, yayının üzerinden dört yıl geçmesine karşın e-mail mesajlarıyla tehdit ediliyor ve hakarete uğruyor. Mahkum etmeden önce savunma veren yazar şöyle demişti: “Şimdi bir partinin genel başkanı olan Haydar Baş’ın uzun süre birlikte olduğu müritlerinin, tarikattan ayrılmalarını ve ayrılış gerekçelerini bir İnternet sitesinde (Haydar Baş’ın Gerçek Yüzü sitesi ) yayınlamaları, haber değil midir? Bu haberin yayınlanmasıyladır ki; konu kamuoyunun gündemine taşınmış, CHP Hatay Milletvekili Gökhan Durgun tarafından da haberde vurgulanan konular TBMM gündemine taşınarak ilgili Bakanların yanıtlaması istemi ile soru önergeleri verilmiştir…”
CHP milletvekili ve emekli büyükelçi Şükrü Elekdağ’ın, açtığı davada “Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermenilere Yönelik Muamele, 1915-1916” isimli kitap nedeniyle Pencere Yayınları yetkilisi Muzaffer Erdoğdu, tercüman Ahmet Güner ve kitapta makalesi yayınlanan tarihçi Taner Akçam’ı tazminata mahkum oldu. 20 bin YTL’lik tazminat davasında Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesi, 17 Eylül’deki karar duruşmasında, talebi kısmen kabul ederek 7 bin 500 YTL tazminata hükmetti. Karar temyiz edilecek.
16 Eylül’de gazeteci Cengiz Kapmaz, eski DEP milletvekili Orhan Doğan ile gerçekleştirdiği röportaj yoluyla “PKK örgütü propagandası” yaptığı gerekçesiyle 10 ay hapis ve 375 YTL de para cezasına mahkum edildi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 22 Haziran 2006’da çıkan “PKK’nın Millet Meclisine girmesine izin verin” başlıklı röportajdan gazeteciyi suçlu buldu. Mahkeme, bir yıl hapisten indirdiği cezayı 10 ay hapis ve 375 YTL olarak düzenlerken, haberin yayınlandığı tarihte gazetenin sorumlu müdürlüğünü yapan Hasan Bayar’ı “basın yoluyla örgüt propagandası yaptığı” gerekçesiyle 2 bin YTL, gazetenin imtiyaz sahibi Ali Gürbüz’ü de 4 bin 138 YTL para cezasına mahkum etti. Kapmaz, “Sistemin Kürt sorunu algısının haksızlık ve rahatsızlık yarattığına dikkat çeken gazetecilere haddi bildiriliyor” dedi. Dönemin Ülkede Özgür Gündem gazetesi muhabiri olan Kapmaz hakkında, Doğan’ın, “Zübeyir Aydar başkanlığında bir siyasetçi grubu seçimlerden önce Türkiye’ye gelsin. Bağımsız aday olup Meclise girsin, Öcalan’a da ev hapsi uygulanabilir” sözleri nedeniyle TMY’nin 7/2 maddesinde düzenlenen “terör örgütü propagandası yapmak” iddiasıyla dava açılmıştı. Ceza için “trajikomik” diyen Kapmaz, kararı temyiz edecek.
16 Eylül’de Batman Ağır Ceza Mahkemesi, Kozluk İlçesi’nde güvenlik kuvvetlerinin bir araca ateş açarak içlerinde 11 yaşındaki Mizgin Özbek’in ölümüne yol açmasıyla ilgili rapor düzenleyen Batman Barosu Başkanı Sedat Özevin ve MAZLUMDER Şube Başkanı Ahmet Sevim’i beraat ettirdi. 5 Temmuz 2006 tarihinde yaşanan ve üç kişinin öldüğü olayla ilgili olarak insan hakları ihlallerine değinen Özevin ve Sevim, TCK’nın 288. maddesinden yargılanıyorlardı. Cumhuriyet Savcısı Zeki Yalçın, hak savunucularının “mevzuatta yer almayan bir şekilde komisyon oluşturarak soruşturma makamı gibi hareket ettiklerini ancak adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçunun kasıt cürümlerinden olduğu, komisyonun bu kasıtla hareket ettiklerine dair delil bulunmadığı” gerekçesiyle kasıt yokluğundan sanıkların beraatini istedi. Mahkeme de bu karara uydu. “Askeri kuvvetleri alenen aşağılamak” ile de suçlanan Özevin ve Sevim’in bu dosyadan ayrılan 301 ile ilgili dosyası, izin için gönderildiği Adalet Bakanlığı’ndan henüz dönmedi. Bakanlık, 8 Mayıs’ta yürürlüğe giren 301 değişikliği gereğince mahkemenin yargılamaya devam edip etmeyeceğine karar verecek. Hak örgütlerinin raporlarını haberleştiren Batman Postası, Batman Barış ve Batman Vizyon gazetelerinin sahibi Mustafa Kemal Çelik, Vizyon gazetesi sorumlu müdürü Aytekin Dal, Barış gazetesi sorumlu müdürü Mehmet Sadık Aksoy ve Çağdaş gazetesi sorumlu müdürü Mehmet Reşat Yiğiz, Batman Petrol gazetesinden Nedim Arslan ve Mustafa Seven “Askeri kuvvetleri aşağılama” ve “Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” iddiasıyla da yargılanıyorlardı. Yargıyı etkilemekten beraat eden gazeteciler, 301. madde kapsamındaki suçlamayla ilgili 10 Mart 2009’da bir kez daha mahkemeye çıkacaklar. Dosyalarının Bakanlığa gönderilmesi bekleniyor.
Deniz Gezmiş, Vedat Aydın ve Musa Anter’in adlarını cadde, park ve sokaklara verilmesini istediği ve PKK lideri Abdullah Öcalan’ın tutukluluk koşullarını kınadığı için verilen para cezasını ödemeyerek hapse giren Mahmut Alınak, 13 Eylül’de tahliye olduktan üç gün sonra bir kez daha mahkum oldu. 4 Haziran 2006’da Kafkas Üniversitesi Öğrenci Derneği’nce düzenlenen “Demokrasinin Öncelikleri” konulu panelde yaptığı konuşmada, Alınak, kamuoyunu sivil itaatsizlik eylemleri yapmaya çağırmıştı. Bu konuşma nedeniyle Kars Sulh Ceza Mahkemesi, Alınak’ı 16 Eylül’de “suç ve suçlu övmek” suçlamasıyla üç ay hapse, “kanunlara uymamaya tahrik” iddiasıyla da 60 gün asli para cezasına mahkum etti. TCK’nın 215. maddesinden verdiği üç aylık hapis cezasını 2 ay 15 gün hapse indirdikten sonra bin 500 YTL adli para cezasına dönüştüren mahkeme başkanı Hasan Ay, TCK’nın 217. maddesinden verdiği 60 günlük adli para cezasını da bin YTL’ye çevirdi. Alınak’tan, iki bilirkişi raporu karşılığında 760 YTL tahsil edilmesine de karar verildi. Tekrar hapisle yüz yüze kalan Alınak, “Şimdi de özgürlüğümü parayla satın almayacağım ve gidip hapis yatacağım. Özgür bedel istiyor, ben de bu bedeli sivil itaatsizlikle ödemeye çalışıyorum” dedi.
12 Eylül’de Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi Savcısı, 20 Ekim 2007’de yayımlanan “Fethullah Gülen Mikrobu” başlıklı makalesiyle “Fethullah Gülen’e hakaret ettiği” iddiasıyla Cumhuriyet gazetesi yazarı Cüneyt Arcayürek için 4 ay ile 2 yıl 8 ay arasında hapis cezası istedi. Gazetecinin avukatı Bülent Utku, müvekkilinin gazetedeki yazısında kullandığı “mikrop” kelimesinin bozulma, yayılma anlamında kullanıldığını, ulusal futbol takımı ve tarikat ilişkilerini ele alan yazıda 15 kez ismi geçen Gülen’in adının önünde ya da arkasında rencide edici söz bulunmadığını savunarak, “Mikrop sözcüğü bir yayılma ve futbola müdahale anlamı içermektedir” dedi ve şikayetçi tarafla uzlaşmak istemediklerini söyledi. Esas Hakkındaki mütalaasında Çakırtaş, “basın yoluyla hakaret” suçunu düzenleyen TCK’nın 125/2-4 maddeleri uyarınca ceza istedi. Mahkeme, Arcayürek’in avukatına, mütalaaya karşı savunmasını hazırlaması için 27 Mart 2009’a kadar süre tanıdı.
Adalet Bakanlığı, Şırnak’ın Uludere İlçesi’nde 11 PKK’linin öldürüldüğü operasyonla ilgili iddiaları dillendiren DTP eski genel başkanı Nurettin Demirtaş ve eski genel başkan yardımcısı Selma Irmak hakkında TCK’nın 301. maddesinden yürütülen yargılamayı durdurdu; bu iddiayı dile getirmenin düşünce özgürlüğü olduğunu bildirdi. Demirtaş ile Irmak, Ankara 19. Asliye Ceza Mahkemesi’nde “Cumhuriyeti ve devletin askeri kuvvetlerini alenen aşağılamak” iddiasıyla 301/1-2. maddesi uyarınca beşer yıl hapis istemiyle yargılanıyorlardı. Kararda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinin 2. fıkrasının AİHM tarafından yapılan yorumunda, düşünce ve ifade özgürlüğünün sadece toplumda beğenilen, kabul gören, zararsız veya kayıtsızlık içeren bilgiler veya fikirler için değil, kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için geçerli sayılması, bunun demokratik bir toplumun olmazsa olmaz unsurlarından çok seslilik ve hoşgörünün gereği olduğu hatırlatıldı.
Malatya’daki Zirve Yayınevi katliamını araştırırken, sanık Abuzer Yıldırım’ın cep telefonuyla Kartal Cumhuriyet Savcısı Refik Hakan Başverdi’yle mesajlaştığını yazan dokuz gazeteci hapis istemiyle yargılandıkları davada beraat etti. Başverdi’nin şikayetiyle Zaman gazetesinden Mustafa Erkan Acar ve Sedat Güneç, Vatan’dan Kemal Göktaş, Milliyet’ten Gökçer Tahincioğlu,Hürriyet’ten Oya Armutçu, Aslı Sözbilir ve Ali Dağlar, Akşam’dan Ersin Bal ve Cumhuriyet’ten Hilal Köse hakkında 3 yıl 6’şar ay hapis istemiyle dava açılmıştı. 11 Eylül’de Kartal 2. Asliye Ceza Mahkemesi, suç iddiasına konu olan yayınları haber özgürlüğü kapsamında gördü ve yargılanan gazetecilerin ayrı ayrı beraatlerine karar verdi. Duruşma savcısı Doğan Kaptan da esas hakkındaki mütalaasında, 31 Ocak’tan bu yana tutuksuz sanık olarak yargılanan haberciler için beraat kararı istedi. Cumhuriyet Savcısı Nazmi Mardinoğlu’nun kaleme aldığı iddianamede, dokuz habercinin TCK’nın 125/1-4. maddesi uyarınca cezalandırılması talep ediliyordu. Ancak dokuz gazeteci halen tazminat davaları kapsamında yargılanıyor. Vatan’dan Tahincioğlu’ndan Başverdi 30 bin TL tazminat talep ediyor.
Hakkari’de yayım yapan Yüksekova Haber gazetesi Yayın Yönetmeni Erkan Çapraz hakkında iki ay içinde başlatılan beş soruşturmanın, biri 301. maddeden olmak üzere üçü takipsizlikle sonuçlandı. Çapraz, iki ay içinde hakkında “Türkiye Cumhuriyeti Askeri Teşkilatını Alenen Aşağılama”, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve propagandası yapmak” iddiasıyla Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı’nca beş soruşturma başlatıldığını, bunlardan üçünün takipsizlikle sonuçlandığını bildirdi. Çapraz, soruşturmaların gazeteye ait İnternet sitesinde “Kürt illerinin asıl isimleri”, “Dağlıca komutanı görevden alındı (ses kaydı)”, “Aktütün baskını görüntüleri”, “Dağlıca görüntüleri” haberleri ve Erkan Çapraz’a ait “Kürtler Newroz Ateşi” başlıklı makalenin yayımlanması üzerine açıldığını söyledi.
Kürt siyasetçi Orhan Miroğlu, bağımsız milletvekili adayı olduğu 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri sırasında Mersin’deki seçmenlerine Kürtçe konuştuğu gerekçesiyle mahkum oldu. Eylül ortasında Mersin 2. Sulh Ceza Mahkemesi, Miroğlu’yla ilgili gizli tuttuğu mahkumiyet kararının “açıklanmasının geri bırakılmasına” ve beş yıl süreyle “denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına’ karar verdi. Mahkeme, Seçim Kanunu’nun 58, 60 ve 61. maddelerini ihlal ettiği gerekçesiyle mahkumiyeti istenen Miroğlu’nu suçlu buldu. “Kürtçe propaganda” gibi bir kasti suç işlemesi halinde mahkeme, açıklanmasını geri bıraktığı hükmü, yani cezayı açıklayacak ve infaz edecek. Bu beş yıllık süre içerisinde Miroğlu’nun Kürtçe propaganda yapmaması halindeyse ceza ortadan kalkacak. Kararın “beş yıl süreyle Kürtçe konuşmasının yasaklanması anlamına geldiğini ve tepesinde Demokles’in kılıcı gibi duracağını açıklayan Miroğlu “duruşmada bulunamadığından cezayı temyiz de edemediklerini ve kararın böylelikle kesinleştiğini” belirtti. AİHM’e başvuran Miroğlu, çeşitli konuşmalar nedeniyle Ankara ve Adana’da da yargılanıyor.
Büyük Birlik Partisi (BBP) Ankara İl yöneticileri, 6 Eylül 2008’de yayımlanan “Ah Ahparik” başlıklı yazısından dolayı gazeteci Ahmet Altan ve Taraf gazetesi Sorumlu müdürü ve yetkilisi Adnan Demir hakkında TCK’nın 301. maddesinden suç duyurusunda bulundu. 12 Eylül’de gündeme gelen şikayette, “İttihatçılar insafsız bir soykırım gerçekleştirdiler” diyen yazar Altan’ın 1915 olaylarıyla “Türk milletini soykırımcı, vahşi, ahlaksız göstermeyi amaçladığı” iddia ediliyor.
Beyoğlu 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Ülkede Özgür Gündem gazetesi için kaleme aldığı “Kadrolu Katiller” yazısı nedeniyle TCK’nın 301. maddesinden yargıladığı gazeteci Sinan Kara’nın dosyanın Adalet Bakanlığı´ndan geri dönmesini bekliyor. Bakanlık, izin verirse mahkeme yargılamasına devam edecek, yoksa dava düşecek. Gazetenin 22 ve 26 Eylül 2006 tarihli nüshasında yayımlanan “Kadrolu Katiller” ve “Kışla Partisi” başlıklı yazılarında “basın yolu ile devletin askeri teşkilatını aşağıladığı” gerekçesiyle gazeteci Sinan Kara hakkında iki ayrı dava açılmıştı.
Sanatçı Ferhat Tunç, “Yeniden Özgür Gündem” gazetesine yazdığı “Bir Devrimci Leyla ve Bir Şarkı” başlıklı yazıda “Adliyeyi tahkir ve tezyif” ettiği iddiasıyla yargılanıyor. Beyoğlu 2. Asliye Ceza Mahkemesi, 19 Ocak 2004’te çıkan ve “Derin Yargı”dan söz eden yazıdan sanatçı ve yurtdışında yaşayan sorumlu müdürü Mehmet Çolak’ı hapis istemiyle yargılıyor. Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi, 19 Ağustos 2006´da Tunceli´de verdiği bir konserde sarf ettiği sözler ve söylediği türkü nedeniyle “örgüt propagandası yapmak” suçlamasıyla yargıladığı Sanatçı Ferhat Tunç hakkında “suç kastı yok” diyerek beraat kararı verdi. Duruşma savcısı, beş yıla kadar hapisle yargılanan Tunç ile ilgili beraat kararını temyiz etti.
9 Eylül’de Adalet Bakanlığı’nın, “Türkiye Yanlış Yaptı” yazısıyla devletin geçmişteki sosyal politikalarını eleştiren Gerger Fırat gazetesi sahibi Hacı Boğatekin hakkında açılan davaya devam edilmesine gerek görmediği öğrenildi. Boğatekin, bakanlığın yargılamaya konu yazının “düşünce açıklamasından ibaret olduğu”na kanaat getirerek yargılama izni vermediğini söyledi. Boğatekin, “Devlet yanlış yaptı. Nerde ve Ne zaman? Dün, Doğu ve Güneydoğu’da. Sonra da İstanbul’da. Maraş’ta, Sivas’ta. Bugünse, Trabzon’da, İstanbul’da, Mersin’de ve Güneydoğuda” dediği için Gerger Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyordu.
DTP Ankara İl Yöneticisi Mehmet Şirin Karademir hakkında da, Çorum’da yapılan İbrahim Kaypakkaya anmasında yaptığı konuşmadan dolayı “suç ve suçluyu övmek”ten dava açılmıştı.
DİHA Van Bölge Temsilcisi Sıddık Güler, DTP eski Parti Meclis üyesi Alattin Ege, DTP Çukurca İlçe Başkanı Mehmet Kanar ve Muğdat Aslan isimli kişi, “Gizli olarak yürütülen sınır ötesi kara operasyonunu deşifre ettikleri” gerekçesiyle hapisle yargılanıyorlar. Sanıklar “silahlı örgüte üye olmak”, “örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek” iddialarıyla altı yıldan 12.5 yıla kadar hapis cezasıyla Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor. Haber için Hakkari’ye giderken gözaltına alınıp tutuklanan, 16 gün tutuklu kaldıktan sonra tutuksuz yargılanmasına karar verilen Güler, ifadesinde, operasyonun yapıldığı süreçte çalıştığı DİHA Ajansı’nın etkin bir habercilik yaptığını, birçok ulusal ve uluslararası medya kuruluşunun da bilgiye erişmek için kendileriyle temas kurduğunu söyleyerek suçlamaları reddetti. Güler, DTP yetkililerinden aldığı bilgileri Avrupa’dan yayın yapan Roj TV kanalına aktarmakla suçlanıyor. Mahkeme, delillerin incelenmesi için davayı 7 Ekim’e bıraktı.
Harun Yahya olarak bilinen Adnan Oktar, Oxford Üniversitesi profesörlerinden biyolog, düşünür, dünyada ve Türkiye’de ilgiyle okunan ve en çok satanlar listelerinde yer alan Tanrı Yanılgısı kitabının yazarı Prof. Richard Dawkins’in sitesini hazırlayanlar hakkında 8 bin YTL’lik manevi tazminat davası açtı. 3 Eylül’de Şişli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, yazılar yoluyla Adnan Oktar’ın kişilik haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle evrimci yazara ait İnternet sitesini tedbiren kapattı.
Diyarbakır 15. Asliye Ceza Mahkemesi, içinde Türkçe-Kürtçe hikayeler bulunan bir kitabı ve organ bağışına ilişkin bir bildiriyi bastırıp dağıttıkları gerekçesiyle Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, Büyükşehir Belediyesi İdari Mali Daire Başkanı Zülfi Atlı, Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Turizm Müdürü Mehmet Denli ve Eski Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş´ı “Türk Harfleri Kanunu’na muhalefet etmek” ve “görevi kötüye kullanmak” ile yargılıyor. Davanın görülmesine 21 Ekim’de devam edecek.
Gündem gazetesinin 13 Aralık 2005 tarihli sayısında yayımlanan “301 Numara” yazısından gazeteci İrfan Uçar ve gazetenin sorumlu müdürü Hasan Bayar, Adalet Bakanlığı’nın yazılı ihbarıyla açılan davada TCK’nın 301. maddesinden yargılanıyor. Uçar ve Bayar, “Meclis, hükümet, adliye, polis ve devletin askeri kuvvetlerini aşağılamak” ile suçlanıyor. Beyoğlu 2. Asliye Ceza Mahkemesi, dava dosyasının izin için gönderildiği Adalet Bakanlığı´ndan dönmesini bekliyor. Kaybedilen gazeteci Nazım Babaoğlu’nu anlatan “Kayıpsın Diyorlar” başlıklı kitaptan Aram Yayınları’na verilen cezayı eleştirdiği için Uçar, hapisle yargılanıyor. 16 Eylül 2006 tarihli sayı için yazdığı “Lorin-İyi Baba İşbaşı Yaptı” başlıklı yazıda, Diyarbakır’da bir parkta çocukların da ölümüne yol açan bombalı bir saldırıyı eleştiren Yazar ve yönetmen Umur Hozatlı da, iki yıl hapis tehdidiyle karşı karşıya. Hozatlı, “Ülkede Özgür Gündem” gazetesinde yazdığı “Gıcık Adamalar” başlıklı yazı nedeniyle Beyoğlu 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin, TCK’nın 301. maddesinden verdiği 3 bin TL’lik para cezasını temyiz etmişti. Mahkeme, geçen yıl Hozatlı’yı önce beş yıl hapse çarptırmış, ardından cezayı paraya çevirmişti. “Emniyet teşkilatını alenen aşağılamak” ile suçlanan Hozatlı, “Türk Polis Teşkilatı, polis zihniyeti içerisinde çalışmayan, masum ya da suçlu ayrımı yapmadan etrafına korku salmaya çalışan, görevini kişisel çıkarlar üzerine kuran yaklaşımları ile ün yapmış bir teşkilattır” sözlerinden suçlu bulunmuştu.
“Yolum Roj TV’ye düştüğü zaman huzur buluyorum. Nasıl ki Müslümanlar için Mekke, Medine kutsal ise Kürtler için de Roj TV o kadar kutsaldır” diyen DTP Batman Belediye Başkanı Hüseyin Kalkan 2 Eylül’de mahkum oldu. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, “suç ve suçluyu övmek” iddiasıyla Kalkan hakkında bir yıl hapis cezası verdi. Cezayı sanığın yargılanma sırasındaki davranışlarını dikkate alarak 10 ay hapse indiren mahkeme, sonra da 9 bin YTL’ye çevirdi.
Giresun 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin, Bulancak İlçesi’nde çıkan Yıldız gazetesinin yazı işleri müdürü ve yayın yönetmeni Dursun Onur hakkında “hakaret” iddiasıyla açılan davayı Yargıtay’ın bozma kararına uyarak reddettiği 21 Ağustos’ta öğrenildi. Fiskobirlik Yönetim Kurulu eski Başkanı A. Salih Erdem’in açtığı davada Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin bozma istediği yargılamada mahkeme, “eceli gelen köpek cami duvarına işer” dediği gerekçesiyle yargılanan Onur ile ilgili davayı düşürdü.
20 Ağustos’ta Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın “iftirada bulunduğu ve adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs ettiği” iddiasıyla Fikri Sağlar hakkında açtığı, ancak emekli olacak olması nedeniyle mahkemeye öne alınması başvurusu yaptığı dosyada “kovuşturmaya yer olmadığına” karar verdi. Basın Suçları Soruşturma Bürosu Savcısı Nadi Türkaslan tarafından yürütülen soruşturmada, Fikri Sağlar ile ilgili “kovuşturmaya yer olmadığına” karar verildi. Büyükanıt’ın avukatının, Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan tazminat davasının duruşma gününün öne alınması talebine ilişkin söylediği sözlerle Büyükanıt’a “iftirada bulunduğu ve adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs ettiği” iddiasıyla Sağlar hakkında suç duyurusunda bulunduğu anımsatıldı. Sağlar’ın iftira suçunu işleme özel kastıyla hareket ettiğine ilişkin kanıt bulunmayıp sözlerin, “görüşlerin açıklanması kapsamında kaldığı anlaşılmıştır” denildi. Bu nedenle Sağlar’a “kovuşturma yapılmasına yer olmadığına” karar verildiği kaydedildi.
Beyoğlu savcısı Muzaffer Yalçın’ın, “Atatürk’ü sevmiyorum, Humeyni’yi seviyorum” diyen Nuray Canan Bezirgan ve Kevser Çakır hakkında açılan soruşturmada takipsizlik kararı verdiği 1 Ağustos’ta öğrenildi. Savcı, gerekçe olarak “Atatürk’ün değerini korumak için özel kanunlara gerek yok” dedi.
30 Temmuz’da Mersin Sulh Ceza Mahkemesi, 6 Mayıs’ta düzenlenen “Deniz-Yusuf-Hüseyin” anmasıyla ilgili “suçu ve suçluyu övmek” iddiasıyla yargıladığı Mersin 78´liler Derneği başkanı Osman Koçak, Mersin 68´liler Derneği başkanı Selçuk Şahin Polat, Mersin 78´liler Derneği eski başkanı Ethem Dinçer´ı beraat ettirdi. Mahkeme, eylemin demokratik tepki olduğunu ve bunun yurttaşların temel hakkı olduğuna hükmetti.
Siirt ve Dicle Üniversiteleri’nde görev yapan iki öğretim üyesinin ayrı ayrı açtıkları üç davadan yargılanan 53 yıllık gazeteci Siirt Mücadele gazetesi sahibi Cumhur Kılıççıoğlu 2 bin 500 YTL tazminata ve ertelemeli bin 519 YTL adli para cezasına mahkum edildi. Siirt Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Asaf Varol’un açtığı davadan 354 gün adli para cezası karşılığında 7 bin 080 YTL adli para cezasına mahkum olan gazeteci, beş yıl süreyle “yargı denetimi” baskısıyla yaşayacak. Varol’un ceza davasının 5 Haziran’da 7 bin 080 YTL adli para cezasıyla sonuçlanması ve kararın da 2 Temmuz’da kesinleşmesini göz önünde bulunduran Siirt Asliye Hukuk Mahkemesi, 30 Temmuz’da da gazeteciyi, 2 bin 500 YTL tazminata mahkum etti. Varol’un şikayetini geri çekip ardından davasını yenilemesine tepki gösteren ve mahkemeye delil olarak yeni belgeler sunan Kılıççıoğlu, mahkum olmaktan kurtulamadı. Gazeteci, hakkında dava açılmasına duyduğu tepkiyi mahkemede, “Benim bu memlekette dikilmiş bir ağacım yok. Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir ve sahipsizlerin sahibidir. Siz Cumhuriyet savcılarısınız, size belgeler de sunuyorum. Daha ne yapayım?” sözleriyle anlattı. Gazeteci sunduğu belgelerle, Varol’un Newroz Bayramı için yayımladığı mesajının vikipedia.org sitesinden alınma olduğunu, Çanakkale Şehitleri ve Şehitler Günü mesajının da Bülent Arınç’ın geçen yılki mesajından kopyalandığını iddia etti. 18 Şubat 2008’de çıkan “Üniversite’nin Kopyacı Mahmut’u” haberinde, Varol’un Siirt Kültür Kurultayı için kaleme aldığı önsözle, Elazığ Kültür Kurultayı için yazdığının aynı olması “intihal” olarak değerlendiriliyor. Varol, bunun için 10 bin YTL’lik tazminat davası açmıştı. Gazeteci karara 15 gün içinde itiraz edebilecek. 5 Haziran’da gazeteci, Siirt Eğitim Fakültesi Dekanı Cemal Ergun Çelik’in hakaret iddiasıyla açtığı diğer bir davada eski TCK’nın 482/4 maddesi uyarınca ertelemeli bin 519 YTL adli para cezasına mahkum edilmişti. 25 Mart 2005’te çıkan “Siirt Eğitim Fakültesinin Bugünkü Eksiklikleri” ve “Siirt Eğitim Fakültesinin acil çözüm bekleyen sorunları” başlıklı haberler yayımlayan Kılıççıoğlu, Çelik’in gönderdiği tekzibi eleştirdiği 25 Nisan 2005 tarihinde “Türkçe yazmasını bilmeyen yalan sever doçent”; “Sireti suretinden belli” ve “ata et, it’e ot yedirmeye hayır” ile “Dekan vekilinin eski marifetleri ortaya çıktı”, “Doçent değil mahalle kabadayısı” ifadelerinin geçtiği haber ve yazılardan yargılanıyordu. Yargıtay’ın ilk kararını bozduğu Asliye Ceza Mahkemesi, böylece ikinci yargılamada yine gazeteciyi mahkum etti.
25 Temmuz’da İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 46’sı tutuklu 86 sanığın yargılanacağı Ergenekon İddianamesi’ni kabul etti. 5 Şubat 2006’da gerçekleşen Rahip Santoro Cinayeti, 5-10 ve 11 Mayıs 2006’da Cumhuriyet gazetesinin bombalanması, 17 Mayıs 2006 tarihinde Danıştay 2. Dairesi’ne yönelik saldırı 19 Ocak 2007’de Hrant Dink’in katledilmesi gibi bir çok olaya gönderme yapılıyor. 10 Temmuz’da kaleme alınan 2 bin 455 sayfalık iddianamede genel tespit olarak, “tüm eylemlere bir bütün olarak bakıldığında; söz konusu eylemlerle, biran evvel ülkede iç çatışma anarşi terör ve kaos oluşturup askeri müdahale için gerekli ortamın hazırlanmasının amaçlandığı değerlendirilmektedir” denildi. Cumhuriyet gazeteci İmtiyaz sahibi İlhan Selçuk, “Ergenekon silahlı terör örgütü kurma ve yönetme”, “Zorla Hükümeti yıkmaya teşebbüs”, “Hükümete karşı silahlı isyana tahrik” ile suçlanıyor ve iki kez müebbet hapis ve 217 yıldan 500 yıla kadar hapsi isteniyor. Selçuk, 21 Mart sabahı erken saatlerde gözaltına alınmış, İstanbul Terörle Mücadele Şubesi’ndeki sorgusunun ardından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı. Gazeteciler Vedat Yenerer, Güler Kömürcü, Ferit İlsever ve Adnan Akfırat, yazar Ergün Poyraz ve Ümit Oğuztan da örgütün medyayla ilişkilerinin sağlayan kişiler olarak gösteriliyor. Yenerer, Kömürcü ve Akfırat, “silahlı terör örgütü üyeliği”yle 15 yıla kadar hapis; Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni İlsever ve Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Serhat Bolluk “silahlı terör örgütü üyeliği” ve “hükümete karşı silahlı isyana tahrik” ile 35 yıla kadar hapsi talep ediliyor. Davanın görülmesine 20 Ekim’de başlandı.
Dönemin başbakanı olarak Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamında 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in de sorumluluğunu yazdığı için iki yıl 4 ay hapisle yargılanan Sabah gazetesi yazarı Ergun Babahan 23 Temmuz’da beraat etti. Babahan, 2 Ocak 2007 tarihli köşesinde kaleme aldığı “Elinizde kan izi var Süleyman Bey” başlıklı yazısı nedeniyle Demirel’in “hakaret” iddiasıyla 15 Ocak 2007’de yaptığı şikayetten yargılanıyordu. Davanın henüz sonuçlanmadığını, hem duruşma savcısı hem de şikayetçi avukatının kararı temyiz etmelerini beklediklerini ifade eden gazete avukatı Banu Yılmaz, “Yine de mahkeme kararı, düşünce özgürlüğü açısından keyifli ve sevindirici. Kararı önem arz etmekle birlikte bir bakış açısı ortaya koyacağı için kararın Yargıtay’da onanarak geri dönmesi kazanç olacaktır” dedi. İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi Başkanı Hakime Sevim Efendiler, “Anayasanın 26. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi göz önüne alınarak değerlendirildiğinde ifade özgürlüğü çerçevesinde olduğu anlaşıldığından suçun yasal unsurları bulunmadığında açılan kamu davasında sanığın beraatine karar verildi” dedi.
21 Temmuz’da Tunceli Sulh Ceza Mahkemesi, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın resimlerinin olduğu afişi 5. kattaki parti merkezinin camına astığı gerekçesiyle yargılanan Emek Partisi (EMEP) Tunceli İl Başkanı Hüseyin Tunç’ı beraat ettirdi. Tunç’u “suçu ve suçluyu övmek” iddiasıyla yargılayan mahkeme, polisin 27 Nisan’da indirdiği ve el koyduğu pankartın da iadesine karar verdi. Tunceli’de üç devrimci lideri anarak afiş taşıyan Gökhan Türkan, Sancar Yamaç ve Zekai Sarıca aynı suçlamayla yargılanmış, sonunda 12 Mart 2008’de beraat etmişlerdi.
Şarköy Asliye Ceza Mahkemesi Savcı Hüseyin Koçaslan’ın ilçe sorunlarını “Başkan Pinokyo ve Dokuz Cüceler” başlıklı yazı dizisiyle eleştiren Şarköy’ün Sesi gazetesi yazarı Yakup Önal’ın 10 yıl hapsini istiyor. En son 16 Temmuz’da süren yargılamada mahkeme, İstanbul Basın Savcılığı’na bilirkişi inceleme için gönderilen dosyanın gelmesini bekliyor. AKP Belediye Başkanı Can Gürsoy’un ve iki Belediye Meclisi üyesinin şikayetiyle gazeteci, “hakaret” iddiasıyla yargılanıyor. 20 Temmuz 2005’te yazı dizisine başlayan gazeteci, bunlardan birinde, “Bir varmış bir yokmuş. Ülkenin birinde, deniz kenarında bulunan Şarki adlı kasabada Pinokyo adlı bir başkan varmış. Pinokyo’nun her kararına emme basma tulumba gibi onay veren dokuz cücesi varmış” demişti.
Adalet Bakanlığı, “Korucular devletin bombasıyla balık avlıyor” başlıklı bir haber nedeniyle bir süredir TCK’nın 301. maddesinden yargılanan DİHA Ajansı muhabiri Rojda Kızgın, İHD eski Bingöl Şube Başkanı Rıdvan Kızgın ile iddia sahibi Doğan Adıbelli’nin dosyasında yargılama izni vermedi. Bunun üzerine Bingöl Asliye Ceza Mahkemesi, davayı düşürdü. Yedi kişinin şikayetiyle açılan ve son olarak Bingöl Sulh Ceza Mahkemesi’nden görevsizlik kararıyla Bingöl Asliye Ceza Mahkemesi’ne taşınan davada, üç kişi “Türkiye Cumhuriyeti Devletini, devletin askeri ve emniyet teşkilatını alenen aşağılamak” iddiasıyla altı aydan iki yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyor. Sanık avukatı Servet Özen, korucularla ilgili iddialardan 301. maddeden dava açılmasını eleştirmişti. DİHA muhabiri Kızgın, 4 Ocak 2005 tarihinde İHD Bingöl Şubesi’ne başvuran bir köylünün iddialarını ve Rıdvan Kızgın’ın açıklamalarını haberleştirmişti.
Anayasa Mahkemesi’nin “üniversitelerde başörtüsü” düzenlemesini iptal eden kararını eleştiren Star gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu hakkında Bakırköy Asliye Ceza Mahkemesi’nde 14,5 yıl hapis istemiyle dava açıldı. 6 Haziran 2008’de “Söz Bitti, Sözleşme Bozuldu” başlıklı bir yazı kaleme alan Karaalioğlu, “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama”, “Heyet halinde kamu görevlisine hakaret”, “Suç işlemeye tahrik” iddialarıyla yargılanacak. Karaalioğlu söz konusu yazısında, “Anayasa Mahkemesi, genç kızlar üniversite eğitimi alabilsin, bir ayıp ortadan kalksın, bir hak ihlaline son verilsin diye yapılan düzenlemeyi iptal ederek yetkisini aştı, kendisini var eden hukuku çiğnedi. Sadece hukuku değil, toplumun dindarlığını, başörtüsü gibi yüzyılların ve inancın mirası bir değeri de ayaklar altına aldı” şeklindeki ifadelere yer vermişti.
Aralarında eski dört kuvvet komutanının da bulunduğu 312 generalin, Vakit gazetesi ve eski RTÜK üyesi Mehmet Doğan aleyhine açtığı manevi tazminat davasına, Yargıtay’ın cezanın bozulması yönünde verdiği kararın ardından devam ediliyor. Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen dava, sanıklar Nuri Aykon ve Mehmet Doğan’ın avukatlarının bilirkişi raporuna karşı beyanlarını mahkemeye sunmaları için ertelendi. Gazetenin 25 Ağustos 2003 tarihli nüshasında “Asım Yenihaber” takma adıyla yayımlanan Mehmet Doğan’ın IP adresinden gazeteye gönderilip gönderilmediğini tespit etmeye çalışıyor. Daha önce Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 2004 yılında mahkemenin verdiği 1 milyon TL’lik tazminat cezasını “yazının Doğan tarafından gönderilip gönderilmediği kuşkuya yer bırakmayacak biçimde açığa kavuşturulması gerektiğine hükmederek bozmuştu.
Demokrat İskenderun gazetesi sahibi Ersen Korkmaz ve Türkiye Komünist Partisi (TKP) Necmettin Salaz, TKP İskenderun İlçe Başkanı Salaz’ın Eylül 2002’de yaptığı konuşmanın gazetede “Kürtlerin Önderi Alındı Faşistlere Teslim Edildi” olarak haberleştirildiğinden beri yargılanıyor. “Devletin askeri güçlerini aşağılamak” iddiasıyla beş yıl önce açılan davada yerel Güneş TV’den gönderilen CD’ye ait bant çözümlerinin beklenmesine karar verilmişti. İskenderun 4. Asliye Ceza Mahkemesi, davayı görmeye 26 Aralık’ta devam edecek.
Anadolu’da Vakit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak hakkında, 13 Şubat 2008’de yayımlanan “Cübbe Sarık” yazısında “askeri kuvvetlerini yayın yoluyla aşağıladığı” gerekçesiyle TCK’nın 301. maddesinden açılan davanın dosyası Adalet Bakanlığı’na gönderildi. Adalet Bakanlığı’ndan gereken izin alınırsa davaya devam edilecek, aksi taktirde dava düşecek. Yazının çeşitli yerlerinde ifadeler Bakırköy Cumhuriyet Savcısı Ali Çakır’ın, 11 Nisan’da kaleme aldığı iddianamesinde cımbızlama yöntemiyle yer alıyor. “Evlerinde görünür bir yere, subay şapkası yerine yeşil fes üzerine beyaz sarık sarıp koyabilirler..Kızıl Ordu’nun bir gecede nasıl dağıldığını hatırlayın….Türkiye’de toplum Türkiye’de toplum brifinglerle, faili meçhullerle, fişlemelerle korkutulmuş ve baskı altına alınmıştır….Ülkeyi karıştırmak için eylemler, doğuda JİTEM’le, batıda STK’larla yürütüldü. Vatanseverlerin yöneticisi, ‘Dört bin askeri sivil kıyafetlerle yürüttük. Kimse fark etmedi” ifadeleri suçlanıyor. Dilipak, kapatılan Türkiye’de Cuma dergisinin 29 Ağustos 2003 sayısında çıkan “Paşalar Laf Dinlemezse” başlıklı yazıdan da Askerî Ceza Kanunu’nun 95/4 maddesi uyarınca, “astlık-üstlük münasebetlerini zedelemeye, amir ve komutanlara karşı görev hissini yok etmeye matuf olarak basın yoluyla alenen tahkir ve tezyif edici fiil ve harekette bulunmak” iddiasıyla 4,5 yıl hapis istemiyle yargılanıyor. Dilipak, Mustafa Karahasanoğlu, Mustafa Hacımustafaoğulları, Hüseyin Arı, Cengiz Almış ve Yalçın Turgut Balahan hakkındaki dava hangi mahkemede süreceği itilaf nedeniyle bilinmiyor.
Bir polis memuruyla ilgili kötü muamele iddialarını “Polis misin Yoksa Ağa mısın?” başlığıyla köşesine taşıyan Gaziantep Birecik’in Sesi gazetesi yetkilisi Şevket Demir, polis Fatih Çevik’in şikayetiyle ve “hakaret” suçlamasıyla hem hapis hem de15 bin YTL tazminat istemiyle yargılanıyor. 10 Haziran’da Birecik Asliye Ceza Mahkemesi, tanıkların dinlenmesi için yargılamayı 29 Temmuz’da bıraktı. En son 24 Haziran’da görülen tazminat davasının görülmesine de 24 Ekim’de devam edecek. Davacı polis, Demir’in, “şişttttttttt amirin nerde?” dediğini, “önce kendinizi tanıtın” karşılığını verdikten sonra da “Senin yaşın kaç lan, sen kimsin, senin amirin nerde?” dediğini ileri sürdü.
Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi, “Batman TPAO’da Eylem” başlıklı bir haberde, “terör örgütü açıklamalarına yer verdiği” gerekçesiyle Günlük Evrensel gazetesi sahibi Mehmet Sami Belekve İsmail Muzaffer Özyurt’un yargılandığı davaya 24 Aralık’ta devam edecek. İki yetkili, TMY’nin 6/1 maddesi uyarınca yargılanıyorlar.
Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi, 2007 Munzur Kültür Festivali´nde “Vuruldu Sevdamız Kirvem” müzik eserini seslendirdiği için “örgüt propagandası yaptığı” iddiasıyla yargıladığı Hasan Sağlam’ı mahkum etti. Mahkeme Sağlam´ı önce 10 ay hapis cezasına; sonra da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verdi. Sağlam kararı temyiz etti.
Adalet Bakanlığı, “Hayata Dönüş” operasyonlarının yıldönümünde yapılan röportajdan iki yıl hapis istemiyle TCK’nın 301. maddesinden yargılanan Nokta dergisi muhabirleri Ahmet Şık veBanu Uzpeder ile ilgili kovuşturmanın durdurulmasına karar verdi. Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde bir süredir devam eden yargılamaya, derginin 21-27 Aralık 2006 tarihli sayısında Bayrampaşa Cezaevi’nde C 1 kadın koğuşunda sağ kurtulan Münevver Köz ile yapılan “Bayrampaşa’da O gün” söyleşisi dayanak yapılmıştı. Mahkeme, gazetecilerin avukatı Fikret İlkiz’in yaptığı başvuru gereği dosyayı Adalet Bakanlığı’na göndermişti.
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Ankara’da Said-i Nursi’nin 39. ölüm yıldönümü dolayısıyla düzenlenen mevlit sırasında depremi “ilahi bir ikaz” olarak nitelendirdiği için 2 yıl 1 gün hapis cezası verilen ve 276 gün hapiste kalan Yeni Asya gazetesi imtiyaz sahibi Mehmet Kutlular’ı 20 Kasım’da yeniden yargılamaya başladı. Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 16 Nisan’da gazeteciyle ilgili hükmü bozması üzerine Kutlular, 26 Ağustos’ta yeniden yargılanmaya başlamıştı. Mahkemeden görevsizlik kararı verilerek dosyanın Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülmesini isteyen avukatları, AİHM’in Kutlular’a yönelik ihlali tespit ettiği kararının göz önünde bulundurulmasını talep ettiler.
25 Temmuz’da Mersin 1. Sulh Hukuk Mahkemesi, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını anma etkinliği düzenledikleri için “suç ve suçluyu övmek”ten suçlanan Mersin 68’liler Derneği Başkanı Selçuk Polat, Mersin 78’liler Derneği Başkanı Osman Koçak ve eski Mersin 78’liler Derneği Başkanı Ethem Dinçer’i beraat ettirdi. Memnu Hakların İadesi Yasası gereği Deniz’lerin yasal olarak da suçlu sayılamayacağına dikkat çeken dernek yöneticilerinin ortak savunmasında şöyle denildi: “Bu yıl Ankara’da Deniz’lerin mezarları başında 10 binlerce kişinin katıldığı anma gösterisi gerçekleştirildi. Mersin’de suç olduğu varsayılan şeyler Ankara’da ya da başka bir kentte suç unsuru taşımıyor mu? Mersin’de başka bir ceza kanunu mu uygulanmaktadır?” Bir başka anma etkinliği düzenleyen Türkiye Komünist Partisi (TKP) Mersin İl Yöneticisi Nişan Mesut Oyardı da aynı suçlamayla açılan davada beraat etti.
Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi, DİHA Tunceli muhabiri Rüştü Demirkaya’yı, “PKK örgütüne yardım ve yataklık ettiği” iddiasıyla 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırdı. Sadece itirafçı ifadeleri üzerine kurulduğunu savunduğu mahkumiyet kararını “hukuka aykırı” olarak nitelendiren avukat Barış Yıldırım, 11 Temmuz’da gündeme gelen karara itiraz edeceklerini açıkladı. Tunceli’de 2006 yılında Engin Korcum adlı bir itirafçının ifadeleri doğrultusunda Demirkaya, bu suçlamayla tutuklanarak Malatya E Tipi Cezaevi’ne konulmuştu. Demirkaya, itirafçının beyanına göre, 2005 sonbaharında Tunceli Merkezi’nde yer alan Sakak Köyü’ne giderek PKK’lilerle görüştüğü, PKK’lilere bir dizüstü bilgisayar ile 10 boş CD vermekle suçlanıyor. Yıldırım, “Demirkaya suçlamanın yapıldığı tarihte İzmir Alsancak’ta Vizyon Dershanesi’ne devam ediyordu. Tunceli il sınırları içerisinde değildi” demişti. Mahkeme, Demirkaya ve 12 kişiye TCK’nın 314/2maddesi uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası verdi.
Diyarbakır Koşuyolu Parkı’nda 12 Eylül 2006’da yaşanan patlamayı kınayan Şemdinli Belediye Meclis üyesi İbrahim Öpengin ve açıklamayı haberleştiren Yüksekova Haber Genel Yayın Yönetmeni Erkan Çapraz, yargılandıkları davada beraat ettiler. Şemdinli Sulh Ceza Mahkemesi’nin 18 Haziran’da verilen kararın 10 Temmuz’da tebliğ edildiğini açıklayan Öpengin, demokratik yollarla tepkilerini dile getirdiklerinde sürekli mahkeme kapılarıyla karşılaştıklarını belirtti. Çoğu çocuk 10 kişinin ölümüne, 4’ünün de yaralanmasına yol açan saldırıyla ilgili tepki ve yayından dolayı “suçu işlemeye tahrik etmek” iddiasıyla hapisle yargıladığı iki kişiyi akladı. Gazeteci Erkan Çapraz da, “basın açıklamaları veya yürüyüşlerde bir slogan veya haberi yaptığımızda tanık veya sanık sandalyesine oturtuluyoruz. Bu durum biz bölge gazetecilerin önünde büyük bir gözdağı” diye konuştu.
İzmit’te halk otobüsüne birlikte bindiği bir başka yolcuyla yaptığı sohbette memleketin halinden söz eden Y. Y., “AK Parti şerefsiz a…a koyduğum çocukları, vatandaşlar da halen bunların arkasında gidiyor, kıçından donunu alsalar haberi olmayacak” ve “hele bir şerefsiz polisler mu” ifadelerini kullandığı iddiasıyla Kocaeli Sulh Ceza Mahkemesi’nde 7 Temmuz’da yargılanmaya başlandı. Y.Y. TCK’nın 301. maddesinden ve “hükümet, yargı organları, askeri veya Emniyet teşkilatını alenen aşağıladıkları” gerekçesiyle yargılanıyor. İddianamede, “…Tüm dosya kapsamında olayın müştekiden başka ifadesi alınan bir tanığı bulunmamasına rağmen, müştekinin ihbarcı konumunda bulunduğu ve minibüsün içindeki yolcuların duyacağı şekilde şüphelinin alenen emniyet teşkilatına hakaret ederek aşağıladığına tanık olduğu anlaşıldığından ve daha önce birbirlerini tanımadıkları da anlaşıldığından şüphelinin atılı suçu işlediği yolunda yeterli şüphe ve delil bulunduğuna…karar verilmesi kamu adına talep ve iddia olunur” deniyor.
Adalet Bakanlığı, Zonguldak Valiliği’nin TCK’nın 301. maddesine dayanarak Devrek Bölge Haber gazetesi yazı işleri müdürü İbrahim Tığ hakkında yaptığı şikayette soruşturma izni vermedi. “Hükümeti alenen aşağıladığı” gerekçesiyle Tığ’ın iki yıl hapisle yargılanmasını talep eden Valilik girişimine karşın Bakanlık Ceza İşleri Genel Müdürlüğü, 17 Haziran’da soruşturma yürütülmesine karşı çıktı. Gazete avukatı Pelin Aydemir Erdem, “Bir yazar kendi duygu ve düşüncelerini özgürce yazabilmeli. İbrahim Tığ da söz konusu yazıda eleştiri sınırları içinde bunu yaptı. Doğru bir karar verildi” dedi. Devrek Cumhuriyet Başsavcılığı’nın savcı İbrahim Çetin imzasıyla 20 Haziran’da aldığı bu yöndeki karar, gazeteciye Temmuz başında tebliğ edildi. Valilik, gazeteci İbrahim Tığ’ın, “Sınır Noktası” isimli köşesinde 14 Mart 2008’de kaleme aldığı “İşte Vatanı ve Mallarını Satanlar” başlıklı yazısında “DYP-SHP Hükümetlerinin sattıkları-ANAP-DYP-DSP hükümetinin sattıkları-AKP Hükümetinin sattıkları” ara başlığıyla bu hükümetler zamanında özelleştirilen ve ihale çıkarılıp satışı yapılan yerleri sıraladığı, yazının sonunda ise “AKP son on yılda birinci sırada rekor kırdı. Türkiye’yi satma rekoru bu. Bu vatan hainliği değildir de nedir?..” deniyordu.
Diyarbakır Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi, Kürtçe marş söyledikleri gerekçesiyle haklarında dava açılan Diyarbakır Yenişehir Belediyesi Çocuk Korosu üyesi altı çocuğu 3 Temmuz’da beraat ettirdi.Çocukların üçü ilköğretim, üçü de ortaöğretim öğrencisiydi. Aynı gerekçeyle suçlanan fakat yaşları 15’ten büyük olduğu için ağır ceza mahkemesinde yargılanan üç çocuk da 19 Haziran’da beraat etmişti. Savcılık, 16 ve 17 yaşlarındaki çocukları, Terörle Mücadele Yasası’nın (TMY) 7/2. maddesi uyarınca “örgüt propagandası yapmak”la suçlamıştı. San Francisco’da, 23 Eylül-10 Ekim 2007 arasında düzenlenen “Uluslararası Kültürel ve Sanatsal Müzik Festivali”nde verdikleri konserde, çocuklar sekiz dilde şarkı söylemişlerdi. Bunlardan biri de sözlerini 1940’ta İranlı Kürt şair Yunus Rauf Dildar’ın yazdığı “Ey Raqip” (Ey Düşman) adlı Kürtçe marştı.
İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi, “Terör örgütü propagandası yaptıkları ve açıklamalarını yayımladıkları” ve “suç ile suçluyu övdükleri” gerekçesiyle hapis istemiyle yargılanan YedinciGün gazetesi Yayın yönetmeni Hüseyin Aykol ile gazete imtiyaz sahibi ve sorumlu müdürü Ali Turgay’ı hapisle yargılıyor. Savcı, esas hakkındaki mütalaasında ceza verilmesi yönünde görüş bildirdi. Gazetenin 10-16 Kasım 2007 tarihli sayısında çıkan “Çatışma bir tek Türkiye’nin çıkarına değil” yazısında hapisteki PKK lideri Abdullah Öcalan´dan “Kürt Halk Önderi” olarak söz edildiği için Aykol ve Turgay’ın, TCK’nın 215. maddesi ve TMY’nın 6 ve 7. maddeleri uyarınca 9,5 yıl hapisleri talep ediliyor. Gazetecilerin avukatı Özcan Kılıç’ın, bazı gazetecilerin tanık olarak dinlenmesi yönünde sunduğu talep mahkemece reddedildi. Davanın üçüncü duruşması 6 Kasım’da sürecek.
Yazar Murat Coşkun’ın tutuklanmasına neden olan “Acının Dili Kadın” adlı kitaba, “Askeri kuvvetleri aşağılama” iddiasıyla eski TCK’nın 159. maddesinden açılan ancak yeni TCK’nın 301. maddesi yürürlüğe girdiğinde de süren davanın dosyasını izin için 2 Temmuz’da Adalet Bakanlığı’na gönderdi. Peri Yayınları’nca Ocak 2002’de yayımlanan kitap nedeniyle Coşkun ve yayınevi yetkilisi Ahmet Önal yargılanıyor.Yayıncı Önal, 128 sayfalık kitapta Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına “akbaba” denildiğinin, Zilan kod adlı PKK militanı Zeynep Kınacı aracılığıyla örgütün propagandasının yapıldığının iddia edildiğini ifade etti.
Bir iş müfettişinin iş kazasının ardından işten çıkarıldığını söyleyen Hatice Koç aleyhinde yanlı rapor verdiğini açıklayan emekli iş müfettişi Niyazi Uslay, Çalışma Bakanlığı’na gönderdiği dilekçe nedeniyle TCK’nın 301. maddesinden mahkum oldu. 1 Temmuz’da medyaya yansıyan kararında İzmir 20. Asliye Ceza Mahkemesi, Uslay’ı yedi ay hapis cezasına çarptırdı; cezasını daha sonra bin 260 YTL paraya çevirip erteledi. Dilekçesinde Uslay, “12 Eylül 1980’den sonra ülke idaresine el koyanlar, kendi içlerinden dünyanın en zengin generallerini çıkarırken, ülkenin geri kalmışlığına çözüm arayan, bunda samimi olan aydınlara ve gençlere saldırmış, onları asmış, kesmiş ve atom bombasının atıldığı ortamdaki radyasyon etkisi gibi Türkiye’yi hâlâ etkisi altında tutan bir ahlak çöküntüsüne uğratmıştır… İşte bu generaller, ortanın bir tarafında yer alanlara adeta soykırım uygularken, diğer tarafını da beslemiş ve bunların bir kısmı siyaseti bırakmak sonucu dışarıda mafyalaşırken ve siyasetçileri emrine alırken, mürekkep yalayıp da dışarıda tutunamayanları da kamuda köşe başlarına yerleştirmiştir” demişti.
İzmir 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin, “Türbanlı domuz” karikatürü nedeniyle “basın yoluyla hakaret” iddiasıyla yargılanan Cumhuriyet gazetesi çizeri Turhan Selçuk hakkında beraat kararı verdiği 27 Haziran’da öğrenildi. 19 Nisan 2006 tarihinde çizdiği “Hıristiyan Kulübü AB Yolunda” başlıklı karikatürü nedeniyle hapisle yargılanan Selçuk, “müspet suçu işlediğine dair kesin ve inandırıcı bir delilin bulunmadığı” gerekçesiyle beraat etti. Selçuk, çizdiği karikatürde hakaret unsuru olmadığını belirterek, “Karikatürde domuz Avrupa Birliği’ni simgelemektedir. Türban ise Avrupa Birliği’ne Hıristiyan Kulübü demesine karşın buraya girmek isteyen zihniyeti temsil etmektedir. Erbakan başbakan olduğu dönemde çizdiğim karikatürlerde Avrupa Birliği’ni oy sandığındaki domuz simgesiyle ifade ettim. Bu durum da Avrupa Birliği’ni simgelerken kullandığım argümanlardan birinin domuz olduğunu gösterir” görüşünü dile getirdi.
27 Haziran’da Diyarbakır 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Kürtçe-Zazaca broşür bastırdıkları için iki yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir ile Bağlar Belediye Başkanı Yurdusev Özsökmenler hakkında beraat kararı verdi. Mahkeme, Haziran 2007’de yürütülen temizlik kampanyaları çerçevesinde vatandaşları bilgilendirmek amacıyla bastırılan Türkçe-Kürtçe-Zazaca broşürlerde suç unsuru görmedi. Haklarında “Türk Harfleri Kanunu’na muhalefet ve görevi kötüye kullanmak” suçlarından Baydemir, Özsökmenler ile dört belediyede görevlisi iki yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyordu. Broşürde “Mahalle sakinlerinin dikkatine. Lütfen çöplerinizi poşetleyerek akşam belirtilen saatlerde kapı önüne bırakınız” ve “Temiz bir dünya için temiz bir Diyarbakır” ifadesine yer verilmişti.
25 Haziran’da Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi, “Feto ile Apo” başyazısı nedeniyle Adıyaman’daki Gerger Fırat gazetesi sahibi Hacı Boğatekin’i “PKK propagandası yaptığı” iddiasıyla 18 ay hapis cezasına çarptırdı. 4 Ocak 2008 tarihinde çıkan yazısında “Laik cumhuriyetin tarikatlaşma gibi bir tehlikeyle karşı karşıya bulunduğunu” yazdığı ve “Apo’nun yurtseverleri” ifadesini kullandığı için TMY’den mahkum edildi. Mahkeme, başka bir davadan Adıyaman Kahta Cezaevi’nde bulunan Boğatekin’e verdiği cezada ne indirim yaptı ne de erteledi. Suçlanan sözler içerisinde, “Feto-Apo mücadelesi meydan muharebesine dönüşerek kıran kırana sürüyor…ya Apo’nun Yurtseverleri ne istiyor? Onlar da dün tüm solcuları bitirmeye, 27 yıldan beri de solcuları bırakıp yüce dağların doruklarına çıkmış, Aponun yurtseverleri ya da PKK’sini kovalıyor. Çatışıyor, bazen vuruyor bazen vuruluyor. İlk 20 yılını solcuları Komünistleri ezmeye, son 27 yılında Kürtleri ve Apo’nun yurtseverlerini ezmeye veren laik güçler, yarın veya öbür gün dağdaki işleri bitip ya da bir sulh ile dağdan kışlalarına, şehirlerine döndüğünden gözlerine inanamayacaklar…” de var.
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı ve Kadiri Tarikati şeyhi Haydar Baş, Trabzon’da gericilik ve Baş’ın öyküsünün de yer aldığı bir yazı dizi nedeniyle diziyi kaleme alan Şair Yaşar Miraç ve yazılara 27 Kasım 2007 tarihinden itibaren yayımlayan Cumhuriyet gazetesine dava açtı. Yazı dizisinin “Haydar Baş’ın yükselişi” bölümünün yayınlanmasının ardından Baş, Bakırköy 9. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde manevi tazminat davası açtı.
“Osmanlıdan Günümüze Ordunun Evrimi” isimli kitap nedeniyle TCK’nın 301. maddesinden yargılanan yazarı Osman Tiftikçi ve Sorun Yayınları sorumlusu Sırrı Öztürk ile ilgili dosya Adalet Bakanlığı’na gönderildi. İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davada Türkiye dışında yaşayan Tiftikçi’nin Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince tutuklanarak duruşmaya getirmesi istendi. Genelkurmay Başkanlığı’nın talebiyle Tiftikçi ve Öztürk, Ocak 2006’ten bu yana yargılanıyor. Bakanlıktan yayınevine henüz bir yanıt gelmedi.
Tevn Yayınları sahibi Mehdi Tanrıkulu, Ergün Sönmez’in yazarı olduğu bir kitapta “PKK örgütü propagandasını yapıldığı” ve “PKK açıklamalarına yer verdiği” gerekçesiyle iki yıl 6 ay hapse mahkum edildi. 23 Haziran’da İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Kürtçe ifade veren yayıncıyı Murat Karayılan’ın açıklamalarına yer verdiği ve örgüt propagandası yapıldığı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinin tanıdığı hakkın kötüye kullanıldığına hükmetti. Aynı mahkeme, “Assubayken Er Olmak” kitabının yazarı Kasım Çakan ve kitabı yayımlayan Tanrıkulu da TMY’nin 7. maddesinden yargılıyor.
Kürtçe marş söyledikleri için haklarında beş yıla kadar hapis istemiyle dava açılan Diyarbakır Yenişehir Belediyesi Çocuk Korosu üyesi üç çocuk, 19 Haziran’da görülen davanın ilk duruşmasında beraat etti. Savcılık, 16 ve 17 yaşlarındaki çocukları, TMY’nin 7/2. maddesi uyarınca “örgüt propagandası yapmak”la suçlamıştı. San Francisco’da, 23 Eylül-10 Ekim 2007 arasında düzenlenen “Uluslararası Kültürel ve Sanatsal Müzik Festivali”nde verdikleri konserde, çocuklar sekiz dilde şarkı söylemişlerdi. Bunlardan biri de sözlerini 1940’ta İranlı Kürt şair Yunus Rauf Dildar’ın yazdığı “Ey Raqip” (Ey Düşman) adlı Kürtçe marştı. Uluslararası Af Örgütü (UAÖ), ifade özgürlüğünün sadece kişilerin hak ve özgürlüklerini korumak, kamu sağlığı ve ahlakı, milli güvenlik ve kamu düzeninin korunması gibi amaçlar için; gerekli ve ölçülü olduğu sürece kısıtlanabileceğini söylemişti.
Dağlıca baskınında kaçırılıp iade edildikten sonra tutuklanan sekiz askerin ailelerinin sözlerini yansıtan Günlük Evrensel gazetesi sahibi Mehmet Sami Belek ve sorumlu müdürü Mehmet Uğraş Vatandaş 18 Haziran’da yargılandıkları davadan beraat ettiler. Van Askeri Mahkemesi’nin sekiz askerle ilgili yürüttüğü kovuşturmayı “etkilemeye teşebbüs etmek” ile suçlanan iki gazeteci, TCK’nın 288. maddesinden yargılanıyorlardı. 12 Kasım 2007’de yayımlanan “PKK’nin kaçırdığı sekiz asker tutuklandı. Bakan Şahin Şimdi Mutlu mu?” başlıklı haberde, Dağlıca baskınında rehin alındıktan sonra iade edilen askerlerle ilgili Bakan Mehmet Ali Şahin’in sarf ettiği “kurtulduklarına sevinemedim” şeklindeki sözlere tepki gösteriliyordu. Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi, haberde tutuklu asker ailelerinin düşüncelerine yer verildiği, Van Askeri Mahkemesi’nde süren dava dosyasındaki delillerin doğru veya yanlışlığından bahsedilmediği ve yargılamayı etkileme niteliğinde olmadığına hükmetti ve Belek ile Vatandaş’ı akladı. Mahkeme, “Batman TPAO’da Eylem” başlıklı bir başka haberde, “terör örgütü açıklamalarına yer vermek”ten Belek ve İsmail Muzaffer Özyurt’un yargılandığı davaya da 24 Aralık’ta devam edeceğini bildirdi. İki yetkili, TMY’nin 6/1 maddesi uyarınca yargılanıyorlar.
Cezaevindeki oğluna aylık Lombak mizah dergisinin bir sayısını götüren anne Gülbanu Çobanoğlu, “Ceza infaz kurumuna yasak yayın sokmak”tan yargılandığı İzmir 10. Sulh Ceza Mahkemesi’ndeki davada 16 Haziran’da beraat etti. Mahkeme, Kırıklar F Tipi Cezaevi’nde bulunan oğlu Ümit Çobanoğlu’na kitap ve dergilerle birlikte aylık Lombak dergisinin geçen yıl “Atatürk’e hakaret” iddiasıyla toplatılmasına karar verilen bir sayısını da götüren Anne Çobanoğlu’nun suç kastının olmadığına hükmetti. Anne Çobanoğlu’nun “Oğluma okuması için kitaplar götürmek istedim. Ama derginin yasak yayınlar arasında olduğunu bilmiyordum” ifadesini yetersiz bulan İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı 5 Mart’ta dava açmıştı.
18 Haziran’da Şişli 2. Asliye Mahkemesi, Agos gazetesi imtiyaz sahibi Serkis Seropyan ve yazı işleri müdürü Aris Nalcı’nın “yargıyı etkilemeye teşebbüs etmek” iddiasıyla yargılandığı davada beraat kararı verdi. Müdahil avukatlardan Kemal Aytaç, “Böyle bir dava hiç açılmamalıydı. Beraat kararı da bunu gösteriyor. Umarım insanlar görüşlerinden dolayı mahkemelere çıkmak zorunda kalmaz ve haklarında beraat kararları alınmaz. Çünkü geçmişte bu nedenle insanlar canlarından oldular” dedi. Duruşmada söz alan savcı Mücahit Ercan, bir önceki duruşmada gazetecilerin TCK’nın 288. maddesi uyarınca ceza isteyen Cumhuriyet savcısı İsa Dalgıç’ın esas hakkındaki mütalaasını değiştirdi ve gazetecilerin beraati yönünde görüş bildirdi. Savcı, 9 Kasım 2007’de çıkan “Akıllı Tahta” başlıklı yazıda, sanıkların 301. maddeden mahkum oldukları kararı ima yoluyla eleştirdikleri, eleştirilerinse yargılamayı etkilemeye teşebbüs boyutunda olmadığı, atılı suçun unsurları bakımından hukuki çerçeve içerisinde mahkeme kararının da eleştirilebileceği, yazının tümü itibariyle açıklama ve fikir özgürlüğü boyutları ve eleştiri sınırları içinde kalındığına işaret etti ve sanıkların beraati yönünde görüş bildirdi.Müdahil avukatların mahkemeyi taraflı buldukları için katılmadıkları duruşmada, “Davanın temyiz sürecinin etkilenmekten ziyade gazetenin Ermeni asıllı vatandaşlarımız üzerinde daha ziyade kabul görme amacıyla yazılmış bir yazı olarak nitelendirileceği, yazının tamamı itibariyle amaç açısından yargılamayı etkilemeye yönelik olamayacağından her iki sanığın müsnet suçlardan ayrı ayrı beraatlerine” karar verildi.
George Jerjian’ın “Gerçek Bizi Özgür Kılacak” kitabını Türkçe yayımladığı gerekçesiyle “Devleti ve Cumhuriyeti tahkir ve tezyif” ve “Atatürk’ün anısına hakaret” iddialarıyla yargılanan Belge Yayınları sahibi Ragıp Zarakolu, 17 Haziran’da TCK’nın 301. maddesinden mahkum oldu. İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi, eski TCK’nın 159. maddesinden dava açıldığı için 8 Mayıs’ta yürürlüğe giren 301. madde değişikliği gereği Adalet Bakanlığı’ndan izin istemeye gerek görmedi. Mahkeme, 5816 Sayılı Atatürk Aleyhinde İşlenen Suçlara İlişkin Kanunu’ndan Belge Yayınları sahibi hakkında beraat kararı verdi. Yayıncı gazeteci Zarakolu, 7,5 yıl hapis istemiyle yargılanıyordu. Zarakolu’yu alt sınırdan önce altı ay hapse mahkum eden mahkeme, cezayı “iyi hal”den beş aya indirdi ve sonunda da paraya çevirdi. Kararı temyiz edeceğini açıklayan Zarakolu, para cezasını ödemeyeceğini bildirdi. Uluslararası Yayıncılar Derneği (İPA), 18 Eylül’de ödüllendirmeye hazırlandığı Zarakolu’nun mahkum edilmesini kınadı. PEN Hapisteki Yazarlar Komitesi’yle 19 Haziranda ortak açıklama yapan İPA, 301. maddede kozmetik/yüzeysel değişikliler yapılmasını “derin üzüntüyle” karşıladıklarını bildirdiler: “Açıktır ki, Türkiye’yi uluslararası ifade özgürlüğü standartlarına çekmek için çok daha fazla çaba gerektiriyor.”
5 Haziran’da Bakırköy 16. Asliye Ceza Mahkemesi, 29 Ocak 2007’de yayımlanan “Vicdani Ret Konferansı” başlıklı makaleden “halkı askerlikten soğutmak” iddiasıyla yargıladığı Radikal Gazetesi yazarı Yıldırım Türker’ı akladı. Yazar savunmasında, “Vicdani reddin bir insan hakkı olduğuna inanıyorum. Suçlamayı kabul etmiyorum… Savunma Bakanı Vecdi Gönül, vicni retle ilgili hükümetin çalışmalarının sürdürüldüğünü açıkladı” dedi. Savcı Ahmet Cemil Talaslıoğlu, yazıda suç kastı bulunmadığını söyleyerek Türker’in beraatini istedi. Mahkeme de, suçun unsurlarının oluşmadığına karar vererek yazarı akladı. Türker, ¨Klasikten şaşmayın. Bu ülkenin yegâne klasiği, ordu. Bir Savunma Bakanımızın da yakın zamanda önünde hazırolda durarak Genelkurmay Başkanı´na ¨Aman efendim. Biz gidiciyiz. Siz kalıcı¨ dediğini unuttunuz mu? Zorunlu askerlik Tolstoy´un yüz yıl önce görmüş olduğu gibi insanın, vatandaşın bir rehin olarak tanımlandığı ve üstelik bunu sorgulamaktan bile çekindiği bir kurum” sözleri nedeniyle suçlanıyordu.
Deniz Gezmiş, Vedat Aydın ve Musa Anter’in adlarını çeşitli cadde, park ve sokaklara ad olarak verilmesini Kars Belediye Başkanlığı’na gönderdiği elektronik posta mesajıyla talep ettiği için “suçluyu övmek” iddiasıyla yargılanan Kars Halk Meclisi Sözcüsü Mahmut Alınak 3 Haziran’da mahkum oldu. Alınak’ı önce bir ay hapse mahkum eden Kars Sulh Ceza Mahkemesi, cezayı iyi halden 25 güne indirdikten sonra 5237 Sayılı Yasanın 50. maddesi gereğince de 500 YTL’ye çevirdi.Tutar 2 bin YTL’nin altında olduğu için CMK’nın 231/2 maddesi uyarınca cezaya itiraz edilemiyor. Alınak para cezasını ödemeyeceğini bildirdi. Alınak, “Ben Deniz Gezmiş, Vedat Aydın ve Musa Anter’in adlarını çeşitli caddelere verilmesini istedim diye yargılanıyorum ama Van’ın Özalp İlçesi’nde 1944 yılında 33 köylüyü kurşuna dizen ve sonunda müebbet hapse çarptırılan Orgeneral Mustafa Muğlalı’nın adı bir askeri kışlaya verilebiliyor” dedi.
2 Haziran’da Sultanahmet 1. Sulh Ceza Mahkemesi, İsrail’in Lübnan’ı işgaline karşı çıkan İsrail’li vicdani retçiler Itzik Shabbat ve Amir Paster’i bir basın açıklamasıyla desteklediği için vicdani retçi Halil Savda’yı altı ay hapisle cezalandırdı. Mahkeme, 1 Ağustos 2006’da İstanbul Konsolosluğu önünde yaptığı basın açıklamasında TCK’nın 318. maddesi uyarınca ve “halkı askerlikten soğutmak” iddiasından suçlu bulduğu Savda’nın bu cezası iyi halden beş aya indirdi. Savda’nın “Evet, ‘askere gitmeyin’ çağrımı yineliyorum…’Ama’sız, ‘haklı-haksız’, ‘kirli-temiz’ vb. ayrımlara gitmeden bütün silahlı organizasyonların ve bütün savaşların kötü ve kirli olduğunu açık ve net bir biçimde vurguluyorum” sözleri davaya dayanak yapılmıştı. Savda, vicdani retçi İsmail Saygı’nın serbest bırakılmasını talep eden bir basın açıklamasına katıldığı sırada daha önce verilen 11, 5 aylık hapis cezası nedeniyle 27 Mart’ta tutuklanmıştı. Savda’nın avukatı Kadriye Doğru, mahkumiyet kararını temyiz ettiklerini söyledi. Önce Kasımpaşa Askeri Cezaevi’ne gönderilen, oradan da Çorlu Kapalı Cezaevi’ne nakledilen Savda’nın, Saray Cezaevi’ne gönderilmesi bekleniyor.
Deng Yayınları İstanbul temsilcisi Kamer Beysülen, basımını gerçekleştirdiği Yazar Yılmaz Çamlıbel’in “Agıri Sahipsiz Değildir-Ağrı Kürt Ulusal Başkaldırısı” isimli kitabının bir kısmını yurtdışında yaşayan yazara, kargo yoluyla gönderdiği için yargılandı ve 1 yıl hapis ve 5 gün Adli para cezasıyla cezalandırıldı. 26 Mayıs’ta Bakırköy Fikri ve Sınaî Haklar Mahkemesi, el konulan kitapların “yeniden değerlendirilmek üzere hammadde olarak satılmasına” karar verdi. 5846 Sayılı yasaya göre, “eser sahibine gönderilen ve ticari amaç taşımayan materyalin bandrol taşıması zorunlu değildir” deniyor. Beysülen; “Kitaplara el konulması ve açılan dava tamamen hukuk dışıdır. Yapılan eylem herhangi bir suç içermemektedir. Bu sonuç demokratikleştiğini, AB ile bütünleşme yolunda ilerlediğini iddia eden Türkiye’nin, Kürt yayıncılığı karşısındaki baskıcı ve antidemokratik tutumunu göstermekte, mahkemelerin, Kürt Yayıncılığı hakkındaki önyargılı davranışlarının aynen devam ettiğini belgelemektedir” dedi.
Almanya’nın Köln kentinde 16 Mart 2002’de düzenlenen bir paneldeki düşünceleri nedeniyle Kartal 5. Asliye Ceza Mahkemesi’nde beraat eden İHD İstanbul Şubesi’nin eski başkanı ve hukukçu Eren Keskin, aynı konuşmadan Kartal 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı davadan da kurtuldu. 22 Mayıs’ta Mahkeme, aynı fiil nedeniyle Keskin hakkında başka bir mahkemeden verilmiş ve kesinleşmiş bir karar bulunduğu gerekçesiyle Keskin’in Yargıtay’dan dönen ikinci davasını düşürdü. Mahkeme, Türkiye’de ordu konusunun tabu olduğunu, kadına yönelik tecavüzün failleri polis olunca bu suçların daha kolay soruşturulduğu, asker olunca bunun daha zor soruşturulduğunu iddia eden Keskin’i “Askeri kuvvetleri alenen aşağıladığı” gerekçesiyle TCK’nın 301/2 maddesi uyarınca iki yıla kadar hapisle yargılıyordu.
Kars 1. Asliye Ceza Mahkemesi Savcısı, PKK’ye yönelik operasyonları geçen yıl Roj TV’deki bir söyleşide eleştiren ve Türk ile Kürt aydınları bir Özgürlük Kongresi düzenlemeye çağıran DTP Kars İl Başkanı Mahmut Alınak ile ilgili esas hakkında mütalaasını hazırlayacak. Roj TV’de 16 Aralık 2007’de yayımlanan bir programa katılan Alınak, Kürt sorunu temelli taleplerin yetkililerce kabul görmemesi halinde her türlü sosyal ve ekonomik boykot yapılması gerektiğini savunduğu için TCK’nın “kin ve düşmanlığa tahrik” iddiasıyla 4,5 yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyor. “Artık inanın davalara yetişemiyorum. Zaten devamlı mahkumiyet veriyorlar” diyen Alınak’ın yargılanmasına 15 Temmuz’da devam edilecek. Alınak, 4 Haziran 2007’de Kafkas Üniversitesi Öğrenci Derneği’nce düzenlenen “Demokrasinin Öncelikleri” konulu panelde yaptığı konuşmadan yargılanıyor. Alınak, “Suçu ve suçluyu övmek” ve “Kanunlara uymamaya tahrik” (TCK 217) iddiasıyla Kars Sulh Ceza Mahkemesi’nde 17 Temmuz’da hakim karşısına çıkacak.
15 Mayıs’ta Beyoğlu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, Ergenekon Operasyonu’nda tutuklanan Emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün hukukçu Erdal Doğan hakkında açtığı 10 bin YTL’lik tazminat davasına ilişkin dosyayı işlemden kaldırdı. Doğan, Hrant Dink’in katledildiği 19 Ocak 2007 günü NTV, Habertürk ve STV kanallarında yaptığı açıklamalarda, “Hrant Dink, Veli Küçük davaya müdahil olmak isteyince tedirgin olmuştu. Küçük, sıradan biri değil” demişti. Mahkeme, Küçük’ün avukatlarının geçen duruşmada mazeret bildirdikten yer almaması üzerine davayı işlemden kaldırırken avukatlardan Tacıser Ülkü Ilıca davayı yeniden başlatacaklarını ifade etti.
13 Mayıs’ta Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesi, Emekli hakim Zekeriya Dilsizoğlu’nun “Her 10 bin cinayet davasının dokuz bininde kadın parmağı var” sözünü eleştirdiği için Gaziantep Sabah gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Nurgün Balcıoğlu’nu 20 bin YTL tazminat ödemeye mahkum etti. Aynı yazıdan “hakaret” iddiasıyla Gaziantep 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılan ceza davasıysa 7 Kasım 2007’de zamanaşımından düşerken söz konusu mahkeme, 100 bin YTL tutarındaki tazminat talebini kısmen kabul etti. Balcıoğlu, kararı avukatı aracılığıyla temyiz etti. 15 Şubat 2007’de manşetten yayımlanan “Bu Hakim O Hakim mi?” başlıklı yazıda Balcığlu, Dilsizoğlu’nun ölen kardeşiyle ilgili gazetelere verdiği ilanda iki eşinden birinin bile adına yer vermediğini örnek göstererek emekli hakimin “kadın düşmanı” tavrını eleştirmişti. Dilsizoğlu, “Şahsına ağır hakaretlerde bulunulduğu” gerekçesiyle gazete sahibi Ayten Kale, Balcıoğlu ve gazetenin sorumlu müdürü Fethullah Kapkapcı hakkında tazminat davası açmıştı.
Haftalık Çoban Ateşi gazetesinde 8 Kasım 2007 tarihinde yayımlanan Berkant Coşkun’a ait “Anne beni askere yollama” başlıklı yazıdan yazı işleri müdürü Yasin Yetişgen’in yargılanmasına 9 Mayıs’ta başlandı. Gaziantep 2. Asliye Ceza Mahkemesi Savcısı Mahmut Yalçın Arı, Yetişgen’in 5816 sayılı Atatürk Aleyhinde İşlenen Suçlara İlişkin Kanun ve TCK’nın “halkı askerlik soğutma” fiilini düzenleyen 318. maddesinden cezalandırılmasını istedi. Savcı, “tırmandırılan savaş rantçılığı teşhir edilmeli ve kirli bir savaşın parçası olmamak için askerlik yapma konusunda vicdani red kullanılmalıdır” ve “…Mustafa Kemal’in bizzat dersim katliamı emrini vermesinden tutun da…” sözlerini suça gerekçe yaptı. Mahkeme, Yetişgen’e mütalaaya karşı beyanlarını hazırlaması için 22 Ekim’e kadar süre tanıdı. Yetişgen hakkında 7,5 yıl hapis istemiyle dava 19 Kasım 2007’de açılmıştı. Vicdani retçi Halil Savda, Birgün gazetesi muhabiri Gökhan Gencay ve Ülkede Özgür Gündem muhabiri Birgül Özbarış halen 318. maddeden yargılanıyor.
Haftalık Çoban Ateşi gazetesinin 3 Ağustos 2007 tarihli sayısında yayımlanan “Antep ve Çoban Ateşi” yazısında “Antep Kuzey Kürdistan’ın bir sanayi kentidir” ifadesi geçtiği için açılan dava 7 Mayıs’ta görüldü. Mahkeme, hakkında “kin ve düşmanlığa tahrik” iddiasıyla dava açılan yazının yurtdışında yaşayan yazarı Hurşit Kaşıkkırmaz hakkında tutuklama kararı çıkarmıştı. Mahkeme, Hurşit’in yurtdışında ifadesinin alınması için ilgili bakanlığa yazı yazılmasına karar verdi. Yargılamaya 12 Kasım’da devam edilecek.
Hak ve Özgürlükler Partisi’nin (HAKPAR) geçen yılki etkinliğinde konuşan parti Genel Başkanı Şevket Sertaç Bucak ve “halkı kin ve düşmanlığa tahrik”; Şanlıurfa İl Başkanı Salih Özçelik´e de 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu uyarınca açılan dava beraatle sonuçlandı.14 Nisan 2007´de Şanlıurfa´da düzenlenen toplantıda yapılan konuşma nedeniyle Bucak ve Özçelik, 3 Ekim 2007’den beri Şanlıurfa 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde hapis istemiyle yargılanıyorlardı. Cumhuriyet Savcısı Burak Yılmaz’ın “atılı suçların unsurları oluşmadığından” beraat istediği esas hakkında mütalaasını dinleyen Hakim Mesut Cumurcu, 7 Mayıs’ta aynı tespitle sanıklar hakkında beraat kararı verdi. Bucak savunmasında, “İddia makamının hukuki olmayan, gerçekleri ters yüz eden, dayanak ve kanıtlardan yoksun, siyasi nitelikli iddianamesindeki hiçbir suçlamayı kabul etmiyorum” diyerek beraatını talep etmişti. Özçelik de yargılamanın hukuk dışı olduğunu, partilerin kapalı salon toplantılarını hiçbir izne tabi olmadan yapabileceklerini savunarak beraatını istemişti.
Bir PKK’linin cenaze törenini izlerken atılan sloganları Savcılığa bildirmediği gerekçesiyle hakkında “Suçu bildirmeme” başlıklı 278. maddesi uyarınca yargılanıp beraat eden Doğan Haber Ajansı (DHA) muhabiri Emin Bal, “gerçekdışı tanıklık” suçlamasıyla da beraat etti. Hakkında 272/2 maddesinden dava açılan gazeteci, Beytüşşebap Asliye Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısına çıkmıştı.
Kapatılan DEP eski milletvekili Leyla Zana hakkında, DTP´nin Iğdır´da düzenlediği “Bin Umut” mitinginde söylediği “Kürdistan eyalet sistemini kur” sözleri nedeniyle Iğdır Asliye Ceza Mahkemesi´nde dava açıldı. Zana, TCK´nın 216. maddesi uyarınca “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” suçundan bir yıldan üç yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyor. Aynı mitinge katılan DTP Iğdır İl Başkanı Murat Yikit ile eski DTP İl Başkanı Mehmet Nuri Güneş hakkında da “Seçim kanununa muhalefet etmek” suçundan altı aydan bir yıla kadar hapis cezası istendi. Iğdır 2. Asliye Ceza Mahkemesi, davayı 14 Temmuz’da görecek.
5 Mayıs’ta Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin, Başbakan Erdoğan’ın, “Reco Kongo kenesi Türkiye’nin anasını ağlatıyor” kapağı nedeniyle Leman dergisi aleyhine açtığı 25 bin YTL’lik manevi tazminat davasını reddeden Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararını onadığı öğrenildi. 6 Temmuz 2006 tarihli kapakta yer alan karikatürle ilgili ret kararının gerekçesinde mahkeme, 18 Nisan 2007 tarihinde “Kene de bir varlıktır, benzetme eleştiri hakkıdır” tespiti yapmıştı. Kenenin Türkiye’de gündemde olduğu ve birçok insanın ölümüne yol açtığı belirtilen kararda, “Gündemde olan bu hastalık ile ilgili yapılan değerlendirmelerin, davacının kişilik hakkına saldırı oluşturmayacağı, eleştiri niteliğinde olduğu kabul edilmelidir” denilmişti.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu (YCGK), “Türkiyelilik” kavramını öneren ve 1 Ekim 2004’te kabul edilen Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Raporu nedeniyle dönemin İnsan Hakları Danışma Kurulu (İHDK) Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ve Alt Komisyon Başkanı Prof. Dr. Baskın Oran’ın “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamasıyla yargılandıkları davadan beraat kararını onadı. Genel Kurul, 28 Nisan’daki toplantıda mahkemenin beraat kararının onanmasına hükmetti. YCGK’nın bu kararıyla Kaboğlu ve Oran’ın beraat kararı kesinleşmiş oldu. 10 Mayıs 2007’de Ankara 28. Asliye Ceza Mahkemesi, 301. maddede tanımlanan “Türklüğü aşağılama” iddiası yönünden Adalet Bakanlığı’nın izin şartının oluşmadığı gerekçesiyle Kaboğlu ve Oran hakkındaki davanın düşürülmesine ve sanıkların 216. maddede tanımlanan “halkı kin ve düşmanlığı tahrik” suçundan beraatine karar vermişti. Temyizi görüşen Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 216. maddeden verilen beraat kararını, suçun maddi ve manevi unsurları ile oluştuğu gerekçesiyle bozmuştu. Yargıtay Başsavcısı, beraat kararının bozulmasına itiraz edince dosya, YCGK gündemine geldi. Genel Kurul da, beraat kararını onadı. Kaboğlu, kararı, “Türkiye için önemli kazanım” olarak niteledi.”
24 Nisan’da Muş 1. Asliye Ceza Mahkemesi, bir haberinde Milli Eğitim Şube Müdürü Sadettin Yıldırım’ın Milli Eğitim Müdürü Yavuz İçyer’in yerine sahte imzayla engelliler sınavının gerçekleştirildiğini yazan gazeteci Emrullah Özbey’i 7 ay hapis ve 525 YTL adli para cezasına mahkum etti. Mahkeme, hapis cezasını da paraya çevirerek toplamda 2 bin 537 YTL cezaya hükmetti. Ancak mahkeme, Yargıtay’dan dönmeden önce ilk yargılamada verilen cezadan daha ağır olamayacağına dair CMK’nın 307/4 maddesine dayanarak cezayı önceki ceza tutarı olan 854 YTL ile sınırlı tuttu; “olumlu kanaat”tan da erteledi. Gazeteci, haberin gerçeği yansıttığını, haberde kamu yararı bulunduğu ve ilgili kurumun iptal ettiği sınavın mağdurlarını ve tüm kamuoyunu ilgilendirdiğini savunarak kararı 7 Mayıs’ta temyiz etti. Daha önce hak sahibi olan engelli vatandaşlarının usulsüzlük iddiasıyla Van İdare Mahkemesi’nde açtıkları davalar bulunduğunu iddia eden Özbey, temyiz dilekçesinde, “Ben bu durumla AKP hükümetinin kadrolaşma çalışmalarını gündeme getirdim” ifadesine de yer verdi.
15 Nisan’da Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, 52’si DTP’li 53 belediye başkanını, Roj TV’nin kapatılmaması isteğiyle Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen’e mektup gönderdikleri gerekçesiyle “suç ve suçluyu övmek” iddiasıyla mahkum etti. Mahkeme TCK’nın 215. maddesi uyarınca belediye başkanlarını üç ay hapis cezasına çarptırdı. Cezayı ardından iki ay 15 güne indiren mahkeme, hapis cezasını bin 875 YTL para cezasına çevirdi. Roj TV’nin kapatılmaması için 30 Aralık 2005’te Rasmussen’e mektup gönderen başkanlar, ceza iki bin YTL’den az olduğu için kararı da temyiz edemediler. Sanıklar adına ortak savunma yapan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün kültürel hakları kapsayacak şekilde genişletilmesi gerektiğini söyledi: “100’den fazla Türkçe kanal varken kardeş millet olarak nitelendirilen Kürtlerin bir tek Kürtçe TV kanalı bile bulunmuyor. Popüler hale gelen 301. madde diğer bölgelerde uygulanırken, güneydoğuda TCK’nin 215, 216, 217, 220, 288 ve 314. maddeleri uygulanıyor.”
11 Nisan’da Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Emekli Oramiral Özden Örnek’in darbe planlarını içeren günlüklerini yayınladığı için “hakaret ve iftira” suçlamasıyla yargılanan haftalık Nokta dergisi eski yayın yönetmeni Alper Görmüş’ü beraat ettirdi. Duruşma sonrasında bir açıklama yapan Görmüş, beraat kararına sevinemediğini, kendisine haberin doğruluğunu ispat hakkı tanınmadığını vurguladı. Geçen günlerde Emniyet, yapılan inceleme sonunda söz konusu günlüklerin Özden’e ait olduğunu doğrulamıştı. Görmüş, mahkemeden bu raporu istemesini talep etti fakat mahkeme buna gerek olmadığını söyledi. Ancak duruşma savcısı, gazeteciye darbe iddialarını kanıtlama şansı verilmesi gerektiğini, iftira iddialarına ancak bu şekilde açıklık getirilebileceğini belirterek beraat kararını temyiz etti. Dosya Yargıtay’a taşındı. Emekli Örnek, “Hayret verici ayrıntılarıyla Sarıkız ve Ayışığı. 2004’te iki darbe atlatmışız!” haberi nedeniyle dava açmıştı. Altı yıl sekiz ay hapisle yargılanan gazeteci, Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 29 Şubat’ta yargılandığı duruşmaya üç çanta dolusu ve 3 bin sayfalık delil dosyalarıyla gelmişti. Ancak mahkeme, “günlüklerin CD olarak getirilmesini” istemişti. Mahkemenin beraat kararını Savcı Süleyman Aydın, “isnat edilen fiilin doğru olup olmadığının anlaşılmasında kamu yararı bulunması halinde sanığa ispat hakkı tanınmaktadır. Davamıza konu olan olayın ispatında kamu yararı bulunduğu ve buna göre de sanığın ispat hakkının bulunduğu açıktır” diyerek kararı.temyiz etti.
9 Nisan’da Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, kapatılan Demokrasi Partisi’nin (DEP) eski milletvekili Leyla Zana’yı, geçen yıl Newroz kutlamaları sırasında yaptığı konuşma nedeniyle “Terör örgütünün propagandasını yapma” suçunu kapsayan 7/2. maddesi uyarınca iki yıl hapse mahkum oldu. Mahkeme, “Kürtlerin üç lideri var. Bu üç lidere minnet borçluyuz” sözlerindeki niyetinin örgüt propagandası yapmak olmadığını savunan Zana’nın cezasında, “dava sırasında pişmanlığını belirten bir tavır sergilemediği gerekçesiyle” indirim uygulamadı. Duruşmada hazırladığı beş sayfadan oluşan yazılı savunmasını okuyan Zana, düşüncelerinden dolayı yargılanıyor olmayı Türkiye demokrasisi açısından bir ayıp olarak kabul ettiğini söyledi. Bu arada, Mahkeme heyeti, ayrıca sanık Zana’nın duruşmada okuduğu ve daha sonra mahkeme heyetine sunduğu beş sayfadan oluşan savunmasının bir örneğinin soruşturma başlatılması için Diyarbakır Başsavcılığı’na gönderilmesine de karar verdi.
Haftalık Nokta dergisinde çıkan “Asker İç Güvenlikten Elini Çekmeli” başlıklı röportajdan TCK’nın 301. maddesinden ikişer yıla kadar hapis istemiyle yargılanan gazeteci Ahmet Şık ve güvenlik uzmanı Lale Sarıibrahimoğlu beraat etti. 3 Nisan’da Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi, baskılar sonucu kapanan derginin 8 Şubat 2007 sayısında yayımlanan haber ve röportajda “suçun kasıt ve unsurlarının oluşmadığı”na karar verdi. “Yazı, eleştiri kapsamında” diyen avukat İlkiz, Dink Davası’nın görüldüğü İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, ayrıca Samsun ve Trabzon’daki davaların yazının bir gerçeğe işaret ettiğini gösterdiğini söyledi. Bakırköy Savcısı Hasan Basri Zamanis’in 7 Mayıs 2007’de kaleme aldığı iddianamede, “Dink’in tetikçisinin basına yansıyan görüntüleriyle ilgili olarak da polisler açığa alınırken askerlerin sadece görev yerleri değiştirildi. Bu tabloya baktığımızda sadece personel değil, bir kurum hatta bir zihniyeti koruma kaygısı öne çıkıyor” sözleri de suça gerekçe yapılmıştı.
Richard Dawkins’in yazarı olduğu “Tanrı Yanılgısı” adlı kitabı Türkçe’ye kazandırdığı için “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” iddiasıyla yargılanan Kuzey Yayıncılık sahibi Erol Karaaslan 2 Nisan’da beraat etti. Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi, “Bilirkişi raporunda suçlama ilgili hususların İslam diniyle ilgili olmadığı, bozulmuş Tevrat olarak yapıldığı, bu Tanrı anlayışının vicdani olmadığı dile getirildiği, kitabın bütünlüğünün incelemesinde lehte ve aleyhte görüşlere yer verildiği, kitabın toplatılmasına gerek olmadığına” karar verdi. Kitap hakkında, “iğrenç”, “sahte”, itici”, kabile inancı”, “uyuşturucu”, “ayrılık yaratan bir güç”, zararlı”, “kötülüklerin kaynağı”, “bölücülük” gibi ifadeler bulunduğu gerekçesiyle 1 Kasım 2007 tarihinde suç duyurusunda bulunulmuştu. Karaarslan, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek veya aşağılamak” iddiasıyla 1,5 ile 4 yıl arasında hapis istemiyle yargılanıyordu.
28 Mart’ta İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Yeni Dünya İçin Çağrı dergi sahibi Aziz Özer’i, “Kürt Sorunu Çözüm Arayışları ve Görevimiz” başlıklı bir yazıda “PKK örgütü propagandası yaptığı” iddiasıyla 15 ay hapisle cezalandırdı. Mahkeme Başkanı Şeref Akçay, yazar olarak açıklanan Erkan Akay’ın suça gerekçe gösterilen yazıyı kendisinin yazmadığını beyan ettiğini açıklayarak, Özer’i Terörle Mücadele Yasası’nın 7/2. maddesi uyarınca mahkum etti. Ceza verilen yazıda, PKK’nin silahlı mücadele başlattığından bu yana Kürt Ulusunda bugüne kadar görülmemiş bir ulusal bilinç geliştiği, devletinse buna baskı ve katliamla yanıt verdiği savunuluyordu. Yazıda DTP’nin muhatap alınmaması da eleştiriliyordu. PKK’in ilan ettiği ateşkese karşı devletin, “Tek terörist kalmayana kadar savaş” politikası benimsediğini, yüzde 10 seçim barajını aşamayan DTP’nin hükümet yetkilileriyle görüşmek istemesine karşın muhatap alınmadığı, buna karşın aydınların 324 imzayla bildiri yayımladığı ileri sürülüyordu.
27 Mart’ta Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun bir televizyon kanalında gazeteci Tuncay Özkan’ın Başbakan Erdoğan’a söylediği “Peki kardeşim sadist misin, mazoşist misin?” sözünü hakaret saymadığı öğrenildi. Genel Kurul, 24 Aralık 2005 tarihli konuşma nedeniyle davayı kısmen kabul eden Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararının bozulmasına hükmetti; “Konuşmanın bütünü nazara alındığında kullanılan sözler, sözlük anlamıyla değil halk arasında kullanılan ‘kendisine zarar veren’ anlamında kullanıldı” dedi.
Belediye hizmetleriyle ilgili Kürtçe afiş astırdığı ve Şanlıurfa Valisi Yusuf Yavaşcan’a gönderdiği kokteyl davetiyesinde Kürtçe yazı kullandığı gerekçesiyle 27 Mart’ta yargılanan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir beraat etti. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianamede, Baydemir’in “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun’un koyduğu yasaklara ve yükümlülüklere aykırı hareket etmek” suçunu tanımlayan TCK’nın 222. maddesi ve “görevi kötüye kullanma” suçunu içeren 257/1. maddesi uyarınca toplam 10 yıl 6 ay hapsi isteniyordu.
27 Mart’ta Beyoğlu 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Mesut Barzani’nin “Barzani ve Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi” adlı kitabından yargılanan Doz Yayınları sahibi Ali Rıza Vural’ı beraat ettirdi. Mahkeme, Cumhuriyet savcısı Erhan Gülcan’ın esas hakkındaki mütalaası doğrultusunda, “tahkir ve tezyif özel kastıyla hareket edildiğine dair bir kanı oluşturmadığından” Vural’ı beraat ettirdi. Gülcan, mütalaasında, “Kitapta yazarın 1931-1975 yıllarında Kürt halkıyla ilgili tarihsel yorum ve haberleri kaleme aldığı ve genel mahiyeti itibariyle görüş ve eleştiriden öteye bilgi verme, anlatma ve kamuoyu oluşturma amacının aşılarak tahkir ve tezyif özel kastıyla hareket edildiğine dair bir kanı oluşturmadığı ve eserin sanıkça yayımlanmasında suç kastıyla bulunmadığı sonucuna varıldığı”nı belirterek, Vural için beraat istedi. Kitabın Mayıs 2005’te yapılan ikincisi baskısından Vural, 5 Ekim 2005’ten beri “Cumhuriyeti tahkir ve tezyif” iddiasıylaiki yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyordu.
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, 27 Mart’ta basına yansıyan açıklamasında, TCK’nın 301. maddesiyle ilgili 2006 yılında 12’si çocuk toplam bin 533 kişiye 835 dava açıldığını, 2007’nin ilk üç ayında, ikisi çocuk toplam bin 189 kişiye 744 dava açıldığını bildirdi. 2006’da 299 davanın sonuçlandığını belirten Şahin, 536 davanın ertesi yıla devredildiğini kaydetti.
26 Mart’ta Siirt Sulh Hukuk Mahkemesi, Battaniyecilik Atölyesi’nin açılışında yaşananları anlatan “Kazan Dairesinden, Aziz Nesin’in Kazan Töreni…” haberinden Siirt Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Asaf Varol’un Siirt Mücadele gazetesi sahibi Cumhur Kılıççıoğlu’na açtığı davayı reddetti. Gazetenin 07 Ocak 2008 tarihli sayısında imalathaneyle ilgili çıkan haberde “gerçekdışı ifadelere” yer verdiği ve haberi “aşağılayıcı bir tavırla” yapmakla suçlanan ve 6 bin YTL tazminatla yargılanan gazeteci, duruşmada “Yazımda sadece eleştiride bulunmadım, hoşumuza giden yönlere de değindim. Kadınların kurdeleyi kesmesi çok sayıda kadın olmasına rağmen bir jesttir” dedi.
Diyarbakır ve bölgesinde yayın yapan Gün TV ve Radyo’nun Yayın yönetmeniyken “Mezopotamya” adlı bir müzik parçasını yayımlayan Cemal Doğan’ın, “kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamasıyla yargılandığı davadan 28 Aralık 2007’de beraat ettiği öğrenildi. Gazeteci, 9 Kasım 2006 tarihinde söz konusu parçayı yayımladığı için aynı suçlamayla 28 Şubat 2007’de sanık olmuştu. Savcı Zeynal Abidin Ekici’nin mütalaasına katılan Diyarbakır 7. Asliye Ceza Mahkemesi, “suçu aynı kasıtla işlediği yönünde delil elde edilemediği” gerekçesiyle Doğan’ı akladı. Karar, gazeteciye daha sonra tebliğ edildi.
25 Mart’ta Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, geçen yıl Newroz Bayramı’nda yaptığı konuşma nedeniyle DTP eski Belediye Başkanı Aydın Budak’ı “PKK örgütünün ve amacının propagandası” yaptığı gerekçesiyle üç yıl hapisle cezalandırdı. Mahkeme, sınır ötesi operasyonlar ve hapisteki PKK lideri Abdullah Öcalan’ın zehirlendiği iddialarıyla ilgili açıklamalar yapan Budak hakkında önce üç yıl hapis cezası verdi; ardından cezayı iki yıl 6 aya indirdi. “Sözler ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmeli” diyen Budak’ın avukatı Tahir Elçi, “ağır ve adaletsiz” olarak nitelendirdiği mahkumiyet kararını temyiz etti. Budak, 21 Mart 2007’de “Askerlerini Irak Sınırı’na yürüterek Zagroslara, Kerkük’lere girmek istiyorlar ve PKK’yi yok etmek istiyorlar, Saddam’ın kimyasalları yok edemedi, Amed (Diyarbakır) zindanları ile Kürtleri yok edemediler. Bugün istiyorlar ki, zehirlenmelerle, silahlarla PKK’yi yok etsinler” demişti. Konuşmadan 11 gün sonra tutuklanan Budak hakkında, Savcı Haki Çeliker’in 16 Nisan 2007 tarihinde kaleme aldığı iddianameyle dava açılmıştı. Budak, daha sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı.
Kapatılan DEP’in eski milletvekili Leyla Zana hakkında, DTP’nin Iğdır’da düzenlediği “Bin Umut” mitinginde söylediği “Kürdistan eyalet sistemini kur” sözlerinden Iğdır 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Zana, “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” suçundan ve üç yıla kadar hapis istemiyle yargılanacak. Zana, “Bir an önce genel affın çıkarılması lazım. Bu birinci. İkincisi, çok tabu saydıkları ama Osmanlı tarihinden Cumhuriyetin kuruluşuna kadar tüm resmi belgelerde geçen Kürdistan eyalet sistemini kur. Bütün Türkiye”yi eyalet sistemine dönüştür. Bu ne demektir? Bu ülkenin verilmesi değil. Tam tersine bütünleşmesi demektir. Bu isim Kürtler için vazgeçilmezdir. Çünkü her halk yaşadığı toprağın adını bilir. Ve onu asla ve asla gözardı etmez. O zaman bütün Türkiye”yi eyaletlere böl. Bir de Kürdistan eyaletini kur. Ve Cumhuriyeti kurma sürecinde yapamadığını şimdi yap” demişti.
Eski milletvekili Esat Canan hakkında, ABD’nin Terörle Mücadele Özel Temsilcisi Joseph Ralston’un Türkiye ziyareti sırasında “Şehitlerimiz var” dediği için Ankara Sulh Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Fezlekenin TBMM Başkanlığından Adalet Bakanlığı kanalıyla gönderilmesinin ardından, Ankara Cumhuriyet Savcısı Kürşat Kayral iddianamesini hazırladı. “Irak’a asker gönderilmesine ve askeri operasyona karşı olduğunu söylediği” kaydedilen iddianamede Canan’ın, savunmasında, yanlış anlaşıldığını kaydettiği ifade edildi. İddianamede, tanıklarınsa “Esat Canan’ın ilgili sözleri sarf ettiğini, konuşmasının kendilerini çok rahatsız ettiğini ve ifadelerin PKK için kullanılmış ibareler olduğunu” ifade ettikleri belirtildi. Canan’ın sözlerinin ifade özgürlüğü kapsamında kabul edilemeyeceği belirtilen iddianamede, Esat Canan’ın, TCK’nın 215. maddesi uyarınca ve “suçu ve suçluyu övmek” iddiasıyla iki yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edildi.
25 Mart’ta Yargıtay, DTP milletvekili Selahattin Demirtaş’la ilgili davada yasama dokunulmazlığı konusunda ilk defa görüş bildirerek milletvekillerinin hapsedilmesinin önünü açabilecek bir karar verdi. Avukat Faruk Duran, yerel mahkemenin Yargıtay’a direnmemesi ve itirazların sonuçsuz kalması halinde benzer durumdaki birçok milletvekilinin hapsedilebileceğini söyledi. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi, İHD Diyarbakır Şube başkanıyken Roj TV’ye demeç vererek “örgüt propagandası yaptığı” iddiasıyla TCK’nın 220/8. maddesi uyarınca Demirtaş’ı 1 yıl 6 ay hapse mahkum etmişti. Demirtaş 22 Temmuz 2007’de milletvekili seçilince avukatları Anayasanın 83. maddesi gereğince yasama dokunulmazlığını gerekçe göstererek yargılamanın durdurulmasını ve kararın bozulmasını talep etti. Ancak bu talebi reddeden Yargıtay yönetilen suçlamanın Anayasa’nın 14. maddesinde belirtildiği şekilde “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı” içerdiğini, bu nedenle de yasama dokunulmazlığını geçersiz kıldığına karar verdi. Yargıtay, yerel mahkemenin kararını esastan bozdu ve Demirtaş’ın TMY’nin “terör örgütünün propagandasını yapmak”ı düzenleyen 7/2 maddesinden cezalandırılmasını istedi.
Genelkurmayın şikayetiyle TCK’nın 301. maddesinden dava açılan İHD İstanbul Şubesi’nin eski başkanı ve hukukçu Eren Keskin ikinci duruşmanın görüldüğü 20 Mart’ta mahkum oldu. Almanya’da Der Tagesspiegel gazetesinde 24 Haziran 2006’da çıkan demecinde Danıştay saldırısının laik, otoriter ve askeri devlet düzeninin güçlendirilmesine hizmet ettiğini savunan Keskin’i Kartal 3. Sulh Ceza Mahkemesi, ilk önce altı aylık hapis cezasına çarptırdı; hemen ardından cezayı 4 bin YTL’ye dönüştürdü. “Askeri kuvvetleri alenen aşağıladığı” gerekçesiyle suçlu bulunan Keskin, “Hakim çok aceleciydi. Son sözümü sordu. ‘Beraat mı isteyecek’ dedim. Meğer karar hazırmış” dedi. Keskin, kararı temyiz edeceğini, kesinleştiği takdirde de cezayı ödemeyeceğini ifade etti. Keskin hakkında İstanbul Barosu da 12 Aralık 2007’de disiplin soruşturması başlatmıştı.
Cemaat lideri Fethullah Gülen’e köşe yazısında hakarette bulunduğu iddia edilen Cumhuriyet gazetesi yazarı Cüneyt Arcayürek hakkında 3 aydan 2 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. 14 Mart’ta basın yansıyan Şişli Cumhuriyet Savcılığı’na iddianamede, Arcayürek’in 20 Ekim 2007 tarihinde çıkan “Fethullah Gülen mikrobu” başlıklı köşe yazısında, Gülen’in onur, şeref ve saygınlığını rencide ettiği ileri sürüldü. Savcılıkça başlatılan soruşturmada ilk olarak takipsizlik kararı verildiği ifade edilen iddianamede, müşteki Gülen’in avukatının yaptığı itiraz üzerine Beyoğlu 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nce itirazın kabul edildiği, bunun üzerine takipsizlik kararının kaldırılarak bu iddianamenin tanzim edildiğine yer verildi. Yazar Arcayürek hakkında dava, Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek.
Yargıtay, 15 Ekim 2004’te yayımlanan “Sayın başkan, sakın konuşma konuştukça batıyorsun” başlıklı bir yazıyla Bayburt Belediye Başkan Yardımcısı Hayrettin Haluk Akkoyunlu’ya hakaret edildiği gerekçesiyle mahkum olan Yerel Yeşil Bayburt gazetesi yazı işleri müdürü Taner Cilara’nın dosyasını ifade özgürlüğü kapsamında gördü. Gazeteci Cilara’ya göre, Bayburt Asliye Ceza Mahkemesi’nin 10 Şubat 2005’te hapisten bin 782 TL’ye çevrilen cezasıyla ilgili davadan beraat ettiğini açıkladı. Cilara, “Sonunda kazandım ama sağlığımı da yitirdim” dedi. Akkoyunlu’nun şikayet ettiği gazeteci, isim vermese bile “dört tane dana otaramayanlar, şimdi memleketi idare etmeye çalışıyorlar, sayın başkan yardımcısı o makama gelişin şaibeli değil mi?” sözleri nedeniyle uzun süre yargılanmıştı. Mahkeme kararında, “Sanık savunmasında bir başka başkan yardımcısını hedef aldığını ve müdahili kastetmediğini beyan etmiş ise de yazıdan belirtilen kişinin idari görev yapan bir şahıs olduğu ve suç tarihi itibariyle başkan yardımcısı olarak görev yaptığı anlaşılıyor” denilmişti.
Emek Partisi (EMEP) Tunceli İl Başkanı Hüseyin Tunç, el bildirilerinde “w” harfi bulunduğu ve “Newroz” yazdığı için beraat etti ama Deniz Gezmiş ve devrimci gençlerin işkencelerden geçirildiklerini açıkladığı için hakkında yeni bir dava açıldı. Davanın varlığı 13 Mart’ta öğrenildi. Tunceli Belediyesi Konferans Salonu’nda 11 Kasım 2007 tarihinde yaptığı panel konuşmasında, “suç ve suçluyu övmek” iddiasıyla suçlanan Tunç, Cumhuriyet Savcısı Mehmet Şahin’in 8 Şubat’ta kaleme aldığı iddianameye göre, iki yıla kadar hapis istemiyle yargılanacak. Tunç, “Demokrasi isteyenler, az buçuk insan hakları, refah, huzur isteyenler ve kardeşçe bir arada yaşamayı savunanlar Mustafa Suphi’lerden başlayarak Deniz Gezmiş’lere, İbrahim’lere Mahir’lere Erdal Eren’ler ya cezaevlerinde çürütülmüş, ya işkencelerde sakat bırakılmış, ya da zorla baskı altına alınmıştır” dediği için yargılanacak.
Mardin Kızıltepe’de Ahmet Kaymaz ve 12 yaşındaki oğlu Uğur Kaymaz’ın öldürülmesiyle ilgili açılan Kaymaz Davası’nda “Biz tarafsız bir yargılama istiyoruz. Adaletin burada gerçekleşmesini istiyoruz” diyen müdahil avukatı Tahir Elçi hakkında açılan dava 13 Mart’ta beraatle bitti. Kasım 2007’de yaptığı bu açıklama nedeniyle TCK’nın 288. maddesi uyarınca ve “Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” iddiasıyla yargılanan hukukçu Elçi, Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi’nde üç yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanıyordu. Elçi, “Adalet Bakanlığı’nın kamuoyunun merak ettiği bu kadar önemli bir konuda görevini yapan bir avukatın yargılanması izni vermesi aslında Türkiye’de avukatların ifade özgürlüğü hakkının ve meslek güvenliğinin ne denli idarenin tehdidi altında olduğunu gösteriyor” dedi.
İzmir 8. Asliye Ceza Mahkemesi’nin, “Avrupa Birliği ve Türkiye İlişkilerinin Toplumsal Etkileri” başlıklı panelde Mustafa Kemal Atatürk’ten “bu adam” diye söz ettiği gerekçesiyle ertelemeli hapisle cezalandırdığı Prof. Dr. Atilla Yayla ile ilgili gerekçeli kararı 12 Mart’ta kamuoyuna yansıdı. Yayla’yı 5816 Sayılı “Atatürk’ü Koruma Kanunu” uyarınca ertelemeli 15 ay hapse mahkum eden mahkeme, cezalandırmayı Atatürk’e “bu adam” denilmesini değil, “Kemalizm ilerlemeden çok gerilemeye tekabül eder” sözlerine dayandırdı. Aralarında İzmir Barosu ve Atatürk Vakfı’nın müşteki olarak yer aldığı davanın gerekçeli kararı 28 Ocak’ta kaleme alındı. Mahkeme, panelin soru cevap kısmında Yayla’nın “Kemalizm ilerlemeden çok gerilemeye tekabül etmektedir, ben yanlış mı anladım? Yoksa yanlış mı aktardınız?” sorusuna “evet doğru duymuşsunuz, Kemalizm medenileşmeyi çözücü bir süreçtir, ilerleyen yıllarda bizlere neden her yerde bu adamın heykelleri ve fotoğraflar var diye soracaklar, üstünü örtemezsiniz, bu eninde sonunda tartışılacaktır” yanıtını da kararına yansıttı. Mahkeme, Yayla’nın bilimsel açıklama boyutunu aştığını savundu.
Tunceli’de Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan’ı anmak için basın açıklaması yapıp afiş taşıdıkları gerekçesiyle Gökhan Türkan, Sancar Yamaç ve Zekai Sarıca hakkında “suç ve suçluyu övmek” iddiasıyla açılan dava 11 Mart’ta beraatle sonuçlandı. Hakim Mahmut Aydoğmuş başkanlığındaki Tunceli Sulh Ceza Mahkemesi, suçun unsurlarının oluşmadığını ve suçun bu haliyle sanıklarca işlenmediğine karar verdi. TCK’nın 215. maddesinden 6 Mayıs 2007’de açılan davanın karar duruşmasında söz alan avukat Barış Yıldırım, “Sanıkların övdükleri iddia edilen kişilerin fikirleri suç teşkil eden fikirler değildir. Beraat kararı verilmesini istiyoruz” dedi.
Kars’ın sorunlarını Kürtçe dilekçeyle Başbakana ilettiği için yargılanan Kars Halk Meclisi Sözcüsü Mahmut Alınak, “Türkçe’den başka dil kullanılamayacağı”nı öngören 2820 Sayılı Siyasi Partiler Yasası’nın 81. maddesi uyarınca mahkum oldu. 4 Mart’ta, Kars 1. Asliye Ceza Mahkemesi, DTP İl Başkanıyla Kars’ın ekonomik sorunlarını anlatmak için 16 Kasım 2007’de Kürtçe dilekçe gönderen Alınak’ı altı ay hapisle cezalandırdı.
AK Parti milletvekili Bülent Arınç’ın, 3 Temmuz 2007 tarihinde çıkan “Anayasa, Paspas ve Kuduz Üzerine” başlıklı köşe yazı nedeniyle Hürriyet gazetesi ve gazetenin eski köşe yazarı Emin Çölaşan aleyhinde açtığı 20 bin YTL’lik manevi tazminat davası reddedildi. Arınç’ın “kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu” gerekçesiyle açtığı davanın Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’ndeki 6 Mart’taki duruşmasına, Arınç’ın avukatı Havva Karademir ve Hürriyet gazetesi ile gazetenin eski köşe yazarı Çölaşan’ın avukatı Doğa Kavak katıldı. Karademir, önceki iddialarını tekrarlayarak, davanın kabul edilmesini, Kavak ise davanın reddine karar verilmesini istedi. Yargıç Hüseyin Ünaldı, davanın reddedildiğini açıkladı.
29 Şubat’ta Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek’e ait olduğu ifade edilen “Darbe” günlüklerini yayımlayan Nokta dergisi Yayın Yönetmeni Alper Görmüş’ün sunduğu bilgisayar çıktısı 3 bin sayfalık delil dosyalarını kabul etmedi; bunu CD olarak istedi. dergide 29 Mart 2007’de yayımlanan “Hayret verici ayrıntılarıyla Sarıkız ve Ayışığı. 2004’te iki darbe atlatmışız!” haberi nedeniyle gazeteciyi “hakaret”ten iki yıl sekiz aya kadar, “iftira” iddiasıyla da dört yıla kadar hapisle yargılayan mahkeme, yargılamaya 11 Nisan’da devam ediyor. Müdahil avukatlarının, Eski Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve beş gazetecinin tanık olarak dinlenmesi talebi reddedildi. Örnek’in avukatı Dinçer Eskiyerli, “Biz bu günlüğün bize ait olmadığını söylüyoruz. Bir kurgudur veya değildir. Bir kanıt varsa göstersinler. Tüm tanıklar bunu doğrulasa dahi bu günlüklerin müvekkilime ait olduğunu göstermez” dedi. Avukat Kardaş ise, “Önemli olan günlüklerin Örnek’e ait olup olmadığı değil, bir darbe iddiasının olmasıdır. Bu nedenle, bu tarihi bir davadır” dedi.
Ergenekon Operasyonu’yla tutuklandıktan sonra serbest bırakılan avukat Fuat Turgut’un Birgün gazetesi yazarı Ahmet Tulgar hakkında açtığı tazminat davasının görülmesine 21 Şubat’ta devam edildi. Gazeteci Cengiz Çandar’ın tanık olarak dinlenmesi yönündeki talebi kabul eden Sarıyer 2. Sulh Hukuk Mahkemesi, yargılamaya 8 Nisan’da devam edecek. Gazetecinin avukatları, Dink Davası’ndaki ilk taciz ve sözleri üzerine Turgut hakkında İzmir Barosu’nun başlattığı soruşturmanın sorulmasını da istiyorlar. Bunun için avukatlardan, Barodan istenecek bilginin “hakaret” davasıyla ilgisini kanıtlamaları istendi. 5 Temmuz 2007’de çıkan “Bir sağlık durumu” yazısından Tulgar’ın kendisi için “meczup ve şovmen” diye söz ettiğini savunan Turgut, ayrı ayrı girişimlerle Tulgar, Hukukçu Doğan ve yazar Perihan Mağden hakkında toplam 20 bin YTL tazminat istemiyle dava açmıştı.
Muş Milli Eğitim Müdür Vekili Yavuz İçyer’in kendi atamasını kendisi yaptığını iddia eden Muş Haber 49 gazetesi sahibi Emrullah Özbey ise, üç yıl sonra davanın reddedilmesiyle baskıdan kurtuldu. 19 Şubat’ta Muş Asliye Hukuk Mahkemesi, Milli Eğitim İl Müdür Vekili İçyer’in 5 Ocak 2005’te çıkan “Bu ne perhiz ne lahana turşusu” başlıklı haberden Özbey’e karşı 10 bin YTL tazminat istemiyle açtığı davayı reddetti. 17 Ocak 2005’te yayımladığı “İmza Skandalı” haberinden Özbey, ertelemeli 2 bin YTL manevi tazminata mahkum edilmişti. Aynı yazıyla ilgili Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Sadettin Yıldırım’ın şikayetiyle ertelemeli 854 YTL para cezasına çarptırılmıştı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bu cezanın bozulmasını talep etmişti.
İzmir Buca Cezaevi’nde kalan çocuklara işkence yapıldığını açıklayan İzmir Barosu İşkenceyi Önleme Grubu üyesi avukat Nalan Erkem, “görevi kötüye kullandığı” iddiasıyla yargılandığı davanın ilk duruşmasında beraat etti. 27 Şubat’ta İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesi, savcının “suçun unsurları oluşmadığı” için beraat yönünde görüş bildirdiği davadan hukukçuyu akladı. Üç yıl hapis cezası istemiyle yargılanan Erkem, yargılamayı “İşkenceyi duyup görme, görürsen de sakın söyleme davası” olarak özetledi. Adalet Bakanlığı’nın soruşturma izni vermesini eleştiren Erkem, işkenceyi teşhir etmesinin Avukatlık Yasası gereği olduğunu açıkladı. Erkem, bu konuşmasından dört yıl sonra eski TCK’nın 240, yeni TCK’nın da 257-1 maddeleri gereğince yargılanıyordu. Cezaevindeki çocuklar, 2003 yılında “kötü muamele gördükleri” gerekçesiyle isyan çıkarmış; 12 saat süren isyanda üçü ağır 6 kişi yaralanmıştı. Cezaevi yönetimi ve gardiyanlar hakkında “kötü muamele ve işkence” iddialarına ilişkin başlatılan soruşturma, 14 çocuğun dövüldükleri yönündeki ifadeleri ve dört çocuğun yaralarının zapta geçirilmesine rağmen takipsizlikle sonuçlandı. İsyan çıkartmak suçundan yargılanan çocukların tümü de beraat etti. Erkem, 10 Kasım 2003’te de, TBMM Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu heyetiyle görüşme yapmıştı.
Toplumsal Demokrasi gazetesinin 20 Kasım 2006 tarihli sayısı için yazdığı “Adalet Militarizmi Soytarısı Oldu” yazıdan gazeteci Sinan Kara’nın 301/2 maddesinden yargılanmasına devam ediliyor. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, 9 Ocak 2007’de açılan davada Kara’yı, “Bu anlamda üzücü olan adaletin militarizmin soytarısı haline gelmesi, adalet ve hukuk kavramının bu ülkede eşitsizlik anlamı taşımasıdır. ‘İyi çocuklar’ın babası olarak belleklerimize yerleşen generali yargılamaktan korkanlar, Susurluk, Hakkari, Şemdinli, Yüksekova, Diyarbakır faillerinin yakınından dahi geçemeyen ‘adalet dağıtıcıları’ yine kara bulutlar misali üzerimize çöreklenmeye başladı” sözlerinden dolayı yargılıyor. Gazetenin sorumlu müdürü Özlem Aktan ve yazar Mustafa Temizkan da, PKK’nin hapisteki lideri Abdullah Öcalan için “Kürt Halk Önderi” dedikleri için “suçluyu övmek”ten davalık. Diyarbakır’da sekizi çocuk 10 kişinin öldüğü patlamayla ilgili devleti ve askeri eleştiren Kara, “Kadrolu Katiller” yazısından da aynı iddiayla yargılanıyor. Kara hakkında bir dava da, “Tecrit Sınır Tanımıyor” başlığıyla Ülkede Özgür Gündem’de 14 Kasım 2006’daki yazısında, “Artık bilmemiz gerekir ki devlet bu halkı perişan yapmak için ne gerekiyorsa yapmaktadır…Kürt halkının nasıl bir tecritle karşı karşıya olduğu bu olayda apaçık kendini göstermektedir…” sözlerinden açılmıştı. 15 Aralık 2006 tarihli iddianamede “Önce evleri yakıldı yetmedi, canlarından oldular, yetmedi, ağaçları yakıldı. O da yetmedi, çocukları öldürülmeye başlandı, o da yetmedi, şimdi de açlık yalnızlığa terk edilmeleri için uğraş veriliyor…” sözlerine de yer verildi. Kara, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 216/1 maddesi uyarınca yargılanıyor.
19 Şubat’ta Tunceli Sulh Ceza Mahkemesi, TCK’nın 301. maddesinden yargılanan Eğitim-Sen eski Şube Başkanı Mehmet Hanefi Bekmezci’lye ilgili Yargıtay’ın beraat istediği kararına uydu. 6 Kasım 2007 tarihinde Yargıtay 9. Ceza Dairesi, “Türkiye Cumhuriyeti askeri güçleri ve emniyet teşkilatını alenen aşağılamak” ile suçlanan Bekmezci’nin itirazını yerinde görmüş, bildirinin tamamının “ağır eleştiri niteliğinde” olduğuna ve suçun unsurlarının oluşmadığına hükmetmiş ve cezanın bozulmasına karar vermişti. Bekmezci, 29 Eylül 2005’te Eğitim-Sen yetkilisi olarak yaptığı açıklamada, Tunceli’de öldürülen Hasan Şahin’e ve bir polisin öldürdüğü taksi şoförü Hasan Akdağ’a değinmiş, polisin Tunceli’de keyfi gözaltı furyası başlattığını ve buna dair basın açıklamalarını da engellediğini söylemiş, ayrıca “Genelkurmayın talimatıyla, sivil faşist güçlerin de harekete geçirilip devreye sokulmasıyla ülkemizin çeşitli yerlerinde tezgahlanan linç girişimleri ve saldırılar henüz hafızalarımızda yerini korumaktadır” ifadesini kullanmıştı. Tunceli’de 301 kapsamında bir olumlu karar da, Cumhuriyet Başsavcılığı’nca verilmişti. 8 Şubat’ta Başsavcılık, İHD temsilcisi Barış Yıldırım hakkında yapılan bir şikayetle ilgili 301. maddesindeki “Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklaması suç oluşturmaz” fıkrasına dayanarak, takipsizlik kararı vermişti.
Kasım 2005’te piyasaya sürdüğü yazar Hejare Şamil’in “Diaspora Kürtleri” kitabı nedeniyle yargılanan Peri Yayınları yetkilisi Ahmet Önal 13 Şubat’ta beraat etti. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, savcının TCK’nın 314/3 maddesinden Önal’a ceza verilmesini talep etmesine karşın “Diaspora Kürtleri” kitabından yayıncıyı akladı. PKK’nin 1992’de eski Sovyet Cumhuriyetleri’nde fiili örgütlenmelere gitmesinde Diaspora Kürtlerine etkilerini anlatan bölümleri nedeniyle yayıncı Önal hakkında dava açılmıştı. Bugüne kadar 30’a yakın dava açılan yayıncı Önal, bunlardan üçünde beraat etti; üçü de mahkumiyetle sona erip infaz edildi. Yayınevi, bu davalardan üçünü AİHM’e taşıdı.
8 Şubat’ta Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı, TCK’nın 301. maddesindeki “Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklaması suç oluşturmaz” fıkrasına dayanarak, İHD temsilcisi Barış Yıldırımhakkında dava açılmasına gerek olmadığına karar verdi. Kararda, basın açıklamasının Tunceli’de yurttaşların yaşam haklarına yönelik üç ayrı olayda, bu hakkı korumadan birinci dereceden sorumlu olan güvenlik kuvvetlerinin sorumlu olduğuna, kolluğun görevini icra ederken yetkilerini Anayasa ve yasalara uygun olarak kullanması gerektiğine dikkat çektiği belirtildi. Savcılık, eleştiri hakkını kullanan Yıldırım’a, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 10. maddesi ve 301. maddenin 4. bendi kapsamına giren bu konuşması nedeniyle dava açılamayacağını açıkladı. Tunceli ve çevresindeki sivillere yönelik hak ihlallerini Moğoltay Mahallesi’nde 29 Eylül 2007 tarihinde yaptığı basın açıklamasıyla kınayan Yıldırım’ı, Tunceli İl Emniyet Müdürlüğü şikayet etmişti.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, eski Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’un, “kişilik haklarına hakaret” edildiği gerekçesiyle açtığı davada, haftalık Penguen dergisinin 5 bin YTL manevi tazminata hükmedilmesine ilişkin kararı bozdu. Yargıtay’ın bozma kararında, “Dava reddedilmesi gerekirdi” denildi. 2 Kasım 2007 tarihinde oybirliğiyle alınan karar 7 Şubat’ta kamuoyuna yansıdı. Bakanın uyku durumunun kamuoyunca zaten bilindiğine vurgu yapan Yargıtay, “Basında çıkan haber ve eleştiri gerçek oldukça, doğru vakalara dayandıkça, doğru bir amaca yönelik bulundukça, incitici olsa bile sorumluluk söz konusu olamaz. Bakan olan davacının siyasi kimliği ve konumu gözetildiğinde ağır dahi olsa yapılan eleştirilerin hoşgörü ile karşılanması gerekir” dedi. 20 Eylül 2006’da Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, dergi sahibi Erdil Yaşaroğlu, yazı işleri müdürü Fatih Solmaz ve derginin yayıncısı Pak Basın Yayın Şirketi tazminata mahkum etmişti. 14 Temmuz 2005’te Mensur Şebboy takma ismiyle yayımlanan yazıda, “oyalama bakanı”, “gündem oluşturma bakanı” ve “dalga geçilme bakanı” gibi ifadeler kullanılması suçlamaya gerekçe oluşturmuştu.
6 Şubat, İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi, Diyarbakır’daki bir savcıyı şikayet ettiği dilekçesini Kürtçe yazdığı ve sanık olarak yargılandığı davada Kürtçe konuştuğu için Tevn Yayınları yetkilisi Mehdi Tanrıkulu’yu, Şapka ve Harf Devrimi Kanunları’nı ihlal ettiği gerekçesiyle hapse mahkum etti. Mahkeme, sanığın, verdiği bu dilekçenin resmi kurumlarca Kürtçe olarak kabul görmesi konusunda ısrarcı olduğunu ifade etti. “Şapka İktisası Hakkında Kanun ve Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun’un koyduğu yasağa aykırı hareket ettiği gerekçesiyle TCK’nın 222. maddesi uyarınca beş ay hapis cezası alan Tanrıkulu, kararı temyiz etti. Duruşmada ifadesini tercümanı aracılığıyla Kürtçe veren Tanrıkulu, Kürtçe dilekçe verdiği için yargılandığını açıkladı. Mahkeme, sanığın, Diyarbakır 1 No’lu DGM’since “PKK’ye üye olmak” suçundan verdiği 12,5 yıllık hapis cezasını da göz önünde bulundurdu: “Sanığın suç işleme konusundaki ısrarlı ve pervasız tutumu ve böylece belirlenen kastın yoğunluğu, geçmiş mahkumiyet durumu da dikkate alınarak bireyselleştirilen cezanın, yasada öngörülen en üst sınırdan uygulanması sonucuna varılmıştır.”
5 Şubat’ta, Sarıyer 2. Sulh Hukuk Mahkemesi, Dink cinayeti davasının savunma avukatı Fuat Turgut’un, Akşam gazetesinde yer alan “Büyük ağabeyler hukuku çok iyi kullanıyor” yazısından hukukçu Erdal Doğan hakkında açtığı davayı reddetti. Suçun gerçekleşmediğine karar veren mahkeme gerekçeli kararını daha sonra yazacak. Akşam gazetesinin 9 Nisan 2007 tarihli sayısı için verdiği beyanatta “Dink’i hedef göstermek, tehdit etmek ve yargılamanın adil yürümesini engellemek suçundan yargılanması gerekirken, cinayet faillerinden birinin avukatlığına soyunması, hukuken sözün bittiği noktadır” diyen Doğan, 5 bin YTL tazminat istemiyle yargılanıyordu. Turgut, geçen yıl Radikal gazetesi yazarı Perihan Mağden ve Birgün gazetesi yazarı Ahmet Tulgar hakkında da tazminat davası açmıştı.
Kars Kağızman Cumhuriyet Savcılığı, 20 Temmuz 2007 tarihinde yaptığı konuşmada Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP lideri Deniz Baykal ve DYP eski lideri Mehmet Ağar’a hakaret ettiği iddiasıyla Kars Halk Meclisi Sözcüsü Mahmut Alınak hakkında en az 14 yıl hapis istemiyle dava açtı. Davanın varlığı 3 Şubat’ta öğrenildi. “Hakaret”, “Türklüğü, Cumhuriyeti, Devletin kurum ve organlarını aşağılama” ve “Halkı askerlikten soğutmak” iddialarıyla hakkında iddianame düzenlenen Alınak, TCK’nın 125, 301/1 ve 318/1. maddelerinden yargılanacak. Alınak, “Yıllarca dünyada Türkiye’den başka kendi topraklarını bombalayan ülke var mıdır? Dünyada Türkiye’den başka kendi halkını bombalayan var mıdır?” diye sorduktan sonra milletvekili olduğu dönemde devletin üst düzey yetkililerinin çocuklarının operasyon bölgelerinde askerlik yapıp yapmadıklarını sormak için önerge verdiğini ancak sekiz uğradığı halde buna yanıt alamadığını ileri sürdü. İddianamedeki suçlamalar arasında Yaşar Büyükanıt’a “rütbeleri bol”, “omuzları kalabalık” ve “kodamanlar”denmesi de var.
Zonguldak Devrek’te yayımlanan Bölge Haber gazetesinde Devrek Kaymakamı Alper Orkun’a basın yoluyla hakaret ettiği iddiasıyla yargılanan gazeteci İbrahim Tığ 30 Ocak’ta beraat etti. Devrek Asliye Ceza Mahkemesi’nde “Kaymakam Bey’e” ve “Sarar Markalı Takım Elbise” başlıklı yazıları nedeniyle beş yıldır yargılanan Tığ, ”somut olayda hakaret kastı bulunmadığı” gerekçesiyle aklandı. Cumhuriyet savcısı Mehmet Hanifi Yıldırım, esas hakkında mütalaasında, “sanığın atılı eylemi gazetecilik mesleğinin icrası cümlesinde eleştiri sınırları içinde ve hakaret kastı olmaksızın gerçekleştirdiği”ne yer verdi; Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 223/2-d maddesi gereğince beraat kararı verilmesini istedi. Hakim Ahmet Türkeribaşkanlığındaki mahkeme bu karara uydu. Tığ, “Devrek’in Beyi emrinde çalışan iki koruması ve bir müdürüne Sarar marka takım elbise almış… Bey(i)efendi(miz)den soruyorum, bu takımların parasını vakıftan mı yoksa şahsi parasından mı karşıladı? Yanıtlarsa siz okuyucularımı bilgilendireceğim…” sözlerinden yargılanıyordu.
28 Ocak’ta İzmir 8. Asliye Ceza Mahkemesi, “Avrupa Birliği ve Türkiye İlişkilerinin Toplumsal Etkileri” başlıklı panelde Mustafa Kemal Atatürk’ten “bu adam” diye söz ettiği gerekçesiyle Prof. Dr. Atilla Yayla’yı 5816 Sayılı “Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkındaki Kanun” uyarınca ertelemeli 15 ay hapse çarptırdı. İyi halden altı bir oranında indirim yapan mahkeme, 15 aylık hapis cezasını erteledi ve öğretim üyesinin iki yıl süreyle denetime tabi tutulmasına hükmetti. 10 Aralık’ta esas hakkındaki mütaalasını sunan savcı, sanık Yayla’nın sözlerinin, bilimsel açıklama boyutunu geçtiğini ve Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret içerdiğini savunmuştu. 5816 Sayılı Yasaya değinmeyen Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi, 15 aylık hapis cezasını “ifade özgürlüğünün aşırı derece sınırlandırılmasının bir örneği” olarak görürken Yayla’yı “ciddi şekilde ayıpladı”.
Sabah gazetesi Malatya muhabiri Ömer Adıyaman hakkında, geçen yıl Zirve Yayınevi’nde işlenen katliamla ilgili Ankara Kurtuluş Kilisesi’ne gönderilen bir askerin ihbar mektubunu haber yaptığı gerekçesiyle 10 bin YTL manevi tazminat istemiyle davası açıldı. Malatya İl Jandarma Alay Komutanı Kurmay Albay Mehmet Ülger’in şikayetiyle açılan dava 24 Ocak’ta öğrenildi. 19 Eylül 2007’de yayınlanan haberde, cinayet emrinin Ülger’in azmettirmesiyle verildiğini iddia eden haberi nedeniyle gazeteci Adıyaman, Malatya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde 6 Mart’ta yargılanmaya başlandı.
Bir PKK’linin cenaze törenini izlerken atılan sloganları “suç” olarak Savcılığa bildirmediği gerekçesiyle hakkında TCK’nın 278. maddesi uyarınca dava açılan Doğan Haber Ajansı (DHA) muhabiri Emin Bal 24 Ocak’ta beraat etti. Beytüşşebap’ta haber malzemelerine el konan, darp edildiği Emniyet görevlileri hakkında yaptığı şikayeti sonuç vermezken hakkında “üç polise darp” davası açılan ve son olarak da “yalancı tanıklık” iddiasıyla dava açılan Bal, itiraz gelmezse bu davadan kurtulmuş olacak. Beytüşşebap Sulh Ceza Mahkemesi’ne çıkan gazeteci, “Fotoğrafları bizzat ben çektim. Ben hiçbir suç işlemedim, mesleğimin gereğini yerine getirdim” dedi. Gazeteci, “Suçu bildirmeme” başlıklı 278. maddesi uyarınca bir yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyordu.
24 Ocak’ta Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi, DTP Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk hakkında, Batman’daki konuşması nedeniyle “terör örgütünün ve amacının propagandasını yapmak” iddiasıyla açılan davanın Tuğluk’un milletvekili seçilmesi dolayısıyla durdurulmasına karar verdi. Tuğluk’un, TCK’nin 220/8. maddesi uyarınca üç yıl, Diyarbakır’daki konuşmasında da TMY’nin 7/2. maddesi uyarınca 5 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılması talep ediliyor. Tuğluk ile birlikte DTP Siirt İl Başkanı Murat Avcı ve DTP Diyarbakır İl Başkanı Hilmi Aydoğdu da yargılanıyor. İki DTP’nin davasıysa sürecek. Tuğluk, 3 Eylül 2006’da Diyarbakır’da Dünya Barış Günü etkinlikleri çerçevesinde yaptığı konuşmasında, “…Hepinizin bildiği üzere dört milyona yakın insan sayın Öcalan’ın demokratik çözümüne bir irade olabileceğini ifade etti. Bu irade beyanının hiç birinin hiçbir siyasal lafı görmezlikten gelemez…Demokratik çözüme, barışçıl bir çözümün başlamasına hizmet edeceğine inandığımız PKK’nin Kürt Sorunu’nun demokratik çözüm deklarasyonunu önemsiyoruz, değerlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz…” demişti. Aydoğdu da, bu barış deklarasyonunun dikkate alınmasını, barış isteyen herkesi buna destek vermesini talep etmişti. Mahkeme, 16 Mayıs 2006’da DTP Batman İl Kongresi´nde yaptığı konuşmasındaki “Sayın Başbakan diyor ki, PKK´yı terörist ilan edin sizinle görüşelim. Biz PKK´yı terörist ilan etsek de bu sorun çözülmez. Sizin terörist olarak nitelendirdiğiniz insanlar kimine göre kahramandırlar. Bizim barış talebimize karşın sınıra askerler yığıldı. Abdullah Öcalan´a terörist dersek halkın karşısına çıkamayız. Kürt halkı tercihini demokratik mücadele ile ortaya koydu. Ama bir halka kendi dilini bile özgürce geliştirme hakkı tanımazsanız bu politikanız şiddete zemin sunar” sözlerinden Tuğluk’u, TMY’nın 7/2 maddesi uyarınca da 1 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırdı. Cezada indirime gitmeyen mahkeme, ceza hükmünün bir örneğininde TBMM başkanlığına gönderilmesine oy birliğiyle karar verdi.
Malatya’daki Zirve Yayınevi katliamıyla ilgili İhlas Haber Ajansı’nın (İHA) servise koyduğu haberi yayımlayan dokuz yerel gazeteye, 7 Ocak’ta, 2’şer bin YTL ön ödemeli para cezası verildi. Nisan 2007’de Zirve Yayınevi’nde biri Alman uyruklu üç kişinin öldürülmesiyle ilgili bir ihbar mektubunu bir ajans haberi yoluyla yayımlayan Görüş, Son Söz, Yeni Malatya, Hakimiyet, Hamle, Gerçek, YeniGün ve Het Haber gazetelerine ceza verildi. Malatya Cumhuriyet Savcılığı, gazetelerin sorumlu yazı işleri müdürlerini Basın Yasası’nın “Yargıyı etkileme” başlıklı 19. maddesine muhalefet etmekle suçladı. Gazeteciler, ceza kesilen tüm gazetelerin günlük tirajlarının 4 bini bulmadığını kaydederek, yargıyı etkileme güçlerinin bulunmadığını ifade ediyorlar.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Genelkurmay Başkanlığı’nca 30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla düzenlenen resepsiyona DTP’li milletvekillerinin davet edilmemesini eleştiren DTP Mardin milletvekili Ahmet Türk’ün dokunulmazlığının kaldırılması için fezleke hazırlayarak Adalet Bakanlığı’na gönderdi. 3 Ocak’ta basın yansıyan gelişmede Türk, “Hep ağızdan düşürülmeyen bölücülük kelimesi, aslında kimin tarafından yapıldığı da açıkça ortaya çıkıyor” dediği için “Devletin askeri teşkilatını alenen aşağılamak” ile suçlanıyor.
Düzenlemeler ve hak aramalar
TRT Şeş (TRT6), 1 Ocak 2009’da Kürtçe yayın yapmaya hazırlanıyor. Diyarbakır’da yayın yapan Gün Radyo-TV Genel Yayın Koordinatörü Ahmet Birsin, 25 Aralık’ta test yayınına başlayan TRT Şeş’in “hükümetin yerel seçime yönelik bir yatırımı” olduğunu savundu. RTÜK yönetmeliğine göre kanalların günde 45 dakika olmak üzere haftada dört saat yerel dillerde yayın yapabildiğini hatırlatan Birsin, “Bu kanal 24 saat yayın yapmayı planlıyor. Yönetmelikte alt yazı zorunluluğu olmasına rağmen test yayınında alt yazı yoktu. Eğer yasalarda değişikliğe gidilmeyecekse bunun kendileri gibi Kürtçe yayın yapan kurumlara olumlu bir geri dönüşü olmayacak” dedi. Kanal açılışında Rojin’in seslendirdiği Mehmedo’nun devletin yasaklı müzik eserleri listesinde olduğunu belirten Birsin, geçmişte şarkıyı çaldığı için Diyarbakır ART TV sahibi Nezahat Dağtekin hakkında beş yıl hapis cezası verildiğini, bu cezanın paraya çevrildiğini hatırlattı.
Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre, 2006-2007’de, toplam 7 bin 884 kişi, TCK’nın “suçu ve suçluyu övmek” başlıklı maddesinden yargılandı. DTP Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın bu maddenin “Sayın Öcalan” dediği için kaç kişiyi yargılamak üzere kullanıldığı sorusuna, Bakan Mehmet Ali Şahin genel rakamlarla yanıt verdi; suçlamaların niteliğine dair istatistikleri olmadığını bildirdi. Demirtaş, bu davaların tamamına yakınının “Sayın Öcalan” sözü nedeniyle açıldığı kanısında. Bakan Şahin,215. maddede değişiklik için herhangi bir çalışma olmadığını da yazdı.
Muş’ta yayın yapan FM 49 radyosu, toplumsal bilinçlenmeye hizmet etmek için hazırladığı “Nesiller için sağlıklı yaşam” programını Kürtçe yayınlayabilmek için RTÜK’te izin aldı. Bedensel Engelliler Derneği’nin hazırladığı projede katılımcı kuruluş olarak yer alan radyo, akraba evliliği, kan uyuşmazlığı ve engelli çocuk doğumlarının önüne geçilmesi için alınacak tedbirleri işleyen programı yayınlayabilmek için siyasi ortamın iyileşmesini bekliyor. Günde zaten münferit olarak 10-15 kadar Kürtçe müzik parçasına yer verdiklerini açıklayan radyo yetkilisi Bülent Toplu, yasal çeviri şartı nedeniyle15 dakikası Kürtçe, 15 dakikası da Türkçe olacak programın hiç Türkçe bilmeyen, özellikle yaşlı nüfusun bilinçlenmesine olumlu katkı yapacağını söyledi:”30 günlük programları hazırladık, afişlerimiz da hazır. Ancak Kuzey Irak’a yönelik operasyonlar nedeniyle program yayını ertelendi. Yakın bir gelecekte, daha uygun bir dönemde, hazır bekleyen programları yayımlayacağız.”
İstanbul Kadıköy’deki İskele Polis Merkezi’nde alı konulduğu ve taciz edildiği gerekçesiyle şikayetçi olan Birgün gazetesi okuru Tutku Türkol hakkında “suç uydurduğu” iddiasıyla soruşturma yürütülüyor. Polisler hakkında üç ay önce yaptığı suç duyurusuyla ilgili Kadıköy Savcılığı’na 4 Aralık’ta ifade veren Türkol’un, şüpheli olarak da ifadesi alınacak. Türkol’un avukatı Kerem Dikmen, polisler hakkında işlem yaptırmakta zorlandıklarını ifade ederek, “Kovuşturma aşamasında hakimi ikna etmem gerekirken savcıyı iknaya çalışıyorum” dedi. Beş polisi hakkında “taciz”, “tehdit”, “hakaret” ve “görevi kötüye kullanma” iddiasıyla şikayette bulunan ÖDP üyesi Türkol de, telefonla rahatsız edildiğini, bu nedenle tedirginlik yaşadığını ve yakınları olmadan sokağa çıkmaya çekindiğini ifade etti.
Güneydoğu’da öldürülen gazeteci ve aydın Musa Anter’in oğlu Dicle Anter, 20 Ekim 2008’de ilk duruşması görülen Ergenekon Davasına müdahil olmayı cinayetin tüm yönleriyle ortaya çıkması için istediklerini açıkladı. Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş’ın kaleme aldığı Susurluk Raporu’nda devletin Anter cinayetinde hata yaptığını itiraf ettiğini anımsatan Anter, “İtirafa rağmen kimse hesap vermedi. Hatanın Ergenekon Örgütüyle ilgili olduğunu düşünüyorum” diye konuştu. Anter, “Yüzde bir ihtimal dahi olsa, müdahilliğim gerçeğin ortaya çıkması için bir şans verecek” diye konuştu. Cinayetle ilgili AİHM’in Türkiye’yi tazminata mahkum ettiğini hatırlatan Anter, Ergenekon Davası’na “Fırat’ın doğusu”nda geçmişte işlenen insan hakları ihlalleri dahil edilmeden demokratik bir sonucun çıkmayacağını” ifade etti. Anter suiskastında yaralanan Orhan Miroğlu da davaya müdahil olacağını açıkladı. Ancak İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Anter’in müdahillik başvurusunu reddetti. “Özgür Gündem” yazarı Anter, 20 Eylül 1992’de Diyarbakır’ın Seyrantepe Semtinde öldürülmüş, yanında bulunan Miroğluağır yaralanmıştı.
Ergenekon Soruşturması kapsamında gözaltına alınarak ve dava açılan Cumhuriyet gazetesi imtiyaz sahibi İlhan Selçuk, savcılar Zekeriya Öz, Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkınhakkında düzenledikleri iddianameye “ilgisiz bazı saptama ve bilgileri de dahil ederek kendisini karaladıkları ve küçük düşürdükleri” gerekçesiyle dava açtı. 16 Ekim’de kamuoyuna yansıyan şikayette, Ergenekon savcılarının özel yaşamın gizliliğini ihlal ettiği, keyfi davrandığı ve Selçuk’u karaladıkları savunuldu. Dava dilekçesinde mahkemeden kişilik haklarına yapılan haksız saldırının tespitini isteyen Selçuk, davalı savcılardan para olarak herhangi bir tazminat isteminde bulunmadı; bunun yerine kararın gazetelerde ilanen yayımlanmasına hükmedilmesini talep etti. Dava dilekçesinde, Ceza Muhakemesi Kanunu ile kendilerine tanınan yetki sınırını çiğnedikleri, aştıkları ve görevlerini kötüye kullanarak Selçuk’un kişilik haklarını ihlal ettikleri, bu durumun savcıların “kişisel kusurunu” oluşturduğu ileri sürüldü. Selçuk, Ergenekon’ Davası’nda “örgüt yöneticiliği” ve “silahlı isyana tahrik” suçlamasıyla yargılanıyor. 21 Eylül sabahı, 4.30’da gözaltına alınan ve İstanbul Terörle Mücadele Şubesi’nde sorgulanan Selçuk, ertesi gün savcılıkta sorgusunun ardından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı.
Hürriyet köşe yazarı Ahmet Hakan Coşkun’u tehdit ettiği iddiasıyla Kemalettin Gülen’in hapis cezası istemiyle yargılanmasına 8 Ekim’de İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nde başlandı. Coşkun, Hürriyet gazetesinin 31 Mart 2008 tarihli sayısında yayımlanan yazısında Başbakan Erdoğan’ı eleştirerek, “Menderes asıldığında mantar tabancası bile patlamamıştı” dediği için Gülen’in telefonlu tehdidine maruz kalmıştı. İddianamede, 4 Nisan 2008’de gazete santralinden Coşkun’a ulaşan Gülen’in, “eğer parti kapatılırsa görürsün mantar tabancası mı patlar, yoksa başka bir şey mi patlar” diyerek gazeteciyi ölümle tehdit ettiğine yer verildi. Cemaat lideri Fethullah Gülen’in yakını olduğu iddia edilen avukat Gülen, bu sözlerden dolayı altı aydan iki yıla kadar hapis istemiyle; “tehdit” suçunu düzenleyen TCK’nın 106/1 maddesi uyarınca yargılanıyor. Davanın ilk duruşmasına katılan Gülen, tehdit iddiasını yalanladı. Mahkeme, çağrılmasına rağmen mazeret bildirmeden duruşmaya katılmayan Coşkun’un “zorla getirilmesini” kararlaştırıp duruşmayı erteledi.
İsmailağa Cemaati’nin lideri Mahmut Hoca’ya ait olduğu ifade edilen Beykoz Çavuşbaşı Beldesi’ndeki iki villasının haberini yapmak isteyen Vatan gazetesi muhabiri Alper Uruş, foto muhabiri İlker Akgüngör ve ulaştırma görevlisi Ahmet Şener’in 4 Mayıs 2008’de saldırıya uğramasıyla ilgili soruşturmada yeni bir gelişme olmadı. Yıldıztepe Sokak’taki iki villanın fotoğrafını çektikten sonra gazeteye dönmeye hazırlanan Vatan gazetesi ekibinin bulunduğu aracın önünü sekiz kişi kesti. Saldırganlar, otomobilden zorla indirdikleri Akgüngör’ü dövdükten sonra fotoğraf makinesi ve çantasına el koydular. Gazetecilerin şikayetçi olmaları üzerine gözaltına alınan 11 kişi, savcılık talimatıyla serbest bırakıldı. Uruş, 8 Mayıs’ta Beykoz Savcısı Orhan Korkmaz’a ifade verdiğini, gereğinin yapılmasını beklediklerini ifade etti.
18 Eylül’de Beytüşşebap Asliye Ceza Mahkemesi, 24 yaşındaki gazeteci Emin Bal’ın İlçe Emniyet Amirliği içinde üç polisi darp ettiğine inanmadı ancak darp şikayetlerinden sonuç alamayan gazetecinin Muharrem Başel, Namdar Kürşat ve Mahmut Ekim isimli polislere hakaret ettiğine kanaat getirerek Bal’ı 1 yıl 2 ay 26 gün hapis cezasına mahkum etti. 23 Eylül’de kararı temyiz eden Doğan Haber Ajansı (DHA) muhabiri Bal, dilekçesinde, “Haksız yere gözaltına alındığım gibi görev yapmam da engellendi. Polisler gözaltında bana hakaret edip ve emniyette beni darp ettiler. Hastaneden rapor almam üzerine bu polisler de bir şekilde rapor alarak hakkımda şikayetçi oldular. Bu durumu tüm Beytüşşebap halkı biliyor” dedi. Üç polisin “bize saldırdı” dediği, bir diğerinin de tanık olduğunu ileri sürdüğü olay, 10 Ekim 2006 günü bir silahla yaralama olayını izlemek isteyen Bal’ın, Adliye binasına girmeden önce motosikletini Hükümet Konağı’nın önüne park etmek istemesiyle başlamıştı.
Adıyaman’ın Gerger İlçesi’nde gazetecilik yapan Hacı Boğatekin, tutuklanmasına neden olan Cumhuriyet Savcısı Sadullah Ovacıklı hakkında Gazi Üniversitesi İktisat bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Altıntaş’a gönderdiği bir mektupta kendisini damgaladığı gerekçesiyle 2 Eylül’de suç duyurusunda bulundu. Ovacklı’ya ait mektupta, Gerger Fırat gazetesi sahibi Boğatekin ve onunla birlikte yargılanan gergerim.com sitesi sahibi Cumali Badur için “sözde gazeteci” sıfatı kullanılıyor, Altıntaş’ın Boğatekin’e “hemşehri” olarak hitap etmesine tepki gösteriliyor. Ovacıklı, Boğatekin hakkında “hakaret” ve “devleti alenen aşağılama” iddialarıyla başlattığı işlemleri sıralayarak, gazetecinin ağabeyinin DTP Gerger İlçe Başkanı olduğunu, yeğeninin “PKK üyesi olduğunu”, bir başka gazetecinin de “Ermeni” kökenli olduğunu belirtme gereği duyuyor. Savcının “kınama” mektubuna sert bir üslupla yedi sayfalık bir mektupla yanıt veren Altıntaş, “Yurttaşlarımızdan ikisine karşı gizlenemeyen, önlenemeyen hınç, hırs ve öfkeyle dolusunuz. Nasıl cüret edersiniz, köken farklılığını öne çıkartmaya, etnik kökeni bir suç muş gibi göstermeye?” dedi; “Siz hukuk adamı mısınız, yoksa, hizmetinde olduğunuz insanlardan etnik ya da düşünce yapısı size uymayanlara dişlerini gıcırdatan bir ırkçı mısınız, kafatasçı mısınız, bir tarikat ya da cemaat mensubu musunuz?’ diye de sordu.
13 Ağustos’ta Bahçelievler Kaymakamlık, İstanbul’da 1 Mayıs’ta eylemlerini izlerken saldırıya uğrayan Cumhuriyet gazetesi muhabirleri Esra Açıkgöz ve Ali Deniz Uslu’ya saldıran güvenlik görevlilerinin yargılanmasına izin vermedi. Gazete avukatlarının şikayetini dört buçuk ay sonra karara bağlayan Kaymakamlık, 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanmasına İlişkin Kanunun ilgili maddeleri uyarınca, polis hakkında ceza soruşturması başlatılmasına izin vermedi. 1 Mayıs’ta Cumhuriyet gazetesinin bulunduğu sokakta polisin saldırısına uğrayan Uslu’nun kolu kırılmış ve bunun üzerine ameliyata alınmıştı. Diğer muhabir Açıkgöz’e de copla saldırılmıştı. Olayla ilgili 7 Temmuz’da kaleme alınan ekspertiz raporunda, gazetecilere saldıran polis memurunun, hakkında şikayet bulunan Mehmet Nuri Ö. olduğuna dair kanıt bulunmaması ve “gazetecilerin ifade vermeye gelmemeleri” nedeniyle söz konusu polis hakkında soruşturmaya gerek olmadığı belirtildi.
Adıyaman’da gazeteci Hacı Boğatekin, hukuka aykırı şekilde 109 gün hapiste kalmasına yol açtıkları gerekçesiyle Gerger Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Ayşe Gül Şimşek, Cumhuriyet savcıları Sedat Turan ve Sadullah Ovacıklı hakkında 1 YTL’lik tazminat davası açtı. “Keyfi ve kasti kararlarla yasal haklarının ihlal edildiğini” iddia eden gazeteci, 2 Eylül’de de dava açtığı Kahta Sulh Hukuk Mahkemesi’ne delil listesini gönderdi. Gerger’de Savcı Ovacıklı’nın açtığı ve altı polis memurunun tanık olarak dinlendiği davada Boğatekin “sanığın tanıklar üzerine baskı kurabileceği, kuvvetli suç şüphesi, kaçma ve saklanma şüphesi bulunduğu” iddiasıyla iki kez bir sonraki duruşmalara kadar hapiste tutulmuştu. Ovacıklı’nın “Sen nasıl Fethullah Gülen Hazretleri Hoca efendiye Feto dersin. Çabuk özür dile yoksa seni yakarım” dediği yönündeki iddiayı ulusal medyaya taşıyan Boğatekin, savcıyla ilgili yayınlarına devam ettiği için “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs”, “hakaret” ve “iftira” iddialarıyla tutuklanmış ve Kahta Cezaevi’ne gönderilmişti.
Ergenekon dosyasında, İşçi Partisi’nden Adnan Akfırat’a ait olduğu savunulan bir belgede de, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, eski MİT müsteşarı Hiram Abas ve Doç. Dr. Bahriye Üçokhakkında bilgiler yer aldığı ileri sürüldü. Ergenekon Dosyası’nda 295. klasörde, Akfırat’a ait dokümanlar arasında, Ahmet adlı bir kişinin tutuklu İP lideri Doğu Perinçek’e verdiği suikastlar hakkında bilgilerin yer aldığı bir belge de yer alıyor. Star gazetesinin 20 Ağustos 2008 tarihli sayısında dile getirilen iddiaya göre belgede şu ifadeler yer alıyor: “‘Özal yaramazlık yaptı. Hiram’a görev vermesi o grubu huzursuz etti. (Suikastin nedeni sorulunca verdiği cevap). Listede başkaları da var. Kamran İnan, Recep Ergun, Mahir Kaynak, Atilla Aytek, Türkan Akyol,İhsan Doğramacı. İkinci kademe hedefler de Necmettin Erbakan, Esat Coşan, Abdurrahman Dilipak, İsmail Nacar, Fehmi Koru, Mustafa Kalaycıoğlu. Bunu yapacaklar da Abdi İpekçi’yi vurduranlar. Oral Çelik’in işi bitti. O kullanıldı, tavsiye edildi. Oral Çelik’in üstündeki adam ordudan atılmıştı. Gösteriş için ordudan attılar.”
Balıkesir’in Susurluk İlçesi’nde devlet-mafya-suç ilişkilerini ortaya koyan kaza sonrası Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun yayımladığı Susurluk Raporu’nun “devlet sırrı” olduğu gerekçesiyle yayımlanmayan sayfalarının Ergenekon İddianamesi’ne girdiği iddia edildi. Raporda öldürülen gazetecilerin kimliklerinin Yeni Ülke ve Özgür Gündem gazetesi muhabiri Hafız Akdemir, Yeni Ülke, Güneş ve Özgür Gündem gazetesi muhabiri Yahya Orhan, 2000’e Doğru dergisi ve Yeni Ülke gazetesi muhabiri Mecit Akgün, Yeni Ülke gazetesi muhabiri Burhan Karadeniz, 2000’e Doğru dergisi Diyarbakır Büro şefi Halit Güngen, Sabah gazetesi muhabiri İzzet Keser, Yeni Ülke gazetesi Batman temsilciliği muhabiri Cengiz Altun ile Özgür Gündem gazetesi muhabiri Çetin Ababay olduğu belirtiliyor. Susurluk Raporu’nda o dönem öldürülen gazetecilerden bir tek, 20 Eylül 1992’de Diyarbakır’ın Seyrantepe Semti’nde uğradığı silahlı saldırıda yaşamını yitiren aydın-gazeteci Musa Anter ile ilgili bilgi yer alıyordu. “Devletin öldürtmekle pişmanlık duyduğu” cinayet, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde mahkum edilmesine karşın Türkiye’de sorumlular cezalandırılmamıştı. Susurluk Raporu’nda öldürülen gazeteci olarak söz edilen Karadeniz 2003 yılında Almanya’da yaşamını yitirmişti.
Beytüşşebap İlçe Emniyet Amirliği’nde görevli üç polis memuruyla aynı anda karşılıklı olarak darptan şikayetçi olan DHA Beytüşşebap muhabiri Emin Bal (24) şikayetçi olduğu polisleri yargı önüne çıkaramadı. Savcılık, gazetecinin şikayet ettiği Muharrem Başel, Tamer Kılıç, Namdar Kürşat ve Mahmut Ekim isimli polisler hakkındaki kararını bir buçuk yıl sonra verdi: Takipsizlik. Dört polisin “bize saldırdı” dediği gazeteci, 10 Ekim 2006 günü bir silahla yaralama olayını izlemek için Adliye binasına girmeden önce motosikletini Hükümet Konağı’nın önüne park ettiğini, motorunu oradan kaldırmasını isteyen Muharrem Başel isimli polise “Bir şey sorup çıkacağım” demesi üzerine bu kişinin kendisini kolundan tutup ittikten sonra, “Bunu Emniyete alalım” diye talimat verdiği, ardından da Emniyet Müdürlüğü’nden polislerin saldırısına uğradığını iddia etmişti.
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda yaşanan polis şiddetiyle ilgili, “Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı’nca başlatılan soruşturma sürüyor. Bir polis memurunun ifadesi alındı. Mahkemeye sevk edilen herhangi bir kamu görevlisi yok” dedi. Polis, DİSK başkanı Süleyman Çelebi’nin Taksim Meydanı’nda kutlama ve anma yapılması isteğine karşılık İstanbul Valisi Muammer Güler’in “yasak” yanıtı vermesi üzerine kutlamaya katılmak isteyenleri hedef almıştı. Şahin, CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol’un 1 Mayıs olaylarıyla ilgili kamu görevlileri hakkında işlem yapılıp yapılmadığını öğrenmek için TBMM Başkanlığı’na sunduğu sorduğu önergesine “soruşturma sürüyor” şeklinde yanıt verdi.
Ergenekon İddianamesi’nde 90’lı yılların başında katledilen gazeteciler Halit Güngen de gündeme getirildi ancak bu konuda sorulara muhatap olan tutuklu sanıklar Adnan Akfırat ve Ümit Sayın iddiaları reddettiler. Davanın tanıklarından Tuncay Güney, örgüte üye olmakla suçlanan ve tutuklu yargılanan gazeteci Akfırat’ın kendisine, 90’lı yıllarda öldürülen gazeteci Halit Güngen’i Türk gladyosunun öldürdüğünü söylediğini savundu. Sorgusunda Akfırat, 18 Şubat 1992 tarihinde öldürülen “2000’e Doğru” dergisi Diyarbakır muhabiri Güngen ile ilgili “bu çocuğu Türk Gladiosu öldürdü, bunu biz biliyoruz, ama tekrar ittifak yaptık Kemalist Sosyal İttifakı derler” dediği yönündeki suçlamayı reddetti. Gazeteci Güngör, derginin 16 Şubat 1992 tarihli sayısının kapağında “Hizbullah Çevik Kuvvet Merkezi’nde Eğitildi” başlıklı haberin fotoğraflarıyla birlikte yayımlanmasından iki gün sonra öldürüldü. Akfırat, Güney’in iddia ettiği gibi bazı şahıslarla alakalı fotoğrafları montaj yapıp satmadıklarını, Güney’den makaralı film almadığını, Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/ Cephesi’nin (DHKP/C’) üst düzey kadrolarının polislerden oluştuğunu söylemediğini ileri sürdü. İddianamenin 1525. sayfasında gizli tanık Deniz’in 4 Haziran’da verdiği ifadeye işaret ediliyor. Gizli tanık, “Hizbullah” Örgütü’yle ilgili olarak, Halit Güngen’in bir dönem Doğu Perinçek’e yakın olduğunu, Jandarma Genel Komutanlığı’nda Hizbullahçı İlimcilerle Menzilcilerin eğitilmesini fotoğrafladığını, Hizbulkontrayı ortaya çıkardığını, fotoğrafları Perinçek’e gönderdiği ancak yayımlanmadan gazetecinin öldürüldüğünü, o dönemde Akfırat’ın da haberciyi “Türk Gladyosu’nun öldürdüğünü söylediğini”, daha sonraki dönemde “Kemalist-Sosyalist” ismi ile bir ittifak yapıldığını söylediği iddia edildi.
22 Temmuz’da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yayın ve programların suç oluşturduğu düşünüldüğünde program yapımcıları ve sunucularına da yayın yasağı getiren düzenlemeyi onadı. Değişikliğe göre 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 33. maddesinin 1. fıkrası üçüncü cümlesi, “Cezaya yol açan fiilde sorumlulukları belirlendiği takdirde programın yapımcısı ve varsa sunucusu da bu süre içerisinde hiçbir ad altında başka bir program yapamaz ve sunamaz” şeklinde düzenlendi. 5785 Sayılı düzenleme, TBMM’de 10 Temmuz’da kabul edilmişti. RTÜK’ü Sayıştay denetimine tabi tutan ve bu kuruluşun RTÜK ile ilgili hazırlayacağı raporların en geç 30 gün içinde Meclise sunulması da öngörüldü. Yasal değişikliğe göre, “Üst Kurul Üyelerinin görevleriyle bağlantılı olarak işledikleri iddia edilen suçlara ilişkin soruşturmalar 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanuna göre yapılır ve bunlar hakkında soruşturma izni, Başbakan tarafından verilir”.
TGC Yönetim Kurulu, 4734 sayılı “Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu”nda yapılmak istenilen değişikliğin, yerel gazetelerin ve çalışanlarının geleceklerini tehdit ettiğini açıkladı. 18 Haziran’da yapılan açıklamada, “Demokrasinin olmazsa olmazlarından birini oluşturan çoksesliliğin ve halkın yakın çevresindeki durumdan bilgilenme hakkını kullanmasının önüne yeni engeller getirilmektedir” deniyor.
Zonguldak, Karabük, Kastamonu, Bartın, Çankırı, Düzce, Bolu’da gazeteci cemiyetleri, TBMM Başkanı Köksal Toptan, İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’den, 4734 sayılı Devlet İhale Kanunu değişiklik tasarısını engellemelerini istediler. Siyesilere yönelik ortak çağrıya Zonguldak Karaelmas Gazeteciler Derneği başkanı Atilla Öksüz, Karabük Gazeteciler Cemiyeti başkanı Atilla Karaaslan, Kastamonu Gazeteciler Cemiyeti başkanı Hüsnü Acar, Bartın Gazeteciler Cemiyeti başkanı Güngör Yavuzarslan, Çankırı Gazeteciler Cemiyeti başkanı Cengiz Kapdan, Bolu Gazeteciler Cemiyeti başkanı Mehmet Ali Atalay, Düzce Gazeteciler Cemiyeti başkanı Erol Tayhan ve TGC Zonguldak İl temsilcisi Osman Sav imza attı. Yerel basın kuruluşlarının kapanmasına yol açacağına inandıkları tasarının geçen hafta TBMM Bayındırlık Komisyonu’nda kabul edildiğini anımsata gazeteci örgütleri, tasarının yasalaşmasının “bin 300 yerel gazetede çalışan 15 bin fikir işçisinin sonu” olacağını savundu. Çağdaş Kars Haber gazetesi, tasarıyı birinci sayfasını, siyah zemin üzerine kilit fotoğrafıyla basarak protesto etti. Ortak Bir açıklama yapan Şırnak Olay gazetesi, Şırnak Haber gazetesi, Nuh Haber gazetesi, Lider gazetesi, Çağdaş Şırnak gazetesi, Silopi gazetesi, Haber73 gazetesi, Cizrem gazetesi ve Cizre Postası gazetesi tasarının yasallaşmasının yerel gazetelerin sonunu getireceğini açıkladılar. “Gazetemi kapatma, Anadolu’yu karartma” sloganıyla protesto kampanyası başlatan Adana’daki yerel gazete sahipleri, yöneticileri ve çalışanları da, Çukurova Gazeteciler Cemiyeti’nde (ÇGC) bir araya gelerek pankartlarla Atatürk Parkı’na kadar yürüdü. ÇGC Başkanı Cafer Esendemir, tasarının yasalaşması halinde, Türkiye’deki yerel medyanın çok büyük bir çıkmaza gireceğini savundu.
11 Haziran’da TBMM, Türkiye Radyo ve Televizyonları (TRT) Kanunu’nun 6. maddesinde yaptığı değişiklikle TRT’nin Kürtçe, Arapça, Çerkezce, Zazaca, Boşnakça gibi Türkçe dışı dillerde daha geniş yayın yapmasını olanaklı hale getirdi. TBMM Genel Kurulu’nda 29 Mayıs’ta TRT Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 6. maddesiyle ilgili önergenin görüşülmesinden sonra 11 Haziran’da tüm yasa ele alındı. Tasarı, TBMM Genel Kurulunda kabul edilerek yasalaştı. Yasaya göre, 7 Haziran 2004’ten beri TRT Radyo 1 ve TRT 3 televizyonu üzerinden haftanın her günü bir Türkçe dışı dilden yayın yapa TRT, söz konusu anadilde yayınları genişletebilecek, bu yayınlara bir kanal tahsis edebilecek. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 25 Haziran’da yasayı imzalayarak, Resmi Gazete’de yayımlanması için Başbakanlığa gönderdi.
AKP Belediye Meclis Üyesi Bilgehan Bayramoğlu ve Belediye Başkanı’nın özel kalem müdürü Mehmet Bingöl, Çağdaş Tuzla gazetesi sahibi ve yazı işleri müdürü Halil Özen’i ve muhabiri Kurtuluş Çelikparmak’ı darp ettikleri gerekçesiyle mahkum oldular. 6 Haziran’da Tuzla Sulh Ceza Mahkemesi, belediye meclis toplantısını izlemek için gittikleri Belediye binasında iki gazeteciye saldırdıkları iddiasıyla Bayramoğlu ve Bingöl’ü 120’şer gün adli para cezasına çarptırdı. Mahkeme başkanı Hakime Nesrin Avcı, paraya çevirdiği cezayı, ekonomik durumlarına göre Bayramoğlu için 4 bin 800 YTL; Bingöl için de 2 bin 400 YTL olarak belirledi. Para cezası ertelenmedi. Toplantı sırasında Özen’i dışarıya çağıran Bayramoğlu’nun, kendisine “Sen kendini bir şey mi zannediyorsun da hakkımızda bu haberleri yapıyorsun. Bende deve kini var. Develer intikamlarını acı çektire çektire alırlarmış. Bende böyle yapacağım” dediği; tehdit ettikten sonra da saldırdığı iddia edilmişti.
2007 1 Mayıs İşçi Bayramı eylemlerindeki polis şiddeti, İstanbul 9. İdare Mahkemesi kararıyla ilk kez mahkum edildi. Cumhuriyet gazetesi muhabiri Alper Turgut’un çevik kuvvet ekiplerince coplanması, gazeteciye tekme atılması ve geçici körlüğe yol açacak şekilde yakın mesafeden biber gazı sıkılmasını mahkeme, İçişleri Bakanlığı’nı bin YTL tazminata mahkum ederek cezalandırdı. Gazete avukatı Tora Pekin’in açtığı davayla ilgili 21 Nisan’da Hakim Zafer Şeker imzasıyla alınan kararda, “Darp edildiği ve kötü muamelelere maruz kaldığı şüphe götürmeyen söz konusu fiillerin kolluk kuvvetlerince gerçekleştirildiğinin anlaşılması ve personel seçimi ve yetiştirilmesi konusunda gerekli yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle davalı idarenin hizmet kusuru işlediği açık olduğundan idarenin zararı tazmin yükümlülüğü bulunmaktadır” denildi.
301. maddenin tümden yürürlükten kaldırılmasını “TCK’nın 301. maddesi Türkiye’nin utancıdır” tespitiyle talep eden Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De Girişimi (DurDe), bunun için 10 binden fazla imza topladı. İmza kampanyasına destek veren sanatçı ve yazarlar arasında Sezen Aksu, Filiz Akın, Müjde Ar, Nur Sürer, Pelin Batu, Şevval Sam, Lale Mansur, Kenan Işık, Halil Ergün, Rutkay Aziz, Şahika Tekand, Serra Yılmaz, Genco Erkal, Mehmet Atak, Yılmaz Erdoğan, Altan Erkekli, Mustafa Erdoğan, Bennu Yıldırımlar, Mehmet Ali Alabora, Mahir Günşiray, Yıldıray Şahinler, Işık Yenersu, Macide Tanır, Celile Toyon, Şerif Sezer, Julide Kural, Meral Okay da bulunuyor. RSF de, 301 değişikliğini “kozmetik ve yetersiz” olarak nitelendiren bir açıklama geldi: “Türkiye’de ifade özgürlüğünde gerçek bir ilerleme ancak bu özgürlüğü engelleyen tüm yasal düzenlemelerin esaslı bir şekilde gözden geçirilmesiyle mümkün olabilir. Bu reformun sınırlı kalması da ifade özgürlüğü meselesinin Türk yetkilileri için ne denli büyük bir sorun oluşturduğunu gösteriyor.
TBMM’de görüşülen “Türklüğü, Cumhuriyeti, Devletin kurum ve organlarını aşağılama” başlıklı TCK’nın 301. maddesine ilişkin kanun teklifi, MHP ve CHP itirazlarına karşın 29 Nisan’da kabul edildi. Maddedeki “Türklüğü” ibaresi yerine “Türk Milleti”, “Cumhuriyeti” kelimesi yerine de “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” ifadesini getirdi. Sert tartışmalar sonunda 65 oya karşılık 250 oyla kabul edilen yasaya göre, 301. maddenin başlığı, “Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama” olarak değiştirildi. Madde şu şekilde düzenlendi: “Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini veya Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargı organlarını alenen aşağılayan kişi, 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezasına çarptırılır. Devletin askeri veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişilere de aynı ceza uygulanır. “Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmayacak. “Bu suçtan dolayı soruşturma yapılması, Adalet Bakanı’nın iznine bağlıdır.” Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 301 değişikliğini 7 Mayıs’ta onayladı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, toplam 38 kişinin 2007 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda saldırıya uğradıkları gerekçesiyle altı polis yetkilisi ve olay yerinde görev yapan Emniyet görevlileri hakkında yaptıkları şikayette dava açılmasına gerek görmedi. 2 Nisan’da kamuoyuna yansıyan kararda, “Tüm şüpheliler, zor kullanım sınırlarını aşarak ya da memuriyet nüfuzlarını kötüye kullanmak suretiyle mağdurlara karşı etkili eylemde bulunduklarına dair, haklarında kamu davası açmaya yeter, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği, mağdurların meydana gelen yaralanmaların dereceleriyle şüphelilerin yasal olarak kullandıkları zor arasında herhangi bir orantısızlık bulunmadığı, müsnet suçun unsurlarının oluşmadığı anlaşıldı” deniyor. Şikayetçiler arasında DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, KESK Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul, 78’liler Girişimi yetkilisi Celalettin Can, Cumhuriyet gazetesi muhabiri Alper Turgut ve TTB Genel Başkanı Gençay Gürsoy da bulunuyor.
31 Mart’ta, Sultanahmet 8. Asliye Ceza Mahkemesi, Yayıncı Necati Abay’ı, Hrant Dink cinayetinin yaşandığı 19 Ocak 2007 gününde yaptığı yazılı açıklama nedeniyle ölüme tehdit eden 20 yaşındaki Mert Şahin’i 3 bin YTL para cezasına mahkum etti. Şahin’i önce altı ay hapisle cezalandıran mahkeme, hafifletici sebepleri gerekçe göstererek cezayı beş aya indirdi. Ceza sonunda 3 bin YTL’ye çevrildi. Abay’ın avukatı Gülizar Tuncer, verilen karara itiraz etti. 20 Ocak 2007’de yaptığı “Bir Gazeteci Daha Katledildi, Hrant Dink’i İyi Çocuklar Katletti” başlıklı açıklama nedeniyle tehdit edilen Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu (TGDP) Sözcüsü Abay, sanığa verilen cezanın bu türden olayları cesaretlendireceğini açıklayarak; “Şüphesiz sanığın cezalandırılması olumludur ancak ölümle tehdit ucuzladı” dedi.
20 Mart’ta Şişli 9. Asliye Ceza Mahkemesi, Hrant Dink cinayetinden 12 gün sonra Agos gazetesinin e-mail adresine ırkçı ve tehdit mesajı gönderen Zafer Filiz’i üç yıl hapisle cezalandırdı. “Ermeni toplumuna söven ve “Unutmayın bizde daha çok Çatlılar, Samastlar var” diyen Filiz, tehdit suçundan iki yıl, hakaret suçundan da bir yıl hapse mahkum oldu. Mahkeme cezayı ertelemedi.
Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde yayımlanan Kulp Haber gazetesi muhabiri Ahmet Ün, telefonda kendisini tehdit ettiği ve hakaretlerde bulunduğu iddiasıyla şikayet ettiği Belediye başkanı Mahmut Zengin’i yargı önüne çıkartamadı. Mart sonunda gazeteciye, Kulp Savcılığı’nın “şüphelinin müştekiyi aradığını gösterir tanık beyanından başka bir kanıt bulunmadığı” gerekçesiyle davaya gerek görmedi. Karar, 3 Ekim 2007 tarihinde alındı. Hastalıklara neden olan su sorununa çözüm bulunmamasını eleştiren Ün, Ağustos 2007’de AKP’li Belediye başkanı Zengin’i kendisini ölümle tehdit ettiği ve ağır hakaretler savurduğunu iddia etmişti.
Türkiye Radyo ve Televizyonunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı gereği girişilecek yeni yapılanmalara karşı çıkan Basın Yayın İletişim ve Posta Emekçileri Sendikası(Haber-Sen) yetkilisi Mehmet Demir, tasarıyla hükümetin kadrolaşmanın önünü açacağını ve TRT’yi kendi etkisi altına alacağını söyledi. TRT’nin yeniden yapılanmasının önemine ve aciliyetine katılan Demir’in önerisi bunun yayıncılık alanında uzmanların, akademisyenlerin, örgüt temsilcilerinin katılımıyla ve kamuoyunda tartışılarak yapılması. Haber-Sen, tasarıya karşı 29 Mart’ta İstanbul Galatasaray Lisesi önünde eylem yaptı.
Haber-Sen üyeleri, 19 Mart’ta Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu (TRT) Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı yasa taslağını, kamusal yayın anlayışının terk edildiği gerekçesiyle İzmir TRT Bölge Müdürlüğü önünde protesto ettiler. TRT’nin idari yapısının değiştirilmesi, Bölge Müdürlükleri’nin kapatılması ve personelin önemli bir kısmının başka kurumlara gönderilmesini içeren yasa taslağının Bakanlar Kurulu’na sevk edildiğini belirten Haber-Sen üyeleri, tasarıya “hayır” diyerek TRT’yi sahiplenme çağrısında bulundular. Haber-Sen Merkez Yönetim Kurulu üyesi Ali Yılbaşı, yasa taslağının kadrolaşmaya hizmet ettiğini savundu: “Yöneticilerin yanlışları, tüm TRT çalışanlarına mal ediliyor. TRT ile halkımız karşı karşıya getiriliyor. Kamuoyuna TRT’nin personel fazlası olduğu söyleniyor. Oysa TRT, 7 bin çalışanıyla, yedi televizyon kanalı ile dört ulusal, sekiz bölgesel, bir yerel ve bir uluslararası radyo kanalı üzerinden 27 dilde yayın yapıyor.”
İstanbul Tuzla’da Çağdaş Tuzla gazetesi bürosunu mühürleten AKP Belediye Başkanı Mehmet Demirci’ye yargı yolunun açıldığı 7 Mart’ta öğrenildi. Danıştay 1. Dairesi, gazete sahibi Halil Özen’in Demirci hakkında “hukuksuz kapatma” iddiasıyla yaptığı suç duyurusuna soruşturma izni vermeyen İçişleri Bakanlığı’nın 26 Temmuz 2007 tarihli kararını bozdu. 13 Aralık 2007’de bir karşı oyla alınan karar, iskansız binada ruhsatsız çalıştığı gerekçesiyle mühürlenen ve dört ay kapalı kalan gazeteye daha sonra tebliğ edildi. İstanbul 7. İdare Mahkemesi’ne kararın iptali için dava açmış, eş zamanlı olarak da Belediye Başkanı ve diğer yetkililer hakkında “görevi kötüye kullanmak” iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuştu. 7. İdare Mahkemesi, önce yürütmeyi durdurmuş, ardından Belediye Başkanı’nın kamu gücünü kötüye kullandığı ve kapatma işleminin Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olduğuna karar vererek, mühürlemeyi iptal etmişti. Danıştay 1. İdaresi, son olarak, şikayetin “şikayetçinin belli, şikayet konusu eylemin somut olduğu, iddiaların ciddi belge ve bulgulara dayandığı” tespitiyle İçişleri Bakanlığı’nın “işleme konulmama” kararının kaldırılmasına karar verdi. Bu kararla, Demirci için yargılama yolu açılmış oldu.
Mart başında, aralarında Dr. Selma Acuner, Prof. Dr. Asaf Savaş Akat, Prof. Dr. Ayhan Aktar, Dr. Cengiz Aktar, Nebahat Akkoç, Prof. Dr. Filiz Ali ve Prof. Dr. Mehmet Altan’ın bulunduğu çok sayıda gazeteci, akademisyen ve sanatçılar, hükümeti Avrupa Birliği sürecinin ihmal edildiği konusunda uyararak, ” Siyasi reformlar hızla hayata geçirilmeli, ifade özgürlüğünün önündeki engeller kaldırılmalı, 301 gibi sembolleşmiş demokrasi ayıplarından kurtulmalıdır” dedi. 100 kadar kişinin imza attığı deklarasyonda hükümete, “Son üç yıldır ihmal ettiğiniz AB projesine, dört elle sarılmamak için artık hiçbir bahaneniz kalmadı. 2008 AB yılı olacaksa, sizden söz değil, somut adımlar bekliyoruz” mesajı verildi.
AB İlerleme Raporu’nda eleştirilmesinden sonra 301 değişikliği için üst üste tarih açıklayan, sonuçta “türban” için Anayasa değişikliğine öncelik veren AKP hükümeti bir kez daha “301’in Türkiye’nin gündeminden kalkacağını” iddia ediyor. AKP Grup Başkanvekili Nihat Ergün, 301’le ilgili “Önümüzdeki hafta ele alınabilir. Bir kanun teklifine dönüşebilir. Son zamanlarda tartıştığımız konular gündeme geldiği için 301. maddenin de aynı tartışmaların içerisine gelmesi imkanı olmadı. Ama zannedersem önümüzdeki haftadan itibaren 301, Türkiye’nin gündeminden kalkacak” dedi.
Manavgat 2. Sulh Ceza Mahkemesi, 11 Nisan 2007 tarihinde işyerinde “Venüs Radyo”nun yönetim kurulu başkanı gazeteci Doğan Sönmez’e saldıran kişiye ulaşamıyor. Saldırgan olarak Nejdat Yılmaz’ı tespit eden mahkeme, 29 Şubat’ta görülen duruşmada da yol alamadı. Davanın altıncı duruşması da 22 Nisan’da gerçekleşecek. Sönmez’e, Eskihisar Mahallesi’nde bulunan radyoya reklam verme bahanesiyle gelen kimliği belirsiz bir kişi saldırmıştı. Darbeler sonucu yüzünden yaralanan ve yere yığılan gazeteci, yine de bir süre saldırganı izlemişti. Manavgat Devlet Hastanesi’ne giderek tedavi gören Sönmez, saldırgandan şikayetçi olarak Şelale Polis Karakolu’nda ifade vermişti.
Başörtüsünü üniversitelerde serbest bırakmayı amaçlayan Anayasal düzenlemeyi özgürlükler için yetersiz bulan başörtülü kadınların başlattığı “Söz konusu özgürlükse hiçbir şey teferruat değildir. Biz henüz özgür olmadık” bildirisine imza atanların sayısı 800’e yaklaştı. Bildiride, “12 Eylül darbe anayasasını esamesi okunmayacak şekilde ortadan kaldırıp yeni, sivil bir anayasaya yapılmadan mutlu olamayacağız” deniyor. Çağrı içerek henuzozgurolmadik.blogspot.com listesindeki bildiriye destek sunan erkekler de sitede ayrı olarak listeleniyor. Bildiride, “…Kürtlerin ve ötekileştirilenlerin kendilerini bu ülkenin asli unsuru hissetmesi için gereken hukuki ve psikolojik ortam oluşturulmadan, acımasız cinayetlerin gerçek sorumlularına ulaşılmadan, 301 davalarını bitirecek düzenleme yapılmadan…hiçbir özgürlük tam özgürlük değildir” da deniyor.
12 Şubat’ta Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, gazetecilerce “TCK’nin 301. maddesinin ne zaman gündeme geleceğinin” sorulması üzerine de “301 ile ilgili teklifin hazır olduğunu biliyorum. Ne zaman verileceği konusunu grup başkanvekillerimiz belirleyecekler. Adalet Bakanlığı olarak biz katkımızı yaptık ve bir teklif oluştu. O teklif Meclis Başkanlığı’na bir an önce verilir diye düşünüyorum” diye konuştu.
Geçen yıl Valilikçe Taksim için yasaklanan 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı izlerken polisin saldırısına uğrayan habercilerden Cumhuriyet gazetesi muhabiri Alper Turgut, aradan dokuz ay geçmesine rağmen sorumluları yargılatamadı. Cumhuriyet gazetesi çalışanları Turgut, Berat Günçıkan ve Aynur Çolak’ın İstanbul Emniyet Müdürlüğü merkezinde müfettişlerce dinlenmesinden sonra yaşanan tek gelişme, dosyanın kapatılması oldu. Cumhuriyet’in üç çalışanın dışında olay günü; Vatan gazetesi muhabiri Bülent Ergün, Radikal gazetesi muhabirleri Demet Bilge Ergün, Timur Soykan, İsmail Saymaz ve Umay Aktaş, Kanal D’den İhsan Yıldız ve bir Su TV kameranı saldırıların hedefi olmuştu. Üç çalışanın dinlenmesinden yedi ay sonra gelişme yaşanmaması üzerine Bilgi Edinme Yasası yoluyla “Saldırılarla ilgili soruşturma hangi aşamada?” diye soran gazete avukatı Tora Pekin, başvurusuna İstanbul Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü’nden, “12 Temmuz 2007 tarihli inceleme raporu, getirilen teklif doğrultusunda, Valilik makamının 27 Temmuz 2007 tarih ve 07/2694 sayılı Olurları ile işlemden kaldırıldı” yanıtını aldı. 12 Mart’taysa İstanbul Başsavcılığı, aralarından Alper Turgut’un da bulunduğu 38 kişinin yaptığı şikayetle yürüttüğü soruşturmada altı polis yetkilisi ve olay yerinde görevli polisler hakkında takipsizlik karar verdi. “İzinsiz” eylem yağıldığını savunan savcılık, “yasal zor” kullanıldığını ve görevlileri suçlamaya yeterli kesin kanıt bulunamadığını bildirdi. Murat Papuç, Erkin Tufan Özalp, Alper Turgut, Süleyman Çelebi, Musa Çam, Adnan Serdaroğlu, Kamer Aktaş, İsmail Hakkı Tombul, Abdurrahman Daşdemir, Sevgi Göyçe, Mehmet Soğancı, Hüseyin Yeşil, Gençay Gürsoy, Ali Rıza Küçükosmanoğlu, Arzu Çerkezoğlu, Hüseyin Karabulut, Metin İlgün, Alper Taş, Kamer Demir, Yaman Yıldız, İlknur Birol, Oya Ersoy, Celalettin Can, Nimet Tanrıkulu, Kudret Yıldırım, Hatice Yıldırım, Eyüp Baş, Hakan Dilmeç, Halim Gürbüz, Pınar Akbina, Beycan Taşkıran, Saadet Yeğin, Ramazan Gülten, Serhan Arıkanoğlu, Güray Dağ,Dursun Yıldız, Fahrettin Nevzat Süs ve Cihan İlter şikayetçiler arasında yer alıyordu.
Diyarbakır Başsavcılığı, 28 Mart 2004 Yerel Seçimleri gecesinde resmi üniformalı bir polisin oy sandığını değiştirdiği iddiasını araştıran gazetecilerden dokuzuna yönelik sivil polis saldırısına, ancak dört yıl sonra dava açabildi. Başsavcılığın 30 Mayıs 2007’de sadece bir polis memuru hakkında dava açtığını öğrendiklerini ifade eden dönemin SKY Türk kanalı bölge temsilcisi Nevzat Bingöl, “Bu kadar geç ve insanların olayı unuttuktan sonra harekete geçilmesinde bir şey beklenemez” dedi. “Kasten yaralama” ve “mala zarar verme” gerekçesiyle açılan davanın görülmesine Diyarbakır Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülüyor. Show TV muhabiri Şaban Boz, Söz gazetesi ve Söz TV muhabiri Beşir Arız ve Faysal Karadeniz, Ahmet Bulut ve Bayram Bulut, DİHA kameramanı Mehmet Şirin Hatman ve muhabiri Bahire Karataş ve Gün TV muhabiri Fırat Düzgün saldırısına uğramış, yaralananlardan Hatman, Boz ve Karataş tedavi altına alınmıştı. Kameraların kullanılamaz hale gelmesi nedeniyle gazetecilerin 27 bin doları bulan zararı karşılanmamıştı. Habercileri hastanede ziyaret eden dönemin polis müdürü, sorumluların cezalandırılacağı sözü vermişti.
Yüzleri maskeli kişilerce saldırıya uğrayarak ağır yaralanan Hakkari Yüksekova Haber gazetesi imtiyaz sahibi ve Anadolu Ajansı muhabiri Necip Çapraz, iki yıllık önce uğradığı saldırıda kendisini ağır yaraladıkları gerekçesiyle tutuksuz sanık Müslim Bartin’i 5 ay 25 gün hapis ve iki yıl denetime tabi tutulma cezasına mahkum ettirdi. Gazeteci cezaları az bulduğu için, tutuksuz sanık Müslim Bartin de suçsuz olduğunu iddia ederek 5 ay 25 gün hapis ve iki yıl denetime tabi tutulma cezasını temyiz ettiler. Mahkeme, suçsuz olduğuna kanaat getirdiği Nihat Bartin’i de beraat ettirdi. Yüksekova Asliye Hukuk Mahkemesi’nce 17 Aralık 2007 tarihinde alınan karar gazeteciye daha sonra tebliğ edildi.
Yunanistan’ın Mega TV kanalının Türkiye muhabiri ve İho gazetesi Yayın Yönetmeni Andreas Rombopulos, 5 Kasım 2007’da Beyoğlu Tel Sokak’ta bulunan bürosunun önünde, kimliği belirsiz iki kişinin saldırısına uğramıştı. Ancak yürütülen soruşturmadan hiçbir sonuç çıkmadı.
26 Temmuz 2007’de bir polis aracına bindirilerek İstanbul Taksim’de kaçırıldığını ve araç içinde darp edildiğini savunan Özgür Hayat gazetesi ve “yüzde 52 Öfke” dergisi sorumlu yazı işleri müdürü Sinan Tekpetek, şikayetinden hiçbir sonuç alamadı. İHD İstanbul Şubesi’nde basın açıklaması yapan Tekpetek, saldırı nedenini bilmediğini ancak dergi faaliyetlerinden veya daha önce 2005 yılında bir “polis şiddeti” uygulamasına tanıklık ettiği için hakkında açılan davaya bağlı olabileceğini ifade etmişti. Tekpetek, 31 Temmuz’da Beyoğlu Cumhuriyet Savcısı Enver Dikilitaş’a ifade vermişti.
Sansür ve Tekelleşmeye Tepkiler
Boğaziçi Üniversitesi’nde, aralarında Nermin Abadan-Unat, Lale Akarun, Güzin Gülsün, Yavuz Akpınar, Zühre Aksoy, Ercan Alp, Kuban Altınel ve Fatma Taşkent’in de bulunduğu 97 öğretim elemanı, mahkemelerin İnternet sitelerine erişimi engelleme kararlarına karşı ortak bildirge yayımladı. Akademisyenler, bu kararların İnternet kullanıcılarının haberleşme ve bilgiye erişim özgürlüklerini ihlal ettiğini belirtiyor, bu kararların alınmasın olanak sağlayan yasanın değiştirilmesini, mahkemelerin de bütün bir site yerine, ilgili bilirkişilere danışarak sadece şikayetçi olunan sayfalara erişimi engelleme kararı vermesini istedi.
İstanbul Tabip Odası, Hüseyin Üzmez’in cinsel tacizle yargılandığı davada mağdur çocuğun “ruh sağlığının bozulmadığı”nı söyleyen Adli Tıp Kurumu’nu eleştiren Adli Tıp uzmanları Elif Kırteke, Serhat Gürpınar ve Lale Tırtıl’a kurum tarafından kınama cezası verilmesini protesto etti. 4 Aralık’ta Oda, İstanbul, Yenibosna’da bulunan Adli Tıp Kurumu (ATK) önünde bir basın açıklaması yaparak tepki gösterdi. ATK Başkan Yardımcısı Mustafa Okuyan, basın toplantısına katılan üç doktor hakkında “iş saatleri içersinde görev yerini izinsiz terk etmek” gerekçesiyle soruşturma başlatmıştı. Soruşturmanın sonucunda üç uzmana uyarı ve kınama cezaları verildi.
2 Aralık’ta yaklaşık 200 gazeteci, medya sektöründe son dönemde yüzlerle ifade edilen işten çıkarmaları ve hükümetin gazeteciler in sosyal haklarını hedef alan uygulamalarını protesto etmek için Taksim Tramvay Durağı’ndan Beyoğlu Galatasaray Meydanı’na yürüdü. TGS çağrısıyla toplanan haberciler, örgütlü mücadele gereğine işaret eden ve hükümeti protesto eden sloganlar attılar: “Emeğin onuru sendikalı olmaktır”, “Basına özgürlük sendikayla gelecek”, “İş, ekmek yoksa barış da yok”, “İşsizliğe hamdolsun demeyeceğiz”, “AKP elini ümüğümden çek”, “Krizin bedeli patronlara”.
RSF, youtube.com küresel video paylaşım sitesine erişimin bu yıl 4. kez engellenmesini kınadı: “Tüm sitenin yasaklanması Türk yurttaşların bilgiye erişimine saldırıdır”. Ankara’daki Çubuk Sulh Ceza Mahkemesi’nin 30 Ekim’de aldığı erişim yasağı kararının 20 Kasım’da youtube.com sitesinde ikinci bir yasak kararı olarak yayımlandığını duyuran RSF, Atatürk’ün anısına hakaret edilmesi ve PKK örgütüne destek niteliğinde içerikler bulundurulmasının gerekçe yapıldığını açıkladı: “Tekrarlıyoruz: Youtube sitesinin engellenmesi keyfidir. Yetkililerin başvurdukları inat kabul edilemez, kaldı ki site zaten 5 Mayıs’tan beri bir başka yargı kararı (Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesi) gereği erişilemez durumda. İnternet üzerine görüntü paylaşımına hizmet eden bu platformu sansür etmek, Türk yurttaşlarının haberleşme özgürlüğüne getirilen bir saldırıdır.”
İnternet yasaklarıyla ilgili tartışma, youtube.com dışında İnternet ortamında faaliyet gösteren bir sözlük olan nacizanebilgi.com sitesine getirilen erişim yasağıyla sürüyor. Bilim Araştırma Vakfı (BAV) temsilcilerinden Adnan Oktar, İnternet ortamında faaliyet gösteren bir sözlük olan nacizanebilgi.com sitesinin yetkililerinden, kişilik haklarına saldırı iddiasıyla 8 bin YTL manevi tazminat talep ediyor. Oktar’ın avukatı Melih Demir’in girişimleriyle Silivri Asliye Hukuk Mahkemesi, 1 Temmuz 2008’de sitesinin yayınına ihtiyati tedbir koydu. “Nacizane” sözlüğünün sahibi Tansu Gürsel, sitelerinin Adnan Oktar’ın “kişilik haklarını ihlal” ettikleri iddiasıyla yasaklandığını, kararın geri alınması için avukatlarının girişimlerini sürdürdüklerini bildirdi. Gürsel, sitenin http://nacizanebilgi.com adresinden yayın yaptığını açıklamıştı.
RSF, CNN Türk’te yayımlanan “Oradaydım” programının yapımcısı Barış Pehlivan ve milletvekiliyken Diyarbakır Cezaevi’nde yaşadıklarını tanıklık eden Nurettin Yılmaz hakkında dava açılması ve gözaltında işkencenin zaman aşımına uğramasıyla ilgili Cumhuriyet gazetesinde haber yapan gazeteci Alper Turgut’un mahkum edilmesini kınadı. RSF, “Halen işkence vakalarının halk önünde kınanmasına ciddi şekilde karşı çıkılıyor. Bu çekincenin nedeni ne olursa olsun, uygulama temelsizdir. İşkence insan onuruna yakışmayan, barbarca bir uygulamadır ve bundan suçlu bulunanlar, toplum susturularak korunamazlar. Yargı, bu tür uygulamalar konusunda halkı bilgilendirenler gibi mağdurları da yargılamak yerine korumalıdır” dedi.
DTP Muş milletvekili Nuri Yaman’in ”TRT’de iktidar partisinden 25’in üzerinde kişi, anamuhalefetten 17, MHP’den 13, Mecliste grubu bulunmayan DSP’den 3, BBP’den 1 kişi programlara alınmasına rağmen, bugüne değin grubu bulunan ve 21 milletvekiliyle temsil edilen DTP’den alınmama nedenini açık ve net olarak belirtmediniz. Bu konuya açıklık getirirseniz sevineceğim” diye soru sorduğu TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, ”Kendileri beni ziyarete geldiklerinde de söyledim; milli birliğe, bütünlüğe, üniter yapıya saygı duyarlarsa, duyuyorlarsa, emirleri baş üstüne, kendilerini de çıkaracağım televizyona her zaman hem de…” şeklinde yanıt verdi.
Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı polis ekipleri, mahkeme kararıyla, Vali Yusuf Yavaşcan’ın eşi Ayla Yavaşcan’ı kara çarşaf içinde gösteren fotoğraflara yer verdikleri gerekçesiyle yerel Reha, Bayrak, Adalet ve Şanlıurfa gazetelerine ait bürolara 10 Kasım’da baskın düzenledi. Gazetelere ait bilgisayar ve bazı dokümanlara el konulduğu aramalar, fotoğrafları gazetecilere dağıttığı iddia edilen Valilik eski basın halkla ilişkiler müdürü Kamil Güler’in evinde de sürdürüldü. GAP Gazeteciler Cemiyeti, dört gazeteye yapılan polis baskınını ve cihazlara el koyma işlemini hukuk devleti ve basın özgürlüğü adına protesto ettiğini açıkladı. Cemiyet, “Gazete yaptığı bir haber veya yayınladığı bir fotoğraf nedeniyle baskına uğrayamaz, cihazlarına el konulamaz. Yaptığı ve yayınladığı haber ve görüntüler için ancak yargılanabilir” dedi. Vali, fotoğrafların, geçen yıl Suriye gezisinde Hz. Ali’nin kızı Hz. Zeynep’in türbesini ziyaret ettikleri sırasında Valilik fotoğrafçısınca çekilen özel fotoğraflar olduğunu açıklamıştı. Fotoğrafların medyaya emekliye sevk ettiği Güler tarafından iletilmiş olabileceğini ifade eden Yavaşcan, “Benim eşimin durumunu, çalışmalarını 3 yıldır Şanlıurfalılar yakından biliyor. Bunu yapmak ahlaksızlıktır. Hem ceza yönünden, hem de tazminat yönünden adli mercilerde gereken başvuruları yapacağım” demişti. Urfa Haber sitesi, Yavaşcan’a “haksız ve çirkin komplo” düzenlendiğini açıklayarak yayınları kınadı. Reha gazetesi imtiyaz sahibi Recai Ayhan, “Valinin eşinin fotoğrafını yayımladığım için matbaamın makinelerine el konuldu. Bunun hesabını ciğerini söke söke alacağım. Özgür sese gem vurulamaz. Burası İran değil, İran da olmayacaktır” dedi.
Günlük Evrensel gazetesi diplomasi muhabiri Sultan Özer, eleştirel haberler yaptığı ve kızdıran sorular sorduğu için Başbakanlıkça akreditasyon kartının yenilenmediğini ve Başbakanlık ve bakanlık kapılarının kendilerine kapatıldığını açıkladı. Başbakanlık Basın Merkezi, Başbakanlık ve Bakanlar Kurulu açıklamalarını izlemek isteyen Günlük Evrensel muhabiri Sultan Özer, Hürriyet gazetesi muhabirleri Hasan Tüfekçi ve Turan Yılmaz, Milliyet gazetesi muhabiri Abdullah Karakuş, Star Televizyonu’ndan Fatma Çözen ile Akşam gazetesi muhabiri Ali Ekber Ertürk’ün akreditasyonlarını yenilemedi. 10 Kasım’da gündeme gelen yasak, MAZLUMDER Genel başkan yardımcısı avukat Emrullah Beytar, TGC Genel Sekreteri Celal Toprak, ÇGD Başkanı Ahmet Abakay, G9 Gazeteciler Platformu ve Basın Konseyi’nin tepkisine neden oldu. Başbakanlık Halkla İlişkiler Müdürlüğü Basın Müşaviri Ahmet Arslan, Özer’in bilgi talep ettiği dilekçesini yanıtlarken, “Başbakanlık muhabirliği şartlarından ‘devamlılık’ kriterini yerine getirmediğinizi için akreditasyonunuz yenilenmemiştir” dedi.
ÖDP Genel Başkanı ve İstanbul milletvekili Ufuk Uras, son dönemde yaygınlaşan İnternet yasaklarını TBMM gündemine taşıdı. Uras, şu soruları yöneltti: “Adnan Oktar’ın girişimleriyle ilgili kaç mahkeme erişim yasağı kararı almıştır? Kaç girişimde Gebze ve Silivri Asliye Hukuk Mahkemeleri adres olarak seçilmiştir? Neden bu mahkemeler Özellikle seçilmiştir? Hükümetiniz, 5651 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunu ne zaman değiştirmeyi düşünüyor? Bakanlığınız, sistematik erişim yasağı kararlarını alan mahkemelerin bu tutumlarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uyumu konusunda ne düşünüyor?”
Cumhuriyet gazetesi, Engin Çeber’in işkence sonucu ölümü ve birlikte gözaltına alındığı arkadaşları Cihan Gün, Özgür Karakaya ve Aysu Baykal’a işkence yapılmasıyla ilgili soruşturmaya getirilen yayın yasağına itiraz etti. Avukatlar Tora Pekin ve Bülent Utku, 4 Kasım tarihli dilekçelerinde, işkencenin önlenmesinde basının olayları takip etmesinin ve kamuoyunun bilgilenmesinin önemine dikkat çekerken, işkence yapılanların ve yakınlarının adalet isteğinin yargının tarafsızlığını etkilemeyeceğini vurguladı. Avukatlar Bakırköy 9. Sulh Ceza Mahkemesi’nden koyduğu yasağı kaldırmasını istedi.
“Burhan Felek Basın Hizmet Ödülleri” gecesinde konuşan TGC Başkanı Orhan Erinç, yayın yasaklarının rutin, alışılmış hale dönüşme tehlikesi bulunduğunu dile getirdi. Özellikle neşir yasakları konusunda kapsamı ve niteliği belli olmayan yayın yasakları ile karşı karşıya olunduğunu dile getiren Erinç, bu yasakların niteliği nedeniyle de yargı kararlarının da uygulanamaz hale geldiğini söyledi.
Avrupa Birliği Komisyonu, Türkiye ile ilgili açıkladığı 91 sayfalık İlerleme Raporu’nda endişe konusu olmayı sürdürdüğüne işaret ettiği ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalarına 15 ve 16. sayfalarında yer verdi. Raporda, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla uyumlu biçimde ifade özgürlüğüne tam olarak saygı gösterilmesini sağlama yolunda çabaların geliştirilmesi ve güçlendirilmesi gerekiyor” denildi. Raporda, 301. madde değişikliğine ilişkin olarak, “Siyasi etkiye kapı aralanıyor” deniyor. Raporda, Hrant Dinkcinayetinde jandarma ve diğer görevlilerin ihmal gösterdikleri yönünde gündeme gelen bulguların değerlendirilmesi de istendi. 301. madde değişikliğinden sonra mahkemelerin 257 dosyayı Bakanlığa gönderdiklerini, Eylül ayındaysa Bakanlığın 163 dosyayı incelediğini, bunlardan 126’sı için soruşturma veya kovuşturma izni vermediği; 37 dosya için de izin verildiğini bildirdi.
Haftalık Politika gazetesine, 3 Ekim 2008’de yayımlanan 2. sayısında “‘PKK örgüt açıklamalarına yer verildiği” ve “Suç ve suçlunun övüldüğü” gerekçesiyle İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nce bir ay kapatma cezası verildi. PKK örgütünün hapisteki lideri Abdullah Öcalan’a “Halk bizi işaret ediyor” sözlerini sür-manşete taşıyan gazetenin manşetindeyse, “Diyarbakır’da büyük oturma eylemi. Çözümün adresi Öcalan” haberi vardı.
Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu üyesi Cem Özdemir, konuk ülke olarak Türkiye’nin yer aldığı İsviçre’deki Culturescapes- Festivali’ne Kültür Bakanlığı’nın sansür uyguladığı gerekçesiyle festivale desteğini geri çektiğini bildirdi. Hem Kültür Bakanlığı, hem de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e gönderdiği mektupla daha önce festivale destek verdiğini hatırlatan Özdemir, “Türkiye’deki bürokratlara Türkiye’nin Avrupa Birliği üyesi olmak için çaba gösterdiğini hatırlamak gerekir. AB’de sansüre yer yoktur. O zaman bu fikri paylaşmayan Kuzey Kore’de festivale katılsın” dedi. İsviçre’nin Tages Anzeiger gazetesi Festivale 400 bin avro (800 bin YTL) destek veren Kültür Bakanlığı’nın “Gitmek” filminin festival programından çıkarılmasını istediği yazmıştı. Festival yöneticisi Jurriaan Cooiman de bunu yerine getirdikten sonra da, gazeteye festivalin geleceği tehlikeye girdiği yaptığını belirterek, pişmanım” açıklaması yapmıştı.Sansür uygulamalarının çoğalmasından “büyük kaygı” duyduğunu açıklayan Sinema Yazarları Derneği (SİYAD), “Bu durum, giderek keyfileşen sansür uygulamalarının yeni bir örneği. Kültür Bakanı Günay’ı böylesi çabaların önüne geçmesi için göreve çağırıyoruz” dedi; Bakan Günay’ı göreve çağırdı. Filmin yönetmeni Hüseyin Karabey, “Bakanlıkla yaptığımız telefon görüşmesinde bu sansür olayından haberdar olmadıklarını öğrendik. Her fırsatta özgürlükçü bir Anayasadan bahseden Kültür Bakanı Sayın Ertuğrul Günay’ın bu konuda gereğini yapacağına inanıyoruz” diye konuştu. Bakanlık bürokratı İbrahim Yazar ise “Biz bu programla ilgili olarak yaklaşık 1,5 yıldır çalışıyoruz. Çok zengin bir program çıkardık. Bu nedenle tercih yapmak zorundaydık ve yaptık” dedi.
Mahkemelerin aldığı İnternet sitelerine erişim yasağı kararlarını hukuki açıdan eleştiren “İnternet’e Karşı Adnan Hoca : Tüm Kapatmalar Hukuka Aykırı” yazısında kendisine hakaret edildiğini ve iftira atıldığını iddia eden Adnan Oktar (Adnan Hoca), yazı kaldırılmadığı takdirde bianet’i de erişime kapattırmak üzere mahkemeye başvuracağını söyledi. Oktar adına 28 Ekim’de bianet’e bir “uyarı” gönderen avukatları, daha önce benzer başvurular üzerine wordpress.com, richarddawkins.net, egitimsen.org.tr, groups.google, gazetevatan.com gibi sitelerin erişime kapatıldığını hatırlattı. Avukatlar Kerim Kalkan ve Ceyhun Aydoğan, gönderdikleri “uyarı” metninde “24 saat içinde yazı yayından kaldırılmadığı takdirde” mahkemeye başvuracaklarını belirtti. Hukukçuların konu üzerine görüşünü de alan bianet yönetimi, Leeds Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Yaman Akdeniz ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, İnsan Hakları Merkezi üyesi Kerem Altıparmak’ın kaleme aldığı ve 20 Ekim’de çıkan yazıyı hiçbir hakaret içermediğinden dolayı yayından kaldırmamaya karar verdi. RSF, Oktar’ın avukatları aracılığıyla yayımladığı bir yazının yayından çekilmesi istenen bianet.org sitesine destek verdi: “Absürd sansüre karşı gösterdiği yaklaşımında bianet’i destekliyoruz.”
Bilişim alanında faaliyet gösteren 11 sivil toplum kuruluşu, “Türkiye İnterneti Yasaklama Ayıbından Kurtulmalıdır!” başlıklı ortak bir bildirgeyle, erişim yasaklarıyla ortaya çıkan sorunları gidermek için Ankara ve İstanbul’da iki “uzman” mahkemenin İnternet yasaklarına bakmakla görevlendirilmesini önerdiler. örgütler, 5651 Sayılı Yasaya ilişkin Yönetmeliklerin de gözden geçirilerek, “yasaklı nesnenin kaldırılması” konusuna açıklık getirilmesi gerektiğini bildirdiler. Açıklamaya, İnternet Teknolojileri Derneği (INETD), Türkiye Bilişim Derneği (TBD), Türkiye Bilişim Sektör Derneği (TÜBİDER), Linux Kullanıcıları Derneği (LKD), Tüm İnternet Evleri Derneği (TİEV), Türk Kütüphanecileri Derneği (TKD), Universite ve Araştırma Kütüphanecileri Derneği (UNAK), Tıp Bilişimi Derneği (TurkMIA), ODTÜ Mezunları Derneği (ODTÜ MD), Yurttaş Girisimi ve Katılımcı Avukat Grubu (KAV) imza attı. İnternet ortamında yaygın bir imza kampanyası başlatan İnternet kullanıcıları, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den, mahkemenin kişisel günlük tutma sitesi olan blogger.com sitelerinin kapatmasına sessiz kalmamasını istediler. RSF de, 5651 Sayılı yasanın keyfiyete yol açtığı için gözden geçirilmesi gerektiğini bildirdi.
20 Ekim’de Diyarbakır 1. Sulh Ceza Mahkemesi, dünyada en çok bilinen İnternet günlüğü (blog) hizmetleri veren şirketi blogger.com’u İnternet kullanıcılarının erişimine kapattı. Yasak kararı, şirketin barındırdığı bazı sitelerin, futbol maçlarının görüntülerine yer verdikleri gerekçesiyle yayın hakkına sahip dijital yayın platformu Dijitürk Şirketi’nin başvurusu üzerine alındı. Bloglarına erişmek isteyen binlerce İnternet kullanıcısı, hafta sonundan bu yana “Bu siteye erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir” yazısıyla karşılaşıyorlar. Yasağa Diyarbakır 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 20 Ekim’de aldığı 2008/2761 sayılı bir kararla başvurulduğu öğrenildi. Aynı kararla, blog alanı olan blogspot.com sitesinin erişimine de yasak kondu. Küresel video paylaşım sitesi youtube.com’un altı aydır yasak olduğu Türkiye’de, şimdi de Google Şirketi’nin 2003 yılında satın aldığı en bilinen ve bloglara hizmet veren blogger.com erişilmez hale getirildi. Türkiye’de son bir yılda çeşitli nedenlerle 1112 site erişime engellendi. Bu sitelerden 861’i res’en (şikâyet olmadan Telekomünikasyon Kurumu kararıyla) 251’i yargı kararıyla sansürlenen sitelerin gerekçeleri çeşitlilik gösteriyor. Bunlardan 415’i ‘Çocukların cinsel istismarı’, 390’ı ‘Müstehcenlik’, 79’u ‘Kumar oynanması için yer ve imkân sağlama’, 51’i ‘Atatürk aleyhine işlenen suçlar’, 25’i ‘bahis ve kumar’, 12’si ise ‘Fuhuş’ gerekçesiyle erişime engellendi.
Türkiye, RSF’nin yaptığı Dünya Basın Özgürlüğü Sıralaması’nda bu yıl 173 ülke içerisinde Ermenistan’la birlikte 102. sırada yer aldı. Geçen yıl 163 ülke içinde 101. sırada kendine yer bulan Türkiye, RSF’nin 22 Ekim’de yayımladığı sıralamada, basın ve ifade özgürlüğüne yönelik ihlallerinin çeşitliliğiyle yoğun yaşandığı, editoriyal bağımsızlığın sınırlı olduğu, sansür ve otosansür uygulamalarına rastlanan, İnternet özgürlüğünün yasaklarla karşılaştığı ve suçların cezasız kaldığı bir ülke olarak yer aldı. Türkiye, Sıralama ilk kez yayımlandığı 2002 yılında 139 ülke içerisinde 99., 2003’te 166 ülke arasında 116., 2004’te 167 ülke içerisinde 113., 2005’te 167 ülke içerisinde 98., 2006 yılında 168 ülke içerisinde 98., 2007’de de 169 ülke içerisinde 101. olmuştu.
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ve hükümet medyayı hedef alırken, 17 askerin öldüğü PKK’nin Aktütün saldırısıyla ilgili sorulara hala cevap verilmedi. Eski milletvekili, gazeteci ve kamuoyu araştırma şirketi KONDA’nın yöneticisi Tarhan Erdem, basının ancak vatandaşlarca eleştirilebileceğini, iktidarın görevininse yaşananlar hakkında kamuoyunu bilgilendirmekle sınırlı olduğunu söyledi. Erdem, Taraf’ın ele geçirdiği belgeyi yayınlamasının gazetecilik görevi olduğunu, fakat haberi yorumla vermesini doğru bulmadığını söyledi. Haberin tekzip edilmesi yeterli görülmese bile, buna karşı sadece yargı yoluyla hareket edilebileceğini söyleyen Erdem, bunun dışında “medyayı terbiye etmeye çalışmanın” yanlış olduğunu vurguladı. “Yayınları eleştirecek olan gazetenin okurları ve genel olarak vatandaşlardır. Ola ki haberin öznesi olan kurum bunu tekzip etmek istedi, bunu yapacak olan o kurumun sözcüsüdür.”
15 Ekim’de Vatan gazetesine ait gazetevatan.com İnternet sitesine girmek isteyen İnternet kullanıcıları, “Bu siteye erişim mahkeme kararı ile engellenmiştir” mesajıyla karşılaştılar. Site, kamuoyunda “Adnan Hoca” olarak tanınan “Harun Yahya” mahlaslı Adnan Oktar’ın yayımlanan okur yorumları nedeniyle şikayeti üzerine Silivri 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce geçici bir süreyle kapatıldı. Oktar’ın şikayetlerini değerlendiren mahkemeler, Nisan 2007’den bu yana eksisozluk.com, superpoligon.com ve wordpress.com sitelerine de yasak getirmişti. Şişli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, aynı gerekçeyle evrimci yazar Prof. Richard Dawkins’in richarddawkins.net adresli sitesini de tedbiren erişime kapatmıştı. Ayrıca 18 Eylül’de de Gebze 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, 4 Eylül 1990’da uğradığı bir silahlı saldırı sonucu yaşamını yitiren yazar Turhan Dursun adına açılan turandursun.com sitesine de yasak koydu. Ancak kararın kimin girişimiyle alındığı bilinmiyor. Türkiye’de, youtube.com, dailymotion.com, googlegroups.com, egitimsen.org.tr, geocities.com, turandursun.com ve devrimciler.org gibi sitelere erişim çeşitli gerekçelerle yasaklanmıştı. Türkiye’de son bir yılda çeşitli nedenlerle 1112 site erişime engellendi. Bu sitelerden 861’i res’en (şikâyet olmadan Telekomünikasyon Kurumu kararıyla) 251’i yargı kararıyla sansürlenen sitelerin gerekçeleri çeşitlilik gösteriyor. Bunlardan 415’i ‘Çocukların cinsel istismarı’, 390’ı ‘Müstehcenlik’, 79’u ‘Kumar oynanması için yer ve imkân sağlama’, 51’i ‘Atatürk aleyhine işlenen suçlar’, 25’i ‘bahis ve kumar’, 12’si ise ‘Fuhuş’ gerekçesiyle erişime engellendi.
Genelkurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesi, Taraf gazetesinin 14 Ekim 2008 tarihli sayısında yayımlanan “Aktütün’ü İtiraf Edin Demiştik…Biz Açıklıyoruz” başlıklı haberine 15 Ekim’de yayın yasağı koydu. Askeri Savcılığın talebiyle bu mahkeme, “yayın yasağı”na TCK’nın 329. maddesinde belirtilen “devletin güvenliğine ilişkin bilgileri açıklamak” suçuna “vücut verebilme ihtimali” üzerine karar verdi. Askeri Savcılık, yayınların devletin güvenliğine ait belgelerin sızdırılmasına ilişkin soruşturmanın sürdürülmesi ve yakalanan kişi veya şüphelilerin müdafilerinin soruşturma dosyasının içeriğini incelemesi veya belgelerden örnek almasının soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği kanaatine varıldığını bildirdi. Daha önce de Dağlıca baskının istihbarat örgütlerinin önceden bilmesine karşın gerçekleştiğini yazarak Askeri Savcılıktan “Belgeleri teslim edin, yoksa biz kolluk kuvvetleri aracılığıyla alırız” uyarısı alan Taraf gazetesi, haber kaynaklarını açıklamaları yönünde tehdit edildiğini duyurmuştu. IPI Ulusal Komitesi, çeşitli iddialar yansıtan haberlere Askeri Savcılığın yasak getirmesine tepki gösterdi: “Karar, Türkiye’de basın özgürlüğü açısından endişe verici bir durum”.
Musa Anter’in hayatını anlatan “Araf” adlı Kürtçe tiyatro oyununun İzmir’de hiçbir gerekçe gösterilmeden Valilik ve Emniyet Müdürlüğü’nce yasaklandığı 13 Ekim’de öğrenildi. Cihan Şan’ın yazdığı ve Aydın Orak’ın oynadığı oyun İzmir Konak Belediyesinin Selahaddin Akçiçek Kültür Merkezinde sergilenecek etkinlikler programında yer almasına rağmen yasaklandı. Belediyeden ismini vermek istemeyen bir yetkili “Emniyet oyuna gelecek seyircilerin slogan atacaklarını ve provokasyona sebep olacaklarını söyledi; ‘eğer icap ederse, kültür merkezinin önünü çevik kuvvetle dolduracağız ama yine de oyuna müsaade etmeyeceğiz’ dedi” diye ekledi. Yasağa tepki gösteren tiyatrocular ve hak savunucuları bir basın açıklamasıyla durumu protesto etti. Oyun daha sonra Mezopotamya Kültür Merkezi’nde sergilendi. 1992’de Diyarbakır’da öldürülen gazeteci-yazar Anter’in hayat hikâyesini anlatan oyunu Tiyatro Avesta hazırlamıştı.
Kürtçe günlük yayın yapan Azadiya Welat gazetesi, 5 Ekim 2008 tarihli sayısında yer verilen haber ve yazılar nedeniyle bir ay süreyle yasaklandı. 5 Ekim’de İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, “PKK örgütüne ait açıklamalara yer verdiği” ve “örgütün propagandasını yaptığı” gerekçesiyle gazeteyi TMY’nin 6/son maddesi uyarınca cezalandırdı. Gazete yetkilileri, kapatma kararına PKK yetkililerinden Mustafa Karasu’nun Kürtçe yayımlanan ve Fırat Haber Ajansı’nın (ANF) kaynaklık ettiği “Çatı Partisi Demokrasi için Gerekliliktir” haberi ve Şemdinli’de Aktütün Karakolu’na yapılan ve 17 askerin yaşamını yitirdiği saldırıyla ilgili haberlerin gerekçe oluşturduğunu belirttiler. AİHS’nin 10. maddesi ve AİHM’nin yerleşik kararlarında “çok etkileyici, incitici ve egemen görüşü sarsan düşüncelerin” de ifade özgürlüğü sınırları içerisinde değerlendirdiğini açıklayan gazete yazı işleri müdürü Emine Demir, uluslararası hukuka aykırı olduğunu savunduğu kapatma kararının derhal kaldırılmasını talep etti. Gazete avukatı Servet Yılmaz, kapatma kararını veren İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ne iletilmek üzere, 8 Ekim’de Diyarbakır Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi’ne itirazda bulundu. Yayın yönetmeni Tayip Temel, Kürt Yazarlar Derneği Başkanı İrfan Babaoğlu, Dicle Haber Ajansı (DİHA) Diyarbakır temsilcisi Kadri Kaya, Özgür Halk ve Heviya Jine, Özgürleşen Yurtsever Gençlik dergileri yetkilileri de kararı Diyarbakır Adliye önünde protesto etti.
“Avrupa Konseyi’ne üye devletler, Konseyin oluşturduğu ilkeler bütünlüğünü kendi yasal düzenlemeleri ve pratiğiyle kıyaslayarak ülkelerindeki medyanın özgürlük derecesini değerlendirmeliler”. Bu tespit, Alman parlamenter Wolfgang Wodarg’in hazırladığı bir raporun değerlendirildiği, Avrupa Konseyi’nin 29 Eylül-3 Ekim’de Strasbourg’da yapılan oturumundadile getirildi. Parlamenterler, Wodarg’in hazırladığı rapordan hareketle hazırlanan bir kararda, Avrupa Konseyi’nin 47 üyesine medya özgürlüğü konusunda düzenli ölçüm yapmalarını tavsiye ederek, buna dair “göstergeler” önerdiler: “Medya acılığıyla ifade ve bilgiye ulaşma özgürlüğü ulusal yasalarca garanti altına alınmalı ve uygulanmalıdır. Basın davalarının yüksek sayıda olması yasal ve uygulama sorunları olduğunu göstermektedir bu nedenle yasaların gözden geçirilmesi gerekir”, “Devlet ve hükümet yetkilileri, hakaret ya da eleştirilere karşı sıradan bir vatandaştan daha farklı bir biçimde korunamaz. Bu, ceza yasasında ağırlaştırıcı bir gerekçe olamaz. Eleştirel yorumları nedeniyle medya organları kapatılamaz, gazeteciler hapis cezalarına çarptırılamaz.”
Türkiye’de popüler İnternet sözlüğü Ekşi Sözlük’ün kısa süre için yasaklanmasından hemen sonra 3 Ekim’de de, anarsist.org sitesine erişim yasağı getirildiği öğrenildi. Hiçbir yasal uyarı, tebligat ya da bildirim yapılmadan Adnan Oktar’ın kişiliğine hakaret edildiği gerekçesi erişim yasağı getirildiğini bildirilen anarsist.org sitesi yetkilileri, “Kendisine (Adnan Oktar) yönelik en ufak bir eleştiriyi bile mahkemelere hakaret olarak kabul ettirebilmesi, tam bir hukuk skandalıdır.” 5651 Sayılı Yasada erişim yasağı öngören fiillerden hiçbirinden sorumlu tutulmadıklarını duyuran site yetkilileri, “Böyle bir yayın olmadığı halde sitemize erişim yasağı getirilmesi açıkça hukuka aykırıdır. Kaldı ki devletçe atanmış bir kurumun kimin hangi bilgiye ulaşıp hangisine ulaşamayacağını belirlemesi, temel hak ve özgürlük kavramlarına aykırıdır. Temel özgürlüklerimizin kısıtlanmasına karşı insanları sağ duyulu olmaya çağırıyoruz” dediler.
AK Parti’nin kapatılması talebiyle açılan davada aksi yönde rapor hazırlayan Anayasa Mahkemesi raportörü Osman Can’ın Çankaya Üniversitesi’ndeki görevine son verildiği Eylül sonunda öğrenildi. Çankaya Üniversitesi’ni “ders saatlerinin ne zaman olduğunu” öğrenmek üzere arayan sekreterine, işine son verildiğinin tebliğ edildiğini anlatan Can, “20 günlük bir şey, ders vermeyeceğimi 20 gün önce öğrendim. Herhangi bir gerekçe söylemediler” diye konuştu. Üniversitede sözleşmeli olarak ders veren Doç. Dr. Can, TCK’nın 301. maddesinin kaldırılması ve vicdani reddin hak olarak tanınması yönündeki görüş ve yazıları nedeniyle üniversite yönetimince daha önce iki kez uyarı almıştı. AKP hakkında açılan kapatma davası ile üniversitelerde “türbanı” serbest bırakan düzenlemelerin iptali hakkında açılan davanın raportörü olan Can, AKP’nin kapatılmasına karşı çıkmış, başörtüsü düzenlemesininse özgürlükler kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekmişti. Anayasa hukuku dersi verdiği Ufuk Üniversitesi de Osman Can’ın görevine 2006 yılında son vermişti.
Türkiye’de popüler İnternet sözlüğü Ekşi Sözlük’ün kısa süre için yasaklanmasından hemen sonra bu kez anarsist.org sitesine erişim yasağı getirildi. Hiçbir yasal uyarı, tebligat ya da bildirim yapılmadan Adnan Oktar’ın kişiliğine hakaret edildiği gerekçesi erişim yasağı getirildiğini bildirilen anarsist.org sitesi yetkilileri, “Kendisine (Adnan Oktar) yönelik en ufak bir eleştiriyi bile mahkemelere hakaret olarak kabul ettirebilmesi, tam bir hukuk skandalıdır” dediler. 5651 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkındaki Kanun’da erişim yasağı öngören fiillerden hiçbirinden sorumlu tutulmadıklarını duyuran anarsist.org sitesi yetkilileri, “Böyle bir yayın olmadığı halde sitemize erişim yasağı getirilmesi açıkça hukuka aykırıdır. Kaldı ki devletçe atanmış bir kurumun kimin hangi bilgiye ulaşıp hangisine ulaşamayacağını belirlemesi, temel hak ve özgürlük kavramlarına aykırıdır” dediler.
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası’nın (Eğitim-Sen) egitimsen.org.tr adresinden erişilen İnternet sitesi, Harun Yahya mahlaslı Adnan Oktar’ın şikayeti üzerine, Gebze 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin aldığı bir kararla 24 Eylül’de kapatıldı. Eğitim-Sen sitesi, Genel merkezinin 28 Şubat’ta okullara ücretsiz gönderilen Harun Yahya imzalı evrim teorisine karşı yaratılışı savunan Yaratılış Atlası ile ilgili yayımladığı “Yaratılış Atlası ile ne amaçlanıyor?” başlıklı basın açıklaması nedeniyle erişime kapatıldı. Erişim yasağı kararının daha önce herhangi bir uyarı veya tebligat yapılmadan verildiğini açıklayarak uygulamayı “hukuk dışı” olarak nitelendiren Eğitim-Sen, sendika avukatlarının kararın geri alınması için girişimlerini sürdürdüklerini bildirdi. Şişli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, aynı gerekçeyle evrimci yazar Prof. Richard Dawkins’in richarddawkins.net adresli sitesini de tedbiren erişime kapatmıştı.
TGC’nin çağrısıyla 23 Eylül’de bir araya gelen 10 basın meslek örgütü, son haftalarda Doğan Grubu Başkanı Aydın Doğan’ı hedef alan, son olarak da boykot çağrısı yapan Başbakan Erdoğan’ı kınayan bir bildiri yayımladı: “Bu davranış asla kabul edilemeyecek bir saldırı!” Basın kuruluşlarının ortak bildirisinde, başbakanın “Bu gazeteleri evinize sokmayın” sözlerinin “basın özgürlüğüne yönelik dünyanın hiçbir yerinde eşi benzeri görülmeyen, medyayı okurlarıyla birlikte hedef haline getirebilecek düşmanca bir tutum” olduğu kaydedildi. TGC, TGS,Avrupa Gazeteciler Birliği (AEJ), ÇGD, İletişim Araştırmaları Derneği (İLAD), KESK’e bağlı Haber-Sen, G9 Platformu, Basın Konseyi, Basın Senatosu ve Basın Enstitüsü Derneği’ni bir araya getirmişti. Bildiride, Erdoğan’ın ve hükümetin sivil toplum örgütleri, meslek örgütleri, sendikalar ve medya dahil ülkenin bütün kurumlarını denetim altında tutma çabaları “demokratik sistem açısından ciddi bir tehdit” olarak nitelendi. İmzacı örgütler, yaşanan son gelişmelerde sendikal örgütlenme ve editoryal bağımsızlığının da ne denli önemli olduğunun ortaya çıktığını bildirdiler. “Gazetecilerin iş ve çalışma koşulları açısından sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması yaşadığımız olaylar nedeniyle çok daha fazla önem kazanmıştır.”Örgütler medyada tekelleşmenin önlenmesi ve editoryal bağımsızlığın güvence alınması gerektiğini söyledi; bunun için ifade özgürlüğünün önündeki yasakların kaldırılmasını istedi.
İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi, “PKK/KONGRA-GEL örgütünün açıklamalarına yer verildiği” gerekçesiyle Mayıs ayında yayına başlayan Alternatif gazetesinin yayınının bir ay süreyle durdurulmasına karar verdi. Mahkeme, gazetenin 20 Eylül 2008 tarihli sayısının toplatılması için İstanbul Başsavcılığı’nın yaptığı başvuruyu aynı gün sonuçlandırarak Basın Yasası’nın 25/2 maddesi uyarınca toplattı; satış ve dağıtımına yasak getirdi. Mahkeme, sürmanşetten ve iç sayfalarda örgüt lideri Abdullah Öcalan’ın “Çözüm için DTP ile görüşebilirler” başlıklı açıklamalarına ve 6. sayfada da örgüt yöneticilerinden Murat Karayılan’ın “Anadilinize Sahip Çıkın” başlıklı sözlerine yer verilmesini suça gerekçe olarak gösterdi. Mahkeme, TMY’nin 6. maddesinin son cümlesine dayanarak da gazeteyi bir ay süreyle kapattı. Haberde Öcalan, mesajlarıyla halkı kışkırttığı gerekçesiyle kendisine disiplin cezaları verildiğini, yeni bir cezanın da yolda olduğunu söylüyor. Öcalan, “Bölgedeki kültürel soykırıma karşı, tehlikelere, olanlara karşı halkı uyarıyorum, görüşlerimi dile getiriyorum. Bu halkı onlara teslim etmemi istiyorlar, hiçbir şey yapmadan…” diyor. Karayılan da mesajında ana dil yasağına ve “kültürel soykırım politikaları”na tepki gösterenleri desteklediğini açıklamıştı. Alternatif ve Gelecek gazeteleri imtiyaz sahibi Cevat Düşün, her iki gazetenin toplam üç kez kapatılmalarına karşın yayınlarından vazgeçmeyeceklerini kaydetti.
18 Eylül’de Gebze 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, 4 Eylül 1990’da uğradığı bir silahlı saldırı sonucu yaşamını yitiren yazar Turhan Dursun adına açılan turandursun.com sitesine de yasak koydu. Ancak kararın kimin girişimiyle alındığı bilinmiyor.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un 16 Eylül’de gazetecilerle yaptığı “tanışma toplantısı”na bugüne kadar “yasaklılar listesi”nde olan ve akreditasyon verilmeyen Yeni Şafak veStar gazeteleri de davet edildi. Medya kuruluşlarının yayın yönetmenleri ve Ankara Temsilcileri’ne Genelkurmay Başkanlığı’ndaki toplantıya davet edilmedikleri için Zaman, Vakit, Taraf,Evrensel, Birgün gazeteleri ile Hayat TV ve STV yetkilileri katılamadı. Birgün’ün Ankara Temsilcisi Nuri Kayış, “Yasağı şık ve hukuki bulmuyorum. Hangi kriterlere dayandığını anlamakta güçlük çekiyorum. Eğer davet gelseydi, giderdim” dedi.
İstanbul Valiliği, Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) 88. kuruluş etkinliği olarak 10 Eylül’de kullanmak istediği İngilizce “Yankee Go Home!” (Yanki evine dön!) yazılı afişi, “azınlık yaratılmasının önlenmesi”ne dair Siyasi Partiler Yasası’na (SPY) dayanarak ve “Amerika Birleşik Devletleri’yle ilişkileri zedeleyeceği” gerekçesiyle yasakladı. 2 Eylül’de verilen kararın iptali için ertesi gün İstanbul Valiliği’ne dilekçeyle itiraz ettiklerini ve Emniyet’te de girişimde bulunduklarını ifade eden Avukat Özgür Murat Büyük, yasak kararının kaldırılmasını beklediklerini açıkladı. Danıştay, şubat ayında verdiği kararda sekiz yıl önce aynı afişi kullanan Sosyalist İktidar Partisi hakkında valiliğin verdiği yasak kararını iptal etmişti.
Ağustos başında erişimine kapatılan DailyMotion sitesi Eylül başında İnternet kullanıcıların hizmetine yeniden açıldı.
3 Eylül’de Şişli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, yazılar yoluyla Adnan Oktar’ın kişilik haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle evrimci yazar Prof. Richard Dawkins’in richarddawkins.net adresinden ulaşılan İnternet sitesini tedbiren kapattı. Mahkeme, Harun Yahya olarak bilinen Oktar ve onun “yaradılış teorisini” savunan “Atlas of Creation” adlı kitabına yönelik hakaret içeren yayın yapıldığı iddiasıyla siteyi erişime kapattı. Ancak siteye girmek isten İnternet kullanıcılarına, sitenin neden, ne zaman, hangi mahkeme kararıyla erişime kapatıldığı konusunda bilgi verilmiyor. richarddawkins.net sitesinde sadece, “Mahkeme kararıyla erişim engellenmiştir” yazısı yer alıyor. Oktar, daha önce de Google Groups sitesini erişime kapatan girişimi başlatmıştı.Ayrıca Türkiye’de mahkeme kararıyla erişilmez kılınan İnternet siteleri arasında bulunan Youtube altı aydır kapalı durumda. kliptube.com isimli video paylaşım sitesi ve geocities.com de yasaklı siteler arasında.
Küresel video paylaşım sitesi youtube.com üç ayı aşkın bir süredir Türkiye’de yasaklı. Şimdiyse diğer video paylaşım siteleri dailymotion ve kliptube.com siteleri karardı. Bu yasaklamaları 500’ün üzerine İnternet sitesi ve İnternet günlüğü (blog), sitelerini erişilmez kılarak protesto ettiler. Bu sitelerden http://anafikir.com/sansur/, siyah zemin üzerinde yayımladığı protesto metninde, “Geleceğin İnternet’inin Önizlemesini Yapıyoruz! Her gün yeni bir site daha kapatılıyor. Bu hızla giderse ileride nasıl bir İnternet deneyimi yaşarız, onun canlandırmasını yapıyoruz” mesajı yayımladı. “İki tıklamada bir karşımıza bu görüntü çıkar ise neler hissedersiniz? Bu amaçla sitelerimizi diğer sansürlenen siteler gibi kapatıyoruz” açıklamasına da yer veren site, 20 Ağustos’a kadar sürdürdüğü eyleme katılmak isteyenlere teknik olarak da yol gösteriyor. Birçok sitenin baş sayfasında görmeye alıştığımız “Bu Site Mahkeme Kararıyla Engellenmiştir” açıklamasına tepki olarak örneğin elmaaltshift.com sitesi, başlattığı bu kampanyada, “Bu siteye erişim kendi kararıyla engellenmiştir” mesajıyla karşılık veriyor. Aynı yolu http://www.sinema.com/ sitesi de izledi. İnternet kullanıcılarının İngilizce-Türkçe sözlük olarak bildiği http://www.zargan.com/ sitesi de bu eyleme destek verenler arasında bulunuyor. kampanya başlatıcısı Elmaaltshift.com sitesinin sanat yönetmeni Fırat Yıldız ve ortağı Deniz Tan, siteleri için gerekli video ve bilgi desteklerini sağladıkları Youtube’dan sonra dailymotion.com sitesinin de kapatılmasına tepki olarak elmaaltshift.com sitesine erişimi engellediklerini açıkladılar. Son bir yılda Eksi Sözlük, Antoloji.com, WordPress, Indymedia İstanbul, Youtube, Gündem gazetesi, Google Groups, Geocities ve daha birçok site, mahkemelerce İnternet erişime kapatıldı.
Kürt Sorunu’nu merkez alan gundemonline.com sitesiyse, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 7 Ağustos’ta aldığı bir kararla yasaklandı. Ancak yasaklamaya hangi yayının gerekçe olarak gösterildiği bilinmiyor. Site yetkililerinden Ramazan Pekgöz, bundan önce de dört kez sitelerinin mahkeme kararıyla yasaklandığını ifade ederek, “Sitede yayımlanan mahkemenin yasaklama kararı dışında bize bir açıklama yapılmıyor. Bu kararı yargı yoluyla kaldırmak oldukça uzun bir süreç bizim için. O nedenle başka bir alan adı uzantısıyla yayınımızı sürdürüyoruz” dedi.
İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, Hakan Tahmaz’ın PKK yetkililerinden Murat Karayılan ile Kandil Dağı’nda yaptığı röportaj nedeniyle Birgün gazetesinin 9 Ağustos 2008 tarihli sayısını toplattı. İstanbul Başsavcılığı’nın talebini değerlendiren İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, Hakim Necat Ede’nin aldığı bir kararla 10 Ağustos’ta gazetenin toplatılmasına hükmetti. Gazete, “Tek Taraflı Ateşkes Sorunu Büyütüyor” başlıklı manşet haberde “PKK örgütü açıklamalarına yer verildiği” gerekçesiyle TMY’nin 6/2 maddesi uyarınca toplatıldı. Gazetenin dört sayfasında çıkan röportajda, “Hakan Tahmaz’la Kandil’de görüşen KCK Başkanı Karayılan sokaktaki insanın artık şiddet istemediğini söylerken bir yandan da ‘meşru savunma savaşı’ adını verdikleri eylemleri sürdüreceklerini açıkladı” deniyordu. Karayılan’ın Türkiye barışseverlerinin beklentisi olan ateşkese ilişkin umut verici konuşmadığına yer verilen giriş haberinde, PKK yetkilisinin tek taraflı bir ateşkes yapmalarının artık mümkün olmadığını, bunun sorunun çözümünü daha da zorlaştırdığını ifade etti.
Radikal gazetesi muhabiri İsmail Saymaz, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün, Hrant Dink’in katil zanlısı Ogün Samast’ın Terörle Mücadele Şubesi’nde gülerken çekilmiş fotoğraflarını “Hiç Utanmadınız mı?” başlığıyla duyurulmasına dava açılacağı yönünde 5 Ağustos’ta yaptığı açıklamaya tepki gösterdi: “Emniyet Hrant Dink gibi özellikle gazeteciler arasında ve Türkiye demokrasisi açısından bu denli önemli birisinin katilinin fotoğraflarını çekerken böyle bir inisiyatif kullanamaz. Gazeteci haberini yazarken, eleştiri inisiyatifini kullanır ama polisin bir katili neşelendirmek gibi bir görevi yok.” Radikal’de “Dink’in katili Samast’ın İstanbul polisine verdiği iki poz, utanç belgesi olarak ortaya çıktı” ifadesiyle çıkan haberde, “Samast’ın burada çekilen iki fotoğrafında, bir cinayet zanlısı olarak etrafa saçtığı gülücükler ölümsüzleşirken, Dink ailesi ve sevenlerini rencide eden, polisin tarafsızlığına gölge düşüren bu fotoğraflar, bir ‘utanç belgesi’ olarak Dink dava dosyasında yerini aldı” denmişti.
Sansürün Kaldırılışının 100. Yıldönümünde Dolmabahçe Has Bahçe’de düzenlenen törende TGC Basın Özgürlüğü Ödülü, mahkemenin Emniyet Genel Müdürlüğü, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ve Jandarma Genel Komutanlığı’na verdiği izleme yetkisini haberleştirdikleri için haklarında soruşturma açılan Gökçer Tahincioğlu ve Kemal Göktaş’a verildi. Törende konuşan TGC Başkanı Orhan Erinç, Türkiye’de uzun sansürlü dönemlerden sonra bu kez Anayasa ve yasalarda yer verilen kurallarla yasak döneminin başladığını açıkladı: “Yasaklara karşın, yasalara ve meslek etik kurallarına böylesine kapsamlı bir biçimde yok sayan bir dönem geçmişte hiç yaşanmadı.”
“Hayatın Tüm Renkleri” sloganıyla 3 Aralık 2007’de yayın hayatına başlayan ve Türksat uydusu üzerinde yayın yapan Hayat Televizyonu’nun ekranı, “Roj TV’ye Newroz kutlamalarıyla ilgili görüntü sağladığı” iddiasıyla 16 Temmuz’dan itibaren karartıldı. İçişleri Bakanlığı Güvenlik Şubesi’nin raporuyla uyarılan, RTÜK’ün bilgilendirdiği Türksat Şirketi’nin baskısıyla da uydu yayınından çıkarılan Hayat TV, kanal temsilcilerinin Ulaştırma Bakanlığı, RTÜK ve Türksat yetkilileriyle yaptıkları görüşmeler sonuç verince yeniden açıldı. Abone oldukları DİHA’dan Newroz görüntüleri yayımlamak dışında bir faaliyette bulunmadıklarını açıklayan kanal yetkilileri, yanlışlığın düzeltilmesini sağladı. Uyarı yapılmadan kanalın yayınının kesilmesine tepki gösteren RSF, “Bu, Türkiye yetkililerinin bazı medya kuruluşlarını baskı altında aldıklarının işaretidir” diye bildirdi. Yaklaşık 50 kişilik bir grup, 24 Temmuz akşamı, İstanbul Taksim Meydanı’nda Hayat TV yayınının durdurulmasını protesto etti. Gökkuşağı Kadın Derneği üyesi Ayşen Kordu’nun okuduğu basın açıklamasında, İçişleri Bakanlığı, RTÜK ve Türksat’a “Bu hukuk dışı tutumunuzdan derhal vazgeçin” çağrısı yapıldı. Eylemde “Yaşasın hayat yaşasın kadın dayanışması”, “Sansüre inat yaşasın Hayat”, “Kadınlar Hayat’ına sahip çıkıyor” sloganları da atıldı. Kanal, RTÜK, Türksat, İçişleri ve Ulaştırma Bakanlığı yetkilileriyle yapılan görüşmelerin ardından 6 Ağustos’ta yeniden yayına geçti.
10 Temmuz’da TYB, 2008 Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülleri’ni, dava tehdidiyle çalışan gazeteci-yazar Perihan Mağden ve Evrensel Basım Yayıncılık yetkilisi Songül Özkan ve Bursalı yayıncı Vural Okur’a verdi. 2007 Yayınlama Özgürlüğü Raporu’nu açıklayan TYB Yayınlama Özgürlüğü Komitesi Başkanı Ragıp Zarakolu, yasaların yetersizliğinden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bile “zihniyet değişikliği gerekiyor” diyebildiğini ifade ederek, “301’den ilk mahkum olma onuru bana verildi” dedi. Zarakolu, 2008 ortasına kadar 22 yayınevinin çıkardığı 38 yazarın 47 kitabına soruşturma ve dava açıldığı ve yargılanmakta olduğu, 7 kitap hakkında beraat ya da takipsizlik kararı verilirken 17 kitabı hakkında mahkumiyet kararı verildiğini bildirdi. Raporda, “suç ve suçluyu övmek” (TCK 215), “örgütün veya amacının propagandasını yapmak” (TCK 220/8), “kin ve düşmanlığa tahrik” (TCK 216, eski 312), “Türk Harf Kanunu ve Tatbiki Hakkındaki Kanunu’nun koyduğu yasaklara aykırı davranmak” (TCK 222), “Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” (TCK 288), “Halkı askerlikten soğutmak” (TCK 318), “Örgüt propagandası yapmak” (TMY 7/2), “suçu bildirmemek” (TCK 278) ile ilgili maddeler ve diğer düzenlemeler yoluyla yaşanan ihlallere örnekler verdi. Törende Mağden, “Hakkımdaki davalarla mümkün olduğunca ilgilenmemeye çalışıyorum. Eşimden, dostumdan, çocuğumdan çok karşımda savcıları görmekten hoşlanmıyorum. Davalarla üzerime baskı kurmaya, tehdit oluşturmaya çalışıyorlar. Sansür ve oto-sansürü hissedersem köşe yazmayı bırakırım. Gider romanımı yazarım” diye konuştu.
Genelkurmay Askeri Savcılığı, Dağlıca baskının askeri makamlarca önceden bilindiğini ortaya koyan bir belge yayımlayan Taraf gazetesine 3 Temmuz’da gönderdiği bir yazıda, “Elinizdeki baskın ihbar raporunu ve diğer belgeleri teslim edin, yoksa biz kolluk kuvvetleri aracılığıyla alırız” dedi. Askeri Savcılık, Hakim Yarbay Zekeriya Duran imzasıyla gazetenin genel yayın yönetmenlerine gönderdiği yazıda, gazetenin 25 Haziran 2008 tarihli sayısında yayımlanan belgelerin 7 Temmuz’a kadar orijinal halleriyle teslim edilmesini talep etti. Gazete yayın yönetmeni Ahmet Altan, savcının yasal sınırlar içerisinde kalmayarak gazeteyi tehdit ettiğini yazdı. Savcılık yazısında “Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı gibi son derece kritik ve milli güvenliğe ilişkin bilgi ve belgelerin bulunduğu bir birimden soruşturma konusu belgenin yanı sıra başkaca belgelerin sızdırılıp sızdırılmadığının, yayımlanan belgenin ne şekilde yetkisiz kişilerin eline geçtiğinin ve son dönemde bu tür bilgi ve belgelerin teslim ve tebliğ zemini olduğu gözlenen gazetenizin bu sorumluluk zincirindeki yerinin belirlenmesi de önem arz etmektedir” deniyor. “Dağlıca Baskını Biliniyordu” haberinde “Haber Talimatı” ibareli, 3590-2292-07/İDAM (63939) sayı numaralı istihbarat raporuna da yer verilmiş, belgede Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı’nın baskının nerede, ne zaman yapılacağı ve baskına kimlerin katılacağının yazılı olduğunu duyurmuştu. Taraf gazetesine karşı askeri savcılığın başvurduğu yöntemi eleştiren RSF, “Gazetecinin haber kaynağını açıklaması için gerçek bir gözdağı söz konusu. Askeri hakim Zekeriya Duran’dan bu tehditlerini pratiğe koymamasını ve gazetede arama yapılmamasını rica ediyoruz” dedi.
Davet edildiği Karabük Belediyesi’nde Adalet ve Kalkınma Partisi yetkililerini eleştirdiği için kürsüden indirilmek istenen ve mikrofonu kapatılan yazar Latife Tekin’e Uluslararası Yazarlar Birliği PEN Türkiye Merkezi Kadın Yazarlar Komitesi ve ÇGD destek verdi. 2 Temmuz’da açıklama yapan Komite, “Edebiyatını toplumsal sorunlara duyarlılık ekseninde yapılandırmış yazarlarımızdan Latife Tekin’in, katıldığı bir söyleşide tam da muhalif sözünü söylerken AKP Belediye Başkanı’nca şiddetle susturulması, totaliter zihniyet adına konuşan ibretlik bir fotoğraftır” dedi. ÇGD Genel Başkanı Ahmet Abakay da, “Saldırgan belediye başkanından hesap sorulmalı” dedi.
İstanbul’un Ümraniye semtindeki bir gecekonduda el bombaları bulunmasıyla birlikte başlatılan “Ergenekon Soruşturması”nda İstanbul 10. Ceza Mahkemesi’nin 15 Haziran 2007’de verdiği yayın yasağı kararı bir yıldır yürürlükte. Ardından İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 21 Haziran 2007’de verdiği yayın yasağı kararı geçerliliğini koruyor.
Giresun’un Dereli İlçesi’nde trafik kontrolü yapan jandarma ekibine PKK’nin 27 Haziran’da silahlı saldırı düzenlemesinden bir gün sonra Giresun Cumhuriyet Başsavcılığı talebiyle yayın yasağı getirildi. Yasak kararında, silahlı saldırı olayı sonrasında yapılan fotoğraf ve kamera çekimlerinin yerel ve ulusal basında yayımlanması ve bu görüntülerin kamuoyunda örgütün propagandasını yapar nitelikte olduğu, bu nedenle suç örgütlerini korkutucu ve yıldırıcı özelliklerini yansıtmaması gerektiği ifade edildi. Karar, gazetelere tebliğ edildi.
MAZLUMDER, İstanbul Şubesi, Kanal 1 televizyonunda Fatih Altaylı’nın sunduğu Teke Tek adlı programda “Başıma bir şey gelmeyecekse” diyerek Atatürk’ü sevmediğini ifade eden ve ardından hakkında soruşturma açılan Nuray Canan Bezirgan ile ilgili 17 Haziran’da bir basın toplantısı düzenledi. Bezirgan’ın da katıldığı toplantıda “Sevmiyorum demek hakaret değildir” başlıklı açıklamayı okuyan Mazlum Der İstanbul Şube Başkanı Ayhan Küçük, “Altaylı’nın programından sonra yine kötü niyetli ve aciz bir tartışma başlatılmış, Altaylı’nın sorusuna verdiği cevapla gündeme gelen Bezirgan hakkında da insaf ölçülerine sığmayacak bir linç kampanyası yürütülmüştür” dedi.
Kanal 1’de Fatih Altaylı’nın Teke Tek adlı programında “Atatürk’ü sevmediğini” ifade eden Nuray Bezirgan hakkında soruşturma başlatılmasını hukukçu Kamil Tekin Sürek eleştirdi. “Herkes Atatürk’ü sevmek zorunda değil” diyen Sürek, 57 yıllık Atatürk Aleyhinde İşlenen Suçlara İlişkin Kanunu’nun yürürlükten kaldırılması, en azından değiştirilmesi gerektiğini açıkladı. Sürek’e göre, madde, “çok dar ve Atatürk’e en ufak eleştiri yöneltenleri cezalandıracak şekilde” uygulanıyor. Sürek, 1993’te Gerçek dergisinde çıkan köşe yazısında Atatürk’ü köpeğe benzettiği gerekçesiyle Şair Can Yücel’in “Atatürk’e hakaret”ten yargılandığı davada “düzenlemenin antidemokratik yanını tanıma fırsatı bulduğunu” söyledi.
12 Haziran’da DTP yetkilileri, Anayasanın 68. maddesinin dördüncü fıkrasında belirlenen “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı eylemlerin ‘odağı haline gelmesi’ iddiasıyla partinin kapatılması istemiyle açılan davada savunmalarını Anayasa Mahkemesi’ne sundu. DTP “İddianamede yer alan 141 eylemin partinin kapatılmasını gerektirecek nitelikte olmayıp 129’unun ifade ve örgütlenme özgürlüğü kapsamında değerlendirilmeli” diye belirtti. Savunmada “İddianamede ulusal çapta yayın yapan bazı gazetelerin anılan iddialara yönelik yaptığı bazı haberlerin de kaynak olarak gösterildiği, haberlerde yer alan iddiaların hukuksal olarak kanıt oluşturmayacağı, haberlerin gerçekliğinin saptaması ve soruşturulmasının geniş olanaklara karşın yetkili organlar tarafından yapılmadığı” belirtildi.
Bursa Gazeteciler Cemiyeti (BGC) Başkanı Nuri Kolaylı, TBMM Bayındırlık Komisyonu’nda kabul edilen 4734 sayılı Devlet İhale Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Daire Tasarı’nın, yerel basın kuruluşlarının kapanmasıyla sonuçlanacak bir süreç başlatacağını açıkladı. Kolaylı, tasarıyı eleştirerek, düzenlemede bir “elektronik kamu alımları platformu” oluşturulması ve basın ilanlarının kaldırılmasının öngörüldüğüne dikkat çekti.Tasarının yasalaşmasıyla birlikte, kamu yatırımlarındaki basın ilanları zorunluluğunun kalkacağını ve yerel gazetelerin en önemli gelir kaynağını kaybedeceğini bildiren Kolaylı, Anadolu’daki yaklaşık bin 300 yerel gazetenin kapanacağını söyledi.Yerel basının Basın İlan Kurumu’ndan alınan ilanlarla ayakta kalmaya çalıştığını vurgulayan Kolaylı, bu geliri kaybeden yerel basın kuruluşlarından birçoğunun kapanmak zorunda kalacağını, böylece çok sesliliğin ortadan kalkarak Türk demokrasisinin zarar göreceğini söyledi.
TBMM Genel Sekreteri Ali Oman Koca, 1 milyon 274 bin YTL’lik zırhlı makam otomobilini iade etmesi için Meclis Başkanı Köksal Toptan’a çağrı yapan Turktime.com İnternet sitesindeki kampanyanın durdurulmasını istedi. Değeri çok yüksel olduğu ifade edilen makam aracını iade etmesi için Türk Time sitesinin 29 Mayıs’tan beri yayımladığı “Toptan makam arabasını iade etsin” kampanyasının kaldırılması talep edildi. Bu olay için TBMM Başkanı Sayın Köksal Toptan’ın manevi şahsiyeti hem de Sayın Başkan’ın şahsında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin saygınlığı zedelenmektedir” denilen açıklamada, kampanyanın 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Hakkındaki Kanunun” 9. maddesi uyarınca kaldırılması talep edildi. Açıklamada, “kaldırılmadığı takdirde aynı maddenin tarafımıza tanıdığı kanun yollarıyla diğer yasal yollara başvurulacağını bildirir, çalışmalarınızda başarılar dilerim” deniyor.
DurDe girişiminin TCK’nın 301. maddesi, “darbe söylentileri, muhtıralara ve Ergenekon’lara karşı olan herkesin sözünü söylemesi için” düzenlediği forum 7 Haziran’da Beyoğlu Tophane’deki Tütün Deposu’nda gerçekleştirildi. Çeşitli görüşlerden örgütlü/örgütsüz yaklaşık 50 kişinin katıldığı ve yaşanan sürece dair fikirlerini paylaştığı forumda ifade, inanç, örgütlenme ve varoluş mücadelelerinin ortaklaştırılması gerektiği konuşulurken, yaşanılanlara karşı ortak bir ses çıkarmanın önemi vurgulandı.
4 Haziran’da Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Devlet Bahçeli’nin, TRT’de Kürtçe yayın yapılmasıyla ilgili sarf ettiği “PKK’nin dağ kadrosuna jest niteliğindedir” sözlerini eleştirdi. Hükümete tepki gösterirken TRT’nin bir kanalında Kürtçe yayın yapılmasını sağlayan düzenleme için Bahçeli “PKK’ye jest ve onun taleplerine teslimiyet” demişti. Hukukçu Tanrıkulu, “Bu söylem günümüz siyasi anlayışlara uygun düşmüyor” dedi.
Son zamanda Yüksekova Haber gazetesi çalışanlarından Erkan Çapraz hakkında açılan dava ve soruşturmalardan rahatsızlık duyan Yüksekovalı üniversite öğrencileri Mayıs ortasında bir imza kampanyası başlattı. İfade ve basın özgürlüğünün demokrasinin en önde gelen şartlarından biri olduğunu belirten gençler “Yüksekova Haber’e Dokunma!” sloganıyla gazetecilerin daha özgür hareket etmelerinin sağlanmasını istediler. Katılımcıların, “Yüksekova Haber’in ifade özgürlüğünü destekleyen metni kabul ediyor ve imzalıyorum” şeklindeki metni içeren bir elektronik posta mesajını (e-mail) isim ve soy isimlerini de belirterek yuksekovahaberedestek@gmail.com adresine göndermeleri gerekiyor.Kampanya metninde, “Biz bundan rahatsızız! Ülkemizin ve bölgemizin çoğulcu gazetecilik anlayışına büyük katkılar sağlayan Yüksekova Haber üzerindeki bu baskıların sona erdirilmesi, özgür bir basının oluşmasına fırsat verilmesi gerektiğini savunuyoruz” deniyor.
Diyarbakır’da konuşan Başbakan Erdoğan, TRT’nin bir kanalını Türkçe dışı dillerde yayın için tahsis ettiklerini, bu kanalın yakında yayına geçeceğini açıkladı. Başbakan, “Demokratikleşme ve insan yaşantısının geliştirilmesinde hükümetimizin kararlılığı sürecek. Sivil toplum kuruluşlarının geliştirilmesi bizim öncelikli arzumuz” diye konuştu. Gün TV’nin Yayın yönetmeni Diren Keser, 25 Ocak 2004 tarihli yönetmelikteki sınırlandırmalar nedeniyle anadilde yayını çok zor şartlarda yaptıklarını ifade ederek, “Kürtçe dört saatlik bir yayın İstanbul veya başka yerler için yeterli görülebilir ancak Diyarbakır için kesinlikle yetersiz” dedi. TRT Radyo 1 ve TRT 3 televizyonu, 7 Haziran 2004’ten beri Pazartesi günleri Boşnakça, Salı günleri Arapça, Çarşamba günleri Kırmanca, Perşembe günleri Çerkezce ve Cuma günleri de Zazaca yayın yapıyor.
21 Eylül’de Avrupa Parlamentosu (AP), Hollandalı Hıristiyan Demokrat parlamenter Ria Oomen-Ruijten’in hazırladığı ve ifade özgürlüğünün taahhütlere uygun şekilde geliştirilmesi istenen Türkiye Raporu’nu, 62 karşı oy ve 61 çekimser oya karşılık 467 oyla kabul etti. Türkiye’nin 2007’de aldığı yola işaret eden raporda AP, son yasal çalışmaları ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “2008 reform yılı olacak” sözleriyle işaret ettiği taahhütleri memnuniyetle karşıladığını bildirdi.Türkiye’den verilen sözlere tam anlamıyla bağlı kalınmasının istendiği raporda, “Daha fazla gecikme, müzakereleri ciddi şekilde etkileyecektir” denildi. 301 değişikliğini, “301 ve TCK’nin diğer maddelerinde yapılacak temel reformlarının ilk adımı” olarak görüldüğüne işaret edilen raporda, 301 ve uluslararası yasalarca güvence altına alınan ifade özgürlüğünü meşru olmayan şekilde kısıtlayan diğer düzenlemelerin yürürlükten kaldırılmasının en iyi çözüm olacağı vurgulandı.
İHD, Helsinki Yurttaşlar Derneği (HYD) ve Vicdani Ret Platformu, Düşünce Suçuna Karşı Girişim, KAOS GL, Pembe Hayat ve Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe adlı yedi hak örgütü, “halkı askerlikten soğutmak” iddiasını hapisle cezalandıran TCK’nın 318. maddesinin yürürlükten kaldırılmasını talep etti.Kampanya kapsamında bini aşkın imza toplantı. İmzacılar arasında Adnan Özyalçıner, Akın Birdal, Baskın Oran, Doğan Özkan, Eren Keskin, Halil Savda, Lale Mansur, Mehmet Atak, Mehmet Bal, Mehmet Tarhan, Osman Murat Ülke, Pınar Selek, Sennur Sezer, Şanar Yurdatapan gibi akademisyen, yazar, sanatçı ve aktivistler de var. İHD açıklamasında, vicdani retçi Erkan Bolat’la yaptığı “Savaşların insan kaynağını kurutalım” başlıklı söyleşi nedeniyle Birgün gazetesinden Gökhan Gençay’ın 318. maddeden sürdürülen yargılamaya tepki gösterildi.
11 Mayıs’ta İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 1972’de öldürülen THKP-C örgütü lideri Mahir Çayan’ın “Toplu Yazılar” kitabı için “suçu ve suçluyu överek yasadışı terör örgütlerinin propagandası yapıldığı” iddiasıyla toplatma kararı verdi. Karara itiraz eden Su Yayınları avukatı Sabri Kuşkonmaz, “Kitabın toplatılması kitabın idamıdır; karar için daha ayrıntılı inceleme yapılmalı” dedi. Kuşkonmaz, “Mahir Çayan’ın yazmış olduğu kitabın içinde yer alan örgüt isimleri yakın siyasal tarihimizin özneleri haline geldi. Bu örgütler yazıldıkları dönemle kaimdir; adlarının anılması, terör örgütü propagandası yapmak anlamına gelmez” diye belirtti. Aynı mahkeme, 10 Mayıs’ta da, Su Yayınları’nın yayımladığı “Devrimci Marşlar, Türküler, Ağıtlar, Şiirler” başlıklı kitaba el konulmasına karar vermişti.
28. Genel Kurulu’nu Güney Kore’nin başkenti Seul’da gerçekleştiren Uluslararası Yayıncılar Birliği (IPA), 2008 Yayımlama Özgürlüğü Ödülü’nü, Türkçe’ye kazandırdığı kitaplar nedeniyle yıllardır hapis tehdidiyle yargılanan Belge Yayınları sahibi Ragıp Zarakolu’na vermeyi kararlaştırdı. IPA Başkanı Ana María Cabanellas, yayıncı Zarakolu’nun “Yayımlama özgürlüğünü destekleyen örnek cesareti” nedeniyle ödüle değer bulunduğunu açıkladı. Zarakolu’nun ödülü 18 Eylül’de verildi.
İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi, “terör örgütü propagandası yaptığı”, “örgütün açıklamalarına yer verdiği” ve “suçu övdüğü” gerekçesiyle haftalık YedinciGün gazetesini bir ay süreyle kapattı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 12 Mayıs’ta el konulmasını ve satışına yasak getirilmesini istediği gazete, 9. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Anayasa Mahkemesi’ne taşıdığı Terörle Mücadele Yasası’nın (TMY) 6/son maddesi gereğince bir ay yasaklandı. Mahkeme, 12-18 Mayıs 2008 tarihli gazetenin 20 sayfasından 11’inde suç unsuru bulunduğu gerekçesiyle bu kararı aldı. Ancak hangi ifadeler nedeniyle bu cezanın verildiği bilinmiyor. Gazete yetkilisi Ramazan Pekgöz, “Bu işin yasal yönü değişmedikçe bu durumlar son bulmaz, sansür kültürü giderilemez” dedi.
Küresel video paylaşım sitesi youtube.com’a, Ankara 11. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 24 Nisan 2008 tarihli kararından sonra 5 Mayıs’ta da Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesi yasak koydu. Youtube.com gibi bir çok başka İnternet sitesi, İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun uyarınca geçici olarak yasaklanmıştı.
24 Nisan’da Ankara 11. Sulh Ceza Mahkemesi, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde youtube.com sitesine erişim yasağı getirdi. Daha önce de siteye, Ankara 11. Sulh Ceza Mahkemesi,Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi, Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesi, Ankara 12. Sulh Ceza Mahkemesi ve Sivas 2. Sulh Ceza Mahkemesi yasak getirmişti.
Düşünce Suçuna Karşı Girişim, ifade özgürlüğüne karşı düzenlemelere dikkat çekmek amacıyla 13 yıldır yapılan “sivil itaatsizlik” eylemleri, davalar artınca ve mahkumiyetler sonuçlanmaya başlayınca 5 Mayıs’ta Üsküdar Adliyesi’nde yaptığı basın duyurusuyla yeniden başlattı. Avukat Eren Keskin, eski DEP milletvekili Mahmut Alınak, Agos gazetesi yazı işleri eski müdürü Aris Nalcı ve eski imtiyaz sahibi Sarkis Seropyan, şarkıcı Bülent Ersoy ile Ferhat Tunç’un “suç” olarak nitelendirilen düşüncelerine katıldığını ifade eden 200’ü aşkın kişi kendini ihbar etti.
TGC, TYS ile İletişim Araştırmaları Derneği (İLAD) 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde cezaevinde bulunan gazeteci Hacı Boğatekin’i “Basın ve Düşünce Özgürlüğüne katkı” plaketiyle ödüllendirdi. 4 Mayıs’ta Bahçeşehir Üniversitesi’nde yapılan ödül töreninde Cumhuriyet gazetesi sahibi ve başyazarı İlhan Selçuk ve Sivas 93 oyununun yazarı Tiyatrocu Genco Erkal’a da “Düşünce Özgürlüğüne Emek Verenler” plaketi sunuldu. Basın Özgürlüğü Günü’nü “buruk bayram” olarak kutlayan basın meslek örgütlerinin düzenlediği törende, plaketi 13 Nisan’dan beri Kahta Cezaevi’nde bulunan Boğatekin’in yerine, gazetenin İstanbul temsilcisi yeğeni Fırat Boğatekin aldı. TYS Genel Sekreteri Şair Tevfik Taş, “Adıyaman’ın Gerger İlçesi’nde onurlu bir gazetecilik sergileyen Hacı Boğatekin Fetullah Hoca’ya Feto dediği için şu anda tutuklu bulunuyor. Biz bu zihniyeti kınıyor ve Boğatekin’in suçuna ortak olduğumuzu belirtiyoruz. Bu çağda bu durumların yaşanması üzücü” dedi.
21 Nisan’da Index on Censorship (Sansür Endeksi) Örgütü, İfade Özgürlüğü Ödülleri’ni sahiplerine verdi. The Guardian Gazetecilik Ödülü’nün Arat Dink ve Agos’a verildiği törenin açılış konuşmasını 2007’de İslamın Ordusu adlı örgütün 114 gün Gazze’de rehin tuttuğu gazeteci Alan Johnston yaptı. 2007’de 23 gazetecinin öldürüldüğünü söyleyen Johnston, baskı ve tehdit altında olan meslektaşlarına “Sizi yalnız bırakmayacağız” diye seslendi.
21 Nisan’da Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi, Hollandalı parlamenter Ria Oomen-Ruijten’in hazırladığı Türkiye’yle ilgili raporu oy çokluğuyla kabul etti. Oylamada 53 ”evet”, 2 ”hayır” oyu ve 4 çekimser oy kullanıldı. Raporun yasal bir bağlayıcılığı bulunmuyor. Rapor 301. maddeyle ilgili değişiklik girişiminin, ifade özgürlüğü önünde engel olan bu madde ve diğer maddelerin kökten değiştirilmesiyle ilgili bir ilk adım olarak görüldüğünü söylerken, hükümeti ve Meclisi bu reformu geciktirmemeye, böylece bu maddelerin ifade özgürlüğünün keyfi şekilde engellenmesinin önünü almaya çağırdı.
Adnan Hoca olarak bilinen Adnan Oktar’ın avukatlarının girişimiyle erişime kapatılan İnternet haberleşme grubu Google Groups daha erişime açılmadan ardından da Yahoo şirketine bağlı yer sağlayıcı Geocities portalı Türkiye’den erişime kapatıldı. Kişisel web sitesi kurmaya olanak sağlayan Geocities sitesine girmek isteyenler, uzunca bir süre karşılarında “Bu Siteye Erişim Engellenmiştir. Ankara 9. Sulh Ceza Mahkemesi, 04/02/2008 tarih ve 2008/140 nolu kararı gereği bu siteye erişim Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nca engellenmiştir” yazısıyla karşılaştılar. Ancak İnternet kullanıcıları, Ankara 9. Sulh Ceza Mahkemesi kararının hangi gerekçeye dayandığını ve neden alındığını bilemiyor. Eksi Sözlük, Antoloji.com, WordPress, Indymedia İstanbul, Youtube, Gündem gazetesi, Fırat Haber Ajansı (ANF) ve Google Groups’tan sonra 4 Şubat’tan beri de Geocities portalına erişim sağlanamıyor.
AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Durao Barroso’nun Meclis’teki konuşmasında yeni TCK’nın 301. maddesinin değiştirilmesiyle ilgili sözlerini 11 Nisan’da değerlendiren Düşünce Suçuna Karşı Girişim Sözcüsü Şanar Yurdatapan “301. maddenin düzeltilmesi gülünç bir şey. Çünkü hiçbir gereği yok. Tamamen kaldırılması gerek. 301, devletin eleştirilmesini önlemek için konulmuş ve kullanılmış bir madde” dedi.
Silivri 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, elektronik haberleşme gruplarını barındıran Google Groups’a İnternet erişimini Nisan başında kapattı. Siteye her günkü haberleşmelerini sağlamak isteyenler, “Bu siteye erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir. T.C. Silivri 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 14.03.2008 tarih ve 2008/15 Nolu Kararı gereği bu siteye erişim engellenmiştir” yazısıyla karşılaşıyorlar.Bu durumda Uluslararası Yazarlar Birliği’nin (PEN) Türkiye Merkezi, TYB ve pek çok haberleşme grubuna erişim yargı kararıyla engellenmiş de oldu. 2 Nisan’da açıklama yapan PEN Türkiye Merkezi, TYB, Edebiyatçılar Derneği ve TYB, youtube.com ve çeşitli İnternet sitelerine erişimin Türkiye’de “otoriter gerekçelerle” yasaklanmasını kınamıştı. TYB yetkilisi Metin Celal, “Bu yasakların mantığını anlamak mümkün değil. Bir atasözümüz var, pire için yorgan yakmak diye. Tek bir grubun haberleşmesini engellemek için tüm bir sistemi yasaklamanın İnternet ile yasanın getirdiği hükümlere uygun olmadığına inanıyorum” demişti.
DEM TV’nin yayını, 4 Nisan’da yasal uyarı yapılmadan ve gerekçe gösterilmeden kesildi. Kanal yetkilileri, Turkshow’la yaptıkları görüşmelerde, yayını kesme talimatının Turksat yetkililerince “sözlü olarak” kendilerine verildiğini, ancak Turksat ile yapılan görüşmelerde böyle bir talimatın olmadığını öğrendiklerini ifade ettiler. 145. sayısı toplatılan aylık Yürüyüş dergisinin yayını, bir ay süreyle durduruldu. “Devrimci Halk Kurtuluş Partisi Cephesi (DHKP-C) adlı örgütün propagandasını yapmak” suçlamasıyla toplatılan dergi sayısında, Kızıldere’de öldürülen 10 devrimcinin kısa yaşam öyküleri yer alıyordu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın toplatma, dağıtım ve satış yasağına ilişkin taleplerini değerlendiren İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, “Terör örgütünün propagandası” iddiasıyla toplatma ve yayın durdurma kararı verdi. Dergi yetkilileri, suçlanan yazıda DHKP-C adının geçmediğini, Kızıldere olayının yaşandığı dönemde DHKP-C diye bir örgütün ortada olmadığını, dergide fotoğraflarına yer verilen kişilerin de DHKP-C örgütüne mensup olamayacaklarını bildirdi
PEN Türkiye Merkezi, TYS, Edebiyatçılar Derneği ve TYB’nin oluşturduğu dört örgüt, küresel video paylaşım sitesi youtube.com ve çeşitli İnternet sitelerine erişimin Türkiye’de “otoriter gerekçelerle” yasaklanmasını kınadı. 2 Nisan’da yayımlanan duyuruda, “Yeterli düzeyde demokrasi sorunu bulunan ülkemizin, bir de demokratik olmayan ülkeler safına geriletilmemesi gerekiyor” denildi. Ortak açıklamada, “Ülkemizde, youtube başta olmak üzere, çeşitli İnternet sitelerine sansür uygulaması kaygı verici boyutlarda. İfade ve iletişim özgürlüğünün gelişmesinden yana olan biz yazar ve yayıncı örgütleri, bu antidemokratik ortamdan yana değiliz” ifadesine yer verildi. Son dönem sitesi erişime kapatılanlar arasında Bağımsız Basın Merkezi olarak faaliyet gösteren İndymedia İstanbul da yer alıyor. Yasakla ilgili Paris’ten açıklama yapan RSF de, “Bu karar orantısız bir karardır. Suçlanan içerik yayından kaldırılabiliyorken tüm bir sitenin yasaklanması neden?” açıklaması yaptı.
Bağımsız Basın Merkezi olarak yayın yapan Indymedia-İstanbul İnternet sitesine erişim, Genelkurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesi’nin 21 Mart’ta aldığı kararla engellendi. Küresel video paylaşım sitesi www.youtube.com İnternet sitesine erişim de, Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret niteliğinde görüntü içerdiği gerekçesiyle Ankara 3. Sulh Ceza ve Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemeleri’nin aldığı kararlarla yasaklanmıştı. RSF, daha önce aynı sitenin yasaklanması üzerine “Saldırı mahiyetinde olan birkaç belge yüzünden video değişim sitesinin bütününe erişimin engellenmesi radikal ve orantısız bir önlemdir” açıklaması yapmıştı. Geçtiğimiz yıllarda Ekşi Sözlük, Antoloji.com ve wordpress.com siteleri de erişime kapatılmıştı. 30 Ocak’ta İzmir 7. Sulh Ceza Mahkemesi, Youtube sitesine erişimin durdurulması kararı verdi. Siteye daha sonra yasak kararının kaldırılmasıyla erişim sağlanabildi. 17 Ocak’ta Ankara 12. Sulh Ceza Mahkemesi’nin aynı gerekçeyle aldığı yasak kararından sonra Sivas 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 16 Ocak’taki kararı uygulanmıştı.
İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, bir röportaj ve haberde “PKK propagandası yapıldığı” iddiasıyla, haftalık “Haftaya Bakış” gazetesinin yayınını bir ay süreyle durdurduğu 20 Mart’ta öğrenildi. Yayın hayatına 1 Aralık 2007’de başlayan gazete, hapisteki PKK lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısını içeren “Erdoğan’a sesleniyorum” ve KCK Yürütme Konseyi üyesi Mustafa Karasu ile yapılan “Özgürlüğü elde etme Newroz’u” başlıklı bir röportaj nedeniyle geçici olarak kapatıldı. Karar, Anayasa Mahkemesi önünde bekleyen Terörle Mücadele Yasası’nın 6/son maddesi uyarınca alındı. 17-23 Mart 2008 tarihli sayıda çıkan yazılardan kapatılan gazete, 8 Aralık 2007’den beri üçüncü kez kapatma cezası almış oldu. Gazete 8 Aralık 2007 ve 2 Şubat 2008 tarihinde de aynı gerekçeyle bir aylık süreyle kapatılmıştı. 2007 yılından bu yana 9 gazetenin toplam 23 kez kapatıldığını açıklayan gazete yetkilileri, “Hiçbir iktidar döneminde bu kadar gazete kapatılmadı. İktidar partisi her fırsatta hoşgörüden bahsederken, Kürt medyası en büyük tahammülsüzlükle karşılaşıyor” dedi. 1 Ocak 2008’den bu yana, Haftaya Bakış, YedinciGün, Yaşamda Demokrasi ve Toplumsal Demokrasi gazetelerine altı kez yayın durdurma cezası verildi.
Emekli askeri yargıç Ümit Kardaş, Fenerbahçe orduevine gitmek için rezervasyon yaptırdığını daha sonraysa kendisine “güvenlik gerekçesiyle” tesise giremeyeceğinin bildirildiğini anlattı: “Orduevine giremeyeceğim söylendi ama hiçbir gerekçe gösterilmedi. Genelkurmay’ın ifade özgürlüğünü kullanan insanların haklarıyla oynayarak onları baskı altına almaya çalışması çok vahim bir durum.” Yaşadıkları 18 Mart’ta kamuoyuna yansıyan Kardaş, uygulamanın gerekçelerini sormak için Genelkurmay’a ve Başbakanlık’a dilekçeyle başvurduğunu ve cevap beklediğini söyledi. Kardaş, idari yargı sürecini de başlatacağını da açıkladı. Ekim 2007’de 12 askerin öldüğü Dağlıca baskınından sonra medyada emekli askerlerin yaptığı yorumlardan rahatsız olan Başbakan, “Bunlar karşısında bizi bulacak” demişti. MSB da, TSK İç Hizmet Yönetmeliği’nde değişiklik yaparak askeri tesislere girme yasağının kapsamını genişletti. Buna göre, “görevi başında bulunduğu dönemle ilgili beyanatta bulunan, yazı yazan, amir ve komutanlara karşı güven hissini yok etmeye yönelik olarak söz ve davranışta bulunanlara” yasak geldi. Birçok medya organında görüşlerini paylaşan Kardaş, karşılaştığı uygulamayı buna bağlıyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’de, 2007’de, hükümetin “genel olarak insan haklarına saygı gösterdiğini ama birkaç alanda ciddi sorunların devam ettiğini” raporunda bildirdi. 11 Mart’ta kamuoyuna yansıyan İnsan Hakları Uygulamaları Üzerine Ülke Raporları-2007 başlıklı raporun Türkiye kısmında insan hakları kuruluşlarının işkence ve kötü muamele vakalarında artış tespit ettiği belirtildi. İfade ve basın özgürlüğü konusunda TCK’nın 301. maddesine ve Atatürk aleyhine suçlarla ilgili yasaya atıfta bulunan rapora göre “bireyler yaptırım korkusu olmaksızın hükümet ve devleti eleştiremedi”.
TRT-1’de 10 Mart’ta yayınlanacağı on gün önce ilan edilen Abhazya Cumhuriyeti konulu “Sınırlar Arasında” adlı belgeselinin son anda hiçbir gerekçe gösterilmeden yayından kaldırılması tepki yarattı. Türkiye’de yaşayan Çerkesler TRT yayınlarını izlememe kararı aldı. Kafkas Dernekleri Federasyonu (KAF-DER) Genel Başkan Cihan Candemir imzasıyla, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin ile TRT yöneticilerine gönderilen protesto mektubunda, gazeteci Banu Avar’ın hazırlayıp sunduğu Abhazya ile ilgili belgeselin yayından hiçbir gerekçe gösterilmeden kaldırıldığına işaret etti: “Bu program, son anda bilinmeyen nedenlerle yayından kaldırıldı. Yayından kaldırılış şekli itibarıyla olay son derece düşündürücü. İlk anda belirli lobilerin baskısı sonucunda yapılmış olduğu ihtimalini akla getiriyor. O takdirde bunun adı sansürdür ve özerk bir kurum olması gereken Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal yayın organında, hala çağdışı sansür anlayışının egemen olduğunun göstergesidir.”
Ergenekon” ile ilgili yayınlardan hakkında çok sayıda soruşturma açılan ve ön ödemeli para cezaları tebliğ edilen Cumhuriyet gazetesi, 29 Ocak 2008 tarihli sayıda, “Ümraniye soruşturmasında Hayal’in avukatı ve Kömürcü’nünde aralarında bulunduğu dokuz kişi için yeniden yakalama emri istendi” şeklindeki habere yer verdiği için de soruşturmalık oldu. Ancak Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı, 25 Şubat’ta, haberin mahkeme işlemleriyle sınırlı olduğunu açıklayarak, gazete yetkilileri İbrahim Yıldız ve Güray Tekin Öz hakkında dava açılmasına gerek olmadığına karar verdi. Savcı Muhittin Ayata’nın aldığı kararda, İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği yayın yasağı kararında 5187 Sayılı Basın Yasası’nın 3/2 maddesindeki yayın yasağını gerektiren kelimeleri peş peşe yazılarak herhangi bir gerekçe gösterilmediği, buna karşın AİHM’in 2002’ye ait Gaweda-Polonya kararında “Mahkemenin kısıtlamaları açıkça yazılmalı” şeklinde karar verildiğine işaret etti.
Belediye yöneticilerinin Kürtçe verdiği mesajlarla ilgili sürekli hukuki işlem yapıldığını söyleyen Diyarbakır Yenişehir Belediyesi Başkan Yardımcısı Şefik Türk, tepki olarak 8 Mart Dünya Kadınlar Günü afişlerini Çince hazırladıklarını söyledi: “Şu an belediye başkanı Fırat Anlı hakkında devam eden beş dava ve üç soruşturma var. Bize mesaj yayınlayabilirsiniz ama bunu halkın anlayabildiği, okuyabildiği bir dilde yapamazsınız diyorlar. Bakalım Çince afişlerle ilgili de soruşturma açılacak mı?” Türk, “Hükümet üyeleri demokratik reformların yapıldığını, Kürtçe kurs açmanın, şarkı söylemenin serbest olduğunu övünerek anlatıyorlar. Gerçek böyle değil” dedi.
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, mahkemeye taşınan BOTAŞ operasyonuyla ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebi üzerine, 22 Şubat’ta yayın yasağı getirdi. Yasak kararı, 27 Şubat’ta RTÜK sitesinde de radyo ve televizyon kuruluşlarına duyuruldu: “Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, Anayasanın 22, Basın Yasasının 3/2, 19/1 ve Ceza Muhakemeleri Kanununun 187/3 maddeleri uyarınca yayın yasağı konulmuştur” denildi. RTÜK, BOTAŞ operasyonu kapsamında 22 Ekim 2007 tarihinde tutuklanan RTÜK İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nda görevli Uzman Seydi Çevik’in, 21 Kasım 2007 tarihli toplantıda alınan kararla görevinden uzaklaştırıldığını 21 Şubat 2008’de bildirdi.
Kürtçe yayımlanan günlük Azadiya Welat gazetesinin yayın koordinatörü Tayyip Temel, “Kürt dilinin her alanda özgür bırakılması, Kürt Sorunu’nun çözümüne götürebilirse anlamlı” diyor. Temel, “anlaşılmayan bir dille örgüt propagandası yapmak”tan dolayı haklarından yüzlerce dava açıldığını iddia etti ve ekledi: “Hiçbir iddianamede gazetemizin Kürtçe yayın yaptığı belirtilmedi”. Kürtçe yayını büyük zorluklarla sürdürdüklerini söyleyen Diyarbakır Gün TV Kürtçe yayınlar sorumlusu Adil Kurt, “Yayınlarda çeviri ve süre kısıtlaması kalkmalı. Kürtlerin, uydudan 12 televizyon kanalı var, çoğu 24 saat yayın yapıyor. Bizim 45 dakikayla Diyarbakır’dan rakip olmamız beklenemez” diye konuştu. TRT’nin Kürt yayınını izlemediğini söyleyen Kurt, “Yayınlarda Kürtçe’nin açık inkarı var. Kürt alfabesindeki Q, W, X harflerinin yerine başka harf getirilerek dil inkar ediliyor” diye tepki gösterdi; şikayetlerini RTÜK Bölge yetkilisine de aktardığını kaydetti.
Genelkurmay Başkanlığı, ordunun Kuzey Irak’a kara harekatını başlattığını İnternet sitesinden duyururken gazetecilerin de “can güvenliği için” bölgeye girmemesini istedi. Yıllarca çatışma bölgelerinde muhabirlik yapan, NTV Haber Müdürü Mete Çubukçu, ordunun açıklamasının sorumluluğu gazetecinin üzerine yüklediğini söyledi: “Operasyon gazeteciler açısından ulaşılması zor, sivil yerleşimlerin az olduğu bir bölgede. Artık tüm dünyada silahlı kuvvetler bu tür ‘ikaz’larda bulunuyor. Fakat bu gazeteciliğin ruhuna aykırı ve halkın haber alma özgürlüğünü kısıtlayan bir durum.” Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti (GGC) başkanı Faruk Balıkçı, bölgede henüz gazetecilere yönelik bir kısıtlamayla karşılaşmadıklarını söyledi: “Yine de bu açıklama gazetecilerin çalışma alanını kısıtlıyor”. Çatışma bölgelerinde gazetecilerin her zaman belli bir risk altında olduğunu vurgulayan Balıkçı, silahlı kuvvetlerin yasak koymak, uyarıda bulunmak yerine güvence ve kolaylık getirmesi gerektiğini belirtti.
Haftalık Yaşamda Demokrasi gazetesine, İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 17 Şubat’ta aldığı bir kararla bir ay yayın durdurma cezası verildi. İstanbul C. Başsavcılığı’nın talebi üzerine mahkeme, 17-24 Şubat tarihli 3. sayıda çıkan yazılarda “suç ve suçlunun övüldüğü” ve “PKK örgütü propagandası yapıldığı” iddiasıyla gazeteyi cezalandırdı. Avukat Özcan Kılıç, gazete kapatmalarıyla ilgili AİHM’e bugüne kadar toplam 15 başvuru yaptıklarını açıkladı. Mahkeme, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın yakalanarak Türkiye’ye getirilişinin 9. yıldönümü dolayısıyla yayımlanan “Komploya lanet yağdı”, “Öcalan: Amerika kötü oynuyor” başlıklı haberlerle, Cemil Bayık’ın ‘Êdî Bes e ile kazanıncaya kadar’, Selahattin Erdem’in ‘Êdî Bes e’, Mustafa Karasu’nun ise ‘Komployu lanetliyoruz’ başlıklı yazıları geçici kapatmaya gerek olarak gösterdi. İmtiyaz Sahibi Hüseyin Bektaş, konuyu AİHM’ye taşıyacaklarını söyledi. Uygulamadan AKP hükümetini eleştiren Bektaş, “Bir yılda 21 kez gazetelerin yayınları durduruluyor. AKP Hükümeti hangi özgürlükten bahsediyor?” dedi.
Hrant Dink davasının 11 Şubat 2008’de görülen üçüncü duruşmasını izlemek için İstanbul’a gelen Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) heyeti, Türkiye ziyareti raporunu açıkladı. FIDH raporunda “Dink ailesi avukatlarının davayla ilgili belgelerin özellikle de devlet güvenlik görevlilerinin tutumuyla ilgili inceleme sonuçlarının tamamına erişimini sağlaması” çağrısında bulundu; 301. maddenin yürürlükten kaldırılmasını talep etti.
Hrant Dink cinayeti davasının izlemek için İstanbul’a gelen Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Eşbaşkanı Joost Lagendijk, “Hükümet 301. madde değişikliğini derhal yapmalı. Sabrımız azalıyor” dedi.
Aralarında ODTÜ’den Doç. Dr. Mesut Yeğen ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mithat Sancar’ın da bulunduğu 400’den fazla akademisyen, “Dayatmaları reddediyoruz: Özgürlüklerimizden de laiklikten de taviz vermeyeceğiz! Demokrasi samimiyet ve cesaret ister!” mesajıyla ve hemozgurlukhemlaiklik.blogspot.com adresi üzerinden bir kampanya başlattı. Kampanyayla, ayrımcılığa yasal yaptırımla birlikte, 301. maddenin kaldırılması, zorunlu din derslerinin kaldırılması, akademik özgürlüğe güvence, Kürt, Alevi ve gayrimüslimlerin eşit hak taleplerinin karşılanması, emekçilerin sosyal ve sendikal haklarının genişletilmesi, eşit ve nitelikli eğitim hakkı gibi adımların atılması istendi.
Çizdikleri karikatürlerden “Cumhurbaşkanı’na hakaret” iddiasıyla hakların işlem başlatılan Cumhuriyet gazetesi çizerleri Musa Kart ve Zafer Timoçin’e ABD merkezli Uluslararası Karikatürist Hakları Ağı (Cartoonists Right Netwok İnternational-CRNI) örgütünden sonra uluslararası RSF örgütünden de destek geldi. RSF, “İki çizer hakkında Cumhurbaşkanı’na hakaret iddiasıyla yürütülen tahkikatı kınıyor ve bunun Türkiye’de bir ilk olmadığını anımsatıyoruz” dedi. RSF, son iki yılda Kart ve üç diğer çizerin daha Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı çizdikleri için kovuşturmaya uğradıklarını, mahkemelerinse Erdoğan’a, “mizaha karşı daha hoşgörülü olmasını” tavsiye ettiklerini bildirdi. Daha önce de uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) Direktörü David Dadge, “Yetkililer Kart ve Temoçin hakkındaki tüm suçlamaları geri çekmelidir” demişti. Çizerler hakkında Adalet Bakanlığı’nın işleme koyduğu dosya takipsizlikle son buldu.
Jandarma Genel Komutanlığı Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi, Hakkari Dağlıca’da 21 Ekim 2007 tarihinde 12 erin öldürülmesi ve 17’sinin de yaralanmasıyla sonuçlanan PKK saldırısıyla ilgili yargılanan sekiz askerin duruşmalarına yayın yasağı konulmasına karar verdi. Karar, Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığı’nca 1 Şubat’ta yayın kuruluşlarına duyurulması istendi. RTÜK de, kararı aynı gün medya kuruluşlarına duyurdu. Kararda, “…Davanın açık görülen celseleri ile ilgili olarak CMK’nın 187/3. maddesi uyarınca milli güvenlik, kamu düzeni ve güvenliği, devlet sırrının açıklanmasının önlenmesi amacıyla, ayrıca sanıklar ve ailelerinin saygınlık, onur ve haklarına dokunacak nitelikte olumsuz haberlerin ve yorumların engellenmesi amacıyla duruşma içeriği ile sınırlı olarak yazılı ve görsel basında yayın yasağı konulmasına karar verilmiştir” dendi.
30 Ocak’ta İzmir 7. Sulh Ceza Mahkemesi, İzmir Cumhuriyet Savcısı Ahmet Şinasi Aygün’ün talebiyle, “Atatürk’e ve Türklüğe saygısızlık içeren” bir video gerekçesiyle youtube.com video paylaşım sitesine erişim yasağı getirdi. Daha sonra da yasağı kaldırdı. Son iki hafta içerisinde siteye, Türkiye’den üç kez erişim yasağı kondu: 17 Ocak’ta Ankara 12. Sulh Ceza Mahkemesi’nin yasak kararından sonra Sivas 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 16 Ocak’taki kararı yürürlüğe konmuştu.
29 Ocak’ta Doğan Yayın Grubu’na bağlı avukatlar, medya kuruluşlarına Ergenekon operasyonu kapsamında getirilen yayın yasağına İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yaptıkları başvuruyla itiraz ettiler. Yasağa karşı avukatlar Şehnaz Yüzer ve Günay Erkan’ın sunduğu dilekçede, Anayasa’nın 26. maddesinin, “yargılama görevinin etkiden uzak tutulması” amacına yönelik olduğunu hatırlattılar. “Ergenekon’a yayın yasağı sansürdür” denilen başvuru dilekçesinde, “Gelişmelerden halkın bilgisinin olması demokratik ve laik hukuk devletinin gereğidir” tespitine yer verildi. İtirazı 1 Şubat’ta görüşen İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi, geçen yıl Ümraniye’deki bir gecekonduda patlayıcı bulunmasıyla başlayan Ergenekon Operasyonu’yla ilgili yayın yasağına yapılan itirazı reddetti. Mahkeme, 21 Haziran 2007 tarihinde alınan ilk yayın yasağına yapılan itiraza karşılık kesin kararın verildiği, bu konuda “yeni bir karar alınmasına yer olmadığı”nı bildirdi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 22 Ocak’ta yayın yasağı kararının hatırlatılmasını isteyince RTÜK, sitesinde karara yeniden yer verdi.
Viyana merkezli Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), Cumhuriyet gazetesi çizerleri Musa Kart ve Zafer Temoçin hakkında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le ilgili çizdikleri karikatürler nedeniyle Adalet Bakanlığı’nca işlem başlatılmasını 26 Ocak’ta eleştirdi. “Cumhurbaşkanı’na hakaret” iddiasıyla başlatılan uygulamayı eleştiren IPI Direktörü David Dadge, “Yetkililer Kart ve Temoçin hakkındaki tüm suçlamaları geri çekmelidir” dedi.
Televizyon Yayıncıları Derneği Başkanı Nuri Çolakoğlu, “sigara, alkol ve uyuşturucuyu özendiren yayın yapılmaması” hükmünün yer aldığı RTÜK’ün yeni yasa taslağı ile ilgili “Özendiren bir yayın yok zaten” dedi. Avrupa mevzuatı ile Türkiye arasında çok ciddi bir uyum farkı bulunduğuna vurgu yapan Çolakoğlu, “Bu durumu daha da kötüleştirecek bir düzenlemenin yapılacağını sanmıyorum. Eğer RTÜK böyle bir şey yapıyorsa, RTÜK’ü bunun tersine ikna etmek için elimizden geleni yaparız” diye konuştu. Bir RTÜK yetkilisine göre, “Bir iki kadeh içki” görünebilecek, içki içen “Lanet olsun, şu zıkkımdan kurtulamadım” derse özendirici sayılmayacak; içki ve sigara içiliyorsa ve içen mutluysa mozaiklenecek; çok mozaikten izlemek mümkün olamıyorsa, buna rağmen yayını sürdürmek yayıncının kararına bağlı olacak.
Yerel Çoban Ateşi gazetesinin 17 Ocak 2008 tarihli sayısı, Abdula Pêşew’in kısa Kürkçe biyografisi ve şiiri gerekçe gösterilerek Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebiyle toplatıldı. Başsavcılığın bir gün sonra ilettiği talebi görüşen Gaziantep 3. Sulh Ceza Mahkemesi, Türk alfabesi dışında Kürtçe yazı yayımlandığı gerekçesiyle “Şapka ve Türk harfleri” başlıklı TCK’nın 222. maddesine dayanarak Basın Yasası’nın “El koyma, dağıtım ve satış yasağı” başlıklı 25/1-2 maddesi uyarınca gazeteyi toplattı. Bunun üzerine Gaziantep Emniyet Müdürlüğü’den dört polis memuru, gazete bürosuna gelerek toplatma kararı verilen gazete sayısından 26 adedine el koydu. Sorumlu müdür Yasin Yetişgen ifadeye çağrıldı.
17 Ocak’ta Ankara 12. Sulh Ceza Mahkemesi, “Atatürk’e ve Türklüğü saygısızlık içeren” bir video nedeniyle küresel video paylaşım sitesi youtube.com’a erişimi engelledi. Türkiye’den siteye girmek isteyen İnternet kullanıcıları, “Bu siteye erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir. T.C. Ankara 12. Sulh Ceza Mahkemesi 17/01/2008 Tarih ve 2008/55 nolu kararı gereği bu siteye erişim engellenmiştir.Access to this web site has been suspended in accordance with decision no: 2008/55 of T.R. Ankara 12th Criminal Court of Peace” yazısıyla karşılaştılar. Bu karar kalkar kalkmaz da bu kez Sivas 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 16 Ocak’ta verdiği karar devreye girdi.
Van Cumhuriyet Başsavcısı Yahya Akçadırcı’nın, Dağlıca çatışmasında PKK’nin alıkoyduğu ve daha sonra serbest bıraktığı sekiz askerle ilgili Van Askeri Mahkemesi’nin getirdiği yayın yasağına uymayan yayın kuruluşları hakkında suç duyurusunda bulunduğu 17 Ocak’ta öğrenildi. Tutuklanan askerlerin aileleriyle yaptıkları görüşmelere yer verdiği için Günlük Evrensel’e 40 bin YTL; Sabah, Hürriyet, Milliyet, Zaman ve Birgün gazetelerine 20’şer bin YTL ön ödemeli para cezası verildi. 7 Ocak’ta ifade veren gazeteciler, “Haberde, tutuklanan askerlerin bire bir ifadelerini içeren bir yazı yayımlamadık. Biz sadece aileleriyle yapılan görüşü bildirdik. Suç unsuru içermediği için basın özgürlüğü çerçevesinde yer verdik” dediler; ancak cezaya engel olamadılar.
11 Ocak’ta Adıyaman Gerger Asliye Hukuk Mahkemesi, Cumhuriyet Savcısı Sadullah Ocaklı’nın başvurusuyla, www.gergerim.com ve www.bianet.org İnternet sitelerinde yayımlanan haberlerle ilgili ihtiyati tedbir kararı aldırdı. Karara itirazı 18 Ocak’ta değerlendiren mahkeme, ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasını reddetti. Mahkeme, gergerim.com sitesinde yayımlanan “Savcıdan Şok Sözler” ve bianet.org sitesinde yer verilen “Sen misin Fethullah Gülen’e Feto Diyen” başlıklı yazıların kaldırılmasına karar verdi. Kararın bir örneği de konuyu 13 Ocak’ta manşetten veren ve 15 Ocak’ta İlhan Selçuk’un köşe yazısıyla işleyen Cumhuriyet gazetesine tebliğ etti. Kararla iki sitede yayımlanan haberlerin medyada daha fazla işlenmemesi isteniyor. Bianet, söz konusu haberini yayından kaldırmazken gergerim.com sitesi yargı kararını yerine getirmek zorunda kaldı. Haberlerde Ovacıklı’nın gazeteci Hacı Boğatekin’e, “Sen milyonların saygı duyduğu Fethullah Gülen Hoca Efendi Hazretlerine Feto diyemezsin. Derhal ikinci sayında özür dile. Yoksa seni fena yaparım” dediği ileri sürülmüştü.
Akademisyen, yazar, sanatçı, hukukçu, siyaset bilimci ve Barış Girişimi üyeleri, Türk’ün dokunulmazlığının kaldırılması için fezleke düzenlenen DTP milletvekili Ahmet Türk’ün suçuna katıldıklarını bildirdiler. Açıklamada, “Türk’ün sözleri ‘suç’ sayılacaksa bizler de bu suça katılıyoruz” denildi. 50’yi aşkın imzacı arasında, profesörler Baskın Oran, Murat Belge, Ahmet İnsel, İbrahim Kaboğlu, Gençay Gürsoy, Emekli Büyükelçi Ünal Ünsal, Ali Bayramoğlu, Ömer Laçiner, Aydın Engin, Zeynep Tanbay, Oya Baydar, Ümit Kardaş da bulunuyor. Türk, Genelkurmay’ın 30 Ağustos resepsiyonuna DTP milletvekillerinin çağrılmaması üzerine “Hep ağızdan düşürülmeyen bölücülük kelimesinin aslında kimin tarafından yapıldığı da açıkça ortaya çıkıyor” demişti.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
9 Aralık’ta AİHM, PKK örgütünün hapisteki lideri Abdullah Öcalan’ın açıklamalarına yer veren haftalık Yedinci Gündem gazetesinin bir hafta kapatılmasının ifade özgürlüğünün ihlali olduğuna karar verdi. Gazete sahibi Hıdır Ateş ile sorumlu müdürü Hünkar Demirel’in yaptığı şikayette AİHM, çıkan haberlerden dolayı iki yetkilinin Haziran 2002’de mahkum edilmelerini oybirliğiyle AİHS’nin 10. maddesinin ihlali olarak değerlendirdi. AİHM, kararın temyiz edilmesinden sonra Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının sunduğu yazılı mütalaanın şikayet sahiplerine tebliğ edilmemiş olmasının da adil yargılama ilkesine aykırı olduğunu bildirdi. AİHM, iki şikayet sahibine toplam 4 bin avro (8 bin YTL) manevi tazminat, mahkeme gideri karşılığında da bin avro (2 bin YTL) ödenmesine karar verdi.
2 Aralık’ta AİHM, polisin toplatma kararı verilen bültenlerine el koyduğu Emeğin Partisi (EMEP) yetkilisi Ahmet Gemici’nin ifade özgürlüğü hakkının hukuka aykırı şekilde ihlal edildiğine karar verdi; Türkiye’yi bin 180 avro (2 bin 360 TL) maddi ve manevi tazminat ödemeye mahkum etti. “Yasağı ihlal”den İzmir Sulh Ceza Mahkemesi’nin Gemici’yi para cezasına mahkum eden kararla ilgili itirazı görüşen Asliye Ceza Mahkemesi’nin de duruşma açmadan hüküm kurduğuna işaret eden AİHM, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini duyurdu. AİHM, toplatma kararı verildiği 16 Kasım 1999 tarihinde polisin parti lokaline baskın düzenlediğini ve yasak yayın bulundurmaktan işlem yaptığını kaydederek, “Başvuru sahibi, makul bir süreye kadar bültenleri bulundurmanın ceza yaptırımına tabi olacağını öngöremezdi. Aynı gün toplatma kararını verildiği için de başvuru sahibinin bu karardan haberdar olduğunu ortaya koyan bir kanıt bulunmuyor” dedi.
Tarihçi Taner Akçam’ın başvurusunu ele alan AİHM, 1 Haziran 2005’te yürürlüğe giren 301. maddede, kısa sürede yüzlerce kişinin sanık durumuna düşmesiyle 29 Nisan 2008 tarihinde yapılan değişiklik konusunda ayrıntılı bilgi istedi. AİHM, “Ermeni Soykırımı” tezini destekleyen tarihçi Akçam’ın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “cezaların yasallığı”, “ifade özgürlüğü” ve “ayrımcılık yasağı”na dayanarak yaptığı başvuruyu değerlendirebilmek için hükümetin bilgisine başvurdu. AİHM, pratikte devlet görevlilerinin gözünde “Türklük” ve “Türk milleti” kavramlarının anlamı ve bu kavramların nasıl yorumlandığı konusunda Ankara’nın kendisini aydınlatmasını da istedi. Tarihçi hakkında, Agos gazetesinin 6 Ekim 2006 tarihli sayısında yayımlanan “Hrant Dink, 301 ve bir Suç Duyurusu” başlıklı makalesi nedeniyle 301’den suç duyurusunda bulunulmuştu. Hakkında soruşturma yürütülen Akçam, maddenin her türlü yoruma açık olduğunu, ifade özgürlüğüne kısıtlama getirdiğini ve ayrımcılık yaratacak sonuçlar doğurabileceğini savunuyor.
13 Kasım’da AİHM, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin başındaki Orgeneral Kenan Evren’in yargılanması için girişimde bulunan eski Adana Cumhuriyet savcısı Sacit Kayasu’nun “ifade özgürlüğünü kısıtladığı” için Türkiye’yi 41 bin avro (yaklaşık 82 bin YTL) tazminata mahkum etti. Kayasu’nun Ağustos 1999’da bir vatandaş olarak aynı amaçla sunduğu dilekçeye yanıt verilmezken, Kenan Evren hakkında 28 Mart 2000’de iddianame düzenlediği için Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Kayasu’ya 30 Mart 200 tarihinde kınama cezası vermişti. Kayasu’nun, AİHS’nin 13. ve 10. maddelerine aykırı davranıldığı iddiasıyla yaptığı başvuruyu değerlendirilen AİHM, Türkiye’nin hem kendisini girişim ve kararlarıyla ifade eden bir savcıyı engellediğini hem de mahkemede hakkını aramasına engel olduğuna oybirliğiyle karar verdi.
21 Ekim’de AİHM, Ergenekon Davası’ndan aranırken firar eden Tuğgeneral Levent Ersöz’ü Yeni Evensel gazetesinin eleştirisinden koruduğu için toplam 3 bin avro (6 bin YTL) manevi tazminat ödemeye mahkum oldu. DGM’ce TMY’nin 6/1 maddesi uyarınca ağır para cezasına çarptırılan gazete yetkilileri Fevzi Saygılı ve Bülent Falakaoğlu ifade özgürlüğünün ihlal edildiği gerekçesiyle açtıkları davayı kazandılar. AİHM kararında, haberde gerçek dışı bulunabilecek bölümlerden söz edilebileceğini ancak yazı bütününde “kamu görevlilerine karşı saldırı düzenlenmesine tahrik edici bir yön bulunmadığını veya haberin Ersöz’ü kayda değer bir tehlike altına sokmadığı”nı bildirdi. Gazete, Ersöz’ün Jandarma Alay Komutanlığı sırasında iki HADEP yerel yetkilisi Serdar Tanış ile Ebubekir Deniz’in kaybedilmesini haberleştirmişti. Mahkeme Ersöz’ü “Terörle mücadelede görev almış kamu görevlisi” olarak nitelendirmiş, haberde Ersöz’ün kimliğine yer verilerek “terör örgütlerine hedef gösterildiği”ne hükmetmişti.
21 Ekim’de AİHM, Halkın Demokrasi Partisi (HADEP), İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Özgür Kadının Sesi dergisi yetkililerine yönelik uygulamalarla ifade özgürlüğünü çiğnediği gerekçesiyle Türkiye’yi toplam 8 bin 500 avro (17 bin YTL) tazminata mahkum etti. AİHM, bir konuşmasında “Dağdaki kahramanlar” ve “halkın kurtuluşu”ndan dan söz ettiği için “bölücülük propagandası” iddiasıyla yargılanan HADEP üyesi İsak Tepe’nin açtığı davada, yargılama Şartlı Af Yasası’yla askıya alındıysa da, giderler dahil Türkiye’yi 2 bin 500 avro (5 bin YTL) tazminata mahkum etti. Aylık Özgür Kadının Sesi dergisinin yetkilileri Kadriye Kanat ve Gülşen Bozan’ın açtığı davada AİHM, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın günümüz kadının toplumdaki yeri konusunda yaptığı bir açıklamaya Nisan 2001’de yer verilmesinin cezalandırılmasını haksız buldu. AİHM, Kanat ve Bozan’ı TMY’nin 6/1 maddesinden cezalandıran Türkiye’yi 2 bin 500 avro (5 bin YTL) tazminata mahkum etti. İHD Muş Şube Başkanı Sevim Salihoğlu’nun, Yedinci Gündem gazetesinin 16 ve 29 Eylül 2001 tarihli sayılarının İHD Şubesi’nde yapılan bir aramada bulunmasından sonra “yasak yayın bulundurmak”tan mahkum edilmesini de AİHM haksız buldu. AİHM, Nisan 2002’de mahkum edilen Salihoğlu’nun gazete hakkında verilen toplatma kararlarından haberler olamayabileceği ve kararın da Salihoğlu’na yönelik de olmadığını kaydetti; Türkiye’yi bin avro (2 bin YTL) tazminata mahkum etti. Ağustos 1998’de HADEP yetkilisi olarak yaptığı konuşmadan askeri operasyonları ve hükümetin güneydoğu politikalarını eleştiren Mehmet Zeynettin Unay da AİHM’den 2 bin 500 avro (5 bin YTL) tazminat kazandı. AİHM, İzmir DGM’si Mart 2001’de yargılamayı Şartlı Af Yasası uyarınca beş yıl süresince askıya alsa da, ifade özgürlüğünün meşru olmayacak şekilde kısıtlandığına hükmetti.
23 Eylül’de AİHM, Kürdistan Gazeteciler Derneği başkanıyla röportaj yapan Özgür Bakış gazetesi çalışan Sakine Aktan’ı “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” iddiasıyla cezalandıran Türkiye’yi bin 500 avro (2 bin 700 YTL) manevi tazminata mahkum etti. İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi, Kürt basınında çalışan habercilerin karşılaştıkları sorunları ele alan ve Aralık 1999’da yayımlanan röportajı nedeniyle Aktan’ı, Mayıs 2001 ve Şubat 2004’te 1 yıl 8 ay hapis ve de para cezasına mahkum etmişti. Kararlar, eski Ceza Yasası’nın 312. maddesine dayandırılmıştı. Yeni TCK’nın 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra yeniden yargılanmaya başlayan Aktan, bu kez beraat etti. Ancak mahkeme savcısı bu kararı temyiz etti. Şimdi Yargıtay’ın vereceği karar bekleniyor. AİHM, ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiğini bildirdi. Türkiye devletinin uygulamalarını çok sert şekilde eleştiren röportajdaki ifadelerin şiddet kullanımına özendirmediği, silahlı direniş veya isyan çağrısı yapmadığını vurgulayarak, Aktan hakkında üst üste verilen cezaları “orantısız ve demokratik bir toplum gereksiz” buldu.
17 Temmuz’da AİHM, Kasım 1998’de katıldıkları eylem nedeniyle “örgüte yardım ve yataklık” iddiasıyla mahkum edilen Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) Çiğli İlçe yöneticileri Abdullah Yılmaz ve Erdem Kılıç’ı adil yargılamadığı ve ifade özgürlüğünü haklarını meşru olmayacak şekilde kısıtladığı gerekçesiyle Türkiye’yi toplam 5 bin avro (9 bin 500 YTL) tazminat ödemeye mahkum etti. İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM), PKK lideri Abdullah Öcalan’ın tutuklanmasını İzmir’de protesto eden Yılmaz’ı eski Ceza Yasası’nın 169. maddesi uyarınca üç yıl 9 ay, Kılıç’ı da 4 yıl 4 ay hapse mahkum etmişti. AİHM, DGM’lerde o dönem askeri üye bulundurmasını “tarafsız ve bağımsız” yargılamaya gölge düşürdüğüne de hükmetti. AİHM, “Öcalan’ın yakalandığı dönemde Türkiye’de gergin olan siyasi iklimde, kamu düzeninin korunması dahi amaçlanmış olsa, ilgililere verilen cezalar, gözetilen meşru amaçlar dikkate alındığında hem nitelik hem de ağırlığı bakımından açık şekilde orantısız” diye bildirdi; cezaları “demokratik bir toplumda gereksiz” buldu.
AİHM, 2001 yılında sayılarına mahkeme kararıyla el konan Fırat’ta Yaşam gazetesinin sahibi Hasan Buran’ın açtığı davada ifade özgürlüğünü ihlal ettiği için Türkiye’yi haksız buldu. 17 Haziran’da AİHM, 19 Mart 2001 tarihinde satılmamış gazete sayılarına el konmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 10. maddesine aykırı olduğunu bildirdi. Suça gerekçe gösterilen üç yazıda, iktidarın sert şekilde eleştirildiği, Kürtlerin özgürlüğü ve kültürel hakları lehinde düşünceleri yansıttığı cezaevlerindeki direnişlere karşılık hükümetin tasarruflarının yerildiğini anımsatan AİHM, içeriklerde şiddetin özendirilmediği, isyana çağrı yapılmadığı ve nefret söyleminin de söz konusu olmadığını duyurdu. Üç yazıda “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” edildiği gerekçesiyle 19 Mart 2001 tarihinde toplatılmıştı. Toplatma kararı, Yayın yönetmeni Mehmet Boncuk’un Doç. Dr. Fikret Başkaya ile yaptığı “Sivil Toplum: Apolitizasyonun aracı…” başlıkla röportaj ile 10. sayfada yer alan “Newroz’u özgürleştirelim” ve “13 Mart, İsyanın çığlığıdır zulmün kalelerine…” başlıklı yazılarda “Halkı, ırk, din, dil, mezhep ve bölge farklılığı gözeterek açıkça kin ve düşmanlığa tahrik ettiği” gerekçesiyle verilmişti.
29 Nisan’da AİHM, bir mevlüt sırasında yaptığı konuşmada ve dağıtılan el bildirilerinde “Deprem ilahi bir ikazdır” diyen Yeni Asya gazetesi sahibi Mehmet Kutlular’ın hapisle cezalandırılıp tutuklanmasını ifade özgürlüğü hakkının ihlali olarak değerlendirdi. AİHM, oybirliğiyle Türkiye’nin AİHS’nin 10. maddesinin ihlal ettiğine karar vererek; Kutlular’a 5 bin avro (yaklaşık 10 bin YTL) tazminat ödenmesine karar verdi. Kutlular, 17 Ağustos 1999’da 20 bin kişinin ölümüne yol açan depremden sonra Ankara Kocatepe Camii’nde Said-i Nursi’nin 39. ölüm yıldönümünde düzenlenen mevlit sırasında depremi, “ilahi bir ikaz” olarak nitelendirmişti. 10 Ekim 1999 tarihinde yapılan bu konuşmadan 22 Mayıs 2001’de tutuklanan Kutlular, Kırklareli’nin Vize Cezaevi’nden 4744 Sayılı “Uyum Yasası” sayesinde tahliye oldu.
20 Nisan’da AİHM, Kürt Sorunu’yla ilgili bir konuşmasında “halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiği” gerekçesiyle yazar Yalçın Küçük’ü mahkum ettiği için Türkiye’yi 3 bin avro (yaklaşık 6 bin YTL) tazminata mahkum etti. Küçük’ü eski TCK’nin 312. maddesi dışında “bölücülük propagandası” ve “yardım ve yataklık” iddiasıyla yargılayan Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM), 4 Kasım 1999 tarihinde yazarı 6 yıl 6 ay hapse ve para cezasına mahkum etmişti.AİHM, konuşmada şiddet kullanımına özendirilmediği, silahlı direniş ve isyan çağrısı yapılmadığını vurgulayarak, oybirliğiyle cezayı “meşru hedefe göre orantısız” ve “demokratik bir toplumda gereksiz” buldu.
4 Nisan’da gazetecileri Hrant Dink Cinayeti davasıyla ilgili bilgilendiren müdahil avukatlarından Fethiye Çetin, Trabzon Jandarması’nda tüm sorumluları yargılatamadıkları için Ağustos 2007’de AİHM’e “adil yargılama” ve “mahkemeye etkin başvuru” hakları açısından başvuru yaptıklarını, yeni gelişmelerle ilgili bu mahkemeyi bilgilendirmeye devam edeceklerini açıkladı.
18 Mart’ta AİHM, İHD İzmir Şubesi yetkilileri Ecevit Piroğlu ve Mihriban Karakaya’nın açtığı davada, savunma hakkına saygı göstermediği, dayanaksız şekilde derneğe ait şubeyi kapatmaya kalkıştığı ve ifade özgürlüğü hakkını çiğnediği gerekçesiyle Türkiye’yi mahkum etti. Piroğlu’ya tazminat ödenmesine gerek görmeyen AİHM, Türkiye’nin, ABD Ordusu’nun Afganistan’a operasyonunu protesto etmek amacıyla düzenlenen basın açıklamasına katıldığı gerekçesiyle cezalandırılan Karakaya’ya bin avro (yaklaşık bin 900 YTL) tazminat ödenmesine hükmetti. İHD, İzmir Valiliği’nin 10 Temmuz 2001 tarihli bir mektupla Karakaya’nın da aralarından bulunduğu 13 kişinin üyeliklerinin düşürülmesi talebini “ortada mahkumiyet yok” diyerek geri çevirmişti. İki kişi, İzmir Sulh Ceza Mahkemesi’nce Aralık 2001’de duruşmasız ve savunma yapamadan cezalandırılmıştı. İHD’nin Ekim 2001’de Afganistan’a müdahaleyi protesto ettiği için hakkında ikinci bir dava açılan Karakaya, Dernekler Yasası’nın 34. maddesi uyarında mahkum oldu ve cezası da Aralık 2001’de onandı. AİHM, Dernekler Yasası’nın 34. maddesinin “makul” ölçülerde uygulanmadığını bildirdi.
4 Mart’ta AİHM, Özgür Bakış gazetesine yazdığı iki yazıdan yargılanan Zeynel Abidin Kızılyaprak’ın açtığı davada Türkiye’yi mahkum etti. AİHM, açılan davanın duruşma günlerinin sanık gazeteciye bildirilmediğini, bunun özellikle Cumhuriyet Savcısı’nın mütalaasını sunmasından sonra Kızılyaprak’ın kendisini savunmasına engel oluşturduğunu bildirdi. AİHM, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 6/1 maddesini ihlal ettiğini açıkladı; Kızılyaprak’a 2 bin avro (3 bin 600 YTL) manevi tazminat ödenmesine karar verdi. Kızılyaprak, TMY’nin kaldırılan “bölücülük propagandası”na dair 8. maddesi uyarınca cezalandırılmıştı.
21 Şubat’ta AİHM, Emeğin Partisi Merkez Yürütme Kurulu üyesi olarak 1993 yılında yaptığı bir konuşmada “bölücülük propagandası yaptığı” iddiasıyla hapis ve para cezasına çarptırılan Mehmet Mustafa Yalçıner’in açtığı davada Türkiye’yi mahkum etti. AİHM, Yalçıner’in konuşmasının ülkede sivil barışı tehdit edecek nitelikte olduğunu, bu nedenle de verilen cezanın aslında “temel bir toplumsal zorunluluktan kaynaklandığı”nı bildirdi. Buna karşın AİHM, verilen cezayı demokratik bir toplumda hedeflenen amaçlara göre “orantısız ve ağır” buldu. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kararla ilgili görüşünün sanığa tebliğ edilmemesinin adil yargılamaya gölge düşürdüğünü açıklayan AİHM, bu açıdan tazminata gerek görmedi. AİHM, ifade özgürlüğünü kısıtladığı gerekçesiyle Türkiye’nin Yalçıner’e 2 bin avro (3 bin 400 YTL) manevi tazminat ödenmesine hükmetti.
31 Ocak’ta AİHM, Özgür Ülke gazetesi okuduğu ve Med TV’yi izlediği için hakkında disiplin soruşturması yürütülerek başka bir yere atanan Hakim Mehmet Emin Albayrak’in açtığı davada mahkum etti. AİHM, gelişmeleri PKK ile bağlantılı olduğu iddia edilen medya kuruluşlarından izleyen Hakim Albayrak’ın ele aldığı dosyalarda taraflı davrandığına dair kanıt bulunmadığını, bu nedenle Türkiye’nin ifade özgürlüğü hakkını demokratik bir toplumda gerekmeyecek şekilde kısıtlandığına hükmetti. Türkiye’nin Kürt olduğu için böyle bir işlemle karşılaştığını ve kendisine karşı ayrımcılık yapıldığını savunan Albayrak’ın bu başvurusunu AİHM, oybirliğiyle reddetti. AİHM, Türkiye’nin Albayrak’a toplam 6 bin avro (yaklaşık 10 bin 200 YTL) ödemesine karar verdi.
8 Ocak’ta AİHM, Düşünce Suçuna Karşı Girişim sözcüsü Şanar Yurdatapan’ın açtığı davada Türkiye’yi, vicdani ret tartışmalarında ifade özgürlüğünü ihlal ettiği için mahkum etti. İHM, vicdani retçi Osman Murat Ülke’nin düşüncelerini içeren bir bildiriden Yurdatapan’ın iki ay hapis cezasına mahkum edilmesini ve tutuklanmasını “demokratik bir toplumda gereksiz” buldu. Bildiri içeriğinde halkın şiddete teşvik edilmediğini ve firara açıkça çağrı bulunmadığını vurgulayan AİHM, Türkiye’nin Yurdatapan’a toplam 3 bin 500 avro (yaklaşık 6 bin YTL) ödemesine hükmetti; cezanın ağırlığına da işaret ederek, aktivistin “adil yargılanmadığına da karar verdi.
Aynı gün AİHM, Türkiye’de kayıplarla ilgili haberlerden Evrensel gazetesine verilen cezalar verilmesini ve Olağanüstü Hal (OHAL) bölgesinde Günlük Evrensel gazetesinin yasaklanmasının ifade özgürlüğü ihlali olduğuna hükmetti; gazete yetkilileri Fevzi Saygılı, Nizamettin Taylan Bilgiç ve Serpil Kurtay’a 4 bin avro (6 bin 800 YTL), Evrensel gazetesi sahibi Fevzi Saygılı’ya da 2 bin 500 avro (4 bin 250 YTL) tazminat ödemesine karar verdi.
RTÜK Cezaları
Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK), Kıbrıs Yönetimi Dışişleri Bakanı Erato Kozaku-Marcoullis’in Türkiye’yi “Kuzey Kıbrıs’ta işgalci olarak niteleyen ve ülkenin tehditkar, uluslar arası anlaşmalara uymayan bir devlet niteliği sergilediğine” ilişkin sözleri nedeniyle uyardığı NTV, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’nde hukuk mücadelesini sürdürüyor. RTÜK, bu sözleri Lefkoşa temcilsici Selim Sayar’dan yansıtan Kanal, “hukukun üstünlüğüne, Anayasa’nın genel ilkelerine, temel hak ve özgürlüklere, milli güvenliğe ve genel ahlaka uygun olarak kamu hizmet anlayışı çerçevesinde yayın yapmadığı” iddiasıyla uyarmıştı. 7 Kasım 2007 günkü toplantıda alınan karar, 3984 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkındaki Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasına dayandırıldı. RTÜK, Marcoullis’in “…Ayrıca, Orgeneral Büyükanıt’ın son açıklamalarını hiç teşvik edici görümüyoruz. Bu açıklamalar Türkiye’yi birkaç yüzyıl geriye götürür. Söylediklerimden hoşlanmadığınızı biliyorum ama biz böyle hissediyoruz. Türk ordusu burada Avrupa Birliği üyesi bir ülkenin vatandaşlarının insan haklarını elde etmesini engelliyor. Türk Ordusu’nun adadak rolü bu…” sözlerini suça gerekçe yaptı.
Sabah gazetesinin “Devlet Derin Devlete Karşı” başlıklı Ergenekon operasyonuyla ilgili habere yer veren İzmir Demokrat Radyo’ya RTÜK’ün uyarı cezası verdiği dosya İdare Mahkemesi’nde görüşülüyor. Radyo, gazetenin 23 Ocak 2008 tarihli sayısındaki haberin spotunu aktararak, “Radyo, televizyon ve veri yayınları, hukukun üstünlüğüne, Anayasa’nın genel ilkelerine, temel hak ve özgürlüklere, milli güvenliğe ve genel ahlaka uygun olarak kamu hizmeti anlayışı çerçevesinde yapılır” ilkesine aykırı davranmakla suçlanıyor. Radyo, DTP İl binalarına saldırı düzenlenmesi, tabelalarının da sökülmesiyle ilgili 24 Ekim 2007’de yapılan habere “Yayınların şiddet kullanımını özendirdiği ve ırkçı nefret duyguları kışkırttığı” iddiasıyla verilen uyarı cezasını da İdare Mahkemesi’ne taşımıştı. RTÜK, 8 Şubat 2008 tarihli yazıda, “vatandaşlar arasında etnik kökene dayanarak ayrım yapıldığı, bu ayrımın bir grubun diğer gruba yönelik şiddet hareketlerinde bulunduğunun ifade edilmesi suretiyle kuvvetlendirildiği, taraflar arasında ırkçı nefret duygularının derinleştirildiği ve kışkırtıldığı ” iddia edildi. Radyo ise, savunmasında, programda özellikle bu tür saldırıların kardeşleşmeye zarar vereceğinden bahisle yer verildiğini açıkladı. RTÜK Hukuk Müşavirliği’nin de savunma gönderdiği İdare Mahkemesi henüz kararını vermedi.
RTÜK, TBMM Genel Kurulu’nda yaşanan tartışma ve protestoları 4 Haziran’daki haber bülteninde Hababam Sınıfı filminin görüntüleri ve müziği eşliğinde veren Star TV’den savunma istedi. Meclis’te oturum başkanının yaşadığı zor anların ekranlara Hababam Sınıfı’yla özdeşleştirilerek yansıtıldığını iddia eden RTÜK, oybirliğiyle Star TV’den savunma istenmesine karar verdi. Kanalın gönderdiği savunma yeterli görülmezse para cezası uygulanacak.Star TV, Meclisteki konuşmacıyı engellemeye çalışan milletvekillerinin sıralara vurarak çıkardıkları sesleri ve salona hakim olmaya çalışan oturum başkanı gösterilirken, bir taraftan da Hababam Sınıfı filminden karelere, diyaloglara ve filmin müziğine yer vermişti.
RTÜK, İzmir Demokrat Radyo’ya, Sabah gazetesinin “Devlet Derin Devlete Karşı” başlıklı Ergenekon operasyonuyla ilgili haberi yayınında okuduğu için uyarı cezası verdi. RTÜK, yargı işlemlerine değinen radyoyu, gazetenin 23 Ocak 2008 tarihli sayısındaki haberin spotunu aktararak, yayın yasağını ihlal ettiği gerekçesiyle 3984 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunu’na aykırı yayın yapıldığını açıkladı. Radyo yönetimi, idare mahkemesine başvurarak, cezanın iptalini isteyecek. Programda, “Radyo, televizyon ve veri yayınları, hukukun üstünlüğüne, Anayasanın genel ilkelerine, temel hak ve özgürlüklere, milli güvenliğe ve genel ahlaka uygun olarak kamu hizmeti anlayışı çerçevesinde yapılır” ilkesine aykırı davranıldığı ileri sürüldü.
RTÜK, Bülent Ersoy’un jüri üyesi olduğu Popstar Alaturka programında söylediği sözleri 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun’un 4. maddesine aykırı bularak Star TV’ye “uyarı” cezası verdi. RTÜK, yayını “Radyo televizyon ve veri yayınları hukukun üstünlüğüne, Anayasa’nın genel ilkelerine, temel hak ve özgürlüklere, milli güvenliğe ve genel ahlaka uygun olarak kamu hizmeti anlayışı çerçevesinde yapılır” ilkesine aykırı buldu. Bülent Ersoy “Eğer çocuk doğurmuş olsaydım, birileri masa başında ‘Sen bunu yapacaksın, o da bunu yapacak’ diyecek, ben de doğurduğum çocuğu toprağa vereceğim. Var mı böyle bir şey? Bir çocuğun ne demek olduğunu ben sizler gibi bilemem. Ben anne değilim, hiçbir zaman da olamayacağım. Ama insanım; insan olarak onları toprağa vermek… O anaların yüreğinin nasıl alev alev, cayır cayır yandığını ben anlayamam, ama anneler anlar. Bu normal şartlar altında bir savaş değil. Orası yazıyor, herkes de onu oynamak mecburiyetinde kalıyor. Entrika var bunun ucunda, entrikalarla başa çıkamaz” demişti.
Devlet Bakanı Mehmet Aydın, DTP Grup Başkanvekili ve Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, RTÜK’ün 2000 yılından bu yana uyguladığı cezalara ilişkin soru önergesini yanıtladı. 25 Mart’ta kamuoyuna yansıyan bilgilere göre RTÜK, 15 Mayıs 2002 tarihinden bugüne kadar toplam iki bin 22 uyarı, 262 program durdurma, bir yayın lisans iptali cezası verdi. RTÜK, yayın lisans iptali cezasını ise bir radyoya uyguladı.
6 Şubat’ta RTÜK, TMSF’nin gizli kamera görüntülerini yayımlayan Arena programı nedeniyle Kanal D’ye uyarı cezası verdi. Haberde, ‘Bu operasyon TMSF’nin bankaları hortumlayanların olduğu kadar, kendi bünyesine sızan çürük elmaların da korkulu rüyası olduğunu gösteriyor’ denilerek, para alışverişini ortaya koyan gizli kamera görüntülerine yer verilmişti. RTÜK, programı 3984 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen “hukukun üstünlüğü” kriterine aykırı buldu.

Sayfa Başı